MÜSİAD Berlin yıllık resepsiyonunu gerçekleştirdi.
Organizasyon mükemmel. Gençler hizmet yarışına girmişler. Şık giyimli ve
saygılılar. Masalar, kendilerine önceden kimlerin misafir olarak geleceğini
biliyor. Kimin kiminle oturacağı önceden düşünülmüş. Kısa bir Türk Sanat Müziği
dinletisiyle program başladı. Gençler Berlin’de doğup büyümüşler, eğitimlerini
de burada almışlar. Ancak Türk Sanat Müziği’ni icra ediyorlar. Mükemmel bir ud
taksimi ve ney dinletisi. Ritm saz eşliğinde harika. Onları dinlerken geleceğe
ümitle bakmamak mümkün değil. Müziğini kaybetmeyen bir millet kimliğini de
kaybetmeyecektir.
Berlin Belediye Başkanı Michael Müller programın onur
konuğu olarak takdim edildi. T.C Berlin Büyükelçiliği Elçi Müsteşarı Ufuk
Gezer, Berlin Başkonsolosu Ahmet Başar Şen, IHK Berlin, HWK Berlin, Çeşitli
Federal Bakanlıklar, Berlin’deki bazı yüksek okul temsilcileri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri
ve MÜSİAD Berlin‘in üyeleri oradaydılar.
Önder Coştan Müsiad Berlin’in faaliyet raporunu sundu. Abartı
yoktu sunumda. Kısa ve net. Açış konuşması için Müsiad Berlin başkanı Veli
Karakaya kürsüye davet edildi. Kırmızı atkısıyla Veli Karakaya kendinden emin
bir şekilde kürsüde yerini aldı. Protokolün ismini teker teker okuyarak
kendilerine “hoş geldiniz” dedi. Basın mensuplarına ve misafirlerine
selamlarını sundu ve onlara da “hoş geldiniz” dedi. Sonra da konuşmasına
başladı:
“Yirmi yılı aşkın
bir zamandan bu yana üyelerimiz ve içinde yaşadığımız toplumun bireyleri için
eğitim ve meslek imkânlarının daha da iyi hâle gelmesi için uğraş veriyoruz.
Bizler daima barış içinde bir arada yaşamak için çaba sarf ettik.
Kendilerini kamufle
eden bazı siyasi hareketlerin hoşgörüsüzlüğünü ve hızla artan ırkçılığın
toplumumuzun merkezine ulaştığını gözlemliyoruz.
Aynı zamanda
ülkelerini terk etmeye mecbur kalan mültecilerin dini kurumlarına veya
meskenlerine yönelik saldırıların arttığını da gözlemliyoruz.
Bütün bu
olumsuzluklara karşın, ülke çapında(Federal Almanya) halkımızın büyük çoğunluğu
tarafından desteklenen akla ve barışa çağrı yapan girişimleri de biliyoruz.
Bazı şehirlerin
olumsuz tutumlarına karşın, özellikle Berlin, bir arada barış içinde yaşam için
iyi bir örnek olduğunu defalarca ispat etti.
Burada Sayın
Belediye Başkanımızdan bir alıntı yapmak istiyorum: “Kadın-erkek binlerce
Berlinlinin, Hoşgörüsüzlüğe ve İslâm Düşmanlığına karşı bir tepki vermeleri
güzel bir durum. Bütün insanlar dini inancına bakmaksızın, ister Müslüman olsun
ister Yahudi, ister Hristiyan Berlin’de kendi evindedir, şehrimizin ayrılmaz
parçasıdır. Bunu kimse elimizden alamaz.”
Sayın konuklar, zor
zamanlarda bizi çetin sınavlar bekliyor. Dünyamız gittikçe küçülüyor ve
giriftleşiyor. Olaylar artık sadece milli sınırlar dahilinde cereyan etmiyor.
Sınırlar ötesini ve uzak ülkeleri de ilgilendiriyor. Küresel terör ve mülteci
durumuna düşerek başlarını sokacak bir ev arayışındaki insanlar bunun acı
örnekleridir. Son zamanlarda hepimiz birçok bombalı saldırıya şahit olduk. Bu
vesileyle tekrar terör kurbanlarını ve ailelerini saygıyla anıyorum ve her
türlü terörü ayırım yapmadan, eşit şekilde şiddetle kınamamız ve tel’in etmemiz
gerektiğini hatırlarınıza getirmenizi istiyorum. Bu barbarca yapılan saldırılar
sadece “Batılı Değerlere” değil bilakis tüm insanlık camiasına karşı yapılmıştır.
Teröre karşı birlik isteyenler, önce kendileri birlik olmalıdırlar; terörün Paris,
Ankara, Lübnan veya Filistin’de olması arasında fark yoktur. Krizler ve
savaşlar bugün milyonlarca insanın vatanlarını terk edip mülteci durumuna
düşmelerine sebep oluyor.
Bu insanların çoğu terör tehlikesinden kaçarken hayatlarını yolda
kaybediyor. Sadece 4.000 insan bu yıl içinde Akdeniz’de hayata veda etti.
Hepimiz cesedi sahile vuran 3 yaşındaki o bebeği hatırlıyoruz. Tabii ki bu
durum hem Avrupa hem de Almanya için birçok açıdan büyük bir mesele. Toplumda
ve siyasi arenada Avrupa’nın birliğini dahi sorgulayan şiddetli tartışmalar
oluyor. Avrupa içi sınır kontrolleri ve insani yardımlardan uzak durma politikalarıyla
bazı hükümetler Avrupa’ya inanmadıklarını ortaya koymuş oldular. Tüm bu
olanlara rağmen ben Almanya’nın ve hepsinden evvel Şansölyemizin karşıdan esen
şiddetli rüzgârlara rağmen çok net bir duruş sergilemiş olmasından dolayı
mutluyum. O, yardımlarını insaniyetin gereği olarak “Yapabiliriz!”
sloganıyla gerçekleştirdi. Biz, dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan
Almanya olarak yardımlarımızı nasıl kısıtlayabilirdik, hatta yardım etmeyi
nasıl reddedebilirdik? Biz de bazı komşularımızın yaptıkları gibi Irkçılığı ve
Yabancı Düşmanlığını mülteci siyasetine model mi alsaydık?
Almanya tarihi
boyunca çok farklı zorlukları göğüslemiş güçlü bir ülkedir. Hep beraber bugün
de bu durumun üstesinden gelebiliriz. Tabii ki bu pek kolay olmayacak. Yardım
bekleyenlerin çokluğu ayrı bir yük. Ancak bu insanların korunması öncelikli
görevimiz olmalı. Aksi takdirde Anayasa’mızın idealinden ve Avrupa idealinden
nasibimizi alamamışız demektir. Bu insanların elimizden bir şeyleri alacakları
korkusu yersizdir. Gandi, tam da bu noktada şöyle demişti: “Dünya herkesin
ihtiyaçlarına yeter, ama hırslarına yetmez.”
Bu yüzden
Şansölyemizin sözlerini bir kez daha tekrar etmek istiyorum: ”Evet, Yapabiliriz!”
İçinde bulunduğumuz durumun tüm zorluklarına rağmen, inanıyorum ki yapabiliriz. Göç uzun vadede toplumumuz için gerçekten bir
kazanım olacaktır. Türkiye kökenli işletmeler göçün bir
ülkeyi nasıl zenginleştirebileceğinin en bariz ispatıdırlar. Başlangıçları 35
yıl öncesine dayanmasına rağmen, bugün Alman toplumunun önemli bir sütunu
haline geldiler. Bugün Türk kökenli işletme sayısı 90.000’e ulaşmış durumda.
420.000’den fazla
insana istihdam sağlıyorlar ve yılda 40 milyar Euro’dan fazla ciro yapıyorlar.
12 milyar Euroluk doğrudan yatırımlarıyla ülkemiz ekonomisinin önemli
motorlarından biri olmaya devam ediyorlar. Ve yeni istihdam yaratma dinamizmi
hâlâ canlılığını yitirmiş değildir. Federal ortalamada her 100.000 kişiye 124
işletme düşerken, bu sayı Türk kökenli göçmenlerde 239 olarak tespit
edilmiştir. Bu işletmeler sadece bir kültürün ve etnisitenin değil, bizim
işletmelerimizdir, bizim ekonomimize yani Almanya’ya aittirler. Dinlerini ve
kültürlerini korumak için gösterdikleri hassasiyet, asla suçlamalara ve ayrımcılığa bahane teşkil
edilmemelidir. Cesur olmalıyız, birbirimizi desteklemeliyiz, popülizme ve her
türlü aşırılığa karşı omuz omuza durmalıyız. Benim ‘güçlü demokrasi’ den anladığım budur. Açıklık ve saygı
çerçevesinde oturup meselelerimizi konuşabilmeliyiz. Gerekirse, ki gerekiyor; diğer rahatsız edici mevzuları da gocunmadan
rahatlıkla konuşabilmeliyiz. Bu mânâda tüm sivil ve siyasi aktörler bu
hedeflere ulaşmak için göreve amade olmalıdırlar.
Saygıdeğer
Belediye Başkanı,
Berlin’in sahip
olması gereken vasıflarını şu şekilde sıralamıştınız: “Berlin, herkes için
dayanışmacı ve hoşgörülü bir şehir, herkese vatan olabilecek bir dünya
metropolü, birlikte yaşamaya teşvik eden bir şehir, elini taşın altına koymaya
hazır olanları cesaretlendiren bir şehir olmalıdır.” Demiştiniz.
Şu bulunduğum noktadan, burada bulunan çok sayıda göçmen
kuruluşunun huzurunda sizi temin ederim ki: Hedefleriniz hedeflerimizdir.
Sorumluluk alıyoruz, yerimizi alıyoruz ve işin ucundan tutuyoruz.
Kanaatim odur ki, insanoğlu tabiatı gereği nefreti ve düşmanlığı
reddeder. Biz de tabiatımıza uyarak nefreti ve düşmanlığı
reddediyoruz. İnanıyorum ki önümüzde çok daha iyi günler bizleri bekliyor. Çocuklarımıza
daha iyi bir dünya bırakacağız. Bu hepimizin ortak tarihi sorumluluğudur. Biz
insanların umuda ve güvene ihtiyacı var, düşmanlık ve hoşgörüsüzlüğe değil,
çünkü:
„ Şark Tanrı‘nın!
Garb Tanrı‘nın!
Kuzeyi de güneyi de
Yatar O‘nun elinin selâmetinde…”
Eksiklikler:
1-
Türk
sivil toplum kuruluşları yaptıkları toplantılarda, kendi kültür değerlerinden
taviz vermemelidirler. Özellikle dernek başkanları konuşmalarını iki dilde
yapmalıdırlar. Dilini kaybeden milletler kimliklerini kaybetmeye mahkûmdurlar.
Bilhassa Türkiye’de Kürtçe konusunda belli bir duruş sergilediğini bildiğimiz
Almanya, Türklerin Almanya’da Türkçe konuşmalarını muhakkak destekleyeceklerdir.
2-
Türklerin
toplantılarına katılan Alman misafirler, Türk damak tadına uygun yiyecek ve
içecek beklentisinde olurlar. Bundan dolayı bu beklentilere cevap verilmelidir.