20 Ekim 2017 Cuma

KANÇILARYA´DA MATEM ORUCU


-Gerçeğe Hü- 
 
Aleviler için Muharrem ayı yas ayıdır. Aleviler, Ehl-i Beyt ile Muaviye ve oğlu Yezid arasındaki mücadeleye “iktidar kavgası” olarak bakmazlar. Onlara göre bu mücadele mazlum ile zalimin mücadelesidir. Hz. Ali ve oğlu Hz. Hüseyin mazlumluğun, direnişin ve adaletin, Muaviye ve oğlu Yezid ise zalimliğin sembolleridir. Muharremin onuncu gününde, Halife Yezid, iktidarının önünde bir engel olarak gördüğü Hz. Hüseyin’in başını Kerbela’da hunharca kestirmiş, sonra da o başı bir sancağa takarak, Şam sokaklarında dolaştırtmış ve eğlenmişlerdir. Muharrem ayına yas ayı denmesinin, oruca da yas orucu denmesinin sebebi budur. Bundan dolayı Aleviler, Muharrem ayında 10 gün oruç tutarlar. Bu oruç Kerbela’da Yezid tarafından öldürülen Hz. Hüseyin ve beraberindekilerin (71 kişi) katledilmesini protesto için tutulur.

Muharrem Orucu insanın nefsini terbiye etmeye, bilmeye, Hüseynî bir duruşa vesiledir. Muharrem orucu, insanın kendi benliğine yönelmesine, yanlışlarını-doğrularını, eksilerini-artılarını tartmasına, kendisiyle yüzleşmesine, hesaplaşmasına ve bütün bunların sonucunda daha iyiye, daha doğruya, daha güzele yönelmesine bir dâvettir. Muharrem orucunun onuncu gününden sonra, On iki İmamlar 'ın ve bu yolda şehit olan bütün canların anısına on çeşit/veya daha fazla gıdadan oluşan Aşure pişirilerek o yılki Muharrem Orucu noktalanır. (O akşam bizim yediğimiz aşurede 10 çeşit malzeme yoktu) 
 
Oruç süresince: 
 
-Su içilmemelidir. Sıvı içilebilir ancak sıvıyı içmenin de bir usulü vardır. Bardakla, tasla kafaya dikilerek kana kana içilmemelidir. -Çamaşır yıkanmamalı, -Tıraş olunmamalı, -Sigara, içki içilmemeli, -Hayvan kesilmemeli, et yenilmemeli, -Soğan-sarımsak-yumurta yenilmemeli, -Ağaç kesilmemeli, -Hiçbir canlı, böcek dahi öldürülmemeli, -Parfüm ve benzeri kokulu maddeler kullanılmamalı, -Geceler dahil olmak üzere, cinsel ilişkiye girilmemeli, -Süslenilmemeli, aynaya bakılmamalı, -Türkü şarkı söylenilmemeli, oyun oynanmamalı, düğün yapılmamalı, -Cem dahi yapılmamalıdır. Alevilerde sahur olmaz, belirlenmiş bir iftar vakti de yoktur. Ne yenirse gece yarısından önce yenir. Gece yarısını geçince niyet edilir ve vücut mühürlenir. Güneş batınca da oruç açılır. Mükellef iftar sofraları kurulmaz, sofrada basit yiyecekler olmalıdır.
İftar duası şöyledir:
Bismişah Allah, Allah Niyetlerimiz kabul, lokmalarımız makbul, muratlarımız hasıl ola, Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, Kırkların, Oniki İmamların, Ondört Masum-u Pakların, Onyedi Kemerbestlerin dergahına yazıla, Kerbela şehitlerimizin, gelmiş geçmiş cümle ulularımızın, atalarımızın ruhu revanları şad-u handan ola, Allah bizleri görünür görünmez kazalardan, belalardan, afetlerden, ve her türlü kötülüklerden koruya, Bizleri Ehlibeyt'in katarından, didarından ayırmaya, cümlemize sağlık, huzur, birlik, dirlik, hayırlı kazançlar ve hayırlı kısmetler nasip eyleye, Gerçeğe Hü.
Evet biz de Türk Eğitim Derneği ve Mocca Dergisi olarak Hüseyin Bozkurt ile birlikte bu iftara davet edildik. Davet sahibi T.C. Berlin Büyükelçisi. İftar saatinde (18.21) oradaydık. C/4 numaralı masadayız, masamızda TDU yönetim kurulu üyesi Gökhan Öztaş eşi ile birlikte ve Hannover'den gelen iki misafrimiz var. Ayhan Aydın ve Recep Bilgi. Hasan Babur'un da ismi yazılıydı masada ama teşrif etmedi. Salon dolu. Büyükelçi Ali Kemal Aydın mesaj yüklü bir konuşma yaptı. Alevi dedesi Haydar Soylu iftar duasını yaptı. Kur'an okundu ve anlamı verildi. Ayet seçimi isabetli, günün anlam ve mahiyetine uygun olarak seçilmiş:
 
“Siz ey imana ermiş olanlar! Derin bir duyarlıkla Allah'a karşı sorumluluğunuzun hakkıyla bilincinde olun ve O'na kendinizi yürekten teslim etmeden önce ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin.... Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; ….Kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın... “
Anlam yüklü ibretlik ayetler, Büyükelçi Ali Kemal Aydın’ın konuşmasıyla da örtüştü:

“Kerbela'yı doğru okumak doğru anlamak ve bundan dersler çıkarmak hepimiz için önemlidir. Zulüm ve haksız-lığın karşısında durmak bu derslerin başında gelmekte. Hz. Hüseyin'in can verdiği değerleri sahiplenerek işe başlamak ve yeni nesillere onun bu mirasını aktarmak, hepimizin görevi olmalıdır. Özellikle bizler gibi yaşamlarını ana vatandan uzakta geçiren insanların inancının ve kültürünün yaşatılması daha da önemlidir. Avrupa ve Almanya'da müslümanlara karşı ön yargılara dayalı uygulamaların ayrıntılı ve dışlayıcı dönemlerinden geçiyoruz. Dinimizi ve inancımızı bulunduğumuz topluma doğru anlatmamız lazımdır, anlattıklarımızı davranışlarımıza yansıtmak her zaman çok daha önemlidir. Farklılıkların bizleri bölmesine fırsat verirsek, üzülerek söylemeliyimki dışlanır ve marjinal duruma düşeriz. Kerbela'nın bize öğrettiği en kıymetli ders birlik beraberlik ve kardeşliktir. Eğer bu mesajı hayatımıza geçiremezsek, İslâm coğrafyasında şahit olduğumuz hüznün, matemin acı örnekleri devam edecektir. Bugün Suriye'den Yemen'e, Afganistan'a Libya'ya kadar müslümanların ülkelerinde başta çocuklar olmak üzere insanlar büyük acılar yaşamaktadır. Temennimiz odur ki, yeni Kerbelalar yaşanmasın, masum insanlar, masum hayatlar kurban edilmesin. Nasıl ki, Aşure acısıyla, tatlısıyla, ekşisiyle, bir tat oluşturuyorsa, bizlerde aziz milletimizin ortak unsurlarını oluşturan tüm renklerimizle, gün içerisinde kardeşlik bağlarımızı oluşturalım ve sağlam tutalım. Aramıza ekilmek istenen kin ve nefret tohumlarının yeşermesine fırsat vermeyelim. Birbirimizi dinleyelim, anlayalım, tanıyalım ve sevelim. Değerli kardeşlerim, sevgili canlar, Muharrem ayında yapılan ibadetlerin, tutulan oruçların, Mevlamız katında kabul görmesini temenni ediyorum. Bu vesi-leyle Hz. Hüseyin ve Kerbela Şehitleri ile birlikte, Edirne'den Çanakkale'ye İstiklal mücadelemizden 15 Temmuz'da Hak ve hakikat yolunda canını feda eden bütün şehitlerimizi saygıyla rahmetle yad ediyor, sizlere mutluluklar diliyorum.“ 
 
2017 Muharreminde Kançılarya'nın çatısı altında Aleviler ve Sünniler birlikte iftar açıyorlar, Kur’an okuyor, dua ediyorlar. Allah’ım bu ne saadet. Yıllarca birbirlerine düşman yapılmak istenen o insanlar bir araya gelmişler, birlikte tüm Yezidler ve zalimler için beddua ediyorlar. Devletin kanatları altında güven içindeler. 
 
Devlet artık tebasını ayrıştırmıyor, kendine düşman olmayan herkesi kucaklıyor ve bağrına basıyor. Alevi dedesi Babaerenler dua ediyor Alevisi de Sünnisi de amin diyor. Bu birlikteliğin, bu Hüseynî duruşun Kançılarya'nın dışında da devam etmesi halinde tüm zalimler korkulu rüyalar görmeye başlayacaklardır. Aradan geçen bu 94 yıla rağmen birbirlerinin davetlerine giden ve hep birlikte dua eden o canlara selam olsun... Zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.
Gerçeğe Hü…

11 Ekim 2017 Çarşamba

'Peygamberin idrarı temiz' diyenlere Said Hatiboğlu'ndan net cevap

Kur'an Çalışmaları Vakfı'nın düzenlemiş olduğu Kur'an Vahiy Sempozyumuna katılan Prof. Dr. M.Said Hatiboğlu Peygamberin gaybı bilemeyeceğini söyleyerek Peygamberin ağzından her çıkan vahiydir algısını eleştirdi. 10-10-2017
    

 İşte Hatiboğlu'nun sempozyumdaki tebliğinden bazı bölümler: 
                                            
Ben 1953’te girdim İlahiyat Fakültesine. Burdur’un ilk talebesi bendim. Ve anladım ki İlahiyat Fakültesi açıldığında tefsir, hadis okutacak bir tek Türk Profesör bulamadıkları için dogmatik eğimler kürsüsü kurmuşlar. İlk tefsir kürsüsünü rahmetli Tayyip hocamız kurdu. Sonra hadis kürsüsünü kurdu. Sonra biz fakirleri asistanı olarak aldı. Şimdi zannediyorum ki Türkiye’de en yaşlı hadis hocası benim... Ben lisedeyken doktora tezi yazmama sebep olan bir hadise ceyran etti. Ömer Nasuhi Bilmen hocamız çıkmış Ramazan ayında uyurken yemek yemek orucu bozar demişti. 
Bende bu soruyla talebelerime anket yaptım. Sınıfta bozulmaz hocam diyenler oldu. Ama Ömer Nasuhi hocanın yazdığı cevap bozulurdu. Herkesin evinde bu ilmihal vardır, lütfen bakın...
Şimdi kafam attı benim, yahu dedim kendi kendime 'mantık dini olarak savunduğumuz müdafaa ettiğimiz İslamiyet böyle şey söyler mi?' Nasıl olsa İlahiyata gideceğim, ben orda bu meseleyi tetkik ederim dedim. Ve bir fırsat düştü tetkik ettim, hikayesi uzun. Bütün delilleriyle gösterdim. 'İslami Mükellefiyet Anlayışı ve Buna Aykırı Bir Maliki, Hanefi Kıyası' makalemin ismi bu, boş bir zamanınızda lütfen okuyun.
İslam adına yapılmış mantık fecaatlerini orada görürsünüz. Bunlar bizi neye götürdü. Doktora tezimi dedim ben 'İslami Tenkit Zihniyeti' üzerinde hazırlayayım. Tayyip hocama anlattım, kabul buyurdu. Ve kendi çapımda hazırladım. Ve orada da gördüm ki Resulullah (A.S) gibi dünyanın en büyük insanını dahi tenkitten geçiren Müslümanlar var, Sahabeler var. Ama hangi sebeple tenkit ediyorlar. Vahyin dışında... O'nu da vahyin talimatı ile bir beşer olarak kabul etmişler. Vahyin dışında hata yapabileceğini teslim etmişler. Sahabe böyle bir zümre. 
Ama biz O'nun ve Asrı Saadetinin nasıl takdim edildiğini gördük. Peygamberimizin her konuştuğu vahiydir diyen bir ulema zümresiyle karşılaştık. Mesela İbn-i Hazm der ki; Hazreti Resul buyurdu ki insanlar arasında en sevdiğim Aişe’dir. Şimdi İbn-i Hazm hükmünü veriyor. Bu hüküm vahiydir diyor. Durum bu kadar vahim...
Bu hükümleri bizim usul-ü hadise dahi geçirdiler. Ve dediler ki Peygamberimizin söylediği her şey vahiydir. Bir hatıramı anlatayım. Şimdi Profesör olan bir zat ben vaktiyle Diyanet İşleri Din İşleri Yüksek Kurulunda Fakültemizin temsilcisi olarak bulunuyorum. 1998’de oradan emekli ettiler beni. Emekliliğime 5-10 gün kala, benim sorumluluğumda olan uzmanım Doktora tezini getirdi. Diyanet’e teklif etmiş basılması için. Ben önce kabul etmedim, ayıp olur dedim. Siz yapın dedim öteki hocalarımıza. Ama 15 gün sonra mecbur kaldılar yine bana getirdiler. Tezde Peygamberin her söylediği vahiydir diyor. Şimdi ben hiç kızmadım bildiğim için çağırın şu zatı dedim. Şimdi profesördür kendisi ismini söylemeyeyim. Yahu dedim, farz edelim ki Peygamber Efendimiz Hz. Aişe’ye 'Ya Aişe ben tuvalete gidiyorum' dememiş midir diye sordum. Evet demiştir dedi. Ee bu vahiy mi dedim. Şunu Allah aşkına değiştir dedim.
Bu bizim usül kitaplarımızda da vardır, bizim bazı hadis profesörlerimiz de aynı şeyi söylemektedirler. Biz maalesef o büyük Peygamberi  tahrif etmekte birinci sırayı almış bir nesiliz. Resulullah’ı Kur'an tarif ediyor ama biz ona kani değiliz. Senin anlattığın gibi değil ya Cenab-ı Hak diyoruz sanki. Peygamber senin anlattığından daha yücedir diyoruz. Mesela ne diyoruz, "beşerdir, bizim gibi affedersin tabii ihtiyaçlarını görür." 
BÖYLE BİR PEYGAMBER YOK
Ama bizim kitaplarımızda ne yazılıdır, peygamberlerin kazuratı şusu busu olduğu yerde parfüm haline gelir. Veyahut yer yarılır içine girer. Geçenlerde bir hadis Profesörümüz yeniden tercüme etmiş. Gazali'nin Kitab-uş Şifa'sına baktım acaba dedim bu konuda ne diyor? 
Türkiye’nin hadis Profesörü 'Peygamber efendimizden çıkan her şey temizdir' diyor. Bütün şeyleri dahil. Allah allah acaba bir not düştü mü diye baktım katiyen bir not yok. Aynı şeyi sadece hadisçiler değil hukuk allameleri dediğimiz adamlar da yaptı. Zuheyli diye Ezher mezunu bir Profesörümüz diyorki Peygamberin kazuratı, sidiği, kusmuğu, sümüğü şusu busu hepsi neymiş tahirmiş. Allah'tan korkun. Böyle bir Peygamber yok. Böyle bir din de olamaz. Peki bunların kaynağı ne? 
Ben Doktora tezimden sonra Emeviler ve Abbasiler zamanında ki siyasi hadiselerle hadis münasebetlerini inceledim. Ve orada gördüm ki Peygamberimizden sonra ki devirlerde İslam ümmetinde cereyan eden her türlü siyasi akıdevi hadisenin bir aksi hadislerde var. Bunun olmaması için ne olması lazım Peygamber efendimizin gaybi bilmemesi lazım. Ama biz bilmiyor diyebilir miyiz, imkanı var mı, güya her şeyi biliyor peygamberimiz. Bunun üzerine biraz emek sarfettim işte o 'Kur'an Dışı Vahiy' denen kitabı yazmak cürretinde bulundum.
RESULULLAH’IN VAHİY DIŞINDA GAYBI BİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR
Şimdi bu sahalarla ilgili olan arkadaşlarımızdan, hocalarımızdan istirhamım şu, lütfen ciddiyetle okuyun benim hatalarım varsa ikaz edin. Ölmeden düzeltme imkanı bulayım. 
Ama halen aynı kanaatteyim. Resulullah’ın vahiy dışında gaybi bilmesi mümkün değildir. İstihbalden bilmesi mümkün değildir. Dayandığımız kaynaklar yine bizim kitaplarımızda olan kaynaklar. 
Hz. Aişe validemiz diyor ki: “Kim peygamberin gaybden haber verdiğini söylerse yalan söylüyordur”. Ama biz ne söyledik?  'Gelecekte olan her şeyi peygamberimiz haber verir' dedik. Bu sahada misal olarak hilafetin Kureyşiliği meselesini inceledim. Ne demekti bu? Güya peygamber efendimiz buyurmuş ki 'Halife Kureyş'tendir.' Kureyş denilince akan sular duruluyor. O kabilenin dışında senin halife seçmen mümkün olmuyor. Çünkü onlara göre bu bir vahiydir. Ama işin acınacak tarafı bu iddiayı ileri süren alimlerimizin ekseriyeti kelam alimleridir, akaid alimleridir. Maturidi'sinden tut Eş'ari'sinden tut İbn-i Teymiye'sinden tut say sayabildiğin kadar. Yakınlarda bir Abdül Cebbar'ın kitabını okumuştum da tekrar okuma imkanı buldum o da aynı şeyi söylüyor. Şimdi bunun dayandığı yanlış nedir? İlk hilafet seçiminin yanlış anlatılması hadisesidir. Bu alimlerimiz diyorlar ki, işte bildiğiniz husus Peygamber efendimiz vefat etmişler, Ensar toplanmış, Muhacirler halife seçecekler. Önce Ensar davranmış bir halife seçmiş ama Hazreti Ebubekir ile Ömer ve bazıları geldikleri zaman yahu demiş siz ne yapıyorsunuz? Siz halife olamazsınız, peygamberin emri var 'Halife Kureyş'tendir.' Bu hükmü duyunca akan sular duruyor. Hemen hilafetten vazgeçmişler vesaire vesaire bu %100 yanlıştır. Böyle bir şey yoktur. Böyle bir şey vuku bulmamıştır.( Hilal Haber)

2 Ekim 2017 Pazartesi

KURTLAR VADİSİ VATAN

-İnsanların dini ve milli duygularını gıdıklayarak sadece para kazanmak için film çevrilmemeli-
 
Kurtlar Vadisi deyince „derin “ilişkiler dizisi akla geliyor. 2003 yılında ekrandan seyircisine merhaba diyen "Bir mafya dizisi." Polat Alemdar ismiyle özdeşleşmiş bir dizi. Filmin isminden ziyade başrol oyuncusunun ismi ön planda. Yaptığı işin büyüklüğü Polat Alemdar’ın boyunu da otomatik olarak büyütüyor. Osman Sınav’ın yarattığı bu mafya dizisinde Türkiye’nin ünlü oyuncularının neredeyse hepsi rol almıştır denilse abartılı olmaz. Bugüne kadar 399 bölüm çekilmiş. Mafyaya karşı milli ve dini duygularla bezenmiş bir cengaverin kapışması konu ediliyor dizide. O cengâver mafyanın bütün kirli oyunlarını bozarak adaletin sağlanmasına yardımcı oluyor. O cengâver aslında devletin bir polisi. 
 
Türk halkını motive eden bir film Kurtlar Vadisi. 100 yıldan beri Batılılar karşısında bir türlü dik yürüyemeyen Türk halkı, bu film sayesinde kafasını kaldırarak geleceğe ümitle bakmaya başlamıştır. Türk halkı, milli ve dini motiflerin fazlaca işlendiği bu dizi sayesinde unutturulan geçmişini ve dedelerini hatırlamaya başlamıştır, komplekslerinden kurtulmaya başlamıştır . Polat Alemdar gençlerin idolü olmuştur. Kurtlar Vadisi Filistin, Kurtlar Vadisi Irak bilhassa gençler arasında gurur kaynağı olmuştur. Filmde de olsa bir Amerikalı Generalin, bir Türk polisi tarafından etkisiz hale getirilmesi gençleri motive etmiştir, Türk halkını motive etmiştir. Yıllarca Amerikan rambolarını seyretmek için ekrana kilitlenen gençler, kendi rambolarıyla bir başka mutlu olmuştur.
Ancak, Vadide bir araya gelen kurtlar birsüre sonra birbirinden kopmaya başlayınca, dizinin de tadı kaçmaya başladı. Baronları seyrederken alınan o tad, Tapınakçıları seyrederken alınamamıştır. Tapınakçıları işlerken değinilen konular çok önemli olmasına rağmen böyle olmuştur. 
 
Kurtlar vadisi Vatan’a gelince
 
Kurtlar Vadisi Vatan, 15 Temmuz darbe girişimi'ni ele alan bir film. Filmin senaristliğini Alper Erze, Necati Şaşmaz, Cahit Kayaoğlu ve Murat Koca yapmış. Yönetmenliğini ise Serdar Akar. Filmin yapımcılığı da Necati Şaşmaz'a aitmiş. Türk halkının birebir yaşadığı olay konu edilmiş bu filmde. Dünyada eşi ve benzeri olmayan bir olay “15 Temmuz Darbe Girişimi.” Konu seçimi isabetli, mekân seçimi isabetli, FETO karakterini oynayan oyuncu da isabetli; özellikle zikretmem gerekiyor, bir karakter ancak bu kadar güzel canlandırılır. Necati Şaşmaz ve ekibini tebrik ediyorum, milli ve dini duyguların alabildiğine rencide edilmeye çalışıldığı böyle bir zamanda şok tedavilerle insanımızın kendisine gelmesini sağlıyorlar. Hollywood’un yıllarca yaptığı tahribatın izleri, Kurtlar Vadisi ve benzer filmlerle yeni yeni temizlenmeye başlandı. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde bu görevi Cüneyt Arkın, Serdar Gökhan ve Kartal Tibetler yapıyordu.
 
Bir ara, birden kendi değerlerimize yabancılaştırılmaya başlandık, TRT’nin “Kuruluş” dizisiyle şöyle bir debelendik ama ayağa kalkamadık. Devletin en tepesindeki zat “bunlar ata sağ ayaklarıyla biniyorlar” gibi talihsiz bir cümle kurarak Türk halkının heyecanını kursağında bıraktı. 2003 yılına kadar Cesur Yürek dışında bu misyonu maalesef üstlenen de olmadı. Tarihimiz tarihin çöplüğüne terkedildi. 
 
Kurtlar Vadisi, “Vatan” filmiyle tekrar halkın karşısına çıkacak denilince halkımız sinemaya koştu. 15 Temmuz gibi talihsiz bir olayı yaşamıştı Türk halkı. “Kurtlar Vadisi Vatan” ismi “15 Temmuz Darbe Girişimi’ni çağrıştırıyordu çünkü. Sinemanin birinci salonu dolmuştu, ikinci bir salon açıldı. Saat 20 olarak verilen zaman 21.00 e kadar uzayınca huzursuzluklar başladı. Bu arada dedikodular üretilildi, resmi makamlar izin vermemiş kurtların vadiye inmesine, “gidelim öyleyse, bir saat geçti aradan, neden bir açıklama yapılmıyor? bu saygısızlıktır“ gibi sıkıntılar başlamışken seyirciler arasında, yeni bir haber; tamam geldiler, biraz sonra başlayacak film gösterilmeye, ama önce basın toplantısı.
Basın salonunun kapısına konan görevliler çok sıkıntılı tipler, nezaket falan hak getire..., derken zar-zor içeriye girebildik kısa bir basın toplantısı yapıldı. Basın toplantısında “Kurtlar Vadisi Kaos” isimli bir dizinin 2018 de başlayacağının müjdesi verildi Necati Şaşmaz tarafından... 
 
Ve, FETO'nun tansiyonunun ölçüldüğü sahne ile sinema başladı... İstiklal Marşı'nın okunmasıyla da bitti. FETO ile İstiklal Marşı arasında 15 Temmuz cendereye sıkıştırıldı ve pres edildi desek yanlış olmaz. Dağ fare doğurdu demek daha doğru olacak. “Bu vatanı sahipsiz mi sandınız?” cümlesi birden fazla söylenince anlamını kaybetmeye başladı. Dünya çapında bir konuyu “Kurtlar Vadisi Vatan” filmi maalesef küçültüverdi. 
 
Senerya çala kalem yazılmış; seyirciye verilen bir bilgi yok, kurgu yok, aksiyon yok, sahneler birbirinden kopuk gibi ve sonuç olarak heyacan da yok. O kadar kurşun altında başrol oyuncularına bir kurşun isabet etmez mi? Filmin az da olsa inandırıcılığı olması gerekiyor.
Birkaç cılız alkışın dışında kayde değer bir beğeni de almadı zaten “Kurtlar Vadisi Vatan.” Esasen 5 hafta içinde çekilen filmden başkaca bir şey de beklenmezdi. İnsanların dini ve milli duygularını gıdıklayarak sadece para kazanmak için film çevrilmemeli. Bilhassa Avrupa’da faaliyetlerini sürdüren dini cemaatler benzer faaliyetlerle bu insanları bıktırdılar. 
 
Ben Necati Şaşmaz’a Er Ryan’ı Kurtarmak (Saving Private Ryan) filmini ekibiyle birlikte seyretmelerini tavsiye etsem herhalde saygısızlık yapmış olmam... Bir kez daha tecrübe ettik ki; gerçekten, “ucuz etin yahnisi yavan olur” muş.