24 Kasım 2014 Pazartesi

EDİP YÜKSEL BERLİN’DEYDİ 2014

Hukuk Doktoru, felsefeci ve yazar. Ünlü bir sünni alim olan Sadrettin Yüksel’in oğlu olarak 1957 yılında Bitlis’te dünyaya gelmiştir. Gençlik yılları boyunca açık sözlü bir İslamcı olmuş ve siyasi görüşleri yüzünden yıllarca hapis yatmıştır. Popüler bir İslamcı yazar ve gençlik lideriyken, Rashad Khalifa ile yazıştıktan ve onun Kuran, Hadis ve İslam kitabını okuduktan sonra Kuran'a başka kitapları ve öğretileri ortak koşmaktan vazgeçmiştir.

Bu olay 1 Temmuz 1986’da Sünni mezhebiyle bağlarını koparmasına sebep oldu. 1989 yılında Rashad Khalifa’nin sponsorluğuyla ABD’ye göç etti. Pima College adlı yüksek öğrenim kurumunda 1999 yılından beri Felsefe ve Mantık dersleri okutan Yüksel, din, siyaset, felsefe ve hukukla ilgili yirmiden fazla Türkçe kitap yazmıştır. İngilizce birkaç kitabı ve çok sayıda makalesi vardır.

Temel Görüşleri:

• Dinin tek kaynağı Kur'an'dır. Hadis ve Sünnet dinde esas alınmamalıdır.
• Kur'an'ı koruyan sistem 19 Mucizesidir.
• Kadınlar başlarını örtmek zorunda değillerdir.
• Domuzun sadece eti haramdır, yağı yenilebilir.
• Namaz günde 5 Vakit değil, 3 Vakittir.
• Hacc'ı birkaç günde yapmak şart değildir, haram aylar olarak bilinen 4 ay içinde yapılabilir.

Edip Yüksel hakkında çok şeyler söylenir. Söylenenlerden bazılarını yazdım. 21 Kasım 2014 tarihinde Edip Yüksel Berlin Türk Eğitim Derneği’nde bir konferans verdi. Yaklaşık 40 kişinin katıldığı konferans 4 saat sürdü. Yarım saatlik sunumun ardından katılımcılar kendisine sorular yönelttiler. Seviyeli ve hararetli tartışmalar oldu. Orada, kendisinden bizzat dinlediklerimi de aşağı da özetledim. Değerlendirme ve yorumu siz saygıdeğer okuyucularıma bırakıyorum.

Edip Yüksel’in sunumu ve sorulara verdiği cevaplar özet olarak şöyledir:

“Dünya hayatı neyin nesidir diye onu düşünmeye başladım:
Anamızı babamızı biz seçmedik, genetik yapımızı biz seçmedik, insan olmayı da biz seçmedik. Böyle bir ortamda kendimizi böyle bulduk. Çevremizde belli doğmalar var. İkili bir hayat yaşıyoruz. Çelişkiye düşmemek için belirli rasyonel düşünmek zorundayız. Hayat çok kısa. 13.8 milyar yıl önce evren oluşmuş. Biz maksimum 120 yıl yaşayacağız. Bu hayatın amacı nedir? diye  düşünmeye başladım. Sadece düşünmedim ve başka sorular da sorarak kendimi araştırmaya yönelttim.

Kâinatı kim yarattı sorusu önemli bir soru. Yaratıcının bizi kontrol ettiğini söyleyenler olduğu gibi, bizi buraya atıp kendi halimize bıraktığını söyleyenler de vardı. Okudum onları. Sonra sorgulamaya başladım.
Sorgulama önemlidir, ancak din adamları sorgulamayı istemezler. Gerçeği aramak lazımdır. Adaleti hakkı aramak lazımdır. Bilgi bizim yararımızadır. Daha konforlu yaşamak istiyorsak doğada olanları, olup bitenleri iyi anlamamız lazımdır. Sonra şöyle bir sonuca vardım. Allah’ı anlamak için mesajını da sorgulamak lazımdır. Kur’an’ı da sorgulamak lazımdır ve sorguladım:

1-Kur’an Allah’ın sözüdür
2-Allah vardır
3-Kur’an Allah’ın mesajıdır
4-Aynı zamanda korunmuştur.

Sorularla bu maddeleri açmak lazımdır, açtım. Çünkü, o zaman Kur’an’ın Allah’ın mesajı olduğu konusunda, korunduğu konusunda gerçek bilgiye ulaşabiliriz. Sorgulamazsak taklidi bir imana sahip oluruz. Bu durumda Kur’an’ın niçin indiği, anlamının ne olduğu, nasıl bir mesaj olduğu bizi ilgilendirmez. Ezberleriz ve merasimlerde okur geçeriz.
İnanmak en yakındaki kalabalığa takılmaktır. İnsanlar böyle yapıyorlar, böyle düşünüyorlar. Uygulama böyledir, menfaat ön planda tutulur. Çünkü insanlar bencildirler, insanların asıl derdi kendi menfaatlerini korumak kollamaktır.
Bizler çocukluktan beri yalanlarla büyütülüyoruz. Filmler, romanlar yalanlardan oluşuyor.
Hristiyanlarda üçleme inancı var. Bu inanç her şeyin altına dinamit koyan bir inançtır. Ama insanlar inanıyorlar buna.  Müslümanlar da aynen böyledir. Onlar da inanıyor önlerine konana. Sorgulamıyorlar, niçin, neden sorularını sormuyorlar. Böyle bir iman taklidi bir imandır. Sorgulamadan gerçek iman sahibi olunmaz. Allah böyle bir imanı istemiyor.

Ben 19 rakamıyla yola çıktım ve birçok ayeti ondan sonra anlamaya başladım. Kur’an’da ki şu ayetler dikkatimi çekti. ” Sakar nedir bilir misin? Ne bırakır, ne de yüklenir (tam ve mükemmel),  Üzerinde ondokuz vardır. Halklar için (evrensel) bir göstergedir/ekrandır.”(Müddessir 29-30).
Ancak bütün ayetleri anlamaya çalışmam da saçmalık olur. 1974 yılında ortaya çıkan sistemin getirdiği yenilik, benim ilgi alanım oldu. Bugün dünyanın gündeminde hadis konusu tartışılıyor, Sünnilik, Şiilik tartışılıyor; aslında Allah ders veriyor. Bunu anlamak lazım.

Ebcet hesabını iyi anlamak gerekiyor. Huruf-u mukataaları iyi anlamak gerekiyor. 19 formülüyle Kur’an’ın mucize olduğunu anlıyoruz. Bu formüle uymayan Kur’an’da iki ayet vardır. Tevbe Suresi’nin son iki ayetidir bunlar. 19 formülüne göre Bu ayetlerin Kur’an’da olmaması lazımdır. Huzeyfe b. Yemâme getirmiştir bu ayetleri. Şahitliğinin kabul edilmiş gibi gösterilmesi için de bir hadis uydurulmuştur. „Huzeyfe’nin şahitliği iki şahide bedeldir“ diye. Son iki ayet hariç, Tevbe Suresi’nin tamamı Mekke’de inmiştir. Son iki ayet Medine de inmiştir denilmiştir.  Bu bizim tezimizin doğruluğunu yeterince açıklamıyor mu?

Öte yandan, Rauf ve Rahim kavramlarını Allah, kendisi için kullanmıştır. Oysa bu ayetlerde bu sıfatlar Peygamber için de kullanılıyor. Mesela Rahim sıfatı Kur’an’da 114 defa kullanılmıştır. Hepsi de Allah için kullanılmıştır. 114, 19 rakamının 6 katıdır. Formüle uygundur. Bu durumda Tevbe suresindeki rahim kavramı fazlalıktır. Formüle uygun düşmüyor. Bu durum Kur’an’ın mucizeliğine de gölge düşüyor.

Allah’ın ismi 120 dir 99 değildir. Mudil (saptıran), Mudır (zarar veren) demektir. Bunlar Allah’ın isimleri olamazlar. Kur’an’da “bastate” kelimesi vardır. “Sat” ile yazılır. Yanlıştır, bu yanlıştan dönme yerine, bununla ilgili de üç tane hadis uydurmuşlardır. Oysa bu kelime “sin” harfiyle yazılmalıdır. 19 formülüne göre “sin” doğrudur. En eski nüshalarda da “sin” ile yazılmıştır bu kelime. Ben Kur’an’daki bütün harflerin 19 formülüne göre sağlamasını yaptım. Ceza evindeyken oradaki arkadaşlarla birlikte yaptık bu işi.

İslâm’ı doğru anlamak lazımdır. İslâm’ı doğru anlamak için de Kur’an’ı doğru anlamak lazımdır. Kur’an’ın dışında İslâm olmaz. Şu 5 maddeyle İslâm’ın ne olduğunu özetler Kur’an:
1- İslâm akletmektir
2- İslâm özgürlüktür.
3- Kendin için istediğini başkası için de istemek, kendin için istemediğini başkası için de istememektir.
4- İslâm barıştır
5- İslâm adaleti gerçekleştirmektir.”


Rüştü Kam
EDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDIEDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDI
EDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE kUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDIEDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE kUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDI
EDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE kUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDIEDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE kUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDI
EDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDIEDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDI
EDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDIEDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDI
EDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDIEDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDI
EDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDIEDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDI
EDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDIEDİP YÜKSEL TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ'NİN DAVETLİSİ OLARAK BERLİN'DEYDİ. 2014 KASIM 21/GÜNDEMİNDE KUR'AN VE 19 FORMÜLÜ VARDI

2 Kasım 2014 Pazar

TÜRKLER ALMANYA'DA LOBİ OLUŞTURABİLİRLER Mİ?

Lobi

Önce lobi ne demektir onu açıklayalım: Ortak çıkarları olan bazı grupların temsilcilerinden oluşan topluluğa lobi denir.
Amaç: Gündemdeki konuları, “adına çalıştıkları çıkar grubu” açısından değerlendirmektir. Araştırma yapmak, bilgi üretmek ve bunları sonuç belgelerine ve eyleme dönüştürmektir.

Lobicilik

Temsilciler gündemdeki konuları, siyasetçilerle veya bürokratlarla görüşürler, onlara yazılı bilgi sunarlar, toplantılarda söz alırlar ve oradakileri etkilemeye çalışırlar. Ayrıca dolaylı etki kanallarını da kullanabilirler. Mesela, medyayı kullanırlar, konferanslar düzenlerler, mektup kampanyaları yaparlar, diğer baskı grupları ile işbirliği yaparlar, böylece kamuoyunu etkileyerek yetkililer üzerinde baskı kurmaya çalışırlar. Bu çalışmalara da lobicilik denir.

Parlamenter demokrasilerde, örgütlü gruplar, siyasal ve sosyal çıkarlar için lobicilik faaliyetleri yaparlar ve adına çalıştıkları kurumlara çok önemli sonuçlar sağlarlar.

Günümüzde, hak elde etmek ve elde edilen hakları korumak için lobicilik yapmak zaruridir. Kimse hak sahiplerine haklarını durduğu yerde vermiyor. Demokrasilerde bu böyle. Bundan dolayı lobicilik demokratik bir hak olarak tanınmış. Nasıl yapılacağı da yasalarla belirlenmiş. Hak iddiasında bulunanlar böyle bir çalışmanın içine girmek zorundadırlar. Kural bu.

Türkler Almanya’da yarım asırı aşkın süredir yaşıyorlar. Yararlanamadıkları hakları var. Fakat o haklarını bir türlü elde edemiyorlar. Bu hakları elde etmek için organize olamamışlar: Çünkü Almanya’daki Türklerin amaç birliği yok, birlikte olma yerine birbirlerinden ayrı durmaları menfaatlerine daha uygun düşüyor. Bundan dolayı, değişik kimliklerle kendilerini tanımlamayı çıkarlarına daha uygun görmüşler ve her kimlik sahibi kendine başka bir amaç seçmiş.

Almanya’daki iş adamları dernekleri de aynı yöntemle çalışıyorlar. Onların da çoğu bir cemaatin kuruluşu. Cemaatler sermayenin değil, sermaye cemaatlerin elinde gibi. İş adamları dernekleri de, iş adamlığı mantığıyla değil de cemaat mantığıyla yönetiliyor. Ortanın sağındakiler de, solundakiler de aynı mantıkla çalışıyor. Almanya siyaseti, Almanya eğitimi ve Almanya ekonomisi onları fazla ilgilendirmiyor. Hepsi Türkiye siyasetini ve Türkiye ekonomisini, Türkiye eğitimini düzeltmek için çalışıyorlar. Ortanın solundakilere haksızlık yapmayalım, onlar biraz farklı.

Türkiye tarafından atılan adımlar

Türkiye, aslında Türklerin Almanya’daki bölünmüşlüğünü görmüş ve zaman zaman da birliğin sağlanması için adımlar atmış. Ne yazık ki bu adımlar Türkiye’nin çıkarlarından ziyade o adımı atan siyasi partilerin çıkarlarını esas almış.

İlk adımı Milli Selamet Partisi atmış, “Avrupa Milli Görüş Teşkilatları”nı kurmuş. Seri konferanslar düzenlenmiş Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde. İslâm’dan ve İslâm medeniyetinden bahsedilmiş bu konferanslarda. İslâm’ın resmen Almanya’da tanınması için çalışmalar yapılmış. Ancak istenilen başarı elde edilememiş: Çünkü merkeze Milli Görüş konulmuş.

Daha sonra Anavatan partisi, “Anavatan Derneği”ni kurmuş.  Doğruyol Partisi de “Avrupa Demokrasi Vakfı”nı kurmuş. Her iki partinin temsilcisi aynı kişi (Aydın Yardımcı).  Onlar da başarılı olamamışlar ve silinip gitmişler: Çünkü onlar da merkeze kendilerini koymuşlar. Aynı kişinin ayrı partilerin temsilcisi olmasından da amaç anlaşılıyor olmalı.

CHP de Almanya’da temsilcilik açtı. “CHP Birlikleri”ni kurdu. Her eyalette o eyaletin ismini kullanıyorlar. ‘CHP Berlin Birliği’, ‘CHP Hamburg Birliği’ gibi. O da diğerleri gibi merkeze kendisini koymuş. Türkiyelilere Avrupa’da oy kullanma imkânı verildikten sonra bu birliklerin kurulması tesadüfi değil.

Ak Parti’nin de temsilciliği var” Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD). Adı güzel ve anlamlı ancak çalışmalarında demokratların birliğini görmek mümkün değil. Maalesef o da merkeze kendisini koymuş. Diğerleri gibi bunların amacı da oy avcılığı. 12 seneden beri daha MAVİ KART meselesini halledemediler. Durum böyle olunca yarım asırı aşan zamandan beri Almanya’da lobicilik çalışması yapılamadı.

Peki bu temsilciler nasıl çalışıyor, neler yapıyorlar?

Milli Görüş Teşkilatları sadece Erbakan Hoca’nın programlarını düzenlerdi. İl başkanlarına, belediye başkanlarına, milletvekillerine, bakanlara programlar yapardı. Cami cami, teşkilat teşkilat dolaştırırlardı resmi zevatı Avrupa’da.

CHP de, kendi düşüncesine yakın insanları çağırıyor ve onlara programlar düzenliyorlar. Anavatan ve Doğruyol partileri yok oldular.

UETD’ye gelince, AK Partili bakanlara, milletvekillerine, belediye başkanlarına hizmet ediyorlar. Onlara programlar düzenliyorlar. Ancak onlar misafirlerini Milli Görüşçüler gibi, cami cami dolaştırmıyorlar. Otel ayarlıyorlar, gezi programları düzenliyorlar, sivil toplum örgütlerini Türk Evi’nde toplayarak gelen misafirlerle buluşturuyorlar, iftar programları düzenliyorlar. Fotoğraflar çektiriyor, plaketler veriyorlar. Bazen de büyükelçiliğin düzenleyeceği programlara müdahale ederek kargaşa bile yaratabiliyorlar.

UETD’den bahsediyorum,  Almanya demokratlar Birliği’nden. Lobi çalışması yapacaklardı. Bunun için, Şaban Dişili ve Akif Gülle tarafından otel odalarında, salonlarda günlerce istişareler yapıldı, tavsiyeler alındı, isim listeleri alındı. Bu istişarelerden iki tane başkan çıktı. Sonraları, bu başkanların istişarelerde teklif edilen isimler arasından olmadığı söylendi. Bu isimleri, kimler tavsiye etmiştir, niçin tavsiye edilmiştir bilinmez.

Teşrifatçılık yapılacaksa bunun için dernek kurmaya gerek yoktur. Özel şirketler bu işi daha güzel yaparlar. Az parayla çok iş yaptırılacaksa, bu işi gönüllü olarak yapacak birçok insan bulunur.

Sonuç:
Almanya’da yaşayan Türkiyelileri temsil eden sivil toplum kuruluşları bir araya gelemiyorlar. Ortak sorunlarını tespit edemiyorlar, mesela; yabancı düşmanlığı, eğitimde fırsat eşitliği, İslâm dininin resmi din olarak tanınması gibi konularda. Her kuruluşun sorunu başka hedefi de başka. Kimisi laik, kimisi Kemalist, kimisi Müslüman, kimisi Milliyetçi.

Sorsan her birine sınıfsız bir toplum nasıl olacak diye, saatlerce nutuk çekerler… Kendi dışındaki sınıfların kendilerine katılmalarıdır herhalde kastettikleri sınıfsız toplum.

Bu açıklamalardan sonra sormam gerekiyor: Sizce, Almanya’da Türk lobisi oluşturulabilir mi?