15 Temmuz 2014 Salı

BERLİN’DE İFTAR SOFRALARI 2014

Ramazan ayında davetler haliyle fazlalaşıyor. Sivil toplum kuruluşları adeta birbirleriyle yarışıyorlar iftar sofrası kurmak için. Bu iftar sofraları amacına ne kadar uygundur tartışılır. Peygamberimiz ’in söylemlerine bakarsak iftar sofralarının çoğu şaibelidir. “Sofraların en kötüsü içinde fakirlerin bulunmadığı sofralardır.”(H.Ş.)

Ramazan ayı aslında günlük hayatımızda kişisel zaafları ortadan kaldırmak için bir fırsattır. Bu fırsat iyi değerlendirildiği taktirde, diğer aylarda da o zaaflardan uzaklaşıldığı görülecektir. Oruç tutmanın farz olması da bu zaaflardan kurtulmak içindir. Yemek yememek, su içmemek, cinsel ilişkiden uzak durmak değildir oruç. “Zenginlerin zengini davet ettiği, fakir ve yoksulların unutulduğu, gösteriş ve israf sofralarından uzak durulması gerekir.

Ben bugüne kadar üç davete katıldım. Bu üç davetin üçünde de değişmeyen simalar vardı. Bu simaları her toplantıda görmeniz mümkündür.  Zengin iş adamları, mevki sahibi insanlar, sivil toplum kuruluşlarının çatı hüviyeti taşıyanlarının başkanları ve o yemeğin haberinin yapılması istenildiği için gazeteciler. Fakir fukaranın, garip gurebanın o iftar yemeklerine davet edildiğini görmedim.

Garibanı çağırmadınızsa, yoksulu buyur etmedinizse, fakiri alıp sofranıza getirmedinizse sizin sofranızda eksiklik var demektir. Ne yazık ki, birçok davetlerde, eş dost gönülleniyor amma sofralarında fakir fukara bulunmuyor.  Bir araya gelme adına güzel, kaynaşma adına hoş, ama fakirin yoksulun unutulması adına talihsiz sofralar bunlar.

Ne yazık ki, birileri ‘iftar verdi’ desinler diye sofra açıyor, birileri siyasi rant elde etmek için sofra kuruyor, birileri de sofralarını zenginlere açıp fakirlere kapatıyor. Bu sofralarda hayır yoktur dersem kimse bana darılmasın, gücenmesin. Bunu ben demiyorum, O Yüce İnsan diyor.

MÜSİAD

2011 Yılında Somali’de gerçekleşen kıtlık sebebi ile otelde yapacağı iftarı iptal ederek o parayı Somali’ye bağışlayan MÜSİAD BERLİN, bu geleneğini bu sene de sürdürerek iftar programını üyeleri ile birlikte MÜSİAD BERLİN bürosunda gerçekleştirdi.

İlk iftarı Berlin MÜSİAD da açtım. Mocca dergisi adına iki kişi katıldık iftara. MÜSİAD’IN davetlileri tabiatıyla iş adamlarıydı. Sayın Karakaya’yı tebrik ediyorum. İftar sofrasını Hilton da veya benzeri başka bir otelde açmadığı içindir bu tebriğim.

MÜSİAD BERLİN başkanı Sayın Karakaya masaları tek tek dolaşarak misafirlerine ‘Hoş geldiniz’ dedi, kucaklaştı.  Bir de içinde fakirler olsaydı davetlilerin, Karakaya tam not alacaktı benden.
Yunus Emre Enstitüsü Berlin Müdürü sayın Prof. Dr. Osman Faruk Akyol kısa ama mesaj yüklü bir konuşma yaptı iftardan sonra: „Kur’an’ın ilk emri’ Oku’ dur. Ancak okunacak olan bir şey yoktur. Okunacak olan şey vahiydir, içe doğan o vahiy.“  Enteresan bir yorum. Katılmamak mümkün değil. Keşke, iftar öncesinde yarım saatlik veya bir saatlik bir program yapılabilseydi de sayın Akyol’u uzunca bir süre dinleme fırsatımız olsaydı.

Ayrıca, MÜSİAD’ın çalışmaları, Ramazan ayının anlam ve mahiyeti bu iftarda anlatılmalıydı. Zekât konusu, fitre ve fidye konusu anlatılmalıydı. Herkes biliyor olsa da yine anlatılmalıydı. “İnsanlar kulağından sulanır” demiş atalarımız. 180 defa da olsa yine anlatılmalıydı.

Zekeriya Bayrak vardı yan masada. Beraberinde Sinan Kaplan da vardı. Selam vererek masalarına oturdum. MOCCA DERGİSİ’nin ilerki sayılarına yönelik işbirliği teklifinde bulundum kendisine. Rencide edecek bir üslupla, „Benim dergiyle mergiyle işim olmaz, bunlar benim ilgi alanımın dışında olan şeylerdir“ dedi. Sinan Kaplan kafasını önüne eğdi. Belli ki kullanılan üslup onu da rahatsız etmişti. Paranın verdiği güç vardı tavırlarında Sayın Bayrak’ın. Allah daha fazla versin malında gözümüz yok ama, para insanı bu kadar da şımartmamalı. Sadece dinledim. Sözü bitince yine de bana yakışanı yaptım, ona dua ederek ayrıldım masasından „Allah sana daha çok versin.“.

 UETD

İkinci iftarı Avrupa Demokratlar Birliği (UETD) nde açtım. Mocca Dergisi‘nden dört kişi davetliydik. Ertan Taşkıran davet etti. Görevli gençler iyi organize olmuşlar. Giyim kuşamları ve nezaketleriyle göz doldurdular.  Aferin gençler. Organizasyonda ve iftar menüsünde sıkıntı yok. Salonda gençlerin çoğunlukta olması dikkatimizi çekti.

İftar öncesi programı oldukça yüklüydü. Bir bakan ve bir de eski bakan vardı davetlilerin arasında.    Steigenberger Oteli'nde verilen iftara eski AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk, UETD Genel Başkanı Süleyman Çelik, Berlin Büyükelçiliği Elçi Müsteşarı Hidayet Çilkoparan, Berlin Başkonsolosu Ahmet Başar Şen, Alman Hristiyan Demokrat Parti (CDU) Milletvekili Oliver Wittke ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı.

Egemen Bağış hem İngilizce hem de Türkçe yaptığı konuşmasında, Ramazan ayının önemini vurguladı. Bağış, Çin'in kuzeybatısındaki Uygur Özerk Bölgesi'nde(Doğu Türkistan) okullar, devlet daireleri ve yerel kamu kurumlarında çalışan Müslümanlara getirilen oruç yasağını eleştirdi. Türkiye eleştiriden öte bir yardımda bulunuyor mu Doğu Türkistan’a onu bilmiyorum. Bağış, Türkiye'nin "artık büyük hayaller kuran, çok büyük projeler üreten" bir ülke haline geldiğini de kaydetti.

UETD zengin bir dernek olabilir. Bizlerin sahip olamadığı imkânlara da sahip olabilir. Ancak ben öteden beri otellerde verilen iftar yemeklerini israf olarak gören ve bu görüşümü de her platformda yüksek sesle ilan eden birisiyim.

TDU iftar yemeğini Şehitlik Camii’nde verdi. UETD de böyle yapabilirdi. Halkla iç içe olurdu ve böylece o iftar sofrasına fakirler de katılabilirdi. Hem de halk desteğine en fazla ihtiyaçları olan bu günlerde.

Ayrıca Sayın Taşkıran ve Sayın Kaplan masalara gelip misafirlerle tek tek kucaklaşmalıydılar, ‘Hoş geldiniz.’ demeliydiler. Küçücük bir tebessüm nelere kadir olmaz ki.

BERLİN BÜYÜKELİĞİ’NDE İFTAR

Türkiye Cumhuriyeti Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu, büyükelçilik binasında iftar yemeği verdi.
Büyükelçi Karslıoğlu, ezber bozan bir büyükelçi. Göreve geldiğinde ilk iftarı evinin bahçesinde çadırda vermişti. Anlamlı bir iftar yemeğiydi. Karslıoğlu, Büyükelçiliğe yakışır bir şekilde her Ramazan ayında toplumun büyük bir bölümüne hitap eden iftar yemeği vermeyi adeta gelenek haline getirdi.

Büyükelçilik binasında gerçekleştirilen iftarda, aralarında üst düzey bürokratlar, toplumun çeşitli kesimlerinden sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, kiliselerin temsilcileri, Berlin'de görevli olan Müslüman ülkelerin diplomatlarının yanı sıra yerel ve ulusal basın da yerini almıştı.
Büyükelçi Karslıoğlu iftar öncesi yaptığı konuşmasına “11 ayın sultanı hoş geldin” diye başladı. Ramazan ayının ruh ve bedeni arındıran bir ay olduğundan, Kur’an’ın bu ayda indiğinden, bu ayın hoşgörü ve barış ayı olduğundan bahsetti. Ancak İslâm âlemindeki manzaranın, İslâm’ın hoşgörüsünü yansıtmadığından yakındı.

Sonra döndü Almanya’ya ve 3 milyon insanımızın burada yaşadığını söyleyerek ve bu insanların bulundukları yere alınlarının teriyle geldiklerinden bahsetti. Topluma ayak uyduramayanların varlığına da değindi ve hep birlikte bu insanları topluma kazandırılması gerektiğine dikkat çekti. Çift dilli anaokullarından da bahseden Karslıoğlu, bu okullara desteğin artırılması gerektiğini söyledi.
Karslıoğlu konuşmasının son bölümünde, Yunus Emre Kültür Merkezi’ni kurduklarını, geç de olsa Türk dili ve kültürünü Almanya’da tanıtacakları müjdesini verdi. Son sözü Yunus Emre’ye bıraktı Karslıoğlu: ”Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım/ Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” “Allah oruçlarınızı kabul etsin.”

Programın bundan sonraki bölümünde önce Kur’an okundu. Din Ataşesi Sayın Bilal Öztürk’ün okuduğu akşam ezanından sonra da iftarımızı açtık. Kur’an okundu ama, meali Almanca ve Türkçe olarak verilmedi. Bu bir eksikliktir diye düşünüyorum.

Büyükelçinin masasında din adamları oturuyordu. Üniformalarıyla oturuyorlardı. Saygı da gördüler misafirlerden. Papazlarla fotoğraf çekmek isteyen insanların sayısı az değildi. İslâm dininin temsilcisi olan din ataşemiz sıradan biri gibi oturmuştu masaya. Kravat ve takım elbise. Onun da resmi kıyafetiyle o masada oturması gerekmez miydi? Resmi kıyafet ona da saygınlık kazandıracaktı. Sarık ve Cübbe, onun şahsında İslam’a saygınlık kazandıracaktı. Bu da ikinci eksiklik. Sayın Öztürk’le fotoğraf çektirmek isteyen insanları ben göremedim.

Sayın Karslıoğlu’ndan bir ilke daha imzasını atması dileğimizdir. Din Ataşeleri resmi toplantılarda sarık ve cübbeleriyle yerlerini alsınlar lütfen.
Namaz kılmak için mescit var dediler gittim. Belki ilk defa yine Karslıoğlu’nun imzasıyla, Büyükelçilikte mescit açılmış. Sebep olanlardan Allah razı olacaktır. Ancak ben bu mescidi bu Kançılarya’ ya yakıştıramadım. 100 milyon Euro’luk bir yapının içinde 3 metre kare bir oda, halı döşenerek mescit haline getirilmiş.

O binaya en az 200 kişiyi alacak kadar içten kubbeli, Arap, Selçuklu ve Osmanlı mimarinin özelliklerini taşıyan, bir gerçek cami yapılmalıydı. Beton binalar temsil gücüne sahip olmazlar. Binaların üzerlerinde ve içlerinde barındırdıkları kültür temsil eder ülkeleri. Türkiye Cumhuriyeti laiktir. Ancak halkı Müslüman bir ülkedir. Devlet laik diye, halkın inancı, kültürü yok sayılamaz. Biz laik bir ülkede yaşıyoruz. Laikliği nasıl uyguladıklarını da görüyoruz. Hükümetlerin bu konularda daha duyarlı olması gerekir diye düşünüyorum.

Ayrıca Afyon Devlet Konservatuarı Öğretim Görevlilerinden oluşan müzik grubu tasavvuf müziğinden örnekler sundular.

Self servis usulü yemek, kaldırılmış. Garsonların servis yapması uygun görülmüş. Olması gereken de buydu. Böylece yemek israfının da önüne geçilmiş.

Ancak çay olarak yine de Seylan çayı ikram edildi, hem de fincanda. Türkler çayı fincanda içmezler. İnce belli bardakta içerler, kendi örfümüzü yaşatmamız bizlere saygınlık kazandırır kanaatindeyim. Taklitten uzaklaşmak lazımdır.

Çay demlemenin de, içmenin de bir adabı vardır. Çay zevk için içilir. Çay demleyip, ikram edenler, şu 3 hususa dikkat etmelidirler:

1- Çayın demi, dudak renginde olmalıdır (Lebrenk)
2- Çay bardağı, tepesine kadar doldurulmamalıdır, dudak payı bırakılmalıdır. (Lebrîz)
3- Çay, dudağı yakacak kadar sıcak olmalıdır.(Lebsûz)

Şimdi afiyet olsun.

Rüştü Kam


Not:

Bizden önceki ümmetlerde oruç

Kur’an der ki: “Siz ey imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.” (Bakara 183)

Kur’n’ın dikkatimize sunduğu o eski ümmetlerin peygamberleri, orucun ne demek olduğunu, nasıl turulması gerektiğini kendi ümmetlerine bakın nasıl anlatmışlar:

“Diyorlar ki: 'Oruç tuttuğumuzu neden görmüyor. Benliğimizi yendiğimizi neden fark etmiyorsun?' Bakın, oruç tuttuğunuz gün keyfinize bakıyor, işçilerinizi eziyorsunuz. Orucunuz kavgayla, çekişmeyle, şiddetli yumruklaşmayla bitiyor. Bugünkü gibi oruç tutmakla, sesinizi yükseklere duyuramazsınız.
İstediğim oruç bu mu sanıyorsunuz? İnsanın benliğini yenmesi gereken gün böyle mi olmalı? Kamış gibi baş eğip çul ve kül üzerine mi oturmalı? Siz buna mı oruç diyorsunuz, buna mı RABB’i hoşnut eden gün diyorsunuz?

Benim istediğim oruç; haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları, özgür kılmak, tutsakları salıvermek, her türlü boyunduruğu kırmak değil mi? Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi? Barınaksız yoksulları evinize alır, çıplak gördüğünüzü giydirir, yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz, ışığınız tan gibi ağaracak, çabucak şifa bulacaksınız.

Doğruluğunuz önünüzden gidecek, RABB'in yüceliği artçınız olacak.  O zaman yardım çağrılarınıza RAB yanıt verecek, feryat ettiğinizde, 'İşte buradayım' diyecek.

"Eğer boyunduruğa, kaba işaretler yapmaya, kötücül konuşmalara son verirseniz,  Açlar uğruna kendinizi feda eder, yoksulların gereksinimini karşılarsanız, ışığınız karanlıkta parlayacak, karanlığınız öğlen gibi ışıyacak.

RAB her zaman size yol gösterecek, kurak topraklarda sizi doyurup güçlendirecek. İyi sulanmış bahçe gibi, tükenmez su kaynağı gibi olacaksınız. Halkınız eski yıkıntıları onaracak, geçmiş kuşakların temelleri üzerine, yeni yapılar dikeceksiniz. 'Duvardaki gedikleri onaran, sokakları oturulacak hale getiren' denecek sizlere.
"Kutsal günümde dilediğinizi yapmaz, Şabat (Sebt) Günü'nü çiğnemezseniz, Şabat Günü'ne 'Zevkli', RABB'in kutsal gününe 'Onurlu' derseniz, kendi yolunuzdan gitmez, keyfinize bakmayıp boş konulara dalmaz, o günü yüceltirseniz, RAB'den zevk alırsınız. O zaman sizi yeryüzünün yüksek yerlerine çıkarır, atanız Yakup'un mirasıyla doyururum.”
Çünkü bu sözler RABB'in ağzından çıktı. (Eski Ahit Yeşaya 58/ Bölüm 3-14)

Foto: ha-ber.com

Türk Eğitim Derneği'nde İftar 2014/ Muavin Konsolos Emrah ÖzbekTürk Eğitim Derneği'nde İftar 2014/ Muavin Konsolos Emrah Özbek
Türk Eğitim DerneğiTürk Eğitim Derneği
Türkk Eğitim DerneğiTürkk Eğitim Derneği
Türk Eğitim DerneğiTürk Eğitim Derneği
T.C.Berlin BüyükelçiliğiT.C.Berlin Büyükelçiliği
T.C.Berlin BüyükelçiliğiT.C.Berlin Büyükelçiliği
Türk Eğitim DerneğiTürk Eğitim Derneği
Dernekler Toplu İftarıDernekler Toplu İftarı
UETDUETD


MÜSİADMÜSİAD
MÜSİADMÜSİAD
TDUTDU
MOCCA DergisiMOCCA Dergisi
MOCCA DergisiMOCCA Dergisi
Berlin Veliler TopluluğuBerlin Berlin Veliler Topluluğu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder