Avrupalılar 1815 yılında Avrupa’nın
yeniden yapılandırılması için Viyana Kongresi’nde bir araya geldiler.
Bir Avrupa ülkesi olan Osmanlı İmparatorluğu bu kongreye davet
edilmedi.
Papa II. Urban’ın 25 Kasım 1095 günü
Clermont Konsili'nde yaptığı "Kutsal Toprakları Müslümanlardan
kurtarmak" çağrısı belli ki devam ediyordu.
(1483 - 1546) Martin Luther sahne
aldı. Luther’e göre Türkler Katolik Kilisesi’nin yanlışlarına,
yolsuzluklarına karşı “Tanrı’nın gönderdiği cezadır. Türkler, Tanrı’nın
öfkeli kırbacı, yakıp yıkan şeytanın uşağıdır.
Türk’ün tanrısı olan şeytanı
yenmeden Türk’ü yenmek kolay olmayacaktır. Tanrı, işlenen sayısız günah
ve nankörlük nedeniyle şeytan Türkleri Almanların başına bela etmiştir.
Bir Türk’ü öldüren vicdan azabı
duymamalı; tersine Hristiyanlığın düşmanını yok ettiği için vicdanı
rahatlamalıdır. Eğer Samson gibi güçlü olsaydım, çaresini bulur her gün
bir Türk öldürürdüm...” (Ermeni Sorununu Anlamak/Uluç Gürkan)
En az Papa kadar Türk düşmanı olan
Luther, Türkleri günahkâr Hıristiyanlara Tanrı tarafından verilmiş bir
ceza olarak nitelendiriyor ve halkı kendilerini Türklerden koruması için
Tanrı’ya dua etmeye çağırıyordu. Ortodoks Hristiyanların Katoliklerden
ve de Protestanlardan da farkı yoktu.
Viyana’ya kadar gelen Türklerin giderek Almanya’ya
yaklaşmaları, Luther’i çok etkilemiş, onun tarafından Türklere karşı
okunacak “Türk duaları” ve kiliselerde verilecek “Türk vaazları”
yazılmıştı:
“Her şeye kadir Tanrı Baba.
Biz Şeytan’a, Papa ve Türklere karşı
hiç günah işlemedik. Bu nedenle onların bizi cezalandırmaları için ne
hakları ne de güçleri vardır. Ama sen onları öfkenin değneği olarak
bizlere karşı eğer istersen kullanabilirsin...
Tanrı’m yardımcı ol bize sözlerinle.
Papa’nın ve Türklerin cinayetini engelle. Onlar, Senin oğlun olan
İsa’yı, Sen’in tahtından indirmek isterler.”
Luther’in dualarıyla, Katolikler
tarafından yazılmış dualar arasında gerçekte çok fark yoktu. İkisinin de
temel niteliği Türk karşıtlığı, Türk barbarlığı ve Hıristiyanların
onlardan korunması dileğini içermekteydi.
Luther’den yaklaşık 400 sene sonra,
Dr. Johanhes Lepsius (1858-1926) çıktı sahneye. Türk düşmanlığı bu sefer
savaş meydanlarından, siyaset arenasına taşındı. Protestan Alman din
adamı ve politikacısı olan Lepsius. Ermenilere yönelik yardım
kuruluşları arasında ilk sırayı alan, “Alman Doğu Misyonu” ile “Alman
Ermeni Cemiyeti”nin yöneticisidir. Protestan Lepsius ve Ortodoks
Hristiyanlar aynı saftadır.
Ermeni dostu olarak tanınan Lepsius,
Alman misyoneri sıfatıyla başta Ermeniler olmak üzere Doğudaki
Hristiyanlara yapılan yardım çalışmalarını yürütmüştür. Johannes Lepsius
adlı bu papazın, Ermeniler hakkında yazdığı kitapları ise bugün Batı
kamuoyunda, sözde soykırımın ispatında vazgeçilmez öneme sahip kaynaklar
arasında yer almaktadır. Lepsius’un bu kitapları, sözüm ona “masum ve
savunmasız bir halkın uğradığı soykırım”a ilişkin tek bir belge
içermemektedir.
Ve yıl 2015. Protestan ve Ortodoks
ve de Katolik kiliseleri Martin Luther’in yolunda Türk=Müslüman
düşmanlığına devam etmektedir.
Almanya’da 95 yerde Osmanlı
İmparatorluğu tarafından Ermenilere soykırım uygulanmıştır diye program
düzenleniyor. Bu programlardan 54 tanesi Berlin’de, 15 tanesi Berlin/Charlottenburg Belediyesi tarafından organize ediliyor.
Yaklaşık 3 milyon Türkiyelinin
yaşadığı Almanya’da yapılıyor bu programlar. Berlin’de 250 bin Türkiyeli
yaşıyor. Almanlar Türklerin duyarsızlığından emin olmasalar böylesine
yoğun bir program düzenleyemezlerdi eminim.
Bu programlar yapılmaya başlandı
bile. Türklerden bir tepki var mı? Hayır. Kiliseler harıl harıl
çalışırken, program üzerine program düzenlerken, bizim dini cemaatler ne
yapıyor, başta DİTİB olmak üzere? Bir hiç. Ortak bir bildiri
hazırlamışlarda demokratik haklarını kullanmak için sokağa inmişler mi?
Hayır. Halkımızı aydınlatıyorlar mı, cemaatlerini, üyelerini
aydınlatıyorlar mı? Hayır. Ortak bir hutbe hazırlamışlar mı? Yine
hayır.
Bu durumda Alman’a diyeceğimiz bir
şey olabilir mi? Tabii ki hayır. George Bush’un başlattığı haçlı seferi
bütün hızıyla devam ediyor desek yanlış olur mu? Hayır…
Örtülü Haçlı seferi bütün hızıyla
devam ederken, Milletvekili Hakan Taş bile “ Türkiye soykırımı kabul
etmelidir” diyerek açıkça tarafını belli etmişken, Almanya’da yaşayan 3
milyon Türkiyeli ve 4 milyon Müslüman ne yapıyor dersiniz? Ben
söyleyeyim:
Her platformda birlik ve
beraberlikten bahsediyorlar ama ortalıkta görünmüyorlar. Bunların kimisi
sağcıdır, kimisi solcudur, kimisi Milli Görüşçüdür, kimisi
Süleymancıdır, kimisi Kürt’tür, kimisi tarikatçıdır, kimisi Alevidir,
kimisi Caferi’dir, kimisi Atatürkçüdür, kimisi milliyetçidir, kimisi
Alperendir. Kimisi „göbeğini kaşıyan adam“ der halkına. Kimisi “Türk
Milletinin yüzde sekseni ahmaktır„ der. Kimisi de milli bir konuyu
konuşmak için yapılan toplantıları fırsat bilerek, „2.000 yılından beri
ülkemizde başıbozukluk“ var diye halkının demokratik tercihini küçümser
ve halkına laf atar. Mevcut iktidara çamur atmak için her fırsatı
değerlendirir.
Velhasıl, kargadan başka kuş
tanımazlar bizimkiler, çelik çomak oyununa devam ederler. Eeee şimdi
suçlu kimdir, kendi davasına hizmet için her yolu deneyenler mi, yoksa
kendi davalarına meşrep, mezhep, parti, ırk gailesi güderek ihanet
edenler mi? Varın kararı siz verin !
Bir ayet mealiyle bitirelim“ Allah’ım içimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri de helak eder misin?“(Araf 155)
Rüştü Kam
Not: Atatürkçü Düşünce Derneğini bu konudaki çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder