İbret almak lazım. Bilhassa
Güneydoğu’da oynanan oyunların farkında olmak lazım. Düşman aynı düşman,
o gün işgal edilen ve bugün işgal edilmek istenen topraklar aynı
topraklar. Sadece figüranlar değişik.
Eski Antep
Eski Antep’e gidiyoruz. Rehberimiz
Selçuk anlatıyor Eski Antep’i. Mustafa Kemal Antep nüfusuna
kayıtlıymış. Antep’i ziyaret ettiğinde kaldığı ev müze haline
getirilmiş. Bugünkü adı Anı Evi. Antep sırf bu yüzden ziyaretçi akınına
uğruyormuş.
O daracık sokaklar restore edilmi,
sağlı sollu kahveler, hediyelik eşya satan dükkânlar var. Kapıları açık o
evlerin. Bahçelerinde çiçekler var, görüyorsunuz dışarıdan. Besbelli
ki, içerisi tarihi motiflere uygun bir şekilde dizayn edilmiş. Bu tip
evleri Endülüste de görmüştük. Taş döşemelerin üzerinden yokuşu
tırmanırken sanki zaman tünelinde gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Derken Selçuk’un sesi geliyor
kulaklarımıza. Eliyle işaret ederek, bu konak “Karagül Dizisi”nin
çekildiği konaktır. Diziyi izleyenler yaaa gerçek mi? Şeklinde
hayranlıklarını izhar ederek telaşlanıyorlar ve hemen hemen herkes bir
anda deklanşöre basıyor. Sanki konak kaçıyormuş gibi. Karagül ilk
baharda ve son baharda Halfeti’de yetişirmiş ve ömrü çok kısa olurmuş.
Adı gibi siyah renkli bir gül.
Siyah renkli bir gülü dalında göreniniz var mıdır bilemiyorum. Ben kendi adıma söyleyeyim, görmedim. “Urfa’nın Halfeti ilçesinin Kara Gülü” diye adlandırılan bu gül, Mezopotamya Sümbülü, Güllerin Efendisi, Arap Gelini ve Arap Güzeli diye de adlandırılırmış. Kara Gül’ü görmek isterseniz eğer, sizin ona gitmeniz gerekir. Kara Gül size gelmez, çünkü o güllerin efendisidir.
Biraz ötede hemen sağda “Anı Evi” var. Evi rehberimiz değil, müze görevlisi bir hanım kız tanıttı. Mustafa Kemal Antep nüfusuna kayıtlıymış. Nüfus cüzdanının bilgileri duvara resmedilmiş. İki katlı bir ev burası. Daracık merdiveninden çıkılıyor üst kata. Orada bir karyola var. Mustafa Kemal o karyolada yatmış. Ancak yatılan ev konusunda şüpheler varmış, başka bir ev de olabilirmiş kaldığı ev Mustafa Kemal’in. O karyolayı bir Antepli getirmiş, Mustafa Kemal’in yattığı karyola bu demiş ve anı evine hadiye etmiş. Ben soruyorum o görevli hanım kıza; ” Mustafa Kemal gerçekten bu karyolada yattıysa, bunu da bir Antepli getirdiyse, o zaman yattığı ev de bellidir, niçin hangi evde kaldığı belli değil deniliyor? Cevap, “Bilmiyorum’.
Antep Evleri
Gaziantep'in eski evleri kendilerine
özgü bir mimariye sahipler. Rehber Selçuk’un anlattığına göre; yumuşak
kalkerli taşlardan inşa edilen bu evler, kentin eski semtlerinde
bulunuyorlar. Antep evleri, genelde bir ya da iki katlı, üç katlı
olanlara da rastlanırmış. Kalın duvarlı olan bu evlerde zemin katların
altında kayaların içine oyulmuş mahzenler bulunuyormuş. Mahzenlerde
pekmez ve zeytinyağı gibi yiyecekleri depolamak için özel bölümler
bulunurmuş.
Büyük dış kapıdan eve girildiğinde
ilk olarak "hayat" denilen geniş bahçeli alan görülüyor. Hayatın değişik
yerlerinde farklı amaçlar için kullanılan odalar yer alıyor. Sokak
yerine avluya açılan evlerin pencerelerinin üzerinde ''kuş tağası''
denilen küçük pencereler de bulunuyor. Evin havalandırılmasında
kullanılan bu pencerelerden odaların aydınlatılmasında da
yararlanılıyormuş. Anı Evi de bu evlerden biri.
Yuvarlama
Karnımız acıktı. ‘Öğle yemeğini
yemeyeceğiz’ diye aldığımız bir karar da var. ‘Bari birer çorba içelim’
denildi. Yuvarlama adı verilen bir çorbası varmış Antep’in. Sadece
bayramlarda ikram için pişirilirmiş. Zahmetli bir çorbaymış, tavsiye
edildi. Gittik tavsiye edilen o yere. Bilye gibi oldukça küçük küçük
yuvarlamışlar hazırlanan harcı. “Makinede mi yoksa elde mi hazırlanıyor
yuvarlamalar?” diye sordum; “Elde hazırlanıyor” dediler ama, ben
inanmadım; çünkü hepsi aynı büyüklükteydi. Malzemesi, pirinç, nohut,
yoğurt ve et. Bol baharatlı bir çorba. Oldukça lezzetli, tavsiye
edilir.
Gördüğümüz kadarıyla, Gaziantep
düzenli bir şehir. Caddeleri geniş, Türkiye standartlarına göre temiz.
İnsanları bakımlı. Sokakta, çarşıda gördüğümüz insanların yüzü gülüyor.
İlk bakışta zengin bir şehir olduğunu fark edebiliyorsunuz.
Gaziantep Kalesi
Kente hâkim bir konumda Antep kalesi. Kale çevresinde, bir hendek bulunmaktaymış ve buradan kaleye geçiş köprü ile sağlanırmış. Bir sene önce bu kale köprüsü yıkılmış, hâlâ tamiri yapılamadığı için kale içine giriş yapamadık. Sadece dışardan görmekle yetindik. Kale içinde 13. yüzyıla ait bir hamam ve mescit mevcutmuş.
Gaziantep kalesi, M.S. VI. yy' da,
Bizans imparatoru Jüstinianus tarafından yapılmış. Kale, Bizanslılardan
sonra sırasıyla, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Moğollar,
Dulkadiroğulları, Memlukler ve Osmanlılar'a da ev sahipliği yapmış.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında
tamir edilmiş. Kale bedenleri üzerinde 12 adet kule yer almakta olup,
dördü değişik padişah ve emirler tarafından yaptırılmış. 17. yüzyılda
Evliya Çelebi kalede cami, hamam ve Gazali’nin makamı olduğundan
bahsetmiş.
Naib Hamamı
Kaç sefer önünden geçtik, fotoğraf
bile çekildik önünde. Ancak hamama girip terlemek nasip olmadı bize.
Akşam gelmek üzere sözleştik bazı arkadaşlarla. Otele gelip yemekleri
yiyince kimsenin hamama gitme keyfi kalmadı. Evliya Çelebi
Seyahatnamesi'nde Naib Hamamı’nın 1640 yılında yapılmış olduğunu
kaydetmiş. Osmanlı hamam geleneğini günümüze kadar taşıyan önemli bir
yapı Naib Hamamı.
Naib Hamamı bir yandan adıyla tarihe
tanıklık etmeye devam ederken, diğer yandan Gaziantep hamam kültürünü
canlı tutarak, yerli ve yabancı turistlere bu kültürü tanıtmaktadır.
Ayrıca hamamın çevresi güzel bir şekilde bahçe düzenlemesi yapılarak
açılmış, böylece tarihsel güzelliğin ve inceliğin ortaya çıkması
sağlanmış.
Tarihi eserlere sahip çıkarak
geçmişle aramızda samimiyet köprüleri oluşturan belediye yetkililerine
minnettarız. Şükranlarımızı sunuyoruz.
Orhun Yazıtları
Orhun Yazıtları, Göktürk
İmparatorluğu'nun ünlü hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma altı adet
yazılı dikilitaştan ibaret. Antep Kalesi’nin eteklerine dikilmiş bu
sembolik anıtlar. Anıtların anayurdu değil Antep. Anayurt Moğolistan.
Bunlar oradakilerin birebir kopyalarıymış. Geçmişin unutulmaması ve
canlı tutulması için yapılan anlamlı bir çalışma.
Yazıtlar Türk dili, tarihi,
edebiyatı, sanatı, töresi hakkında önemli bilgiler vermekteler. Türk ve
Türkçe adı, ilk kez Doğu Göktürkler dönemine ait bu yazıtlarda geçmekte.
Bedestenler
Osmanlı'da, kumaş, mücevher ve
kıymetli eşyaların alım satımının yapıldığı, eşit büyüklükte kubbelerle
örtülü, bir çeşit kapalı çarşı olan bu yapılar, Osmanlı devrinde,
günümüzdeki banka ve borsaların görevini görürmüş. Yani bugünkü
Alışveriş Merkezleri(AVM).
Bedestenler, her sabah duacı başı
denilen bölükbaşlarından biri tarafından açılır, akşamları da gene
törenle kapanırmış. Bedestenlerde alış veriş yapan esnafa, tacir
anlamında da kullanılan hacegân denilirmiş.
Gaziantep'te değişik dönemlerde altı
bedesten yapılmış. Bunlardan yalnızca Zincirli Bedesten ve Kemikli
Bedesten, günümüze kadar ulaşabilmiş.
Zincirli Bedesten, dolaşmaktan çok keyif alacağınız bir çarşı. Esnaf, son derece samimi ve misafirperver.
Baharatçılardan, tespihçilere
rengârenk birçok dükkân var bedestenlerde. Tamamen el işi olarak
işlenmiş bakırlar var. Hanımlar hemen başladılar alışveriş yapmaya.
Zaman kısıtlı, çarşı oldukça büyük ve çeşidi çok.
Ben Hüseyin’e, “Gel biz çıkalım dışarıya birşeyler içeriz, hanımlar yapsın alışverişlerini” dedim. Hüseyin kaşla göz arasında yanımdan kayboldu. Oysa Hüseyin alışverişi sevmeyen biridir. Sebebini bilemedim bu ani ayrılışın ve alışveriş sevdasının. Bir süre sonra hışımla çıktı dükkandan, arkasından da Zeynep hanım. Zeynep hanım da öfkeli görünüyor ama ses çıkarmıyor. Sonradan öğrendiğime göre, alacağı bakır kahve takımını almamış, bırakmış orada. Gözü kaldığı belli. Sessiz kalmanın bu durumlarda her zaman ortalığın yatışmasında rolü büyüktür. Ben de öyle yaptım.
Ben Hüseyin’e, “Gel biz çıkalım dışarıya birşeyler içeriz, hanımlar yapsın alışverişlerini” dedim. Hüseyin kaşla göz arasında yanımdan kayboldu. Oysa Hüseyin alışverişi sevmeyen biridir. Sebebini bilemedim bu ani ayrılışın ve alışveriş sevdasının. Bir süre sonra hışımla çıktı dükkandan, arkasından da Zeynep hanım. Zeynep hanım da öfkeli görünüyor ama ses çıkarmıyor. Sonradan öğrendiğime göre, alacağı bakır kahve takımını almamış, bırakmış orada. Gözü kaldığı belli. Sessiz kalmanın bu durumlarda her zaman ortalığın yatışmasında rolü büyüktür. Ben de öyle yaptım.
Menengiç(Menengeç) Kahvesi
Gaziantep‘e gelip de Menengeç
kahvesi içmemek olmazdı. “Menengeç kahvesi en iyi nerede yapılıyor?”
diye sorduk rehberlerimize, Tahmis’i tavsiye ettiler. Şark köşesi
dediğimiz tarzda döşenmiş. Oturduk ve Menengeç kahvemizi zevkle içtik. O
kadar yolu gelmemize değdi doğrusu. Değişik bir tad. Hanımlardan da tam
not aldı menengeç kahvesi. Tahmis’ten ayrılırken yanımıza birer kutu
menengeç kahvesi almayı da ihmal etmedik.
Ali Aksoy elinde iki torba fıstıkla girdi içeriye kahvemizi içerken Tahmis’e. „Bunun birisi pahalı, diğeri ucuz. Kaliteden dolayıymış bu fark. Buyurun yiyin lezzetinden farkı anlayabilecek misiniz?„ dedi. Evet pahalı olanın lezzeti farklıydı. Söylenen doğru. Tahmis’ten sonra gittik o dükkana hepimiz. Satıcı bize de güven verdi. “Kaliteli olanın fiyatı pahalı, kalitesi düşük olanın fiyatı ucuz.” Tercih sizin. Olması gereken de bu.
Ali Aksoy elinde iki torba fıstıkla girdi içeriye kahvemizi içerken Tahmis’e. „Bunun birisi pahalı, diğeri ucuz. Kaliteden dolayıymış bu fark. Buyurun yiyin lezzetinden farkı anlayabilecek misiniz?„ dedi. Evet pahalı olanın lezzeti farklıydı. Söylenen doğru. Tahmis’ten sonra gittik o dükkana hepimiz. Satıcı bize de güven verdi. “Kaliteli olanın fiyatı pahalı, kalitesi düşük olanın fiyatı ucuz.” Tercih sizin. Olması gereken de bu.
Fıstık aldık, pestil aldık, sucuk
aldık, nar ekşisi aldık o dükkandan. Hepsini de pahalı olanlardan aldık.
Sonunda memnun da kaldık. “Ucuz etin yahnisi yavan olur” diye boşuna
dememiş atalarımız. Tecrübe ile sabit. Böylesine dürüst esnaflarla
karşılaşınca Fatih’in İstanbul’u fethe çıkmadan evvel esnaf kontrolü
yaptığı geldi aklımıza; „Efendim komşum siftah yapmadı şekeri de lütfen
ondan alınız.“ Bunlar, Fatih’in torunları olmalıydı.
Bu kadar alışveriş yaptık. Kendimize göre gerekli olan alışverişlerdi bunlar. Hanımların da gözüne girecektik. Hanıma anlattım yaptığım alışverişleri. Biraz da böbürlenerek anlattım. Hanım, teşekkür etme yerine, ”Ben sana benim haberim olmadan bir şey almayacaksın demedim mi?” diye çıkışmayı tercih etti. Sadece sustum ve dinledim. Yapacak başka bir şey yoktu.
Bu kadar alışveriş yaptık. Kendimize göre gerekli olan alışverişlerdi bunlar. Hanımların da gözüne girecektik. Hanıma anlattım yaptığım alışverişleri. Biraz da böbürlenerek anlattım. Hanım, teşekkür etme yerine, ”Ben sana benim haberim olmadan bir şey almayacaksın demedim mi?” diye çıkışmayı tercih etti. Sadece sustum ve dinledim. Yapacak başka bir şey yoktu.
14 Şehit Anıtı
14 Şehit Anıtı, Antep'i işgal eden
Fransız askerleri tarafından, Dokurcum Değirmeni'nde şehit edilen küçük
yaşlardaki 14 çocuğun anısına yaptırılmış. Antep’e gazi ünvanı
verilmesinin nedenlerinden biri de anlatılıyor bu anıtta. Rehberimiz
İmran’ın anlattığına göre hikayenin özeti şöyle:
"Kilis yolunda Fransız işgal
kuvvetlerine karşı savaşan Kuvayı Milliye Komutanı Şahin Bey ve
arkadaşlarına yiyecek getiren Antep’li çocuklar, karanlık bastırınca
Dokurcum Değirmeni'nde geceyi geçirmek isterler. Sabah yollarına devam
edeceklerdir.
Ancak aynı gün Şahin Bey, Elmalı
Köprüsü'nde kahramanca savaşarak şehit düşmüştür. Çocuklar bu olaydan
habersiz sabahı beklerlerken; Fransız askerleri de değirmene girerler.
Yaşları 12-14 arasında değişen 14 çocuğu bir çırpıda acımasızca kurşuna
dizerler. Hırslarını alamayan vahşi Fransızlar, çocuk şehitlerin
vücutlarını süngüleriyle delik deşik ederler."
'Antep Müdafaası', Türk Milleti'nin
istiklâl ve hürriyet şuurunun tarihe geçen bir destanıdır. Bu savunma 11
ay devam etmiş ve bu zaman zarfında tam 6317 Antep‘li şehit düşmüştür. O
yıllarda Gaziantep'in Türk nüfusunun 25 bin civarında olduğu
düşünülürse, şehrin dörtte birinin şehit edildiği anlaşılmaktadır. Antep
halkı, 'Fransız’a esir olmaktansa şerefli bir şekilde ölmeyi tercih
ederiz' diyerek kanının son damlasına kadar savaşmış; Fransız ve
Farnsızlarla iş birliği yapan Antep’li Ermenilerin zulmüne asla baş
eğmemiştir.
Dokurcum Değirmeni'nin suları 14
çocuk şehidimize ninniler söyleyerek akmaya devam ediyor bugün. '14
Şehit Anıtı', Türk Milleti'nin istiklâli ve hürriyeti için göze aldığı
fedakârlıkların boyutunu gösteriyor.
İbret almak lazım. Bilhassa
Güneydoğu’da oynanan oyunların farkında olmak lazım. Düşman aynı düşman,
o gün işgal edilen ve bugün işgal edilmek istenen topraklar aynı
topraklar. Sadece figüranlar değişik.
Şahin Bey (Mehmet Sait)
Şahin Bey, Milli Mücadele yıllarında
büyük yararlılıklar gösteren ve etrafına adeta ışık olmuş bir
kahramandır. Asıl adı Mehmet Sait’tir.
Şahin Bey, Sina Cephesi’nde
çarpışmış, gösterdiği başarılardan ötürü terfi ettirilmiş ve döndüğünde
memleketi olan Gaziantep’in Nizip ilçesine Askerlik Şube Başkanı olarak
atanmıştır. Şahin Bey, Gaziantep’i işgal etmek isteyen Fransızlara engel
olabilmek amacıyla, düşmanın şehre geliş istikameti olan Kilis yönünde
üç müdafaa hattı kurmuştur. Yanında, sadece 200 kişi vardır.
25 Mart günü sabahtan akşama kadar
çatışma devam etmiş ve Şahin Bey düşmana ağır kayıplar verdirmiştir. 26
Mart sabahı çatışma tekrar başlamıştır. Şahin Bey ve arkadaşları eşine
az rastlanır bir kahramanlık örneği göstermişlerdir. Akşama doğru hem
asker sayısı azalmış hem de kurşunu kalmamıştır. Takviye de gelmediği
için yapılacak tek bir şey vardır, O da, onu yapmıştır: Tüfeğini yere
çarparak kırmış ve sel gibi üzerine hücum eden düşmana karşı savunmasını
devam ettirmiştir. Ta ki, şehit oluncaya kadar. “Müsterih olunuz,
düşman, cesedimi çiğnemeden Antep’e asla giremez.” diyen Şahin Bey’in bu
sözü gerçek olmuştur.
Böylece Şahin Bey, Antep’te istiklâl
meşalesini tutuşturmuş, on binlerce Şahinler, tutuşturulan bu meşaleyi
söndürmemek için var güçleriyle vuruşmaya koşmuşlardır. 11 ay süren bu
zorlu mücadelede, düşmana kan kusturmuşlar ve din için, namus için,
millet için, vatan için 6.000’den fazla şehit vermişlerdir.
Şahin Bey’in naaşını, yörenin diğer
bir kahramanı olan Karayılan orada bırakmamış, Şahin Bey’in verdiği
mücadelenin büyüklüğünü önce Fransızlara ve sonra da Antep’lilere
anlatmak için, kucağında şehre kadar taşımıştır. Bu hüzünlü olay, yöre
halkını çok etkilemiştir. Şahin Bey üzerine ağıtlar yakılmıştır:
“Şahin'i sorarsan otuz yaşında
Süngüyle delindi köprü başında
Çeteler toplanmış ağlar başında
Uyan Şahin uyan gör neler oldu
Sevgili Ayıntab'a Fransızlar doldu”
Karayılan (Kürt Mulla)
Karayılan‘ın babası Ermeniler
tarafından şehit edilmiştir. Babasız kalan Karayılan okuyup yazmayı
kendi kendine öğrenmiştir. Köyünde imamdır. Gözünü budaktan sakınmayan
cesur bir imam. O rızkı Allah’tan bekler. Kitap yüklü merkep olmak
istemez. Kur’an ayetlerini para karşılığında satmaz. Makam, mevki ve
hatır için fetva da vermez. Çok zekidir. Vatanına aşık bir imamdır o.
Din görevlisidir. Sütçü İmamlardan, Müftü Ahmet Hulusilerden biridir o.
Fransız, İngiliz, Yunan, İtalyan
Vatan topraklarını işgal etmişken köyde durmak olmazdı. Eli silah tutan
herkesi çağırır yanına ve anlatır durumun vahametini. Kuşanırlar
silahlarını, yürürler Şehit Kâmil’in ve Şahin Bey’in arkasından şehit
olmak aşkıyla düşmanın üzerine. Fransız kuvvetlerine çok büyük ve
sayısız darbeler indirirler. Şıhın Dağı’ndaki (Sarımsak Tepe) Fransız
Kuvvetlerini geri püskürtmeye çalışırlarken bekledikleri o an gelmiş ve
yürümüşlerdir Hakka. Onun da arkasından ağıtlar yakılmıştır:
„Karayılan der ki harbe oturak
Kilis yollarından kelle getirek
Nerde düşman varsa orada bitirek
Vurun ha yiğitler namus günüdür“
Şehit Kâmil
Günlerden Cuma. (21 Ocak 1920). 14 yaşındaki Mehmet Kâmil annesiyle birlikte dedesinin evinden geliyorlar. Vakit akşam üstüdür.
Fransızların fırın olarak kullandığı
bir binanın önünden geçerken, birkaç Fransız askeri Mehmet Kâmil'in
annesinin önünü kesip peçesini açmak ister. Mehmet Kâmil'in annesi bir
yandan yardım çağırıyor, bir yandan da peçesini açmak isteyen Fransız
askerlerine karşı kendisini müdafaa etmeye çalışıyordu. Anasının
saldırıya uğradığını gören 14 yaşındaki Kâmil, yerden aldığı taşları
Fransız askerlerine atıyordu. Tam o sırada ortalığı bir çığlık kapladı.
Mehmet Kâmil, Fransız askerlerinin tüfeklerinin süngüsüyle şehit
edilmişti. Böylece, Mehmet Kâmil'in katledilmesiyle Antep müdafaasının
ilk şehidi verilmişti bile, daha savaş başlamadan.
Gazi ünvanı
Meclis, 6 Şubat 1921 tarihinde
aldığı bir kararla, Antep’e ‘Gazilik’ ünvanı vermiştir. Mustafa Kemal
Atatürk Antep’in kurtuluşu ile ilgili olarak şöyle der: ‘Ben
Gaziantep‘lilerin nasıl gözlerinden öpmem ki; Onlar Gaziantep'i
kurtardıkları gibi, Türkiye'yi de kurtardılar.’
İşte bu mücadelede, yani Gaziantep
Savunması’nda, bir çok isimsiz kahramanların yanı sıra iki yiğit vatan
evladı bilhassa öne çıkmaktadır: Şahinbey ve Karayılan. Bu iki kahraman,
yöre insanı başta olmak üzere, Tüm ulusumuzun unutamayacağı
kahramanlardır. Bu kahramanlar ne adına olursa olsun, kim adına olursa
olsun Antep anlatılırken, asla gölgede bırakılmamalıdır. Ruhları şâd
olsun.
Sordum bazı Antep‘lilere Berlin‘e
geldiğimde, Şahin Bey’i, karayılan’ı, Şehit Kâmil’i. Tanımıyorlar
Antep’i „Gazi“ yapan o kahramanları. Yazıklar olsun demekten başka çarem
yok. Kendi değerlerine yabancılaşan ve yabancılaşmaktan da utanmayan,
sıkıntı duymayan nesilden ne hayır gelir ki.
Ey Antep‘liler, kazandığınız Eurolar
size kimlik kazandırmaz. Sizi ölümsüzleştirmez de. Bir kaç kuşak sonra
çocuklarınız sizi unutacaklardır, sizin kahramanlarınızı unuttuğunuz
gibi…
Bitiriken sözü Yavuz Bülent Bakiler‘e bırakalım:
„Ben Antepliyim, Şahin'im ağam
Mavzer omzuma yük. Ben yumruklarımla dövüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük
Antep Kalesi üstünde bir bayrak dalgalanır
Al'ı kanımdaki al, ak'ı alnımdaki ak
Bayraklar içinde en güzel bayrak!
Düşüncem senden yanadır.“
Devam edecek
Rüştü Kam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder