28 Kasım 2018 Çarşamba

CANER TASLAMAN VE EMRE DORMAN’A AÇIK MEKTUP...



Sayın Prof. Dr. Caner Taslaman ve Sayın Dr. Emre Dorman; “Yardımeli Derneği” nin kuracağı “Yetimler Köyü”ne para toplamak için Almanya’ya gelmişsiniz. Para toplamadan sadece konferans ve seminerler vererek, Almanya’da yaşayan insanımıza hizmet yolunu seçseydiniz çok anlamlı bir hizmet yapmış olurdunuz. Almanya’da, Almanya’da yaşayan insanımıza karşılıksız hizmet eden, almadan veren ilim adamına veya hocaya fazla rastlamadık bugüne kadar. Sizler de Yardımeli adında bir yardım kuruluşuna para toplayacakmışsınız. Ekranlardan geleneksel İslam’ın savunucularına eleştirel yaklaşan değerli iki akademisyen olarak tanıyoruz sizleri. Şimdi ise, eleştirdiğiniz o insanların cebindeki parayı alabilmek için Almanya’dasınız. Ne kadar inandırıcı olacaksınız onu bilemiyorum. Bildiğim tek şey; yapacağınız konuşmalarda ekranda söylediğiniz düşüncelerinizi söylerseniz, sizlere kimsenin para vermeyeceğidir. Para toplamak için geldiğinize göre o insanların hoşuna gidecek, duygularını harakete geçirecek, okşayacak şeyler söyleyeceksiniz. Belki 'deve sidiği içme' konusuna hiç değinmeyeceksiniz. Bu durumda kendinizle çelişeceksiniz ve Almanya’daki insanımızı Allah ile aldatmış olacaksınız. Akademisyen kimliğinizle bu sıfat ne kadar örtüşür onu bilemiyorum.

Sayın Taslaman ve Sayın Dorman; Türkiye 80 milyonluk bir ülkedir. Almanya’da 3 milyon Türkiyeli var. 57 yıldan beri eline makbuzu alan Almanya’ya geliyor ve çeşitli isimler altında gurbetçilerden paralar topluyorlar. Vatan hasretiyle yanıp tutuşan bu insanlar da kendi ihtiyaçlarını düşünmeden “çok güzel konuşan” sizlere kanıyorlar. Sonra “Ekinler kuruyor, kaos ve sıkıntı ortamları oluşuyor.” Maalesef hâlâ bu alışkanlık devam ediyor.

Sayın Taslaman ve Sayın Dorman; Almanya’daki insanımız perişandır. Çocuklarımız kaybolmak üzeredir, çoğu zaten kaybolmuştur. Önce Almanya'daki yetimler için gerekli olan “Gurbetçi Köyleri” ni kurmanız gerekirken, duygu sömürüsü yaparak Almanya dışındaki bir ülke için para topluyorsunuz. O insanların ülkeleri var, devletleri var, Birleşmiş Milletleri var. Almaya’da yaşayan insanımızın devleti yok, Türkiye’den bakarsan adı “Gurbetçi”, Almanya’dan bakarsan adı “Yabancı”. Almanya bu insanlara seçme ve seçilme hakkı vermiyor. Türkiye de sadece seçme hakkı veriyor, seçilme hakkı vermiyor. Türkiye bu insanlara seni emekli yapacağım diyor, paralarını alıyor ve sonra da kesin dönüş yapmayınca maaşını vermem diyor. Böylece uzun vadeli faizsiz kredi alıyor binlerce gurbetçiden.

Sayın Taslaman ve Sayın Dorman; Almaya’daki insanımızın evinde yangın var, sizler insanımızı komşunun evindeki yangını söndürmeye davet ediyorsunuz. Yazık, hem de çok yazık. O insanlar döndüklerinde evlerini yerinde bulamayacaklar, bunu bile bile o insanları, provoke ediyorsunuz. Şimdiden Almanya’daki insanımızla vedalaşabilirsiniz, bu gidişle 20 sene sonra Almanya'daki nesil kaybolmujş olacaktır.
Sayın Taslaman ve Sayın Dorman; Almanya'daki dini cemaatler; ibadet yapmak için, kendiliğinden camiye gelen insanların cebindeki paraları nasıl alırızın hesabını yaparlar. Sizler de aynı şeyi yapıyorsunuz. Bugüne kadar Almanya’daki insanımıza yardım amaçlı bir el uzatılmadı. Kimse buradaki insanlara “bir ihtiyacın var mı?” diye sormadı. Sadece para ver dedi..
Sayın Taslaman ve Sayın Dorman; dini cemaatlerin camilerinde; zekatlar, fitreler, kurbanlar toplanır. Bu sadakalar; “Yetimler Köyü” kuruyoruz denir toplanır, Ortadoğu’daki, Afrika ve Asya’daki Müslümanlar için denir toplanır... Bu paralar, sinevizyon gösterileriyle insanların manevi duyguları tetiklenerek toplanır. Hedefleri, duygu sömürüsü yaparak daha çok para toplamaktır. Bu kadar para toplanmasına rağmen, bu cemaatlerin hizmet portföyünde çocuk okutmanın dışında elle tutulacak bir hizmet yoktur desek yalan olmaz. Bu işi de balık yakalamak için oltanın ucuna takılan yem olarak düşünebilirsiniz. Aslında camilerde çocuklara dini eğitimin verilmesi de aynı amaca yöneliktir.

Sayın Taslaman ve Sayın Dorman; Almanya’da dinî cemaatlerin:
-Vakıfları yoktur.
-Hastaneleri yoktur.
-Öğrenci yurtları yoktur.
-İmam yetiştiren yüksek okulları yoktur.
-Kur'an öğretmeni, din dersi öğretmeni yetiştiren kurumları/okulları yoktur.
-Gazeteleri, dergileri yoktur, televizyonları yoktur.
-Tam gün mesai yapan hukukçuların çalıştığı hukuk büroları yoktur.
-Danışma merkezleri, araştırma merkezleri yoktur.
-Sosyal konutları yoktur...
-İhtiyaç duyulan kitapları Almanca'ya çeviren tercüme büroları yoktur.
-Kültür Merkezleri yoktur..., velhasıl gelecekleri yoktur.

Onlar topladıkları paraların büyük bir bölümünü Almanya dışına çıkarmakla meşguldürler. Bazen bu paralar, Somali'ye yardım diye çıkar Almanya’dan, bazen Afganistan'a yardım diye çıkar, bazen Filistin'e, Suriye'ye yardım diye çıkar... Sadece bu görev için kurulan yardım kuruluşları vardır. Yıllardan beri bu iş böyle yürür. Ancak ne Afganistan'ın problemi çözülmüştür ne Filistin’in ne Çeçenistan’ın ne de Irak’ın. Bırakın problemlerin çözülmesini bu halkalara yenileri eklenmiştir. İşte 7 yıldır gözümüzün önünde çoluk- çocuk, kadın-ihtiyar demeden bombalanan Suriye...
Sayın Taslaman ve Dorman; Papaz Martin Niemöller der ki: “Naziler, önce komünistleri götürdüler; sesimi çıkarmadım, çünkü, ben komünist değildim. Sonra Yahudileri götürdüler; yine sesimi çıkarmadım, çünkü, ben Yahudi değildim. Sonra sosyal demokratları götürdüler; yine sesimi çıkarmadım, çünkü, ben sosyal demokrat değildim. Sonra sendikacıları götürdüler; yine sesimi çıkarmadım, çünkü, ben sendikacı da değildim. Benim için geldiklerinde ise, sesimi duyacak kimse kalmamıştı…”

Evet Sayın Taslaman ve Sayın Dorman; önceliklerimizi iyi analiz edemediğimiz zaman, elimizde avucumuzda olanları kendi geleceğimiz için değilde, güzel konuşan hatiplere, akademisyenlere, duygu sömürüsü yapanlara vermeye devam ettiğimiz sürece sonunda sıra mutlaka bize gelecek ama o zaman sesimizi duyan kimse kalmayacak...

Evimiz yanıyor diye bağırıyoruz, kimse sesimize kulak vermiyor. Ortalık toz duman göz gözü görmüyor. Sizler burada olup bitenlerin farkında bile değilsiniz.

Niçin böyle öfkeliyim ben? Çünkü elimizdeki son deva da kendisini bizatihi o umudun, o çarenin, o devanın sahibi zannedilen adamlar tarafından alıp götürülüyor.

Allah’ın, Müslümanları Allah ile aldatacak vaizlere de, hocalara da, akademisyenlere de ihtiyacı yok vesselam...

17 Kasım 2018 Cumartesi

BERLİN TÜRK ŞEHİTLİĞİ ve KÜLTÜR VE TURİZM ATAŞESİ 2018

‘Mezâristan-ı İslamî’ye’ / İslâm mezarlığı

Osmanlı İmparatorluğu’nun  Berlin ilk Daimi Büyükelçisi Giritli Ali Aziz Efendi 29 Ekim 1798 yılında vefat eder.  ‘Tempelhofer Feldmark’a  şimdiki Urban sokağı ile Blücher sokağının arasındaki mezâr yerine 30 ekim salı günü defnedilir. 1804 yılında Prusya Krallığı nezdindeki ikinci Osmalı Maslahatgüzarı Mehmed Esad Efendi de vefat edince aynı yere defnedilir. Dönem, III.Selim dönemidir. Araya savaşlar girer ve zamanla bu mezarlar unutulur.  Aradan 38 sene geçmiştir. Birgün (1836) tarla haline dönmüş mezâr yeri  bir çiftçi tarafından tesadüfen keşfedilir. Çiftçi durumu yetkililere haber verir. Bizimkiler gibi mezar taşlarını ev veya bahçe duvarlarında kullanmaya kalkmaz. 

Prusya Kralı III. Wilhelm mezarflığa sahip çıkar; koruma altına aldırır ve ağaçlandırır. 1839 yılında Büyükelçilik Kâtibi Rahmi Efendi ve daha sonra vefat eden hariciye görevlisi Aziz Ağa vefat edince  bu mezarlığa defnedilirler. 1853 yılında Almanya’da öğrenim gören Rasim Efendi de buraya defnedilince sayı yükselmeye başlar ve yetkili taraflar mezarlığın başka bir yere taşınmasına karar veririler. Dönem  Sultan Abdülaziz  dönemidir. Yer bulunuyr ve  Osmanlı Elçisi Aristaki Bey’in de bulunduğu bir tören ile ‘Mezâristan-ı İslamî’ye, adı ile (19 Aralık 1866)  mezarlık bugünkü yerine taşınır. Mülkiyet Osmanlı İmparatorluğu’nundur. (Colombiadamm 128 ) 

Sultan Abdülaziz’in emri ile (1867) burada medfun olanların anısına Mimar Voigtel tarafından bir âbide inşa edilir. Mezârlıktaki bu sekiz köşeli Abide’deki kitabelerin bir yüzünde şöyle yazar:
“Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’nin Prusya Devleti nezdinde Fevkalâde Murahhas Orta Elçisi olduğu halde terk-i dağdağa-i cihan eden Ali Aziz Efendi. Hicri 1213.”


7 mart 1924 tarihinde Büyükelçilik din görevlisi Hafız Şükrü Efendi de vefat eder ve  bakımını yaptığı bu mezârlığa defnedilir. Şükrü Efendi’den sonra 1930’a kadar mezârlığın bakımını Alman eşi Nûriha Hanım yapar ve ondan sonra da Nûriha Hanımın kızkardeşi bu görevi sürdürür ve 1965 yılında  bu görevi vefakâr ilk nesil göçmen Türk işçileri devralır.

1921 yılında Ermeni  Soğomon Tehliryan tarafından Berlin’de öldürülen Talat Paşa da buraya defnedilmiştir. 1943 yılında Türkiye’ye nakledilmiştir. Yine, Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de yaralanıp Belin’de tedavi görürken vefat eden ve bu mezarlığa defnedilen Zeki Memduh Bey ve Süleyman Efendi’nin mezârları da 1976 yılında Türkiye’ye nakledilmiştir.

1942 yılında mezârlıkta 35 Türk ve 69 diğer (İran, Pakistan, Arap, Afgan, Kırım, Filistin, Mağrip, Türkistan, Kazak, Sudan ve sair) müslüman kökenli mezar sayısı tesbit edilmiştiştir.
Mezarlığa 1867 yılında Sultan Abdülaziz’in fermanıyle yapılan abide anıt zaman zaman tamirat görmüştür. İkinci Dünya Savaşı’ndan etkilenen anıtın savaş sonu yapılan tamiratı en son 1987 yılında Berlin Senatosu tarafından yapılmıştır. Tamirata 350 bin Mark harcanmıştır. 

Bugünkü adıyla Berlin Türk Şehitliği  Türkiye’nin, Türkiye dışındaki önemli topraklarından biridir. Ancak geçmişi itibariyle çok önemli olan  mezarlık, anıt ve  mezar taşları bugün itibariyle (15.11.2018)   oldukça gariptir, bakımsızdır, sanki terkedilmiş gibidir.  Berlin Senatosu tarafından 350 bin Mark  harcanarak tamir ettirilen o tarihi anıt, maalesef bugün delik deşik olmuş durumdadır. Mezar taşlarındaki yazılar yok olmak üzeredir. Yani, tarih 300 bin Türkiyelinin, Büyükelçilik ve Başkonsolosluk görevlilerinin gözü önünde yok olup gitmek üzeredir.  

Tarihi yok etmek konusunda üstümüze yoktur bizim, onu bilirim. Başta Giritli Ali Aziz Efendi olmak üzere mezarlıkta medfun olan şahıslar için yapıln  anıtın tanıtım kimliği bile maalesef yazılmamıştır.  Kimse ne olduğunu bilmiyor. Ortada duran bir direk gibi görüyorlar anıt. 

Berlin’de Kültür Ataşemiz de var
Berlin’de ne gibi çalışmalar yapıyor Türk Kültürü adına Ataşemiz onu bilmiyorum. Ataşemiz, I.Dünya Savaşı sırasında Wünsdorf/Zossen’de Müslümanlar için yapılan Halbmondlager Esir Kampı (HİLAL) Camii‘ne gitmiş midir? 

Ateşemiz Almanya’daki Türk izlerini takip etmiş midir? Bu konularda hazırladığı ve bize ulaştıramadığı broşürler var mıdır Turizm ve Kültür Ataşeliği’nde. Berlin’e ilk gelen Türkler Ali ve Hasan ile  ilgili bir çalışması var mıdır Ataşemizin onu da bilmiyorum.
Ataşemiz, Türk Şehitliği’ndeki tarihi mezar taşları ve anıt için ne gibi girişimlerde bulunmuştur bugüne kadar onu da merak ediyorum. 

Konu ile ilgili www.ha-ber.com internet sitesinde  bundan önce de yazdım. Ses çıkaran olmadı. Geçtiğimiz hafta G.Aziz Efendi’nin ruhuna Fatiha okumak için tekrar gittiğimde içim parçalandı. Anıttaki delik sayısı fazlalaşmış, Hafız Şükrü Efendi’nin mezar taşı üzerindeki yazılar neredeyse tamamen kaybolmak üzere. Diğer mezar taşlarını da aynı akibet bekliyor. 

Bir kez daha yazarak sorumsuz sorumluların dikkatini çekmek istedim. Belki sorumluluk bilinciyle vazife yapan bir devlet yetkilisinin dikkatini çekerim de tarihe mal olmuş değerlerimiz için bir görev yapmış olurum diye düşündüm. 


Teklifimdir:
Türk Şehitliği ismi de değiştirilmelidir. Orada şehit yoktur. Eski ismi verilmeslidir. ‘Mezâristan-ı İslamî’ye’ / İslâm mezarlığı.