“Sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma. Çünkü,
şüphesiz, Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas 28/77) (Çeviri: Muhammed
Esed)
“Bakın, Biz her şeyi gerekli ölçü ve nisbette yarattık.” (Kamer 54/49) (Çeviri: Muhammed Esed)
"Hiçbir şey yoktur ki onu meydana getiren hazinelerin anahtarları
elimizde olmasın. Biz onu ancak belirli bir ölçüde indiririz." (Hicr
15/21) (Çeviri: Yaşar Nuri Öztürk)
“Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.” (Rahman 55/5) (Çeviri: Diyanet Vakfı)
“Ve O, gökleri yükseltti ve her şey için bir ölçü koydu ki siz, ey
insanlar, asla doğruluk ve haklılık ölçüsünden şaşmayasınız. Öyleyse
yaptıklarınızı adaletle tartın ve ölçüyü eksik tutmayın.!” (Rahman
55/7-9) (Çeviri: Muhammed Esed)
"Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik
düzenlik vermeyen aşırı gidenlerin emrine uymayın." (Şuara 26/151-152)
(Çeviri: Diyanet Vakfı)
"Hatırlayın nasıl olmuştu hani, katından bir
güvence olarak, sizi bir iç huzurunun kuşatmasını sağlamış ve gökten
üzerinize su indirmişti ki onunla sizi arındırsın, şeytanın kirli
vesveselerinden kurtarsın; kalplerinizi güçlendirip adımlarınızı
sağlamlaştırsın." (Enfâl 8/11) (Çeviri: Muhammed Esed)
Rüştü KAM
Sürdürülebilirlik, mevcut kaynakların etkin bir biçimde kullanılması
demektir. Bunu yaparken de bir taraftan doğal kaynakların korunmasını
sağlar, diğer taraftan bu kaynakların gelecek nesillere aktarılmasını
hedefler. Sürdürülebilirlik, çevrenin ve gelecek nesillerin ihmal
edilmemesine dikkat çekerek bir farkındalık yaratır. İnsanoğlunun nefes
almak için temiz bir havaya, içmek için temiz bir suya, beslenmek için
sağlıklı gıda maddelerine, soğuktan korunmak için ısınmaya, günlük
işlerini yerine getirebilmek için aydınlanmaya ve enerjiye, ulaşımını
sağlamak için taşıtlara ihtiyacı vardır. Peki, bu ihtiyaçların
karşılanmasını ve korunmasını nasıl sağlayacağız? İşte bu noktada
sürdürülebilirlik kavramı devreye girmektedir.
Bu buroşürde çevresel sürdürülebilirliliğe İslâm’ın nasıl baktığını Kur’an ve sünnet ışığında açıklamaya çalışacağız.
Çevre problemlerinin köklü bir şekilde çözümlenebilmesi için "çevresel
ahlâk" diye bir kavramın göz önünde bulundurulması gerekiyor. İslâm’da
çevre ahlâkı, tüm hayatı kapsar ve insanın yaratıcısı ile ilişkilerini
temellendirir. Başka bir deyişle, İslâm çevre ahlâkı, insanın hem
yaratıcısına hem sosyal çevresindeki bireylere hem de kendi benliğine
karşı haklarını, bir inanç ve anlayış temelinde ortaya koyan bir
kurallar bütünüdür. Dolayısıyla İslâm, çevre sorunlarını, toplumsal ve
uluslararası problemleri göz önünde tutarak, inanç ve zihniyet
bağlamında ele alır. Çünkü çevre kirliliği ancak, "çevresel ahlâk"
şeklinde benimsenirse çözümlenebilir. İslâm, insanlığı olumsuz yönde
etkileyen çevresel problemlerin önlenmesinde, Kur’an ve sünnetle mutlak
tezini ortaya koyarak, ahlâki yapımızı şekillendirir. Ahlâken kötü olan
davranış ve fiiller çevre ve kâinatın düzeni için de kötüdürler.
İslâmiyet her safhada güzel ahlâkı emretmekle sağlam temellere dayalı
bir ahlâkî çevre oluşturmuştur. Ahlâkî çevreyi oluşturanlar insanlardır.
İyi ve güzel ahlâklı insanların yaşadığı bir mânevî çevreye elbette ki
iyilik ve güzellik hâkimdir. Böyle bir çevrede zulüm, haset, kıskançlık,
riya ve rüşvet yoktur. Burada hayâ, adalet, şefkat, yardımlaşma ve
kardeşlik vardır.
İslâm, medeniyetlerin kurulmasında ve çevrenin
korunmasında her zaman duyarlı olmuştur. İslâm tarihi boyunca,
Müslümanlar hangi güzel işin altına imza atmışsa, bunda İslâmın etkisi
büyüktür. Çünkü Müslümanın nihâi hedefi yaptıklarıyla Allah’ın rızasını
kazanmaktır.
Kendi yaşadığımız ve miras olarak gelecek nesillere
bırakacağımız dünyayı korumak için çevresel temizliğe önem verilmeli,
daha az çöp üretilmeli ve bilinçli birer tüketici olunmalıdır. Atıkların
geri dönüşümü ve tekrar kullanımı sağlanmalı ve denetlenmelidir. Aksi
durumda küresel ısınma ve iklim değişiklikleri gezegenimizi yaşanmaz
hâle getirir. Tarihte nice bozguncu, isyankâr ve hudut tanımaz
kavimlerin dünyevi afetlerle helak olup yerle yeksan olduklarını
Kur’an’daki kıssalardan öğreniyoruz. Baş döndürücü bir hızla ilerleyen
sanayileşmeyle birlikte, insanın ve ekosistemdeki diğer canlıların
yaşadığı olumsuzluklar malumdur. Söz konusu olumsuzlukların
giderilmemesi halinde üzerinde yaşıdığımız gezegen; “Gayri ben bu kadar
gam ve kederi çekemem.” der ve sirenlerini çalmaya başlar.
İslâm
çevre problemlerine ciddi ve kalıcı çözümler üreterek mensuplarını
çaresiz bırakmaz. Bu doğrultuda Kur'an, insanı mutedil ve makul bir
yaşam biçimine davet edici tavsiyelerde bulunur. Başta israf ve fesat
olmak üzere, tüm aşırılıkları yasaklayarak ekosistemin korunmasını
sağlayacak temel ilkeleri ortaya koyar.
İsraf ve fesat haramdır/yasaktır
Bugün, bütün çevre kirliliğinin ve tabiî dengenin bozulmasının ana
sebeplerinden birisi hiç şüphesiz israftır. İsraf, bugünkü ev
ekonomisinde var, üretim ve tüketimde var, sanayi ve teknolojide var.
Âdeta insanlık israf için yarışıyor gibi. Fantezi ihtiyaçlar meydana
getiriliyor ve tabiî kaynaklar tüketiliyor. Neticede tabiî denge
bozuluyor, hava ve su kirletiliyor. İşte bu olumsuzları sebebi israftır.
Sağlıklı bir çevre için, her türlü israftan kaçınmak gerekir.
İnsanlığın, ihtiyaçlarıyla orantılı bir üretim ve tüketim içinde olması
gerekir. Onun için Kur’an’da israfla ilgili olarak şöyle
buyurulmaktadır:
"Ey Ademoğulları! Allah’a kulluk olsun diye yapıp
ettiğiniz her işte kendinize çekidüzen verin; serbestçe yiyin için,
fakat saçıp savurmayın, çünkü kuşku yok ki, O savurganları sevmez. (Araf
7/31) (Çeviri: Muhammed Esed)
"Sakın saçıp savurma. Çünkü saçıp
savuranlar şeytanların kardeşleri olurlar. Ve şeytan, kendi Rabbine
nankörlük etmiştir." (İsrâ 17/27) (Çeviri: Yaşar Nuri Öztürk)
Görüldüğü gibi israfı yasaklayan, her şeyde ölçülü olmayı emreden,
ihtiyaç fazlasını infak ettirerek bencilliği ortadan kaldıran, insanı
maddî çıkarların kölesi değil kâinatın efendisi ve en şereflisi sayan,
hayvanlara, bitkilere ve bütün kâinat düzenine saygıyı öğreten İslâmî
öğreti, bugünkü çöküntüye karşı en güçlü alternatifi oluşturmaktadır.
Ayet, meşru olan her türlü yeme ve içmeyi serbest kılmakla birlikte,
yeme ve içme fiiline bir limit getiriyor: İsraf denilen tüm aşırılıklar
haramdır/yasaktır. İşte Kur'an israfı yasaklamakla, eko-sistemin temel
unsurlarını oluşturan hava, kara ve denizde, sadece biyotik değil,
abiyotik çevreyi de tam bir koruma altına almıştır.
"Ve onlar ki,
başkaları için harcadıkları zaman, ne saçıp savururlar, ne de cimrilik
yaparlar; bu ikisi arasında her zaman bir orta yol bulunduğunu
bilirler." (Furkan 25/67) (Çeviri: Muhammed Esed)
Kur'an’ın bu
mesajı ışığında denebilir ki, Allah'ın sunduğu bunca nimetlerden
sağlıklı biçimde yararlanabilmek için, ekosistemin tezahürü olan ilahî
dengenin gözetilmesi adına, her tür harcamada ifrat ve tefritten
kaçınıp, orta bir yol tutmak gerekecektir.
Savurganlığın ve israfın
kısmen önlenmesi demek, kirliliğin yanında ekolojik sorunların da
azalması demektir. Hoyratça tüketilen gıda maddelerinden tutun da ‘bir
defa kullan ve sonra at’ anlayışı ile oluşan yığın yığın atıklar,
israfın en açık örneğini teşkil etmektedir. Kur'an, sosyal bünyede ağır
tahribatlar meydana getiren müsrifleri “şeytanın kardeşleri” diye
nitelendirir. (İsrâ 17/27)
Her zerresi Allah’ı tespih ve takdis eden
varlıkları koruma ve kollama görevimiz vardır. Anasır-ı Erbaa (dört
temel unsur) olarak sayılan su, hava, toprak ve ateş dünya gezegeninin
vazgeçilmez ana maddeleridir. Temel unsurların ahenkli bir şekilde
oranlarının korunması elzemdir. Suyun, havanın, toprağın ve enerjinin
kalitesi, insan hayatının kalitesi demektir. Tüketim azaltılırsa katı,
sıvı ve gaz atıklar da azalacaktır. Çevre kirliliğine sebep olan
etkenler azaldıkça, sınırlı olan doğal kaynaklarımız daha az zarar görür
ve sürdürülebilirliği kolaylaşır.
Müslüman birey gönüllü çevre koruyucusudur
İslâm dini sadece çevre korunmasını teşvik etmekle yetinmez, aynı
zamanda Müslüman bireylerin çevrenin koruyucusu, kollayıcısı ve
takipçisi olmalarını ister. Marufu (iyiliği) emretmekle ve münkeri
(kötülüğü) yasaklamakla görevli olan Müslümanlar haddizatında etkili
birer çevre korumacısıdırlar.
Kutsal kitabımız Kur'an, kirlenmenin
maddi cihetini ele alırken, insanın manevi ve ruhi kısmına ait olan
kirlenmelere de bigâne değildir. Allah fıtrata müdahale edilmesine,
tabii dengenin bozulmasına ve fesat ortamlarının yeşermesine müsaade
etmez. “Bugün, hayatın bütün güzel şeyleri size helâl kılınmıştır. Ve
daha önce kendilerine vahiy verilenlerin yiyecekleri de size helâldir,
sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir ...” (Maide 5/5) (Çeviri:
Muhammed Esed)
Yüce Allah, kusursuz ve eksiksiz bir şekilde
yarattığı kâinâtı, en güzel sûrette var ettiği insanın hizmetine
sunmuştur. Öte yandan bu nimetleri bir ölçüye göre verdiğini, onların
sonsuz olmadıklarını söyleyerek, Kendisinin öngördüğü şekilde dengeli
olarak kullanılmaları gerektiğini bildirmiştir.
İnsanoğlu yeryüzüne
getirildiği günden beri, ekolojik denge yara almaya başlamıştır. Çünkü
Kur’an’da belirtildiği gibi insanoğlu kendisine sunulan nimetleri takdir
etmez, nankördür. “Allah, Kendisinden istediğiniz her şeyden size bir
parça verdi. Allah’ın nimetini saymaya kalksanız sayıp bitiremezsiniz.
Doğrusu şu ki insan gerçekten çok zalim ve çok nankördür.” (İbrahim
14/34) Çeviri: Yaşar Nuri Öztürk) Bu nankörlük gitgide ivme kazanmış,
nihayet günümüz teknoloji dünyasında ekosistem ciddi kıyım ve yıkımlara
maruz kalmıştır. Bencil çıkarları ön planda tutan materyalist zihniyet,
insanların problemlerine, dertlerine çareler bulmaktan çok bunlardan
yararlanmayı tercih eder haldedir. Mesela, kazanç gayesiyle birçok
zararlı alışkanlıklar teşvik edilmekte ve bu nankörlüğe çoğu kez
devletler de katılmaktadır. Başka bir ayette şöyle buyurulmaktadır:
"Allah'ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların kendi
elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve
bozulma başladı: Bu şekilde Allah, belki doğru yola geri dönerler diye
yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır." (Rum 30/41)
(Çeviri: Muhammed Esed)
Bu ayette nankörlüğün neticesinde sözü
edilen bozulmayı Zemahşeri; kıtlık, yağmurun kesilmesi, tarım
mahsullerinde rekolte düşüklüğü, ticaret kazancında azalma, insanlarda
ve hayvanlarda toplu ölümlerin yaşanması, yangın ve su baskınlarının
artması, (kara ve deniz canlılarının iyice azalması sonucu) avcıların ve
dalgıçların avdan eli boş dönmeleri, her şeyden bereketin kalkması,
zararların çoğalması olarak yorumlamıştır. (Bk. Zemahşeri, el-Keşşflf,
III, 224. Vurgu ve ilaveler bize aittir. B k. Zemahşeri, el-Keşşflf,
III, 224.) Elmalılı bu bozulmayı: "Fıtrî nizam bozuldu; gerek doğal
gerek toplumsal düzende uygunsuzluk meydan aldı." şeklinde yorumlayarak
(Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, VI, 3833.) yine günümüzdeki
insan-çevre ilişkisinin olumsuz boyutunu çok güzel ifade etmiştir. Aynı
ayet Tantavi; “Karada ve denizde düzenin bozulması bir başka açıdan
değerlendirilmekte olup, buna göre teknolojinin kötüye kullanılmasının
olumsuz sonuçlarından biri olarak ordular, savaş uçakları, savaş
gemileri, torpidolar, denizaltılar vb. vasıtasıyla hasıl olan
mikropların çevreye saçılması ve bunların hastalık, kuraklık ve kıtlığa
yol açması, insanlığa reva görülen savaşlar, yağmalamalar, zulmün
artması ve yasakların çiğnenmesi söz konusu olmaktadır ki, tüm bu
olumsuzlukların müsebbibi ve sorumlusu yine insandır.” şeklinde
yorumlamıştır. (Tantavi, Cevheri, el-Cevfihir, Mısır 1931, XV, 77;
Meniği, Tefsiru'l-Merfiği, XXI, 55.)
Nankör insan tarafından çevre
kirlenmesiyle sürdürülebilirlik sonlanırken, paralelinde ruhî
kirlenmeyle insanlık dejenere edilmektedir. Ruhî kirlenmeyle, aileler
dağılmakta, uyuşturucu alışkanlığı yaygınlaşmakta, müstehcen yayınlar
çoğalmakta ve haksızlıklar katlanarak artmaktadır.
İnsanlığın ve çevrenin korunması yolunda atılacak ilk adım, insanın ihtiraslarından arındırılarak temizlenmesidir.
Kur’an'da ekoloji
Kur’an, insana kâinatın nasıl yaratıldığı, niçin yaratıldığı, ondaki
çeşitli varlıkların yapısı hakkında çok çeşitli genel bilgiler verdiği
gibi, insanın onunla nasıl bir münasebet içerisinde olması gerektiği
hakkında da bilgi vermektedir. Kur'an’ın kâinatla ilgili olarak ısrarla
üzerinde durduğu konulardan birisi de, ekolojik denge meselesidir.
Kur’an, yaratılmış her şeyin bir ölçü, düzen, adalet ve denge içinde
yaratıldığını insana sık sık hatırlatmaktadır:
“Bakın, Biz her şeyi
gerekli ölçü ve nisbette yarattık.” (Kamer 54/49) (Çeviri: Muhammed
Esed) "Hiçbir şey yoktur ki onu meydana getiren hazinelerin anahtarları
elimizde olmasın. Biz onu ancak belirli bir ölçüde indiririz." (Hicr
15/21) (Çeviri: Yaşar Nuri Öztürk)
“Ve O, gökleri yükseltti ve her
şey için bir ölçü koydu ki siz, ey insanlar, asla doğruluk ve haklılık
ölçüsünden şaşmayasınız! Öyleyse yaptıklarınızı adaletle tartın ve
ölçüyü eksik tutmayın!” (Rahman 55/7-9) (Çeviri: Muhammed Esed)
"İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına dâir sözleri senin hoşuna
gider. Üstelik sözünün özüne uyduğuna Allah'ı da şahit gösterir. Hâlbuki
gerçekte o düşmanların en yamanıdır. Senin yanından ayrılınca, ülkede
fesat çıkarmaya çalışır, ürünleri ve nesilleri mahvetmek için uğraşır.
Allah, elbette fesadı (bozgunculuğu) sevmez." (Bakara 2/204-205).
(Çeviri: Yaşar Nuri Öztürk)
Âyette de açıkça belirtildiği gibi,
fesatçı olan kimseler, sadece insan ve toplumlara zarar vermek ve
kötülük etmekle kalmazlar, aynı zamanda tabiî çevreye de zarar verirler.
İşte bunun için, Allah insanların fesatçı olmalarını yasaklıyor.
Onların çevreye karşı olumsuz tesir edebileceklerine dikkatimizi
çekiyor.
Kur’an, ekolojik dengeyi korumayı ibadetlerin ön şartı
olarak koymuştur. Hac ibadeti ekolojik dengeyi korumaya en fazla önem
veren ibadetlerden biridir. Çünkü hac ve umre için Mekke’ye çok sayıda
insan gelmekte ve bu durum oradaki doğal hayatı tehdit etmekteydi. Bugün
bu sayı milyonları aşmaktadır. Hac veya umre için ihrama giren
kimselerin, Harem dâhilinde hayvan öldürmesi, ağaçları kesmesi, otları
koparması yasaktır. Bu yasak fiillerin İslâm hukukundaki adı cinayettir.
Bu cinayetleri işleyen insanlar, mutlaka günahlarının affı için
Rablerine yalvarıp yakarmak zorundadırlar. Tevbe, bu günahın affedilmesi
için asıl şart iken, bundan başka bir de insanın sadaka vermesi dinî
bir hükme bağlanmıştır. “Ey iman sahipleri! İhramda olduğunuz zaman av
öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse cezası şudur: Öldürdüğü
hayvana denk deve-sığır, davar cinsinden, Kâbe'ye varacak kurbanlık bir
hediye ki, içinizden adalet sahibi iki kişi belirleyecektir. Yahut
yoksullara yedirme şeklinde bir keffâret, yahut buna denk oruç. Taki
yaptığının vebalini tatsın. Allah, geçmişi affetmiştir. Kim bir daha
yaparsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah çok güçlüdür, öc alıcıdır.”
(Maide 5/95) (Çeviri: Yaşar Nuri Öztürk)
Sünnette ekoloji
Sünnet; Peygamber Efendimizin fiilî olarak yaptıkları, sözlü olarak
anlattıkları ve takrirlerinin hepsidir. "Sünnette ekoloji" derken, Allah
Resûlünün, insanın yakın ve uzak çevresiyle, bu çevrenin temiz ve
sağlıklı tutulması ve korunmasıyla ilgili fiilen yaptığı ve sözle ifade
ettiği şeyler kastedilmektedir. Peygamber Efendimizin kendi devrinde
çevreciliği bir ahlâk ve âdet hâline getirdiğini ve bunun için de
çevreyle ilgili bizzat faaliyetlerde bulunduğunu görüyoruz. “Allah
Mekke’yi haram bölge ilan etmiş ve dokunulmaz kılmıştır. Benden önce
kimseye helâl kılınmamış ve benden sonra kimseye de helâl kılınacak
değildir. Bundan sonra artık buranın otları biçilmez, ağaçları
koparılmaz, av hayvanları ürkütülmez.” (Buhârî, Cenaiz, 77, II, 95.)
Peygamberimiz, Medine yakınlarında boş bir araziyi ormanlaştırmış ve:
"Kim buradan bir ağaç kesecek olursa, onun karşılığı bir ağaç diksin."
diye emretmişlerdir. (el-Belâzurî, Fütûhu'l-Buldân, Beyrut 1958, I,17)
Sıtma ve verem hastalıklarının kol gezdiği, belli ölçüde yeşillik olsa
da, tam dengenin olmadığı Medine'ye hicret eder etmez, "Allah'ım! Hz.
İbrahim, Mekke'yi haram bölge ilan etmişti. Ben de Medine'yi haram bölge
ilân ediyorum." buyurmuştur. Haram bölgenin bugünkü karşılığı "sit
alanı" veya "millî park"tır. Zîrâ Allah Resulü bunu izah ve şerh eden
beyanlarında "Otları koparılmaz, ağaçları kesilmez, hayvanları
öldürülmez." (Müslim, Hac 458) buyurmuşlardır.
Peygamberimizin
önerdiği ve uyguladığı mesken tipi, tek katlı ve geniş odalardan oluşan
ve odaları geniş bir avlu içinde veya etrafı bahçeli şekildedir. (Canan,
İbrahim, Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sitte, İstanbul, II,84 vd.)
Peygamberimiz “Kim bir ağaç dikerse, Allah Teala o kimseye ağaçtan hâsıl
olacak ürün ve fayda miktarınca sevap verir.” (Ahmet b. Hanbel, Müsned,
5/415.) buyurmaktadır.
"Bir Müslüman ağaç diker de bunun
meyvesinden insan, evcil veya vahşî hayvan veya kuş yiyecek olsa, yenen
şey onun için bir sadaka hükmüne geçer." (Müslim, Müsâkât 7,8-9; Buharî,
Edeb 7.) "Her kim boş, kuru ve çorak bir yeri sulamak, ağaçlandırmak ve
ekim suretiyle ıslah ve ihyâ edecek olursa, bu amelinden dolayı Allah
tarafından mükâfatlandırılır." (el-Münavî, Şemsü'd-Din Muhammed
Zeynü'd-Dîn Abdurraûf, Feyzu'l-Kadir, Beyrut 1972, VI,39.)
"Elinizde bir ağaç fidanı varsa, kıyamet kopmaya başlasa bile eğer onu
dikecek kadar vaktiniz varsa, mutlaka dikin." (Buhari,
el-Edebü'l-Müfred, Kahire,1959, s.168.) buyurmuşlardır.
İbn Ömer:
"Allah Resûlü, hayvanlara işkence yapanlara lânet etti." (Buhari, Zebâih
25.) demiştir. Peygamber Efendimiz fazla yükten dolayı kalkamayan bir
deve görünce: "Allah bu dilsizler (hayvanlar) hakkında hayırlı olmanızı
tavsiye etmektedir, onlara güçleri ölçüsünde yük vurun." (el-Askalânî,
İbn Hacer, Metâlibü'l-Âliye, Kuveyt 1973, II,156.) buyurmuştur.
"Haksız olarak bir serçeyi öldürenden, Allah kıyamet gününde hesap
soracaktır." (Dârimî, Sünen, Kahire 1966, II,84.) buyurmuşlardır.
Kuşların yuvalarının bozulmamasını, yumurta (Buhari, el-Edebü'l-Müfred, s.139.)
ve yavrularının alınmamasını (Ebû Dâvûd Edeb 176.) da emretmiştir.
Görüldüğü gibi bu hadisler ve benzerlerinden, Peygamberimizin
hayvanlara eziyet edilmemesini, onların temizlik ve bakımlarının
yapılmasını, yaratılışlarına uygun işlerde kullanılmalarını, kendilerine
fazla yük yüklenmemesini emrettiğini ve av yasağı koyarak insanların
eğlence için avlanmalarını yasakladığını açıkça görüyoruz.
Bulaşıcı
hastalıkların yayılmasını önlemek için karantina uygulamasını
başlatması, (Buhari, Tıb 30.) hasta hayvanların sağlam hayvanların
arasına karıştırılmaması gerektiğini bildirmesi, halkın geçeceği yol
üzerine veya gölgelenip istifade edeceği yerlere ve durgun sulara abdest
bozmayı (tuvalet ihtiyacını görmeyi) kesin olarak yasaklaması, herkese
evinin önünü temizlemesini emretmesi, (İbn-i Kayyim, Şemsü'd-din,
et-Tıbbu'n-Nebevî, 216, Kahire 1957, s.216.) yollarda insanlara eziyet
veren şeyleri kaldırmaya teşvik etmesi, (Müslim, Îman 58.) suların,
toprağın, havanın korunmasına ehemmiyet vermesi Peygamber Efendimizin
çevre konusuna verdiği önemi anlatır. Ayrıca ısrarla israftan menetmiş,
hattâ nehir kenarında abdest alan kimsenin, ibadet için bile olsa suyu
israf etmesini yasaklamıştır. (İbn Mâce, Beyrut 1975, II,147; Beyhakî,
Sünen-i Kübrâ, I,197.)
Temizlik
İslâm, temizliğe büyük önem
vermiş, onu bir kısım ibâdetlerin vazgeçilmez şartı, öncülü ve anahtarı
yapmıştır. İslâm’da temizlik, insanın günahlardan, haramlardan uzak
durması ve yaşadığı yeri, bedenini, elbisesini temiz tutması anlamına
gelir. Peygamberimiz şöyle buyurur: "Namazın anahtarı tahâret,
başlangıcı tekbir, tamamlayıcısı da selamdır." (İbn.Mace Taharet 3)
Temizlik bâzı ibâdetlerin ön şartıdır: ”Bugün, hayatın bütün temiz
şeyleri size helâl kılınmıştır. Ve daha önce kendilerine vahiy
verilenlerin yiyecekleri de size helâldir, sizin yiyecekleriniz de
onlara helâldir...” (Maide 5/5) (Çeviri: Muhammed Esed)
"Hatırlayın
nasıl olmuştu hani, katından bir güvence olarak, sizi bir iç huzurunun
kuşatmasını sağlamış ve gökten üzerinize su indirmişti ki onunla sizi
arındırsın, şeytanın kirli vesveselerinden kurtarsın; kalplerinizi
güçlendirip adımlarınızı sağlamlaştırsın." (Enfâl 8/11) (Çeviri:
Muhammed Esed)
"Eğer müminlere güçlük verecek olmasaydım, onlara her
namaz için misvak (ağız temizliği için kullanılan malzeme) kullanmayı
emrederdim." (Buharî, Cumu'a 8; Müslim, Tahare, 42);
"Yemekten önce ve sonra el yıkamak yemeğe bereket getirir." (Tirmizî, Et'ime, 29)
Elbise temizliği
“Temizle giysilerini.“ (Müddesir 74/4) (Çeviri: Yaşar Nuri Öztürk)
“Ey ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın.
Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez. “ (Araf
7/31) (Çeviri: Yaşar Nuri Öztürk)
Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi
müminlerin daima temiz ve bakımlı olmaları ve her konuda olduğu gibi en
iyisini aramaları Allah'ın beğendiği bir tavırdır.
Yaşanan yerlerin temiz tutulması
Kendilerini ve giyimlerini temiz tutan Müslümanlar, aynı şekilde
yaşadıkları ortamların düzenine de son derece titizlik göstermelidirler.
Kur’an'da bu konuda verilen örneklerden birisi Hz. İbrahim ile
ilgilidir. Allah Hz. İbrahim'e Kabe'yi, orada ibadet edecek olan
müminler için temiz tutmasını emretmiştir: "Çünkü, İbrahim'e bu İbadet
Evi'nin kurulacağı yeri gösterdiğimiz zaman ona demiştik ki: "Bana
kimseyi ortak koşma. Ve Benim Mabedimi, onu tavaf edecek olanlar için,
onun önünde Rablerini tazim ve tefekkür ederek dikilip duranlar için,
saygıyla eğilenler ve yere kapananlar için temiz tut."(Hac 22/26)
(Çeviri: Muhammed Esed)
Ayetin ifadesinden de anlaşıldığı gibi,
Allah bu temizliğin öncelikle o mekânı kullanacak ve orada Allah'ın
rızasını kazanmak amacıyla ibadet edecek olan kimseler için yapılmasını
bildirmiştir. Bu nedenle Hz. İbrahim'den sonra gelen tüm müminler de
aynı onun uyguladığı gibi, yaşadıkları mekânları temiz, estetik ve göze
en hoş gelecek şekilde muhafaza etmek zorundadırlar.
Yiyeceklerin Temiz Olması
Müminlerin, İslâm ahlâkının bir gereği olarak titizlik gösterdikleri
bir başka konu da yiyeceklerin temiz olanlarını seçmeleridir. Bu,
Allah'ın Kur’an'da müminler için bildirmiş olduğu bir emridir. Bu konuya
dikkat çeken pek çok ayetten birkaçı şöyledir:
"Size rızık olarak verdiklerimizin en temizlerinden yiyin, dedik ... "(Bakara 2/57) (Çeviri: Yaşar Nuri Öztürk)
"Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından
yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir
düşmanınızdır." (Bakara 2/168) (Çeviri: Diyanet Vakfı)
Mekan temizliği
Müslümanların bulundukları evleri ve işyerlerini temiz tutmaları
emredilmiştir. Peygamberimiz şöyle buyururlar: ”Allah güzeldir, güzeli
sever. Temizdir, temizi se¬ver. İkramedicidir, ikram edilmesini sever.
Cömerttir, cömertliği sever. Evlerinizi, işyerlerinizi ve çevrenizi
temiz tutunuz.” (Et-Tıbbün Nebavi s.216)
Dinî ölçüler halk sağlığını tehdit eden lâğımla¬rı açıkta bırakmanın haramlığını da açıklamaktadır.
İnsanın kullandığı her türlü eşyası, evi, sokağı, bahçesi, işyeri,
camisi, okulu, hastanesi, umuma ait yerleri tertemiz olmalıdır. Temiz
tutmayanlar ikaz edilmelidir. Bilhassa hava, deniz ve toprak
kirletilmemeli, kirletene de mani olunmalıdır. Kur’an’da “Kendi
ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” (Bakara 2/195) (Çeviri: Yaşar
Nuri Öztürk) ikazı çevreyi yaşanmaz hale sokanlar kadar buna mani
olmayanlar için de geçerlidir. Dünyamızı kendi bencillikleri sebebiyle
kirleterek yaşanmaz hale sokanlar, ilahi adalet günü hesap
vereceklerdir.
SONUÇ
1. Kur’an her şeyin bir ölçü içerisinde
yaratıldığını söyler ve bu ölçünün insanlar tarafından bozulmaması
gerektiğini sık sık vurgular.
2. Kur’an israfı ve fesadı yasaklar,
doğal kaynakların sorumsuzca tüketilmesi ve tahrip edilmesini israf ve
fesad olarak değerlendirir.
3. Doğanın kirletilmemesini, canlıların öldürülmemesini, ekolojik dengenin bozulmamasını tembih eder.
4. Kişisel temizlikten işyeri, sokak ve çevre temizliğine varıncaya kadar her yerin ve her şeyin temiz tutulmasını emreder.
5. Kur’an her türlü temizliği ve canlılara zarar vermemeyi ibadet
olarak görmüş ve bazı ibadetlere de ön şart olarak koymuştur.
6.
Kur’an; güzel ahlâk kitabıdır, bireysel ve toplumsal ahlâkı geliştirmeyi
hedefler, iyi insan yetiştirme projesidir. Çevre ahlâkı da Kur’an’ın
güzel ahlâk sahibi, iyi insan projesinin içinde yer alır.
7. Peygamberimiz Kur’an’ın bu buyruklarını bizzat uygulayarak sahabesine örnek olmuştur.
Kaynakça
1. Bk. Zemahşeri, el-Keşşflf, III, 224. Vurgu ve ilaveler bize aittir. B k. Zemahşeri, el-Keşşflf, III, 224.
2. Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, VI, 3833.
3. Tantavi, Cevheri, el-Cevfihir, Mısır 1931, XV, 77; Meniği, Tefsiru'l-Merfiği, XXI, 55.
4. Buhârî, Cenaiz, 77, II, 95.
5. el-Belâzurî, Fütûhu'l-Buldân, Beyrut 1958, I,17
6. Müslim, Hac 458
7. Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sitte, İstanbul, II,84 vd.
8. Ahmet b. Hanbel, Müsned, 5/415.
9. Müslim, Müsâkât 7,8-9; Buharî, Edeb 7.
10. el-Münavî, Şemsü'd-Din Muhammed Zeynü'd-Dîn Abdurraûf, Feyzu'l-Kadir, Beyrut 1972, VI,39.
11. Buhari, el-Edebü'l-Müfred, Kahire,1959, s.168.
12. Buhari, Zebâih 25.
13. el-Askalânî, İbn Hacer, Metâlibü'l-Âliye, Kuveyt 1973, II,156.
14. Dârimî, Sünen, Kahire 1966, II,84.
15. Buhari, el-Edebü'l-Müfred, s.139.
16. Ebû Dâvûd Edeb 176.
17. Buhari, Tıb 30.
18. İbn-i Kayyim, Şemsü'd-din, et-Tıbbu'n-Nebevî, 216, Kahire 1957, s.216.
19. Müslim, Îman 58.
20. İbn Mâce, Beyrut 1975, II,147; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I,197.
21. İbn.Mace Taharet 3
22. Buharî, Cumu'a 8; Müslim, Tahare, 42
23. Tirmizî, Et'ime, 29
24. Et-Tıbbün Nebavi s.216