Berlin’de
iş temposu oldukça yüksek. Anlaşılan o ki, 24 saat işadamlarımıza
yetmiyor. 1961 yılı itibariyle Avrupa’ya yeni bir sefer düzenleyen
Türkler bu kez iş bulmak için buralara geldiler. Türkler Birinci Dünya
Savaşı’nda çok ağır bedel ödediler. Arkasından Kurtuluş Savaşı da
gelince, Ortadoğu’da, Balkanlarda ve Çanakkale’de perişan oldular. Üç
kıtada 600 sene adaletle hükmeden Osmanlı Anadolu’ya sıkıştı kaldı.
Birinci Dünya Savaşı’nda müttefikimiz olan Almanya
da, İkinci Dünya Savaşı’nda bizim gibi perişan olmuştu, toprak kaybına
uğramıştı, yaralıydı, onun da kolu kanadı kırılmıştı; kırılmıştı ama
onun matemi uzun sürmedi. Hemen kolları sıvadı, toparlanma sürecine
girdi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’na katıldığı ve yerle bir olduğu
halde…
Türkiye savaşı önce bırakmasına
rağmen toparlanma sürecine girememişti veya iş başındakiler, Osmanlı’yı
paramparça eden güçlerin elinden kurtulamadığından dolayı ülkeleri için
taş taş üstüne koymamayı kendilerine vazife edinmişlerdi.
Her ne sebepten olursa olsun,
Türkler ekmek peşine düştüler. Kendilerine açılan Avrupa kapısından
içeri girmek için tereddüt bile etmediler. Kendi ülkelerinin imarı
yerine yıllarca Avrupa’nın, Almanya’nın imarı için en ağır işlerde
çalıştılar, belleri büküldü, saçları beyazladı, ciğerleri iflas etti…
Ama onlar Almanya’yı Almanya yaptılar. 50 sene gibi uzun bir zamanı
geride bırakarak bugünlere geldiler. Geldikleri yerden baktığımızda
imkânsızlıklara rağmen bu işçilerin ve çocuklarının çok şeyleri
başardıklarını görüyoruz. Bazılarının okuma yazmaları bile olmayan o
güzel insanların çocukları fevkalade önemli işler başarmışlar. İş
dünyasına market işletmeciliğiyle başlayan Türkler, imbislerde bockwurst
yerine döner satmaya başlamışlar ve 2000’li yıllara geldiklerinde büyük
ölçekli işletmelerin sahibi olmuşlar. Döner imalathaneleri, mobilya
imalathaneleri, fabrikaları kurmuşlar. Gayrimenkuller satın almışlar.
Ülke ekonomisine katkıda bulunmaya başlamışlar.
Hayalleri var işadamlarımızın. ‘Biz
paramızı kazanıyoruz, bundan sonrası bizi ilgilendirmez.’ demiyorlar.
Vakıflar kurarak, özel okullar , özel üniversiteler açmak istiyorlar.
Camilerin arka binalardan, bodrumlardan, apartman katlarından kurtarılıp
kültür merkezleri haline getirilmesini istiyorlar... Kazançlarını
eğitime, geleceklerine yatırmak istiyorlar, kimliklerini koruyarak
Almanya’nın geleceğine damgalarını vurmak istiyorlar. Göğsümüz kabardı.
Çıktığınız bu yol kutsal bir yoldur. Mevla’m sizlere yardım edecektir.
Yolunuz açık olsun...
İşadamlarımızın şikâyetleri de var.
Türklerin darmadağın olmalarından şikâyetçiler. ‘Birlik ve beraberlik
içinde olmak lazım gelir.’ diyorlar. Mezhepler ve ırklar arasındaki
çatışmalar onları da rahatsız ediyor. Sivil toplum kuruluşlarına önemli
görevlerin düştüğü konusunda hemfikirler.
Başsağlığı
Yolumuz bu kez şehitlik Camii’ne
düştü. Yılmaz Gün kardeşimizin valideleri vefat etmiş. Onun cenaze
namazına katıldık ve baş sağlığı diledik. Bu cenazeler birinci neslin
son cenazeleri olsa gerektir. Birinci nesil tükeniyor. Ne hayallerle
geldiler kim bilir Almanya’ya. Hayallerinin ne kadarını
gerçekleştirdiler bilemiyoruz. Bildiğimiz kadarıyla onca imkânsızlıklara
rağmen ısrarcı oldular, yıkılmadılar, ayakta kaldılar. Şu anda musalla
taşında namazları kılınan cami gibi nicelerini yaptılar. Dualarımız
onlaradır. Nur içinde yatasınız.
Mezar ziyareti
Cenazeleri Berlin’e defnedilen
Müslüman kardeşlerimiz de var artık. Zeki Bina onlardan biri. Namazdan
hemen sonra onu ziyaret ettik. Yaptığı çalışmaları andık ve dualar
okuduk. Orada bulunan diğer vatandaşlarımıza da dualar okuduk. Dr. Yusuf
Zeynel Abidin, Nuri Karademirli ve Ayhan Aydın’ı da hayırla yâd ettik.
Ölülerimizi unutmamamız gerekiyor. Her fırsatta onları ziyaret
etmeliyiz, etmeliyiz ki; kim olduğumuzu unutmayalım. Gelecek nesiller de
bizden örnek alarak bu ziyaretleri devam ettirsinler. Arefe günleri
veya bayramlarda onları mutlaka ziyaret ederek geleneklerimizi
yaşatmalım.
Yeni bir Berlin Duvarı mı?
Şehitlik Camii’nin önüne bir duvar
yapıyorlar. Hapishane duvarı gibi. Ucube demek belki daha doğru olacak.
Berlin Duvarı 1989 da yıkıldı ama, Şehitlik Camii yönetimi o duvarın
yıkılmasına çok üzülmüş olmalı ki, yeni duvarlar yapma peşine düşmüş.
Yoldan gelen-geçenler şehitliği görmesinler diye (!) cami müştemilatı
boyunca duvar örüyorlar. Maksat mezarları korumaksa, demir çitle çok
güzel bir şekilde koruma altına alınabilir. Böylece yoldan
gelen-geçenler de mezarlarla birlikte cami müştemilatını görme fırsatını
yakalarlar. Ben yetkililere buradan sesleniyorum: Lütfen bu ucubenin
inşasını yeniden gözden geçiriniz.
Devam edecek