5- Kur'ân'ın Harekelenme Ve Noktalanması
Hz.
Osman zamanında çoğaltılan Mushaflar, harekesiz ve noktasız
olarak yazılmıştı. Bunun gerekçesi de Kur'an'ın çeşitli
kıraat vecihlerine göre harekesiz ve
noktasız metinde okunabilmesini sağlamaktı.
Fakat
Arap olmayanların İslâm'a girmeleri ve
bunların Arapçaya vâkıf olmamaları sebebiyle Kur'ân-ı Kerîm'i
yanlış okuma olaylarına sık sık rastlanılır olmuştu.
Dolayısıyla Kur'ân'ı sağlıklı ve kolay okumayı sağlayacak
nokta ve hareke gibi bir takım düzenlemelere gitmek gereği
belirmişti.
Kur'ân'ı
ilk defa harekeleme yoluna giden Ebu'l-Esved ed-Düelî'dir(69/688).
'Bu zat başlangıçta Basra valisi Ziyad b. Ebîh'den gelen teklifi
kabul etmemiş, daha sonra bir şahsın, Tevbe sûresinin 3. âyetinde
yer alan "Ve Rasûlühü" kelimesini "Ve Rasûlihi"
şeklinde okuduğunu duymuş, hemen vali Ziyad'a başvurarak
harekeleme işine girişmiştir.
Çünkü
geçen âyetin "Allah ve Rasûlü müşriklerden beridir"
şeklindeki anlamı, duyduğu okuyuşa göre "Allah müşriklerden
de Rasûlünden de berîdir." şekline dönüşmüştü.
Bu
yüzden Mushaf yazısındaki farklı renkteki bir mürekkeple fetha
hareke için harfin üstüne bir nokta, kesre için altına bir
nokta, zamme için önüne bir nokta koymak suretiyle bu işi
tamamladı. Tenvin için de iki nokta kullanılmıştı.
Harekeleme
işinden hemen sonra da harflerin noktalanması işi
gerçekleştirilmiştir. Bu işi de Irak valisi Haccac b. Yusuf'un
(95/713) emriyle Düelî'nin talebesi Nasr b. Asım (89/708)
yapmıştır. Bazı rivayetlerde de bu noktalama işini Yahya b.
Ya'mer'in(129/746) gerçekleştirdiği belirtilmektedir. Şu var ki
Basra'da bu iki zatın başlattıkları noktalama hareketi, daha
sonra Medine'ye ve diğer İslâm beldelerine yayılmıştır.
İlk
dönemlerde uygulanan ve noktalarla gösterilen harekelerle, benzer
harfler için uygulanan noktalar Mushaflarda farklı renklerle
işaretlenmiştir. Bir süre devam eden bu uygulama Halil b. Ahmed'in
(175/791) bildiğimiz hemz, teşdid, sıla , revm ve işmam gibi
diğer noktalama işaretlerini tamamlamasıyla son şeklini almıştır.
Kur'ân-ı
Kerîm'e hareke ve nokta konulması meselesi başlangıçta tartışma
konusu olmuş aralarında Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mes'ûd ve
İmam Malik'in de bulunduğu bir grup selef âlimleri bu hareketi hoş
karşılamamışlardır. Fakat sonraki dönemlerde, hareke ve
noktalama hareketinin Kur'ân-ı Kerîm'e herhangi bir zarar değil,
yarar getireceği düşüncesi ağırlık kazanmıştır. Bu yüzden
nokta ve harekelemeye ruhsat verilmiş, hatta müstehab olduğu
söylenmiştir.
Kur'ân'ın
nokta ve harekelenmesiyle ilgili birçok eser yazılmıştır. Bunlar
arasında ed-Dânî'nin (444/1053) "el-Muhkem Fi Naktil-Mesâhif
adlı eseri meşhur olanıdır.1
Kıraat Meselesi
Kur'ân
kelimeleri üzerinde med, kasr, hareke, sükûn,
nokta ve i'râb yönünden farklı okuyuşlara kıraat denmiştir.
Hz. Osman zamanında çoğaltılarak belirli merkezlere gönderilen
Mushafların harekesiz ve noktasız oluşu muhtelif kıraatlerin
ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Hicrî
I. asrın ikinci yarısından itibaren Medine, Mekke, Kûfe ve
Basra'da kıraat mektepleri açılmaya başlanmış, II. asrın
başlarından itibaren de çok çeşitlenen kıraatler içinde tercih
edileni belirtmek üzere Yedi Kıraat (Kıraat-ı Seba'a) tabiri
yaygınlaşmıştır. Konuyla ilgili çalışmalar yapılmış,
yazılan eserlerle kıraat bir ilim olarak tespit edilip
uygulanmıştır.
Nihayet
Ebû Bekir b. Mücâhid (324/925) yazdığı "Kitâ-bu's-Seb'a"
isimli eseriyle kıraatları yedide sınırlarken sahih kıraatları
da toplamıştır. Yalnız bu yedi kıraatin Yedi Harften ayrı
olduğu, aralarında bir ilginin kurulmaması gerektiği
unutulmamalıdır. Daha sonra İbnü'l-Cezerî (833/1429) başta
olmak üzere bir grup âlim. Yedi imama üç meşhur imamın da
kıraatlarının eklenmesini uygun bulmuşlar, dolayısıyla
kıraatların sayısı ona (Kıraat-ı Aşere) yükselmiştir.
Belirtilen
ve sayısı 14'ü bulan sahih kıratlar da Müslümanlar için
ezberleme, anlama ve hüküm çıkarma gibi kolaylıkların söz
konusu olduğu bilinmelidir. Kıraat uygulaması sünnettir. Farklı
kıraatlere Hz, Peygamber tarafından müsaade edilmiştir.
Mütevatir
sayılan on kıraatın imamları ise
şunlardır:
1-
Ebû Abdurrahman Nâfi (169/785) Nâfi'nin râvileri, Kalûn ve
Verş'tir.
2-
Abdullah b. Kesîr (120/738)
3-Ebû
Amr (154/771)
4-
Abdullah b. Âmir (118/736)
5-
Asım b. Ebi'n-Necûd (127/745). Asımın râvisi Hafs'dır.
6-
Harrıza b. Habib (156/773)
7-
Ali b. Hamza el-Kisâî (189/805)
8-
Halef b. Hişam (229/844)
9-
Ebû Ca'fer el-Ka'ka (130/748)
10-
Ebû Muhammed Ya'kub b. İshak
Sayılan on
mütevatir kıraatin bugün üç tanesi fiilen kullanılmakta olup
diğerleri bir ilim olarak tetkik edilmektedir. Pratik olarak
uygulanan üç kıraat şunlardır:
1-Ebû
Amr kıraati, sadece Sudan'ın bir kısmında kullanılan bu kıraat
yaygın değildir.
2-Nâfi
kıraati, Mısır hâriç , Kuzey Afrika'da tutunmuş bir kıraattir,
3-Asım
kıraati, yeryüzündeki Müslümanların büyük çoğunluğu Asım
kıraatini ve Hafs rivayetini kullanmaktadır. Mushaflar da bu
kıraata göre basılmaktadır.2
7- Kur'an'ın Bölüm Ve Parçalarıyla İlgili Bilgiler
Kur'ân-ı
Kerîm 114 sûre ve 6236 âyetten meydana
gelmiştir. Kur'an'ın bölümleri ve parçalara ayrılışına
ilişkin bazı bilgiler şöyledir:
1-
Kur'ân'daki kelime sayısı: 77.934 veya 77.437'dir.
2-
Kur'ân'daki harf sayısı: 326.048 veya 323.671'dir kelime ve harf
sayısındaki farklılık, imlâ ve kıraattaki ihtilâftan ileri
gelmektedir.
3-
Cüz: Mushaflar 30 cüze ayrılmıştır. Her cüz 20 sayfadan
oluşmaktadır. Mushafların sol tarafındaki sayfa kenarına konan
işaretlerle gösterilmiş, içine cüz yazısı ve sayısı
yazılmıştır.
4-
Hizip: Cüzün dörtte birini oluşturan beş sayfalık bölümün
adıdır. Toplam hizip sayısı 120'dir. Bunlar sayfa kenarlarına
konulan ve içine hizip yazılan işaretlerle gösterilir.
5-
Duraklar: Âyetleri birbirinden ayırmak için konulan işaretlerdir.
İlk zamanlarda Mushaflarda bulunmayan duraklar, daha sonra daire
meyilli çizgiler halinde yapılmıştır. Daha sonraları yalnız
daire halinde gösterilmiştir. Zamanla bu daireler gül şeklini
almış veya içi süslü daireler olarak kalmıştır.3
Zamanımızda
basımı yapılan Mushaflarda çeşitli şekillerde durak
işaretlerine rastlanmaktadır. Çoğunlukla
da bu durakların içinde âyet numaraları yazılıdır.
6-
Secâvendler: Okunan yerin anlamı göz önünde bulundurularak
konulmuş bir tür noktalama işaretleridir. Secâvendler,
işaretlerin büyük bölümünü ilk defa uygulayan Muhammed b.
Tayfur Secâvendî'nin(560/1165) ismiyle anılmışlardır. Her biri
vakıf ve vasılın çeşitli durumlarıyla, konuları ifade eden bu
işaretler "Mim, Tı, Cim, Sad, Kaf' gibi harflerle
gösterilmiştir.
7-
Sûre Başlıkları : Her sûrenin başında o sûrenin adının,
nerede nazil olduğunun ve âyet sayısının belirtildiği kısımdır.
8-
Secdeler : Kur'ân'da 14 yerde geçen secde âyetini belirten
işaretlerdir. Bu işaretler secde âyetinin hizasına konulmuş ve
içine "Secde" yazılmıştır.
Devam edecek...
Rüştü
Kam
........................
1-Kur'ân'ın
hareke ve noktalanmasıyla ilgili ayrıntyı için bkz. İbn Nedîm,
el-Fihrist, 60 ; Dânî Ebû Amr Osman b. Said, el-Muhkem Fi
NakÜ'l-Mesâhif, nşr. îzzet Hasan, Dımeşk, 1379/1960, 3-10;
el-Muknt 124-126; Menâhil, 1/408-409 ; Mebahis, 92 ; Kattan,
Mebahis, 150-151 ; Vefeyat, 2/32 ; Keşfıızzunûn, 1/712 ;
el-ltkân, 2/170-171 ; izmirli, Tarihi Kur"ân, 16 ; Kurtubî,
et-Câmf, 7/63 ; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, 88-95 ; el-Burhan,
1/376-379 ; Zencanî, Tarihu'l-Kur'an, 87-88 ; Zehebî,
Tarthul-İslâm, 4/68.
2-
Kıraat meselesi. Kıraat ilmi. Kıraat ihtilâfları ve imamlanyla
ilgili olarak bkz. Menâhil, 1/403,417,441 ; Rafii, İ'câzu'l-Kufan,
51-53 ; Mekkî b. Ebû Tâlib, el İbâne, 48 ; Îbnü'l-Cezerî,
en-Neşr, 1/34, 41-46 ; Gaye, 1/261-263; 288-292, 346-349,423-425,
443-445. 502-503, 535-540, 615-616, 2/330-334, 382-384 ; 386-389 ;
el-Burhnr\ 1/318-330 ; î. Karaçam, K. Kerim'in Nuzülü, 245-247,
312 ; K. Kerîm'in FazÛetleri, 474-477 ; Vejeyat, 2/216; 3/9,41-42,
295-297,466-470; 5/368-369, 6/274-276,390-392 ; Alam, 2/308 ; 3/72 ;
4/12, 228, 255, 366 ; 5/93-94 ; 297 , 8/317-318 ; 9/241, 255;
İzmirli, Tarih-i KuKân, 18 ; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, 102-114 ;
Keskioğlu, K. Kerîm Bilgileri, 159-164 ; A. Çetin, K. Kerîm
Tarihi, 158-171 ; Suat Yıldırım, Kur"ân-ı Kerim ve Kur'ân
ilimlerine Giriş, İstanbul, 1983.
3-
Keskioğlu, K. Kerim Tarihi, 268 ; Mehmed Sofuoğlu, Tefsire Giriş,
İstanbul, 1981, 88 ; A. Çetin, K. Kerim Tarihi 149.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder