Rüştü Kam
07.09.2012
ha-ber.com
Nedense bu olay Müslümanlardan
saklanır. Bilinçli olarak saklanır, üzerinde durulmaz, konu bile edilmez. Oysa KERBELA katliamından daha önemlidir bu olay.
Tecavüz ve yağmalamanın yanında Kabe'nin yakılıp yıkılması da vardır. Ama
KERBELA bilinir, Harra bilinmez., yüzbine yakın insanı kesip sıra sıra ağaçlara
asan, kadınlarına tecavüz edip köle pazarlarında satan Emevi Halifesidir bu
katliamı yapan. Sırp Karadzic değil. Bu olay Srebrenitsa’da olmamıştır.
Medine’de Mekke’de olmuştur. Tecavüz
eden de müslüman, tecavüz edilen de müslümandır. Srebrenitsa’ya lanet
yağdıranlar ki, yağdırılmalıdır. Harra konusunda nedense sessiz kalmaktadırlar.
Günümüzün
müslümanları tarihleriyle yüzleşmek zorundadır. Mütecavizlere Peygamber’in
Kürsüsü’nden hâlâ Hazret diye saygı gösterenler ne yaptıklarını bilmeyen
zavallılardır. Bunlar Yezid’in
torunlarıdır. Yezid’in sünnetini işlemekten şeref duyan makam ve mevki sahibi
zavallılardır. Kimisinin adı hocadır, kimisinin adı şeyhtir, kimisinin adı
efendidir, kimisinin adı abidir, kimisinin adı din ataşesidir... Al birini vur
ötekine...
Olay şu şekilde gelişmiştir:
Aralarında, Medine eşrafından
Abdullah b. Hanzala, Abdullah b. Ebu Amr ve Münzir b. Zübeyr'in de bulunduğu
bir heyet, Şam'a gidip Halife Yezid ile görüşmüşler ve Halife’nin yaşantısını
incelemişler ve bir rapor düzenlemişlerdir. Heyet, Medine'ye döndükleri zaman, Yezid'in
dinsizler gibi yaşadığını, yaşantısının hiç halife yaşantısıyla bağdaşmadığını,
içki içtiğini, çalgı çaldırdığını, yanında şarkıcı kadınlar bulundurduğunu,
köpek ve maymun beslediğini vs. söylemişler ve kendisini halife olarak tanımadıklarını
açıklamışlardır.
Bunun üzerine, Medine’liler
ayaklanarak henüz çocuk denilecek yaşta bulunan Medine valisi Osman b. Muhammed
b. Ebu Süfyan'ı Medine'den sürüp çıkardıkları gibi, Medine'deki Emevîleri de
Mervan b. Hakem'in evinde muhasara altına almışlardır.
Emevîlerin acele olarak Halife
Yezid’den imdat istemeleri üzerine Yezid, Müslim b. Ukbe’yi oniki bin kişilik
bir ordu ile derhal Medine ve Mekke üzerine göndermiştir. Yağmalama ve tecavüz
serbesttir. Müslim de, verilen emri
yerine getirmiş, Medine'de Kureyş'ten ve Ensardan binlerce kişiyi asıp kestikten,
kadınlara kızlara tecavüz ettikten, şehri yağmaladıktan sonra Mekke üzerine
yürümüştür. Ancak ömrü Mekke’ye ulaşmaya yetmemiştir. Müsellel denilen yere geldiğinde
hastalanıp ölmüştür.
Ölmeden önce yerine, Husayn b.
Numeyr'i bırakmıştır. O da aynen Müslüm gibi yapmış, Önce Mekke’yi kuşatmış ve mancınıklar
kurdurarak Mekke'yi taşa tutmuş ve Kabe’nin duvarlarını talan etmiştir.
Kuşatma uzun sürmüş ve bu
sırada yiyecek ve içecek sıkıntısı çekilmeye başlanmıştır. Bulaşıcı hastalıklar
baş göstermiştir. Kuşatma altında çok zor günler geçiren Müslümanlar binek
hayvanlarını, hatta hakaret amacıyla kendilerine mancınıkla atılan köpekleri
bile yemek zorunda kalmışlardır.
Kuşatmanın altıncı ayında, Abdullah b. Zübeyr durumun çok kötüye gittiğini ve başka bir çıkış yolu olmadığını görmüştür. Ancak teslim olmak yerine ölümü tercih etmiştir. Şehirde yaşanan faciaya bir son vermek ve daha fazla insanın ölmesini engellemek amacıyla bir çıkış hareketi yapmış ve vuruşarak ölmüştür. (1 Ekim 692).
Kuşatmanın altıncı ayında, Abdullah b. Zübeyr durumun çok kötüye gittiğini ve başka bir çıkış yolu olmadığını görmüştür. Ancak teslim olmak yerine ölümü tercih etmiştir. Şehirde yaşanan faciaya bir son vermek ve daha fazla insanın ölmesini engellemek amacıyla bir çıkış hareketi yapmış ve vuruşarak ölmüştür. (1 Ekim 692).
Bu vahşet Yezid’in orduları
tarafından gururla kutlanmış ve Abdullah b. Zübeyr'in başı kesilerek Suriye'ye gönderilmiştir. Haram ayda, haram
kılınan bir bölgede kan dökülmüştür. Allah'ın evi taşa tutulmuştur, Kabe'nin
içine sığınan insanlar bile katledilmiştir. Ve böylece Ebu Süfyan’ın torunu
tarafından rövanş alınmıştır...
Böylece Mekke’nin fethinin rövanşı
halife torun tarafından alınmıştır...Müslümanların halifesi tarafından...Muaviye’den
Hz.Muaviye diye bahsedenler. Olsa olsa bu Yezid’in torunları olurlar. Müşrikleşen
müslümanlardır bunlar...
Dr. Mustafa Özkan Emevîler
Döneminde İktidar-Ulemâ İlişkisi’ni konu alan bir doktora çalışması yapmış.
Sonra da bu çalışmayı kitaplaştırmış. Ankara Okulu Yayınları da bu çalışmayı
2008 yılında yayımlamış.
Mustafa Özkan, Müslümanların
haberdar edilmemesi için özel gayret sarfedilen Emevî dönemini tarafsız bir
yaklaşımla bize aktarmış. Ben kısa pasajlarla bu kitaptan sizi haberdar etmek
istedim. Okuyalım:
“İslâm tarihi, Tabakât Ensâb ve
benzeri kaynaklarda âlimlerin iktidarla olan ilişkileri yerine, daha çok
onların alt kimlikleri, ilimdeki kariyerleri ve takvaları üzerinde durulduğunu
görüyoruz...”
“Emevî yöneticilerinin
iktidarın meşruiyetini sağlamak ve gücünü
göstermek amacıyla bazen Kur’an ayetlerini yanlış yorumladıklarını ve bazı
ulemânın da bu duruma karşı çıktığını tespit ettik....Zira meşruiyet problemi
yaşayan iktidar, dinî bir tepki ortaya koyan ulemaya karşı bazen mevzu
hadislere başvuruyordu...”
“Bazı Emevi idarecileri,
politikalarını meşrulaştırmak için cebrî kader anlayışını savunmuş ve bunu
yaymaya çalışmışlardır. Bu durum bazı alimlerin muhalif bir konum almalarına,
farklı dînî- siyasî ekol ve mezheplerin doğmasına neden olmuştur...”
“Hz.Muhammed’in iktidarında
belirleyici unsur din idi. Zira Yaratıcı, Muhammed’e kurumsal yapılanmada yönetim
ilkeleri olarak, “Adalet, şûra ve işi ehline verme” prensiplerine
uymasını emrediyordu...”
“Dört Halife’den Hz. Ebû Bekir
halkın çoğunluğu tarafından direkt, Hz. Ömer Hz. Ebû Bekir’in önerisi ve halkın
ise onay ve seçimiyle, Hz. Osman halkın temsilcisi sayılan altı kişilik şûra ve
halkın biatıyla, Hz. Ali ise Şam ve Osman’ın taraftarları dışında
Ensar-Muhacirin ve halkın ileri gelenleri
tarafından seçildiler...”
“Emevî iktidarı iç savaş sonucu
kurulmuştur. Kurucusu Muaviye bin Ebî Süfyandır... Hz. Osman’ın iki oğlu vardı.
Eğer bir miras talebi sözkonusu ise bunun takibi oğullarına düşerdi, Muaviye’ye
değil. Muaviye’nin buradaki amacı iktidar olmaya yönelikti...”
“Ebû Hureyre’ye atfedilen bir
rivayete göre Hz. Peygamber “Halifelik Medine’de hükümdarlık ise Şam’dadır”
demiştir...
“Emevîler dönemi dîni ilimlerin
temellerinin atıldığı bir dönemdir. Bu belki de dönemin özelliğinden
kaynaklanmaktaydı. Zira söz konusu zaman dilimi büyük alimlerin yaşadığı,
İslâm’ın çok geniş bir coğrafyaya yayıldığı, müslümanların değişik kültürlerle
karşılaşıp bazı kelâmi problemleri yaşadıkları ve henüz tedvin edilmeyen
hadislerin kaybolma endişesinin ağır bastığı kritik bir dönemdi...”
“Şam, daha önce Fenikeliler,
Keldaniler, Mısırlılar, İranlılar, Yunan ve Romalılar’ın hüküm sürdükleri
önemli bri kültür ve medeniyetler havzasının merkezinde bulunuyordu. Şam’ın
hemen fethinden sonra Hz. Ömer. Kur’an ve dîni bilgileri öğretecek olan Muaz b.
Cebel, Ubade ve Ebû Ubade ve Ebû Derda’yı Şam’lılara gönderdi. Adı geçen
alimlerin çalışmalarının sonucunda Ebû İdris el-Havlânî ve Mekhûl gibi büyük
âlimler yetişti ve burası zamanla önemli bir ilim merkezi haline geldi...”
“Emevî idarecilerinden bazıları
çalışmanın doğal bir karşılığı olan maaşı normal vatandaş olan âlimlere bir hak
olarak değil de onları susturmak ya da iktidara bağımlı hale getirmek amacıyla
veriyorlardı. Nitekim Said b. El-Müseyyeb “ Ben yaptığım ticareti
Mervanoğulları’na yüz suyu dökmemek için yapıyorum.” diyordu. Said b. El-Müseyyeb
Hz. Peygamber’in “İki kişiye birden biat
eilmez.” dediğini için idare tarafından baskıya maruz kalıyordu...”
“Emevî iktidarının dinle olan
ilişkilerinde ‘devletin dini himayesine alma felsefesi olan Bizantinizm’
anlayışının hakim olduğunu söyleyebiliriz. Zira iktidar dini tartışmalarda
taraf olma çabasındaydı... Bu çerçevede başkent Şam’a kutsiyet kazandırmak
istiyordu. Bundan dolayı Hz. Peygambere ait olan asa ve minberi Şam’a taşımak
istiyordu...Dini tekeline alıp muhaliflerini susturmak arzusundaydı...Bu
çerçevede Ebû Hanife’ye fetva verme yasağı getirebiliyordu...Dönemin halifesi
Yezid b. Muaviye Hz.Hüseyin’in öldürülmesine “Allah’ın takdiri”
diyebiliyordu...
Emevîler döneminde alimlerin
bir kısmı kendilerine yapılan kadılık teklifini büyük bir ısrarla
reddediyorlardı...Ebû Hanife sırf bu yüzden Kûfe’den Hicaz’a gitmek zorunda
kalmıştı...İktidarı eleştiren âlimlerin kafası hemen alınıyordu. Hucur b. Adiyy
ve birçok âlim sırf bu yüzden idam edilmişlerdir... İb. Eş’as isyanı âlimlerin
isyanıdır. Âlimlerin iktidara olan isyanının sebebi iktidarın yaptığı zulümdür,
adaletsizliklerdir...Said b.Cübeyr isyandan tam 10 yıl sonra yakalanmış ve Haccac tarafından işkence ile öldürülmüştür...
”
“Ebû Hanife Zeyd b. Ali’nin
isyanı için, “Bu isyan Hz. Peygamber’in yaptığı Bedir savaşı gibidir.”
demiştir... Emevî iktidarı kılıçla kanla kurulan bir iktidardır...”
“Tabakat türü eserlerde dönemin
tüm alimleri hakkında bilgi bulmak mümkündür. Ancak bu bilgiler dönemin
alimlerinin sadece alt kimlikleriyle sınırlıdır. Âlimlerin dönemin siyasi
iktidar hakkındaki düşünce ve
tavırlarını içermemektedir...İbn. Eş’as isyanına katılan ve sadece katılmakla
kalmayıp taraftar toplamak için çalışan Şa’bi” Emevilerle savaşınız. Yemin
ederim ki yeryüzünde adaletsizlik yapmada, haddi aşmada ve zulüm yapmada bunlar
kadar aşırı gidenizi görmedim...” demiştir.
“Hz. Ali tarafından Mısır’a
vali tayin edilen Nuhammed b. Ebû Bekr hicrî 38 yılında Muaviye tarafından Mısıra gönderilen Amr b. As ordusu tarafından öldürülmüştür...Yakalandıktan
sonra ölü bir eşeğin karnına sokulmuş ve yakılarak hunharca öldürülmüştür...Hz. Aişe kardeşinin
bu ölüm
şekline çok üzülmüş ve ağıtlar yakmıştır. Bu olaydan sonra ölünceye
kadar hiç kızartma et yememiştir. ”
“ Muaviye döneminde, kesin
çizgilerle bir Hz. Ali karşıtlığı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Hz. Ali'ye
hutbede beddua edilmesi bu karşıtlığın açık bir göstergesi haline gelmiştir.
Cuma hutbelerinde açıkça Hz. Ali'yi kötüleyen ifadelere yer verilmiştir. Diğer
vilayetlerde olduğu gibi Medine'de Hz. Peygamber'in mescidinde de, cemaatin
arasında Hz. Hasan ve Hüseyin'in de bulunmasına rağmen bu uygulama devam
ettirilmiştir. Hz. Ali'ye minberden lanet okunmasına açıktan tepki gösterenler
sert bir şekilde cezalandırılmışlardır...”
“Hutbelerde Hz. Ali'ye küfretme
âdetine, Emevî halifelerinden Ömer b. Abdülaziz son vererek onun yerine
"İnnallahe ye'mürü bi'l-adli ve'l-ihsân.." şeklinde başlayan Nahl
sûresinin 90. âyetinin okunmasını sağlamıştır...”
Özet olarak sizlere sunduğum
pasajları okudunuz, daha fazlasını istiyorsanız mutlaka söz konusu kitaba sahip
olmalısınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder