“…Avrupalıların yaptıkları keşiflerin Kur’an’da
var olduğundan bahisle övünüyoruz. Kur’an’da bu keşifler var ise eğer, neden bu
keşifleri Avrupalılar yapıyor da bizler yapamıyoruz bugün? Kur’an bizim
elimizde değil mi, içinde bulunduğumuz yüzyılda kaç tane dünya çapında isim
yapmış ilim adamımız var?”
Rüştü Kam
Ha-ber.com 2017
Libya’da bölge başkanları toplantısı
Önce Malta
Malta
Akdeniz’in tam ortasında, Avrupa’nın en güney ülkesidir. Malta’nın başkenti
Valletta’dır. Şehir tümüyle bir dünya mirasıdır.
Malta medeniyetler şehridir denilse yanlış olmaz(MÖ 800 ile MS
870). Sırasıyla Fenikelilerin, Kartacalıların, Romalıların ve Arapların hakimiyetine girmiştir. 1565 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından kuşatılmış, ancak bu kuşatma
mağlubiyetle sonuçlanmıştır. 1814 Paris Anlaşması'yla
İngiliz İmparatorluğu'na katılan Malta, 21 Eylül 1964
yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. 1565
yılındaki Malta kuşatması sırasında şehit olan Osmanlı askerlerinin anısına
1874 yılında Sultan Abdülaziz tarafından başkent La Valetta’da inşa edilen
Osmanlı Şehidliği’nde 22 kişinin naaşı bulunuyormuş.
Malta dümdüz bir ada. Sıra sıra
yüksek dağları olmadığı gibi, ırmakları-nehirleri de yoktur. Kupkuru bir coğrafya. 137 kilometre
uzunluğundaki kıyılarında pek çok koyları ve limanları vardır. Ülkede 50 den
fazla dil okulu bulunmaktadır.
Malta‘da din
Malta'ya
İslam 870 'te girmiş. 13. yüzyıla kadar da
varlığını sürdürmüş, ama bu tarihte yasaklanmış. Günümüzde (1993) Nüfusu
400.000 civarında olan Malta’da Müslüman nüfus 6000 civarındaymış.
Malta’da 365 tane kilise varmış, cami sayısı sadece 1 tane. Cami bünyesinde
bir de İslam Kültür Merkezi var. 1978 de Muammer Kaddafi tarafından yaptırılmış.
Kur’an-ı Kerim, Tefsir ve Fıkıh
derslerinin yanında diğer dersler de veriliyormuş. Bu okulun ve öğrencilerin
tüm masrafları Kaddafi tarafından karşılanırmış. Öğrencilerin kişi
başına yıllık masraflarının 4 bin Dolar civarında olduğu ifade ediliyor.
Malta sürgünleri
1919-1920 yılları
arasında 145 kalburüstü Osmanlı askeri, devlet adamı ve yazarı İngilizlerin
kurduğu kumpasla Malta’ya sürgün edilmiş. Bu sürgünler, sözde Ermeni soykırımı
suçu işlediği için yargılanmak istenmiş. İngilizler yaptıkları bu gayrimeşru
uygulamanın meşruiyet kazanması için, 2 sene sadece delil toplamakla meşgul
olmuşlar, delil bulamayınca da bir kısım sürgünleri takas etmişler, 15 kişi
orada ölmüş, diğerleri de kendi imkânlarıyla kaçmışlar. Bilal N.Şimşir’e göre;
“Malta Sürgünleri olayı İngilizler için yüz karasıdır. İnsanlar keyfi olarak
tutuklanmış, sürülmüşlerdir. Bir-iki yıl yargılanmadan ceza evlerinde tutulmuşlar,
özgürlüklerinden yoksun bırakılmışlardır. Sorguya çekilmemişler, mahkeme önüne
de çıkarılmamışlardır. Suçlu idiyseler yargılanmaları, suçsuz idiyseler
salıverilmeleri gerekirdi. Hak, hukuk bayraktarlığı yapan İngilizler için bu
olay gerçekten yüz kızartıcıdır.”
Osmanlı İmparatorluğu
I.Dünya Savaşı’ndan mağlûp çıktı(1914). Hemen sonra (30 Ekim 1918) Mondros
Mütarekesi imzalandı. Amaç Osmanlı Devleti’ni yok etmekti. Mondros
Mütarekesi’nden çok kısa bir süre sonra (13 Kasım 1918) düşman donanması
250.000 kişiyi şehit vererek geçilmez kıldığımız Çanakkale Boğazı’ndan geçip,
Dolmabahçe önünde demirledi. Hemen sonra, İngilizler 9 subayımızın yakalanması
emrini verdiler. Bunlar: 6.Ordu komutanı Ali İhsan Paşa, Medine’yi savunan
Fahrettin Paşa, Kafkasya Ordusu komutanı Nuri Paşa, Azerbaycan Ordusu komutanı
Mürsel Paşa, Kafkasya 9.Ordu komutanı Şevki Paşa, Pozantı’da ikinci ordu
komutanı Nihat Paşa, Yemen 40.Tümen komutanı Galip Paşa ve Yemen’de 7.Kolordu
komutanı Tevfik Paşa’dır. Bu subaylar, savaşlarda İngilizleri yenen veya onlara
güçlükler çıkaran, vatanlarını kahramanca savunan Osmanlı ordusu’nun kahraman
komutanlarıdır.
Malta Sürgünleri
arasında;
Eski sadrazam Said
Halim Paşa, Meclis başkanı Halil Menteş, Mebusan Meclisi Reisi Hacı Adil Bey,
Şeyhülislam Hayri Ürgüplü,
Bakanlar: Mithat
Şükrü Bleda, Rauf Orbay, Kara Kemal, Ahmet Şükrü,
Milletvekilleri:
Zülfü Tigrel, Arif Fevzi Pirinççioğlu, Ali Çetinkaya,
Valiler: Hasan Tahsin Uzer,
Ordu komutanları: Ali
İhsan Sabis, Fahrettin Türkkan,
Yazarlar: Süleyman
Nazif, Aka Gündüz,
Profesörler: Ziya
Gökalp, Ahmet Ağaoğlu,
Gazete başyazarları:
Celal Nuri İleri, Hüseyin Cahit Yalçın, gibi tanımış isimler vardı.
Malta sürgünlerinden 73 yıl sonra (1993) de biz ayak bastık
Malta‘ya. Malta hakkında yeterli bilgilere de sahip değildik. Libya’ya
gidiyoruz, Kaddafi Libya’da bir İslâm
Konferansı düzenlemiş. Milli Görüş teşkilatları da bu konferansa davetli.
Erbakan Hocamız da davetli. Erbakan Hocamız‘ın başkanlığında Milli Görüş Bölge
başkanları toplantısı da Libya da yapılacak. Libya‘ya amborgo uyugulandığı için
uçakla ulaşım yasak. Malta’dan gemiyle geçeceğiz karşıya. Malta havaalanına
iniş için kemerleri bağladık. Yukarıdan bakınca sanki denize iniyor gibiyiz,
ada görünmüyor çünkü.
Önce İslâm Kültür Merkezi‘ni ziyaret ettik
sonra da, gemi saatine kadar Malta’da şöyle bir volta attık. Ara sokaklarda
yürüdük, sahildeki kayaların üzerine oturarak denizi seyrettik, Osmanlı
askerlerinin cengini hayallerimizden geçirdik, denizlerin fatihi kırmızı
sakallı Barbaros‘la oturup birlikte kahve içtik, sohbet ettik, derken saatimiz
gelmiş. Libya’ya kadar denizdeyiz. Genel Merkez‘de sık sık bir araya
gelemediğimiz arkadaşlarımız ve bölge başkanlarıyla sohbet etmek için iyi bir
fırsat yakaladık ve biz de değerlendirdik bu fırsatı, Trablus Limanı‘na kadar
ara vermeden tartıştık. Abdullah Yüksel‘in, moderatörlük yaptığı bu
tartışmaların seviyesi oldukça yüksekti. Bol bol fotoğraf da çekildik gemide.
Trablus
Trablus oldukça güzel bir şehir. Temizlik
açısından bakarsak bir Avrupa ülkesiyle kıyaslanamaz, ancak Arap ülkeleriyle
kıyaslayacak olursak, Ürdün ve Kuveyt’ten sonra üçüncü sıraya oturur. Otelimiz
oldukça temiz, deniz havası da alıyoruz aynı zamanda. Odamızın penceresini açık
tutuyoruz, hava sıcak. Sokakta dolaşmak ayrıca mutluluk verici, bir tarafta
palmiye ağaçları, öbür tarafta hurma ağaçları, değişik bir coğrafya, Allah’ım
sen ne büyüksün, her iklimin meyvesi ve sebzesi ayrı ayrı, havası ve insanı da
farklı. İnsanları zayıf, kuru yağız, kadınları oldukça zarif, sıfır beden, peçe
takan, çarşaf giyen kadınlar olduğu gibi başı açık olanlar da var.
Ertesi gün önce konferans dediler, salonda yerimizi
aldık. Sırasıyla islâm ülkelerinin temsilcileri konuşmalarını yaptılar. Kürsüye
gelen her bilim ve siyaset adamı, İslâm ülkelerinin içinde bulunduğu durumdan şikâyet
ediyordu, yapılanların yeterli olmadığından yakınıyordu. Güney Afrika
temsilcisinin yaptığı konuşma oldukça manidardı, hem heyacan verici hem de
ibretlik bir konuşma yaptı:
”…kürsüye gelen her arkadaşımız, geçmişte İslâm
âlimlerinin buluşlarından bahsediyor ve sonra da içinde bulunduğumuz yüzyılda Avrupalıların
yaptıkları keşiflerin Kur’an’da var olduğundan bahisle övünüyorlar, Kur’an’da
bu keşifler var ise eğer, neden bu keşifleri Avrupalılar yapıyor da bizler yapamıyoruz
bugün? Kur’an bizim elimizde değil mi, içinde bulunduğumuz yüzyılda kaç tane
dünya çapında isim yapmış ilim adamımız var?” Ayakta alkışlandı…
Öğle yemeği için ara verildi. Açık büfe, bir
kuş sütü eksikti demek doğru bir tespit olacaktır. Yemek çeşitleri, meyve
çeşitleri, tatlı çeşitleri hangisinden yiyeceğinizi şaşırıyorsunuz. Birinden
yerseniz öbüründen yiyemediğiniz için üzüleceksiniz, en iyisi yememek galiba…
Akşam yemeği çadırda yenecekmiş, şehrin biraz
dışında, çölde kurulmuş çadır. Deve eti ikram edilecekmiş. Biz öğle yemeğini fazla
kaçırdığımız için, birkaç arkadaş Trablus’un gece hayatını tanımak istedik ve gitmedik
çadıra, Arap musikisinin o hareketli ritmiyle attık adımlarımızı sokak
aralarında. Oldukça canlı bir gece yaşamı var Trablus’un. Çadıra giden arkadaşlarımız
da memnundular, deve etinin lezzetini anlata anlata bitiremediler. Çadıra gitmediğimize
pişman olmadık dersek doğru olmaz.
Bölge başkanları toplantısı
Bölge başkanları toplantısını kaldığımız
otelin salonunda yaptık. Önce konferansın değerlendirmesi yapıldı, sonra Osman
Yumakoğulları teşkilat ile ilgili kısa bir bilgilendirmede bulundu. Sonra da Erbakan Hocamız konunşmasına başladı, talimatlarını
arka arkaya sıraladı ve sözü holdinglere getirdi; “Bu holdinglere çok yüz
veriyorsunuz, bunlar ilerde teşkilatın başına bela olacaklardır, uzak durun
onlardan.” dedi, fevkalade sinirli bir şekilde söyledi bunları. Ben o güne
kadar holdinglerin Erbakan Hocamız’ın izniyle teşkilatlarımızda çalışmalar
yaptığını sanıyordum. Erbakan ne yapıyor, arkasından gidenler nelerle
uğraşıyorlar, hayıflandım. Dinleyen kim, sanki Hocamız holdinglerle ilgili hiç
birşey söylememiş gibi yapılanlar yapılmaya devam edildi.
Abdestsiz Kur’an okuma
Libya’dan döner dönmez başladık bütün
hızımızla çalışmalara. O konferansta Müslümanların niçin geri kaldığı
hakkındaki tespitlerin altı kalın çizgilerle çizildi. Yapılması gerekenler
anlatıldı, bidat ve hurafelerden uzak durmamız gerektiğinin de altı çizildi.
Fetva heyetinden birkaç kişi de vardı o konferansta. Libya sonrasında orada
yapılan konuşmlar tartışmalarımıza yön verir diye düşünmüştüm ama yanılmışım.
Sadece turistik bir gezi yapılmış Libya’ya hepsi o kadar.
Konumuz, Abdestsiz Kur'ân’ın okunup okunamayacağı.
Her toplantıda olduğu gibi, ben yine sunumumu yaptım. Konuya delil olarak
sunulan Vâkı'a Suresi'nin 77-80'inci ayetlerinin abdestle ilgili olmadığını, bu
ayetlerin bir tespit yaptığını, yapılan bu tespitin öznesinin de melekler
olduğunu, bu ayetlerin peygamberliğin 3. yılında Mekke’de nazil olduğunu
anlattım. Bu ayetlerin bir kitapta saklı olduğunu, o saklanan yere de temiz
olanlardan başkasının uzanamayacağını açıkladım. Dolayısıyla bu ayetlerin Mushaf'ı
abdestli olarak tutmakla, okumakla uzaktan yakından ilgisi yoktur’ dedim, devamını
şöyle getirdim:
1- Vakıa suresi Mekkîdir. Bu surenin indiği
sırada henüz Kur'ân, kitap halinde derlenmemiştir. Vahyedilenler, çeşitli yazı
malzemesine yazılmış sayfalar halindedir, kitap halinde değildir. Bundan
dolayı, Kur'ân okumak için, Mushafı tutmak için abdest almak gerekli değildir: Çünkü,
ortada kitap yoktur.
Kur’an’a
abdestli dokunulmasının gereği, tarih boyunca çoğunluk tarafından kabul
görmüştür. Bu doğrudur, ancak onların bu doğrusu, sağlam bir temele
dayanmamaktadır. Dayanakları sağlam olmadığı gibi, ne yazıkki vahyin
hedeflediği amaca da hizmet etmemektedir.
2- Abdest
ayeti Medenîdir, Medine’de inmiştir. İki sûre arasında tam 20 yıl gibi bir süre
vardır. (5/Maide/6) Vakıa suresi indiği zaman Müslümanlar abdeste dair
vahiy kaynaklı bir bilgiye henüz sahip değildirler.
Kur’an Müslümanın başucu Kitabıdır
Kur’an’ı
okumanın önüne yapay duvarlar örülmemelidir. Kur’an’a gösterilecek en büyük
saygı; onu doğru anlamak, daha fazla insanın anlamasına yardımcı olmak, onu
hayat içinde etkin kılmak ve bu yolları kolaylaştırmak olmalıdır. Ona giden
yollara örülen duvarlar ciddi ve vahim sonuçlara yol açmıştır daha da açacaktır.
Bu duvarlar/setler, Allah ile insanlar arasında mesafeler oluşturmuştur/daha da
oluşturacaktır ve bu mesafeleri maalesef din istismarcısı birtakım aracılar kapatacaktır.
Bu
yolla insanların bilerek veya bilmeyerek Kur’an’la bağları koparılmakta, hurafe
ve batıl inançlarla iç içe yaşamasının önü açılmaktadır.
Peygamberimiz,
Kur’an’ı en fazla sahiplenen ve vahyi en iyi taşıyan bir insan olarak Kur’an’ı
abdest alarak okumadı. Abdestle okuyun da demedi. O dönem Müslümanları da Kur’an’ı
abdestsiz okuyorlardı. Mushafa abdestli dokunma konusunda ısrarcı olanlar,
Kur’an’a gerçek saygı olan Kur’an’ı dikkatle okuyup anlama ve buna uygun
davranma konusunda ne kadar hassastırlar ona bakmak lazımdır.
Mekkeli
müşriklerin (çoktanrıcıların/putperestlerin) iddiasına göre Kur’an’ı Allah
indirmemiştir (8/Enfal/ 32), onu Hz. Muhammed’in kendisi uydurmuştur (11/Hud/
13) veya ona bu kitabı şeytanlar indirmektedir (26/Şuara/221). Güya Hz.
Muhammed de onu Allah’ın indirdiğini sanmaktadır.
İşte
Allah, Vakıa suresinin bu ayetlerinde müşriklerin bu iddialarına cevap olarak,
Kur’an’ı her türlü kötülük ve günahtan arındırılmış olan meleklerin (vahiy
meleğinin) indirdiğini, cinlerin, şeytanların vahyin kaynağına dokunamayacağı
gerçeğini dile getirmiştir. Kur’an’ı abdestli okumayı değil.
Kur’an,
Müslümanın başucu kitabıdır. O, her an her yerde Müslümanın elinin altında
olmalı, Müslüman heran ondan yararlanmalıdır; cebinde, çantasında,
ulaşabileceği en yakın yerde… O kitap, Müslümana, hayat yolunda daha bilinçli
ve daha sorumlu davranması için adeta yoldaki işaretleri gösteren trafik
levhaları gibidir. Çok çeşitli amaçlarla onunla içiçe olmamız
gerekir. Sosyal sorunlarımızın, psikolojik sıkıntılarımızın cevaplarını onda
bulabiliriz.
Kur’an’a dokunmadan, onu anlamadan; onunla
yakınlaşmak, onu anlamak, onunla bilinçlenmek ve onun hayatımıza projeksiyon
tutmasının önünü açmak mümkün değildir. Kur’an’a dokunmak için birtakım
uygulamaların gerekli olup olmadığı tarih boyunca tartışılmıştır, bugün de
tartışılmaktadır. Kur’an öğretimine giriş yapan herkesin önünde bu konu önemli
bir sorun olarak durmaktadır.
Namaz için abdest almanın gereği Kur’an’da
açıkça bildirilmiştir. (5/ Maide/ 6)
Kur’an’a dokunmak için abdest almak ve
namaz dışında diğer dini uygulamalar için abdest almak gereki midir, değil
midir tartışılmıştır. Bazı İslâm alimleri evet Müslümanlar namaz dışındaki
diğer ibadetler için abdest almak zorunda değildir demişlerdir.
Hadislerde abdestin gerektiğine veya
gerekmediğine dair farklı iki rivayet söz konusudur. Gerektiğine dair
hadislerde; ellerin kirli olmaması, temiz (tahir) olması(Sünen, 1/122; Beyhakî )
yönündeki anlam daha belirgin iken, gerekmediğine dair hadislerde ise, “Ben
yalnızca namaz kılacağım zaman abdest almakla (vudu’) emrolundum”( Kütübü
Sitte: Hadis No: 3771, 3772, 3773, 3890) mesajı verilmektedir.
Abdestle ilişkilendirilen 56/Vakıa
Suresinin 75-80‘inci ayetleri abdest-Kur’an ilişkisini değil, Kur’an’ın
korunmuşluğu anlatır bu açıklama pek çok tefsirde dile getirilmiştir. Ayrıca
Kur’an, evrensel bir kitaptır. Ona her insan ulaşmalı ki onu anlayabilsin ve
ona inanabilsin.
Namaz dışında kişi abdestli dolaşmak
istiyorsa, kendisine bir külfet olarak görmüyorsa elbette bu duruma kimse
karışamaz. Ancak iş ve okul hayatındaki yoğun mesaide, sabah-akşam 1-2 saati
yollarda geçen kentsel yaşamda, herkesten bunu beklemek ve hakkında açık bir
hüküm bulunmadığı halde Kur’an’a abdestli dokunmayı dini bir buyruk gibi görmek
ve konuyu sağlam delillerle temellendirmek mümkün değildir.
Hz. Peygamber dönemindeki yazım
malzemeleri ve sınırlı sayıdaki Kur’an nüshaları dikkate alınırsa, yüzü gözü
toz toprak ve kir pas içinde, çamurlu, hamurlu, yağlı ve kirli ellerle Kur’an’a
dokunmak yerine ona temiz ellerle dokunmanın önerilmesi yerindedir ve saygının
da gereğidir.
Ancak, Kur’an’a gösterilecek gerçek saygı
(değer), onu raftan ve duvardan çalışma masamıza indirmek, onu incelemek, ona
kulak vermek, asıl indiriliş amacına uygun bir yol izlemektir. Evet, Kur’an’ın
daimi yeri çalışma masamızdır. O her an elimizin altında, baş ucumuzda
olmalıdır.
Kadınların kabuğa kemiğinden yaratılmaları
Önemli bir tartışma konusu da insanın yaratılışıdır; “Kadınlara
iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyetimi tutunuz zira kadın kısmı kaburga
kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst tarafıdır. Eğri
kemiği doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan, yine eğri
kalır. Öyleyse kadınlar hakkındaki tavsiyemi tutun ve onlara karşı iyi
davranın.” (Buhârî, nikâh 79; enbiyâ 1.)
Başka bir
hadiste de şöyle denilmiştir: “Kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Hep seni
hoşnut edecek şekilde davranamaz. Eğer ondan faydalanmak istersen bu hâliyle de
faydalanabilirsin. Şayet doğrultayım dersen kırarsın. Kadının kırılması da
boşanmasıdır.” (Müslim, radâ 59.)
Bu
Hadislerle, Allah’ın buyruğunun önüne geçilmiş ve Kur’an ötelenmiştir. Kadın da
cahiliye çağında olduğu yere gönderilmiştir. Oysa Kur’an nnsanın yaratılışını şöyle anlatır: "Ey
insanoğlu, sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden
birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun" (4/Nisa Süresi/1)
Bu
âyette Havva'nın, Âdem’in kaburga
kemiğinden yaratıldığına dair hiç bir işaret yoktur. İnsan bir cevherden
yaratılmış, eşi de aynı cevherden yaratılmıştır der Kur’an. Burada eş kadın da
olabilir, erkek de. Israrla Havva olduğu konundaki gayretler, kadından çıkar
elde etmek için olmalıdır.
Kur’an
dışı kaynaklarda şöyle bir anlatım vardır, bu anlatımlar İslâm literatürüne
hadis olarak girmiştir, amaç İslâm’ı yozlaştırmaktır, orijininden
uzaklaştırmaktır. Bu konuda başarılı da olmuşlardır. Kur’an’a rağmen başarılı
olmuşlardır.
Hikaye Tevrat’ta şöyle anlatılır:
"Ve Rab Allah dedi: Adam'ın yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun
bir yardımcı yapacağım. Ve Rab Allah, Adem'in üzerine derin bir uyku getirdi
ve o uyudu, onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini otla doldurdu. Ve
Rab Allah Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratıp onu Ademe
getirdi. Ve Adem dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir, bu
insandan alındığı için ona "nisa" ismi verilsin dedi. Ve Adem
karısının ismini Havva koydu, çünkü bütün yaşayanların anası oldu."
(Kitab-ı Mukaddes, Tekvin: 2/18-23)
Yine Yahudilerin kutsal kitabı Talmud'da şu ayrıntı vardır. "Havva,
Adem'in onüçüncü kaburga kemiğinden yaratıldı."
Bu hikaye bizim hadis kitaplarımıza hadis adı altında girmiştir ve bu yalan
peygamberimize fatura edilmiştir. Nisa Suresinin birinci ayetinin de anlamı
saptırılarak, Havva Ademin eğe kemiğinden yaratıldı denilerek, kadınları aşağılamak
tercih edilmiştir.
İsa’nın yeryüzüne inmesi
Bir günde üç konu oldukça fazla geldi. Sadece
anlatıp geçsem sıkıntı yok, anlatırken araya girmeler, bu arada kontrolsüz
çıkan, maksadını aşan kelimeler, oldukça yıpratıcı oluyor. Yapacak birşey yok,
madem çıktım bu yola havlu atmak yok.
Hz. İsa’nın ıslahat için yeryüzüne ineceği
konusu itikadi bir konu olmasına rağmen, çok önemlidir diye başladım sözüme: Çıkar çevreleri Hz.İsa'yı polemik
konusu yapmışlardır. Sıradışı hamilelik, sıradışı doğum ve çarmıha gerilerek öldürülmek istenilmesi bu polemiklere
zemin hazırlamış olabilir. Ona karşı ilk haksızlığı Bizans kralını manipule
eden Yahudiler yapmışlardır. Daha sonra hristiyanlar, onun Allah'ın oğlu
olduğunu iddia etmiş ve onu Allah'a eş koşmuşlardır. Müslümanlar da Yahudi ve
Hristyanların anlattıkları hikayeleri esas kabul ederek, Hz. İsa'yı kıyamet
öncesi gelecek olan bir kurtarıcı kabul etme yanlışlığına düşmüşlerdir. Bu yanlış
kabulde Müslümanlar arasındaki çıkar
grupları etkili olmuş olmalıdır. Nesilden
nesile anlatılan İsa merkezli hikayeler maalesef bir şekilde hadis literatürüne
de girmeyi başarmıştır.
Müslümanların çoğunluğu, Hz. İsa henüz
ölmemiştir ve tekrar yeryüzüne dönecektir diye inanırlar, uydurma hadisleri
esas alarak böyle inanırlar. Bu inançlarını da imanın şartlarından birisi gibi
şiddetle savunurlar.
Bazı müslüman ilim adamları tarafından da,
Hz. İsa ile ilgili Kur'an ayetlerinin anlamları kaydırılarak, konu
çarpıtılmakta ve yanlış yorumlarla, Hz. İsa'nın geleceği sanki Kur'an'da varmış
gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu tahriftir ve bu tahrif, Kur'an'ın açık
beyanları gözardı edilerek
yapılmaktadır, Kur’an buyrukları şöyledir:
''Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden
başka bir şey söylemedim: ‘Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah'a
kulluk edin.' İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat
ettirince yalnız sen gözetleyici oldun. Ve sen zaten herşey üzerinde
bir Şehid'sin, bir tanıksın.'' (Maide Suresi- 117)
Ayrıca, Enbiya Suresi‘nin
34'üncü ayetine bakarsak İsa'nın ölmemiş olması imkansızdır, hitap
Peygamberimiz'edir: ''Biz senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar? ''
Ayetlerde geçen ''Teveffa'' kelimesi
''canın alınması'' anlamına gelir. Kuran'da bu kelime aynı anlamda 25 yerde
kullanılır:
* ''Kendilerine zulmedenlerin canlarını alırken melekler.... (4:97)
* Sizden birine ölüm geldiği zaman elçilerimiz onun canını hiç vakit geçirmeden alırlar. (6:61)
* Melekler canlarını alırken nasıl da (pişmanlık içinde) yüzlerine ve sırtlarına vururlar? (47:27)
* Aralarında bulunduğum sürece onlara tanıktım. Canımı aldıktan sonra ise sen onların üzerine (5:117) gözetleyici oldun. Sen her şeye tanıksın.
* Onlar ki, nefislerine zulmedip dururlarken melekler canlarını alır. (16:28)
* İyi durumdayken melekler canlarını almaya geldiklerin:( 16:32) de,
* Onlara söz verdiklerimizin bir kısmını sana göstersek de veya canını alsak da, (10:46)
* Onlara söz verilenlerin bir kısmını sana göstersek de, senin canını alsak da (13:40)
* Ondan önce hayatına son versek de, onlar bize döndürüleceklerdir. 40:77
* İnkar edenlerin canlarını melekler alırken bir görseydin!..... 8:50, 10:104
* Ve sizi Allah yarattı, sonra da yaşamınıza son verir. 16:70
* De ki, üzerinize görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak ve sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. 32:11
* Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin. Tanıklık ederlerse, onları, ölünceye veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun. 4:15
* Elçilerimiz kendilerine gelip canlarını alırken....7:37
* Rabbimiz, biz, ‘Rabbinize inanın' diye imana çağıran bir davetçiyi işittik ve inandık. Rabbimiz, günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve iyi kişiler olarak canımızı al. 3:193
* Rabbim, sen bana hükümranlık verdin ve rüyaların yorumunu öğrettin. Yeri ve göğü ayırarak yaratansın. Dünya ve ahirette sensin benim Velim (sahibim). Canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat. 12:101
* Kiminizin hayatına son verilir, 22:5
* Sizden bazılarının canı daha erken alınır. 40:67
* İçinizden ölen erkeklerin geride bıraktığı eşleri 2:234
* Ölüp de geriye eşler bırakan erkekleriniz,... 2:240
* Allah İsa'ya şöyle demişti: Senin dünyadaki hayatına son vereceğim ve kendime yükselteceğim.''3:55
* ''Kendilerine zulmedenlerin canlarını alırken melekler.... (4:97)
* Sizden birine ölüm geldiği zaman elçilerimiz onun canını hiç vakit geçirmeden alırlar. (6:61)
* Melekler canlarını alırken nasıl da (pişmanlık içinde) yüzlerine ve sırtlarına vururlar? (47:27)
* Aralarında bulunduğum sürece onlara tanıktım. Canımı aldıktan sonra ise sen onların üzerine (5:117) gözetleyici oldun. Sen her şeye tanıksın.
* Onlar ki, nefislerine zulmedip dururlarken melekler canlarını alır. (16:28)
* İyi durumdayken melekler canlarını almaya geldiklerin:( 16:32) de,
* Onlara söz verdiklerimizin bir kısmını sana göstersek de veya canını alsak da, (10:46)
* Onlara söz verilenlerin bir kısmını sana göstersek de, senin canını alsak da (13:40)
* Ondan önce hayatına son versek de, onlar bize döndürüleceklerdir. 40:77
* İnkar edenlerin canlarını melekler alırken bir görseydin!..... 8:50, 10:104
* Ve sizi Allah yarattı, sonra da yaşamınıza son verir. 16:70
* De ki, üzerinize görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak ve sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. 32:11
* Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin. Tanıklık ederlerse, onları, ölünceye veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun. 4:15
* Elçilerimiz kendilerine gelip canlarını alırken....7:37
* Rabbimiz, biz, ‘Rabbinize inanın' diye imana çağıran bir davetçiyi işittik ve inandık. Rabbimiz, günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve iyi kişiler olarak canımızı al. 3:193
* Rabbim, sen bana hükümranlık verdin ve rüyaların yorumunu öğrettin. Yeri ve göğü ayırarak yaratansın. Dünya ve ahirette sensin benim Velim (sahibim). Canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat. 12:101
* Kiminizin hayatına son verilir, 22:5
* Sizden bazılarının canı daha erken alınır. 40:67
* İçinizden ölen erkeklerin geride bıraktığı eşleri 2:234
* Ölüp de geriye eşler bırakan erkekleriniz,... 2:240
* Allah İsa'ya şöyle demişti: Senin dünyadaki hayatına son vereceğim ve kendime yükselteceğim.''3:55
Eğer İsa ölmemiş olsaydı; Allah iman ile
ilgili olan bu kadar önemli bir meseleyi muallakta
bırakmazdı. Mutlaka konuyla ilgili açık
bir ayet gönderirdi.
Peygamberimiz'e fatura edilen hadisler
Hadislerde, İsa'nın yeryüzüne tekrar
geleceği konusu Buhârî ve Müslim'in sahihi başta olmak üzere Deccâl'in çıkışı
ile ilgili hadislerde açıkça tasvir edilmektedir.
-Hz. İsa, kıyametin kopuşuna dair on alâmetten biridir. (Ebu Davud, Sünen, II, 429-430.)
-İsa b. Meryem'in ineceği yer, indikten sonra yapacağı işler, Deccâl ile savaşması, Hz. Muhammed'in ümmeti olarak Mehdi'nin arkasında namaz kılması, dünyada ne kadar süre kalacağı, eceli ile ölüp Hz. Peygamber'in yanına gömülmesi en küçük ayrıntılarına kadar anlatılmıştır. (Buhârî, Sahih, ''Tabirür'r-rüya'', s. 33, ''Enbiya'', s. 48, ''Fiten'', s. 26; Müslim, Sahih, ''İman'', s. 273, 275, 277, ''Fiten'' , s. 110; Ebu Davud, Sünen, ''Melahim'', 14; Ebu Abdillah Muhammed el-Hakim en-Nisâburi, el-Müstedrek ale's-Sahihayn, Beyrut ts, IV, 492. Kadiyânîlik Bağlamında Mehdilik | 187 / Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 24 (2011/2), s. 175-191)
-Hz. İsa, kıyametin kopuşuna dair on alâmetten biridir. (Ebu Davud, Sünen, II, 429-430.)
-İsa b. Meryem'in ineceği yer, indikten sonra yapacağı işler, Deccâl ile savaşması, Hz. Muhammed'in ümmeti olarak Mehdi'nin arkasında namaz kılması, dünyada ne kadar süre kalacağı, eceli ile ölüp Hz. Peygamber'in yanına gömülmesi en küçük ayrıntılarına kadar anlatılmıştır. (Buhârî, Sahih, ''Tabirür'r-rüya'', s. 33, ''Enbiya'', s. 48, ''Fiten'', s. 26; Müslim, Sahih, ''İman'', s. 273, 275, 277, ''Fiten'' , s. 110; Ebu Davud, Sünen, ''Melahim'', 14; Ebu Abdillah Muhammed el-Hakim en-Nisâburi, el-Müstedrek ale's-Sahihayn, Beyrut ts, IV, 492. Kadiyânîlik Bağlamında Mehdilik | 187 / Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 24 (2011/2), s. 175-191)
İsa'nın kıyamet kopmadan önce yeryüzüne
ineceği kelam kitaplarında da yer almıştır: (İbn Kayyim el-Cevziyye, Menakıbu
Ahmed b. Hanbel, Kahire 1972, s. 169; Tahavi, Akidetü't-Tahaviyye, Beyrut 1978,
s. 59; Ebu'l Hasan Ali b. İsmail el-Eş'arî, Makâlâtu'l-İslamiyyin
va'htilâful-Musallin, Wiesbaden 1963, I, 323; Bağdadi, age., s. 270; Ebu Cafer
Muhammed b. Ali ibn Babeveyh el- Kummi, Şii İmamiyye'nin İnanç Esasları, çev.
E. Ruhi Fığlalı, Ankara: AÜİF Yay., 1978, s. 69)
Bu hadislerin anlattığına göre;
Bu hadislerin anlattığına göre;
-''İsa, Şam Camii'nin doğu tarafındaki beyaz minareye inecek ve elinde bir kargı ile Afik denilen bir yerde ortaya çıkacaktır,
-Deccâl'i öldürecek ve sabah namazında Kudüs'e gelecektir.
-Müslümanların imamı olan Mehdi yerini ona vermek isteyecek fakat o kabul etmeyerek Mehdi'nin arkasında namaz kılacaktır.
-Sonra domuzu öldürecek ve haçı kıracaktır.
-Cizyeyi kaldıracaktır,
-kendisine inanmayan Yahudi ve Hıristiyanları öldürecektir,
-ve bütün insanlık Müslüman olacaktır.
-Yeryüzünde kırk yıl kalacak sonra ölecektir,
-namazı Müslümanlar tarafından kılınarak Medine'ye Hz. peygamber'in yanına Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer'in arasındaki yere gömülecektir.''
Kadiyanilere göre de Hz. İsa ölmüştür,
ancak...
Kadiyânîler'e göre Hz. İsa çarmıha gerildiğinde ölmemiş, yaralanmıştır. Yaralarını "Merhem-i İsa" denilen bir ilaçla iyileştirmiş ve İncil'i öğretmek için Keşmir'e gelmiştir. Burada yüz yirmi yaşında vefat eden Hz. İsa, Srinagar'da gömülmüştür. Bu nedenle, Kıyamet öncesinde gelmesi beklenen Mesih, Hz. İsa değil, Hz. Muhammed'in ümmetinden yaratılış bakımından ona çok benzeyen birisi olacaktır. Müslümanların beklediği Mehdî de ayrı bir kişi olmayacak, Mesih'le aynı kişi olacaktır. Bu kişi de Mirza Gulam Ahmed'den başkası değildir.
Kadiyânîler'e göre Hz. İsa çarmıha gerildiğinde ölmemiş, yaralanmıştır. Yaralarını "Merhem-i İsa" denilen bir ilaçla iyileştirmiş ve İncil'i öğretmek için Keşmir'e gelmiştir. Burada yüz yirmi yaşında vefat eden Hz. İsa, Srinagar'da gömülmüştür. Bu nedenle, Kıyamet öncesinde gelmesi beklenen Mesih, Hz. İsa değil, Hz. Muhammed'in ümmetinden yaratılış bakımından ona çok benzeyen birisi olacaktır. Müslümanların beklediği Mehdî de ayrı bir kişi olmayacak, Mesih'le aynı kişi olacaktır. Bu kişi de Mirza Gulam Ahmed'den başkası değildir.
Mesih ve Mehdi olan Mirza Gulam, hem Hz.
İsa'nın, hem de Hz. Muhammed'in ruhsal gücünü taşımaktadır. Bu nedenle
barışçıdır, cihadını kılıçla değil propaganda ile yapacak ve böylece İslâm'ı
yayacaktır. Kılıçla cihad döneminin kapandığını İslam'ın dünyaya yayılması için
kalem ve dua dışında bir metodun olmadığını savunmaktadırlar. (Fığlalı,
Kadiyanilik, s.52-53. 182 |Ahmet YÖNEM/Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, Cilt:XIII,Sayı: 24 (2011/2), s.175-191)
Sonuç:
1-Kur'an'ın beyanına göre, Hz.Muhammed son Peygamberdir. O‘ndan sonra başka peygamber gelmeyecektir: "Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allah'ın rasûlu ve peygamberlerin de sonuncusudur." (Ahzab 40)
2-Hz. İsa gelip de ne yapacak, Hz.Muhammed'in eksik bıraktığı veya beceremediği, yetersiz kaldığı hangi işi tamamlayacaktır? Ayetlerde Hz. İsa'nın öldüğü belirtildiği halde, Hz. Muhammed niçin Hz. İsa'nın geleceğiyle ilgili hadisler söylemiştir. Peygamber'in Allah'a rağmen birşey söylemesi mümkün değildir: ''Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış veya eksiltmiş olsaydı, Biz onu perçeminden kuvvetle yakalardık ve sonra onun şah damarını koparıverirdik.'' (Hakka 44-46)
Sonuç:
1-Kur'an'ın beyanına göre, Hz.Muhammed son Peygamberdir. O‘ndan sonra başka peygamber gelmeyecektir: "Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allah'ın rasûlu ve peygamberlerin de sonuncusudur." (Ahzab 40)
2-Hz. İsa gelip de ne yapacak, Hz.Muhammed'in eksik bıraktığı veya beceremediği, yetersiz kaldığı hangi işi tamamlayacaktır? Ayetlerde Hz. İsa'nın öldüğü belirtildiği halde, Hz. Muhammed niçin Hz. İsa'nın geleceğiyle ilgili hadisler söylemiştir. Peygamber'in Allah'a rağmen birşey söylemesi mümkün değildir: ''Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış veya eksiltmiş olsaydı, Biz onu perçeminden kuvvetle yakalardık ve sonra onun şah damarını koparıverirdik.'' (Hakka 44-46)
4-Bu kadar önemli olan bir konu -ki,
inancımızla ilgilidir- Kur'an'da niçin yer almamıştır?
5-Hz. İsa'nın geleceği konusunda ısrarcı olanlar, Mehdi'nin geleceği kousunda ısrarcı olanlar, dini stismar ederek, çıkar elde edenlerdir/ etmek isteyenlerdir. Bir başka ifadeyle, dini kullanarak nemalananlar Hz. İsa'nın ve Mehdi'nin geleceği konusunda ısrarcı olanlardır. Kendilerine itibar edilmemelidir.
6-Allah, bilmeden işlenen günahlara yapılan tevbeleri kabul eder, bilerek işlenen günahları, günahta israr edenlerin günahlarını ise affetmeyecektir: ''Doğrusu, Allah'ın tevbeleri kabul etmesi, ancak bilmeyerek kötülük işleyen ve sonra, zaman geçirmeden tevbe edenlere mahsustur. Allah onlara rahmetiyle tekrar yönelecektir, zira Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.'' (Nisa 17)
7-Allah kafasını çalıştırmayan insanları pislik içinde bırakacaktır: ''... Allah, aklını kullanmayanları pislik içinde bırakır.'' (Yunus 100)
8- Allah'ın çizdiği yolda yürüyen insanların zaten Hz. İsa'ya ihtiyaçları yoktur. Onun yolunda yürümeyen inananların ise son ondaki yapacakları tevbe zaten kabul edilmeyecektir: ''Oysa ne ölüm anına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında "Şimdi tevbe ediyorum!" diyenlerin tevbesi kabul edilecektir, ne de hakikat inkarcısı olarak ölenlerin; Biz, işte böylelerine şiddetli bir azap hazırlamışızdır.'' (Nisa 18)
9-İsa'nın gelmesi din istismarcılarının dışında kimsenin işine yaramaz…,
5-Hz. İsa'nın geleceği konusunda ısrarcı olanlar, Mehdi'nin geleceği kousunda ısrarcı olanlar, dini stismar ederek, çıkar elde edenlerdir/ etmek isteyenlerdir. Bir başka ifadeyle, dini kullanarak nemalananlar Hz. İsa'nın ve Mehdi'nin geleceği konusunda ısrarcı olanlardır. Kendilerine itibar edilmemelidir.
6-Allah, bilmeden işlenen günahlara yapılan tevbeleri kabul eder, bilerek işlenen günahları, günahta israr edenlerin günahlarını ise affetmeyecektir: ''Doğrusu, Allah'ın tevbeleri kabul etmesi, ancak bilmeyerek kötülük işleyen ve sonra, zaman geçirmeden tevbe edenlere mahsustur. Allah onlara rahmetiyle tekrar yönelecektir, zira Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.'' (Nisa 17)
7-Allah kafasını çalıştırmayan insanları pislik içinde bırakacaktır: ''... Allah, aklını kullanmayanları pislik içinde bırakır.'' (Yunus 100)
8- Allah'ın çizdiği yolda yürüyen insanların zaten Hz. İsa'ya ihtiyaçları yoktur. Onun yolunda yürümeyen inananların ise son ondaki yapacakları tevbe zaten kabul edilmeyecektir: ''Oysa ne ölüm anına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında "Şimdi tevbe ediyorum!" diyenlerin tevbesi kabul edilecektir, ne de hakikat inkarcısı olarak ölenlerin; Biz, işte böylelerine şiddetli bir azap hazırlamışızdır.'' (Nisa 18)
9-İsa'nın gelmesi din istismarcılarının dışında kimsenin işine yaramaz…,
Bitirirken sözü, sözün Sahibi‘ne
bırakalım: ''İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helak edecek misin
Allah'ım? (Araf 155)
Devam edecek…
Devam edecek…