22 Temmuz 2019 Pazartesi

BEN ONA GİTME DEDİM, DİNLEMEDİ, GİTTİ…

Ben ona gitme dedim, beni bekle dedim, dinlemedi, gitti. Beni Sevgilim bekliyor onu daha fazla bekletmek olmaz dedi, yüzüme baka baka Sevgilime gidiyorum dedi, dinlemedi, gitti. Hani bu yola birlikte çıkmıştık, parkuru birlikte tamamlayacaktık, acelen nedir dedim, sıkıldım, bıktım bu vefasız insanların yaşadığı çivisi çıkmış dünyadan dedi, dinlemedi, gitti. 46 yıl önce bu yola çıkarken aynı yastıkta birlikte yaşlanacağız diye sözleşmiştik dedim, dinlemedi, gitti. Ben de bıktım bu rezil dünyanın yalakalıklarından, insanların vefasızlıklarından, ne olur biraz bekle birlikte gidelim dedim üsteledim, dinlemedi, gitti. Gün ortasında gözümün önünde Sevgilisiyle el ele tutuştular ve çekip gittiler, dinlemedi beni, gitti.
Ben şimdi yalnız kaldım o kapkaranlık dünyanın tam ortasında, hem de yapayalnız. Bir ümit belki gitmemiştir diye sağıma soluma baktım, önüme arkama baktım, belki gitmemiştir, belki şu köşeye saklanmıştır diye o köşeden bu köşeye koşturdum, elimi alnıma koydum, gözümün üstüne siper ederek baktım taaa uzaklara, göremedim, gitmiş, gerçekten gitmiş. Gitme dedim, dinlemedi beni, gitti. Güle güle sevgilim, bana üç emanet bıraktın onlara elimden geldiğince sahip çıkacağım, senin kadar yapamasam da gayret edeceğim. Hani hep derdin ve hayıflanırdın, onların mürüvvetini göremeden gideceğim diye, bakarsın belki ben görürüm ve seni haberdar ederim…Sen rahatına bak…
O 1956 yılında Denizli’nin Kale ilçesinin Muslugüme köyünde doğmuş. İlk okulu, kız meslek lisesini Denizli’de bitirmiş. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Gürcan Mah. Kuran Kursu'ndan (Denizli) mezun olmuş.
Onunla Denizli’nin Dokuzkavaklar mahallesinde yollarımız kesişti ve o andan itibaren beraber yol almaya başladık, sonra sevgili olduk. Takvim 1973 yılını gösterdiğinde de 46 yıl sürecek o yolculuğa çıktık. Kederde ve neşede beraber olacaktık, ayrılmayacaktık birbirimizden bir ömür boyu, sözleşmiştik.
Yol boyunca bazen durakladığımız oldu, nefeslendik, bu duraklamalar sırasında dünya tatlısı iki çocuğumuz dünyaya geldi. Kaderin bazen bizi savurduğu zamanlar da oldu elbet. Biz bu durumdan etkilenmemek için çok direndik, rüzgarla, boranla, fırtınayla savaştık, ama baş edemedik. Ayrı düştük birbirimizden. Kendime gelip gözümü açtığımda bir baktım ki; Berlin’deyim. Savurmuş tufan beni taaa Berlin’e kadar, bilmediğim görmediğim bir yer. Ayrılığa katlanamadık, bir zaman sonra o da Berlin’e geldi. Adem ile Havva’nın buluşması gibi. Anca beraber kanca beraber dedik ve başladık kaldığımız yerden Sevgilimize doğru yürümeye... Berlin yolculuğu sırasında bir de kızımız dünyaya geldi. Aman ne güzel. Yola devam.
Derken o Berlin Vakıf Camii’nde Kur’an Kursu hocalığına başladı. Milli Görüş Teşkilatlarına bağlı bir cami. Fizik mekân namüsait olmamasına rağmen oraya devam etti, tam 20 yıl. Mahalleli onu çok sevdi. Kadınlara ve çocuklara Kur’an öğretiyordu, dinlerini öğretiyordu. Öğrenci çoğalınca yanına bir de yardımcı buldu. Maaş almıyordu teşkilattan, öğrencilerden aldıkları aidatları bölüşüyorlardı yardımcısıyla birlikte, kaç paraysa, ben ayda 200 Marktan fazla para almadığına şahidim. 80 Markını da yol parası yapıyordu. Her gün, Wedding’ten Kreutzberg’e. Yaz demeden kış demeden her gün.
O çok gayretli ve üretken birisiydi, yoktan bir şeyler üretir ve onunla mutlu olurdu. Kendisiyle barışık birisiydi.
Bir zaman sonra Milli Görüş Teşkilatlarında görev değişikliği yapıldı. Yeni gelen bölge başkanı 20 senelik emeği hiçe sayarak birden onun görevine son verdi. Ne teşekkür ne taltif. Ona bu durum çok dokunmuştu. Vakıf Camii bahis konusu olduğunda ağladığına çok şahit olmuşluğum vardır. Uzunca bir aradan sonra, İslâmî İlimler Okulunda hocalık yapmaya başladı. Bu görev ona okul müdürü tarafından verilmişti. Çok sevindi hem de çok. Aradan bir sene geçti ve aynı bölge başkanı oradaki görevine de son verdi. Çok acı çekti. Benim güzel sevgilim, canımın içi; sana o zulmü yapanların başı umarım göğe değmiştir.
Bir zaman sonra Türk Eğitim Derneği’nde Kur’an Kursu öğretmenliğine başladı. Orada, aynı zamanda kızlar için yemek kursları düzenledi. Onlarla evliliğe hazırlık dersleri yaptı. Yeniden hayata tutunmaya çalıştı. İnsan onuruyla oynamak ne kadar da çirkin bir şeymiş meğer. Ben de aynı yolda onun yanı başında yürüdüğüm için çok iyi biliyorum o duyguları. Bir zaman sonra Türk Eğitim Derneği’nin kadın kollarını kurdu, başkanlığını yürüttü. Kadınlar için dikiş kursları ve el işi kursları düzenledi, salı günleri kadınlara yönelik kahvaltı sofraları hazırladı. Almanya içi ve Almanya dışında kadınlara yönelik kültür gezileri düzenledi. En son gesizini Paris’e düzenlemişti. O hayatını Allah yolunda hizmete adayan biriydi. O hep gülerdi, yüzünden tebessümü hiç eksik olmazdı. O benim yol arkadaşımdı. 46 yıl aynı yolu beraber yürüdüğüm arkadaşım…
46 yıl boyunca birbirimizi üzecek tek kelimemiz olmamıştır. Kızdığımız zamanlar olmuştur elbet, bu durumlarda ikimiz de birden susmayı tercih ederdik. Kızgınlık anında istem dışı bir kelime ağzımızdan çıkmasın isterdik. Saygılıydık birbirimize. Ben ona gitme dedim, ama o beni dinlemedi, gitti. Sevgilim beni bekliyor, onu bekletmek olmaz dedi, gitti. Ve O benim 46 yıldan beri birlikte yol aldığım eşim FATMANA KAM’dır. Güle güle sevgilim. Ben senin o yolculuğunda seni fazla bekletmeyeceğim, pek yakında Sevgilimiz beni de yanına alacaktır. Senin rahatsız olduğun bu fani dünyadaki çürümüşlük kokuşmuşluk, vefasızlık, Müslümanların dünyevileşmesi beni de rahatsız ediyor. Hele yanımda sen olmadan nasıl yaşarım ben bu zalim insanların yaşadığı çivisi çıkmış dünyada. Beni de bekle gitme dedim, gittin. Madem dinlemedin beni gittin, bekle beni canımın canı, en kısa zamanda geleceğim yanına…
Not: Sevgilim sana güzel haberlerim var; ne kadar da çok sevenin varmış. Ev doldu doldu taştı. Hepsinin sana selamı var. Ben inanıyorum ki sen şimdi Sevgilinle başbaşasın. O seni cennetin en güzel yerinde ağırlıyor olmalı…,

BABA ,“ANNEME BEYAZ KEFEN ÇOK GÜZEL YAKIŞTI”

Ey sevgilim, Meleğim benim. Dün senin Cennet giysini giydirdik, kızın Dilruba giydirdi. Dilruba dedi ki; “Baba anneme kefen çok güzel yakıştı, çok güzel yakıştı, hem de çok güzel. O bembeyaz kefeniyle el sallayarak adeta uçup gitti Cennet’e baba. Çok mutluydu baba...” diyor ve gözlerinden akan yaşlar tombul yanaklarından sicim gibi akıyordu. Ben kızımızı hiç böyle ağlarken görmemiştim. O mutluluk göz yaşlarıydı, inan. O senin gittiğin yeri görmüştü.
Güzel sevgilim; bütün Berlin senin uçuşunu seyretmeye geldi dün Şehitlik Camii’ne. Meğer sen ne kadar da çok sevilirmişsin. Herkesler oradaydı. Gök kubbe, hoca efendinin “nasıl bilirdiniz?” sorusuna verilen “iyi bilirdik sedasıyla çınladı.” Gök kubbeye hoş bir seda bıraktılar. Kimler yoktu ki orada, hepsini tek tek sayamam sana... Ama istersen öne çıkan bazı isimler yazabilirim. Hem biliyor musun, Berlin seni devlet töreniyle uğurladı ebedi istiratgâhına: Başkonsolosumuz Mustafa Çelik, Eğitim Müşavirimiz Cemal Yıldız, Adalet Müşavirimiz Ahmet Başaran, Emniyet Müşavirimiz İbrahim Cihangir oradaydılar, ön safta yer tuttular.
Bütün Berlin oradaydı dedim ya, inan ki abartmıyorum. Hani sen hep; “Bu insanlar neyi paylaşamıyorlar, niçin kavga ediyorlar, niçin bir araya gelemiyorlar” diye kahırlanıyordun ya; senin o rüyan dün gerçek oldu. Dün o eğilimlerin hepsi senin için gök kubbeyi “iyi bilirdik” diye çınlattılar. Alevi’siyle, Sünni’siyle, Şii’siyle, Solcusuyla- Sağcısıyla herkes oradaydı: İşadamları Derneği (NE-TU) Başkanı Veli Karakaya,
İşadamları Derneği (TDU) Başkan yardımcısı Veli Tüfekçi,
Caferi Dernekleri Dernek Başkanı Hasan Babur,
Türk Alman Merkezi (TDZ) Başkanı Adnan Gündoğdu ve Başkan Yardımcısı Mustafa Akçay, CHP Berlin Birliği Başkanı Kenan Kolat,
Milli Görüş Teşkilatları Başkanı Said Jurnal’a Vekaleten İdris Kahraman ve Kadın Kolları Başkanı bayan Kartal,
Ha-ber.com internet sitesinin sahibi Sefa Doğanay,
Berlin Magazin Dergisi’nin sahibi Tevfik Dağdeviren,
Medya Berlin’in sahibi Mustafa Ekşi, İnternet Gazetesi Berlinname’nin sahibi Hakan Kanpara,
Saz sanatçısı ve bestekar Ümit Akkaya hep oradaydılar.
Sevgilim beni o kadar sıkıştırma herkesi tek tek sayamam ki sana. Bak az kalsın unutuyordum. En önemlisi senin yetiştirdiğin öğrencilerinin, çoğu oradaydı. Bilhassa 20 sene emek verdiğin Vakıf Camii’nde yetiştirdiğin öğrencilerin oradaydı. Türk Eğitim Derneği’nde yetiştirdiğin öğrencilerin oradaydı. Hepsi oradaydı.
40 yaşlarında bir delikanlı yaklaştı bana “Başımız sağ olsun hocam” dedi, tanıyamadım dedim, tanıttı kendisini. “Ben Fatma Hocamın Vakıf Camii’nden öğrencisiyim dedi.” O anda koptum. İnan hüngür hüngür ağladım. Hemen arkasından Faruk Hoca’nın oğulları geldi yanıma, onlar da “Başımız sağ olsun” dediler ve eklediler; “ Biz Kur’an’ı, tecvit kurallarını ve mahreçleri, dinimizin kurallarını Fatma Hocam’dan öğrendik.” dediler ve gözleri dolu dolu oldu. Başkanlığını yaptığın Türk Eğitim Derneği’nin Kadın Kolları ve derneğimizin yönetim kurulu üyeleri de oradaydı. Cenazeye katılanlara hizmet ettiler, ikramlarda bulundular. Songül yine misafirlerin fotoğraflarını çekti, çok güzel çekmiş.
Neukölln Emniyet Müdürlüğü’nü temsilen katılan polisler oradaydı. “Biz Fatma Hanım’ın elinden aşure yemiştik, gözleme yemiştik; artık bundan sonra yiyemeyeceğiz” diye acılarını paylaştılar benimle.
Berlin eyalet Milletvekili Derya Çağlar, Neukölln Federal Milletvekili Fritz Felgentreu telefonla aradılar. Hürriyet Gazetesi Almanya eski temsilcisi Ahmet Külahçı da telefonla aradı. Bizim mahallenin Papazı Kalle Lenz’i unutuyordum az kalsın. Çok duygulandı ve senin için dua ettiğini söyledi.
Hani seninle birlikte Eğitim kampları düzenliyorduk ya; işte o kamplara çağırdığımız misafir hocalarımız, Şaban Ali Düzgün, İlhami Güler, Mehmet Azimli ve Ömer Özsoy, Vehbi Başer telefonla arayarak uğurladılar seni Uçmağa. Hepsi duygu yüklüydü. Dualar ettiler senin için. Telefonla arayanlar, What’s App’tan yazanlar, e-Mail yazanlar. İnan çok gururlandım. Ve de çok kıskandım kız seni. Kız, ne kadar da çok sevenin varmış senin öyle. Çocuklarımız senin misafirlerinin tek tek ellerini sıktılar, taziyeleri kabul ettiler...
Ey sevgilim, güzeller güzeli sevgilim; haydi uğurlar ola…Eğer kabul edersen seninle beraber olmak isterim orada da. Yine senin o sıcacık kucağında mışıl mışıl uyumak isterim. Sen de benim saçlarımı okşarsın. Kız ben sensiz ne yapacağım şimdi...