24 Kasım 2010 Çarşamba

ÇOK EŞLİLİĞE KUR'AN ONAY VERİR Mİ? (II)


Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
 
 
ÇOK EŞLİLİĞE KUR'AN ONAY VERİR Mİ? (II)
 
 
KUR'AN ÇOK EŞLİLİĞİ EMRETMEMİŞTİR

Birden fazla eşlilik konusundaki Kur'an ayetlerini değişik meallerden önceki yazımda istifadelerinize sundum. Bu ayet meallerini okuduktan sonra Kur'an-ın birden fazla eşle evliliğe sıcak bakmadığını akl-ı selim olan herkes anlamış olmalıdır. Bugün de, İhsan Eliaçık'ın konu ile ilgili makalesini aynan iktibas ederek istifadelerinize sunuyorum.


Hz. Peygamber Kur'an emrettiği için çok eşlilik yapmadı. O günkü Arap örfü öyle olduğu için diğer birçok sahabenin de yaptığını yaptı. Kur'an'ın indiği toplum çokeşliliğin (poligami) yaygın olduğu bir toplumdu. Dünya toplumlarına baktığımızda genellikle orta ekvator kuşağında yaşayan toplumlarda bu çok görülmektedir. Örneğin kuzeye doğru gittikçe bunun azaldığını görüyoruz. Bir de bu daha çok saltanat ve zenginlik kültürü ile ilgili gelişmiştir. Onlarca kadınsız, cariyesiz bir saltanat dünyada neredeyse yok gibidir.

Kanaatimce Kur'an çok eşliliği emretmemiş, hatta ruhsat da vermemiştir. Çok eşli bir topluma azaltma yönünde çağrı yapmıştır. Ruhsat sıkışına verilir. Bu konuda ruhsat olması için toplumda tek eşliliğin hüküm sürmesi ve bu konuda bir sıkıntının ortaya çıkmış olması gerekir. Bu sıkıntının ortadan kaldırılması için de ikişer, üçer, dörder evlenebilirsiniz denmiş olması gerekir. Hâlbuki Kur'an'ın indiği toplum zaten çokeşliliğin hüküm sürdüğü bir toplumdur. Üstelik bu çokeşlilik birçok sıkıntı doğurmaktaydı. İşte çokeşliliğe ruhsat diye bilinen ayetin bu durumu düzeltmeyi amaçladığını görüyoruz.

Bu azı çoğaltma değil; çoğu aza indirme yönünde bir düzeltmedir. Çünkü mağduriyetin dolayısıyla da sıkıntının ortaya çıkmasına neden olan tek eşlilik değil, tam tersi çok eşlilikti.

KUR'AN'DA ÇOK EVLİLİK İLE İLGİLİ AYETLER
Şöyle ki: Arap erkekleri çokeşlilik yapıyordu. Sahabeler de bildikleri bu yoldan giderek çok eşli evlilikler yapıyorlardı. Özellikle Uhut gibi savaşlardan sonra ortada kalan dul kadınlarla evlenmişler ve böylece 10- 15 hanımı olan olmuştu. Üstelik bunların yanına anne ve babası olmayan yetimleri kendilerine kalan miraslarla birlikte almışlardı. Bir taraftan hanımları arasında, diğer taraftan "Nasıl olsa artık bizim evladımız sayılırlar" diyerek yetimlerin malına el uzatma konusunda adaletsizlikler ortaya çıkmaya başlamıştı. Çünkü bu kadar çok hanımı geçindirmede zorluk çekmeye başlayınca, yanlarındaki yetimlerin mallarından alıp onlara harcamayı düşünmeye başladılar. İşte ayet bunun üzerine geldi ve şöyle dedi:

"Yetimlere haksızlık yapmaktan korkuyorsanız hoşlandığınız kadınlardan dörder, üçer, ikişer evlenin. Eğer haksızlık yapmaktan korkuyorsanız tek, ya da sahibi olduğunuz esir kadınlardan birisi ile evlenin. Bu, (eşlerinizi) artırıp çoğaltmama (ilâve yapmama) bakımından daha iyidir." (Nisa; 4/3)

Yani o kadar çokeşli olmayın; dörde, üçe, ikiye, hatta teke indirerek evlenin. Böyle yaparsanız hem eşler arasında haksızlıklara neden olmaktan, hem de onları geçindirmek için yetimlerin malını haksızca yiyor olmaktan kurtulmuş olursunuz. Böyle yapmak sizin için daha hayırlıdır denmek isteniyor.

Burada Kur'an'ın odaklandığı konu erkeklerin tek eşle nasıl yetinecekleri sorunu değildir. Zaten öyle bir sorun da yok çünkü indiği toplumda neredeyse tüm erkekler çokeşli. Kuran'ın odaklandığı ve öncelik verdiği konu haksızlık yani adalet meselesidir. Kadınlara ve yetimlere haksızlık yapılmaktadır ve onun behemehâl giderilmesi gerekiyor. Yani Kur'an ruhunu harekete geçiriyor. Artırmaya yönelik ruhsat da yok, dörtle sınırlandırdığı da yok. Bilakis azaltma, bire kadar indirme var.

Şu halde çok eşlilik ayeti diye bilinen bu ayet, günümüzde, tek eşlilere değil çok eşlilere hitap etmektedir. Muhatabı çok eşli olanlardır. Tek eşli olanlar zaten amacı tahakkuk ettirdiklerinden ayetin muhatabı değildirler. Kaldı ki "Aralarında asla adaleti sağlamaya güç yetiremeyeceksiniz" ayeti ile de güç yetirilemeyenin (teklif-i mala yutak) emredilmeyeceği ilkesi gereğince erkekler için teklif (çok eşlilik) düşmüştür. Bugün hala çokeşliliğin hüküm sürdüğü kişi ve toplumlar varsa ayetin muhatabı onlardır.

Peygamberimizin evliliklerine gelince, ona da hassetsen müdahale edildiğini görüyoruz. Ahzap 52. ayet şöyle der: "Bundan böyle artık başka kadınlar sana helal olmaz. Bunları, güzellikleri çok hoşuna gitse bile başka eşlerle değiştirmek de olmaz. Artık sadece sahibi oldukların ile yetinmelisin. Allah her şeyi görüp gözetiyor."

Demek ki Hz. Peygambere halen evlenmiş oldukları hariç bir daha evlenmek veya evlendiklerini değiştirmek yasaklanıyor. Ayete geçen "meleket eymanukum" tabiri "Şu an meşru nikâh sahibi oldukların hariç" anlamında kullanılıyor ve "Cariyeler hariç" manasına gelmiyor.

Yani Peygamberimize o an evli oldukları hariç bir daha evlenme veya evlendiklerini değiştirme kapısı kapatılıyor. Eşlerine de o öldükten sonra başka bir erkekle evlenme kapısı kapatılıyor. Mesela Hz. Aişe Peygamberimizden sonra ölümüne kadar 46 yıl kimseyle evlenmemiştir. Bunun ne demek olduğu ve ne yapılmaya çalışıldığı üzerinde iyi düşünmek gerekir.

Biz buradan şunu anlıyoruz:

İlahi irade Kur'an-ın indiği toplumda hüküm süren çokeşlilik uygulamasından rahatsızlık duymaktadır. Çünkü bunun birçok haksızlığa kaynaklık ettiğini görmekte ve azaltma yönünde yönlendirme yapmaktadır. Peygamberimizin ve diğer çokeşlilerin evliliklerine müdahale ederek yönlendirmesi bunu gösteriyor. Burada sayının ne olduğu önemli değil, önemli olan azaltma veya en azından daha fazla çoğaltmama yönünde bir yönlendirmenin yapılmış olmasıdır.

Bu demektir ki Kur'an en fazla yüz yıla yayılan bir sosyal reform planlıyordu. Feodal ve ataerkil bir toplumdan, o toplumun dilini ve kültürünü kullanarak daha adaletçi ve eşitlikçi bir toplum çıkarmayı tasarlıyordu. Düşünülen tüm reformların 23 yıla sığması mümkün olmadığından bunu bir sürece yaymıştı. Ben bunun en fazla yüz yıl olabileceğini düşünmekteyim. Çünkü köklü reformlar zaman ister. Fakat bu akamete uğradı ve devam ettirilemedi...

Devam edecek...
   
Rüştü Kam
 


 







  Yorumlar (2)

 1 Anliyamadim yazinizin son cümlesini
Yazan Saban Turhal, 03-04-2010 03:34
Kiymetli Hocam asagidaki yaziyi sizin yazinizdan aldim,Hasaa Allah cc bilmiyormudu ki 100 seneye yayacagini.Bu asagidaki cümlenizi anlayamadim,yanlis algilamayin,bu yazinizdaki anlam ne demek aciklarsaniz beni cok memnun edersiniz,kafam takildi asagidaki cümleye. "Bu demektir ki Kur'an en fazla yüz yıla yayılan bir sosyal reform planlıyordu. Feodal ve ataerkil bir toplumdan, o toplumun dilini ve kültürünü kullanarak daha adaletçi ve eşitlikçi bir toplum çıkarmayı tasarlıyordu. Düşünülen tüm reformların 23 yıla sığması mümkün olmadığından bunu bir sürece yaymıştı. Ben bunun en fazla yüz yıl olabileceğini düşünmekteyim. Çünkü köklü reformlar zaman ister. Fakat bu akamete uğradı ve devam ettirilemedi"...
 2 Allah senden razi olsun
Yazan Abdurrahman Akgül-Berlin/Alman, 30-03-2010 00:31
Sevgili hocam, ben çok eşliliği bu açıdan hiç düşünmemiştim, bakış açıma yeni bir ufuk açtığınız için teşekkürlerimi sunuyorum.

ÇOK EŞLİLİĞE KUR'AN ONAY VERİR Mİ? (I)

Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
 
 
ÇOK EŞLİLİĞE KUR'AN ONAY VERİR Mİ? (I)

Müslümanlar, Kuran'ın birden fazla eşliliğe müsaade ettiğini kabul ederler. Nisa Suresinin 3. ve 129. ayetlerini de delil olarak gösterirler. Böyle bir anlayışın kabulüne büyük ölçüde meal yazarları ve mezhepler sebep olmuştur. Çok eşlilikle ilgili olan yazımı haftaya yazacağım. Bu yazımda sizleri meal yazarlarıyla baş başa bırakmak istiyorum. Konu ile ilgili ayetleri değişik meallerden okuyunca gerekli değerlendirmeyi yapacağınıza olan güvenim tamdır.


4 Nisa 1-3
1- Ey insanlar, sizi bir tek nefisten (nefes alan candan) yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık(bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir.

2- Öksüzlere mallarını verin, temizi pis olanla değiştirmeyin, onların mallarını sizin mallarınıza katarak (helâl, temiz malınızı kirletip) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır.

3- Şayet öksüz(kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. O(kadı)nlar arasında da adalet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın yahut ellerinizin altında bulunan(cariye)lerle yetinin. Cevir (ve haksızlık) etmemeniz için en uygun olan budur.
Süleyman Ateş

4 Nisa 1-3
1-Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinize takvalı davranın. Ve kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'a ve akrabalığa takvalı davranın. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.

2-Ve yetimlerinize mallarını verin. Temizi pise değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak kesinlikle büyük bir suçtur.

3- Ve eğer ki yetimleriniz konusunda hakkaniniyetsizlikten korktuysanız; o takdirde sizin için hoş olan, yetimlerin kadınlarından ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın. Şayet o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, bir tanesini ya da yeminlerinizin sahip olduğunu nikâhlayın. Bu haksızlığa sapmamanız için en uygunudur.
Hakkı Yılmaz

4 Nisa 1-3
1. Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.
 
2. Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır.
 
3. Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdir de) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.
Diyanet Vakfı Meali

Nisa 1-3
1. Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini vücuda getiren ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Adını anarak birbirinizden dilekler dilediğiniz Allah'tan korkun. Rahimlerin haklarına saygısızlıktan da sakının. Şu bir gerçek ki Allah, Rakîb'dir, sizin üzerinizde sürekli ve titiz bir gözetleyicidir.

2. Yetimlere mallarını verin. Temizi pise değişmeyin. Yetimlerin mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak gerçekten büyük bir vebaldir.

3. Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kılınan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla yahut yeminlerinizin/sağ ellerinizin sahip olduklarıyla yetinin. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur.
Yaşar Nuri Öztürk
4 Nisa 1-3
1. Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.
 
2. Öksüzlere mallarını verin ve kötüsünü (onlara vererek) iyisiyle değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Zira bu, büyük bir günahtır.

3. Eğer öksüz kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli davranamamaktan korkarsanız, hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sahip olduğunuz cariye ile) yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişlidir.
Elmalılı Hamdi Yazır

4 Nisa 1-3
1. EY İNSANLAR! Sizi bir tek can(lı)dan yaratan, ondan eşini var eden 1 ve her ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Kendisi adına birbirinizden [haklarınızı] talep ettiğiniz Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ve bu akrabalık bağlarını gözetin. Şüphesiz Allah, üzerinizde daimî bir gözetleyicidir.
 
2. O halde yetimlere mallarını verin, [kendi] değersiz malları[nızı] [onlara ait] güzel şeyler ile değiştirmeyin ve onların mallarını kendi mallarınız ile birleştirerek tüketmeyin. 2 Bu, doğrusu büyük bir suçtur.

3. Eğer yetimlere karşı adil davranamamaktan korkuyorsanız, o zaman, size helal olan [diğer] kadınlardan 3 biri ile evlenin -[hatta] ikisi, üçü veya dördü [ile]; ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman [sadece] bir tane ile- yahut meşru şekilde sahip olduklarınız 4 ile (evlenin). Bu, doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur.
Muhammed Esed

4 Nisa 1-3
1. Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan, ondan da eşini yaratan, bu ikisinden de birçok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinizden korkun. O Allah'tan korkun ki Onun adına birbirinizden talepte bulunur ve akrabalık tesis edersiniz. Allah, sizi gözetlemektedir.

2. Yetimlere mallarını verin ve kötüyü iyi ile değiştirmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza karıştırarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.

3. Eğer, yetim kızlara adil davranamamaktan korkarsanız, (onları değil) sizin için uygun olan başka kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenin. Adil olamayacağınızdan korkarsanız bir tane ile veya sahip olduğunuz cariye ile evlenin. Bu, haksızlık etmemeniz için daha elverişlidir.

Şaban Piriş

4 Nisa 1-3
1. Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.
 
2. Öksüzlere mallarını verin ve kötüsünü (onlara vererek) iyisiyle değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Zira bu, büyük bir günahtır.
 
3. Eğer öksüz kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli davranamamaktan korkarsanız, hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sahip olduğunuz cariye ile) yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişlidir.
Elmalılı Hamdi Yazır

NE KADAR ISTESENIZDE KADINLAR ARASINDA ADALET YAPAMAZSINIZ

4 Nisa 129
Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında (tam) adâlet yapamazsınız. Öyle ise (birine) tamamen yönelip ötekini askıda (kocasızmış) gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, sakınırsanız, Allâh bağışlayandır, esirgeyendir.
Süleyman Ateş

4 Nisa 129
Ne kadar isteseniz de eşlerinize adaletle davranmak elinizde değildir. Dolayısıyla diğerlerini dışlayarak ve onları kocası hem var hem de yokmuş gibi bir durumda bırakarak [içlerinden sadece] birine yönelmeyin. Ancak her şeyi yoluna koyar ve O'na karşı sorumluğunuzun bilincinde olursanız, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
Muhammed Esed

4 Nisa 129
Ve kadınlarınız arasında adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız güç yetiremezsiniz. Öyleyse birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Ve eğer arayı düzeltirseniz ve takvalı davranırsanız artık şüphesiz Allah Gafur ve Rahiym'dir.
Hakkı Yılmaz

4 Nisa129
Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Diyanet Vakfı Meali

4 Nisa129
Tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz. O halde tam bir eğilimle bir yana yönelip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Barışı esas alıp sakınırsanız, Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır.
Yaşar Nuri Öztürk

4 Nisan 129
Ne kadar isteseniz de eşlerinize adaletle davranmak elinizde değildir. Dolayısıyla diğerlerini dışlayarak ve onları kocası hem var hem de yokmuş gibi bir durumda bırakarak [içlerinden sadece] birine yönelmeyin. Ancak her şeyi yoluna koyar ve O'na karşı sorumluğunuzun bilincinde olursanız, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
Muhammed Esed

4 Nisa129
Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

Elmalılı Hamdi Yazır

4 Nisa129
Kadınlarınız arasında sevgide eşitlik yapmaya hırs gösterseniz bile, asla buna gücünüz yetmez. O halde büsbütün birine meyledip diğerlerini askıda kalmış gibi bırakmayın eğer nefsinizi düzeltip ve haksızlıktan sakınırsanız gerçekten Allah, affedici ve merhametlidir.

Şaban Piriş
   
Rüştü Kam
 


 







  Yorumlar (2)

 1 Çok eşlilik
Yazan Hasan Boyraz, 24-03-2010 22:10
Sayın Hoca Eşitliklikten ne anlaşıliyor?
Önce onu anlamak lazım.Yani koca nikahına almış oldukları bayanları mal mülk vs. hediyemi yoksa onlarla se. yönündemi eşit davranacak. Hangisini
yapması lazımdır?4 veya 5 bayanla eşit şekilde se. yapmak.Peki aynı zamanda bütün hanımlarda ayrı ayrı se. yapmapmak isterlerse
ne yapacak bu Müslüman?
Mademki bununla ilğili bir açıklama yapmak itiyorsan, yarınki yazındada
öte dünyada yani cennette 40 tane huri
40tane kılman verdiğinide yazında
Cennetin neye yaradığnı bir daha her
müslüman nın ağzında suyu aksın...
Bu dünyada 4ten 9.10 bayanla.ötede 40+40 ve daha fazla güzellerle Çiftleşmek...Peki Müslüman kadınlara
kaç tane koca verilecek...Erkeklere
Huriler Bayanlarada Nuriler...Cennetlik
müslüman ve müslimelerin işi iştir. Ve sellam...
 2 El-Cevap: ...
Yazan abdulKADİR, 23-03-2010 21:04
Sevgili hocam,
bu konuyu yazmadan önce umarım size verdiğim Dr.Hamdi Kalyoncu'nun Psikiyatrik Açıdan ÇOK EŞLİLİK SAVUNMASI adlı kitabını iyice okumuşsunuzdur. :)
 

KANDİL GECELERİ


Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
 
 
KANDİL GECELERİ
 

Türkiyeli Müslümanlar arasında kandil geceleri diye bilinen geceler; Rebiulevvel ayının on ikinci gecesi olan Mevlid, Recep ayının ilk cuma gecesi olan Regaib, yine Recep ayının yirmiyedinci gecesi olan Mirac, Şaban ayının on beşinci gecesi olan Beraat ve Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi olan Kadir Gecesidir.

Bu geceler, Osmanlılar döneminde II. Selim zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılarak halka duyurulup kutlandığı için "Kandil geceleri" olarak anılmaya başlanmıştır. (1)


Kadir Gecesi
Bu gecelerden Kadir gecesi ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de müstakil bir sûre bulunmaktadır. Kur'an-ı Kerim'in doksan yedinci suresi olan bu sûrede Allah-u Teâlâ, Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğunu bildirmiştir. Bu gecenin Ramazan ayının yirmiyedinci gecesi olduğu söylenir. Ancak bu söylem kesin bir delile dayanmamaktadır.

Kadir gecesi ile ilgili hadislere bakıldığında Peygamberimizin (sav), gecenin tespiti konusunda müminlere tavsiyesi, Ramazan ayının son on gününün tek gecelerinde aranması şeklinde olmuştur. Buna göre Kadir gecesi Ramazan'ın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir.

Yani Kadir gecesi, zamanımızda Müslümanlarca ihya edilmeye çalışıldığı gibi herkesçe bilinen bir gece olmayıp, aksine gizlenmiştir. Resulullah (sav) bile Kadir gecesinin Ramazanın kaçıncı gecesi olduğunu bilmiyordu.

Kadir gecesinin ihyası ile ilgili olarak Peygamberimiz'den herhangi bir ibadet tavsiye edilmemiştir. Fakat Âişe validemizin bildirdiğine göre Peygamberimiz Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir ibadet gayretine girerdi. Ramazan'ın son on gününde ise gayreti çok daha fazla olurdu. Mesela, son on günde itikâfa girerdi.
(2)

Bir gün Aişe validemiz, Peygamberimiz (sav)'e: "Ey Allah'ın elçisi! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu anlarsam o gece nasıl dua edeyim?" diye sormuş, Peygamberimiz (sav) de ona: "Şu duayı oku" buyurmuştur: "Allahım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet." (3)

Beraat Gecesi
Beraat gecesinin fazileti ile ilgili olarak da Peygamberimizden nakledilen birkaç hadis bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesinde bu gecede Allah'ın dünya semasına tecelli edeceği, Kelb kabilesinin koyunlarının kılları adedince (çokluk belirtmek için kullanılmış bir ifade) günahkâr Müslüman bağışlayacağı ve kendisine edilen tüm duaları kabul edeceği anlatılmaktadır. (4)

Ancak birçok duyarlı âlim, bu hadislerin isnatlarında problem bulunduğunu, dolayısıyla hadislerin zayıf olduğunu ve bunlarla amel edilmeyeceğini belirtmişlerdir. Müfessirlerden Ebu Bekir İbnu'l-Arabî, Beraat gecesinin fazileti hakkında bir tek sağlam hadisin bile gelmediğini, dolayısı ile bu konu ile ilgili olarak hadis diye dolaşan sözlere itibar edilmemesi gerektiğini söylemektedir. (5)

Gerçekten de Peygamberimiz Muhammed (sav)'in ve sahabe-i kiramın mescitlerde bu geceyi ihya etmek için toplandığı, özel dualar ettikleri, bugün özellikle ülkemizde olduğu gibi bu geceye has namaz kıldıkları şeklinde tek bir rivayet dahi gelmemiştir.

Bazıları Duhan sûresinde geçen: "O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır'' (6) ayetlerine bakarak o gecenin Şaban ayının on beşinci gecesi olan Beraat gecesi olduğunu söylemişlerdir. Buna dayanarak da Allah'ın o gecede kulların rızıklarını taksim ettiğini, ecellerini tayin ettiğini, bir sonraki Şaban ayının on beşine kadar olacak tüm olayları takdir ettiğini, dolayısıyla bu gece yapılacak olan dua ve ibadetlerin mutlaka kabul edileceğini iddia etmişlerdir.

Böyle bir anlayıştan sonra, peygamberimiz ve ashabının yapmadığı, bu geceye has bir takım ibadetler ortaya çıkmıştır. Hâlbuki Allah-u Teâlâ o sûrede şöyle buyurmaktadır:

"Hâ Mîm. Andolsun o apaçık Kitaba ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyız. O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır." (7)

Görüldüğü gibi Allah-u Teâlâ, işlerin taksim edildiği gecenin Kur'an-ı Kerim'in indirildiği gece olduğunu bildirmektedir. Kur'an'ın da Şaban ayının on beşinde değil; Ramazan ayında ve Kadir gecesinde nazil olduğunu diğer ayetlerden öğrenmekteyiz:

"Ramazan ayı ki o ayda insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kurban indirilmiştir." (8)

"Muhakkak ki biz Kuran'ı Kadir gecesinde indirdik." (9)

Âlimlerin büyük bir çoğunluğu da Duhân suresinde geçen "mübarek gece"nin kadir gecesi olduğunu söylemişlerdir. Müfessir Ebu Bekir İbnu'l-Arabî bu konuda şöyle demektedir:
"Bu ayette geçen mübarek gecenin kadir gecesi değil de başka bir gece olduğunu iddia edenler, Allah'a büyük bir iftirada bulunmuş olurlar." (10)

Bir de Beraat gecesi ile alakalı olarak halk arasında
"Beraat gecesi namazı" olarak bilinen bir namaz vardır. 100 rekât olan ve her rekâtında Fatiha ve on defa İhlâs suresinin okunması gerektiği söylenen (11) bu namazın, miladi 1010 (h.400) veya 1056 (h.448) yıllarında Kudüs'te ortaya çıktığı da kaynaklarda belirtilmektedir. (12)

Regaib Gecesi
Recep ayında bulunan Regaib ve Mirac kandilleri ve faziletleri hakkında da herhangi bir dîni delil bulunmamaktadır. Yalnız Recep ve Şa'bân ayları hakkında bir kaç söz söylenmesi gerekmektedir:

Recep ayı "dört haram ay"dan bir tanesidir. Diğerleri Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Bu aylarda savaşmak haram kılınmıştır. Dolayısıyla bu ayların diğer aylara göre bir fazileti bulunmaktadır.

Âlimler bu aylarda oruç tutmanın müstehab olduğunu söylemişlerdir. Fakat Peygamber (sav)'den ve ashab-ı kiram'dan özellikle bu ayda oruç tutmanın faziletine dair herhangi bir sahih rivayet nakledilmemiştir. Bir de halk arasında "üç aylar" olarak bilinen Recep, Şa'ban ve Ramazan ayları hakkında rivayet edilen: "Recep Allah'ın ayıdır, Şa'ban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır." Sözü hakkında mutemed âlimlerin çoğu "bu hadis uydurmadır" demişlerdir.

Ayrıca yine Recep ayının fazileti hakkında
"Kim o ayda şu kadar namaz kılarsa ona şu kadar sevap verilir, kim o ayda istiğfar ederse ona şu kadar ecir verilir." Şeklinde hadis diye rivayet edilen sözlerin hepsi mübalağadır, hepsi mutemed âlimler tarafından tekzip edilmiştir. (13)

Özellikle Regaip gecesi ile ilgili olarak halk arasında meşhur olan Regaip namazıyla ilgili rivayeti, 1023 (h.414) yılında vefat eden Ali b. Abdullah b. Cehdâm isimli Mekkeli sûfî bir zatın ihdas ettiği/ ortaya çıkardığı kaynaklarda belirtilmektedir. (14)

Mi'rac Gecesi
Recep ayının yirmi yedinci gecesidir. "Mi'rac kıssasını okuyup recep ayının yirmi yedinci gecesini kutlamak ve bazı insanların bu geceye has zikir ve ibadette bulunmaları bid'attır. Recep, Şa'ban ve Ramazan aylarında okunan -gayrı sabit- dualar bid'at ve uydurmadır. Şayet bunlarda bir hayır olmuş olsaydı bizden öncekiler kutlamalarda bizleri geçerlerdi. İsra, Mi'rac veya mezkûr ayın ihyasına dair hiç bir delil kaim olmamıştır." (15)
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiyye de Recep ayının yirmi yedinci gecesi ile ilgili olan namaz hakkında şöyle der: "Muteber âlimlerin belirttiği gibi; İslam âlimlerinin ittifakıyla bu, (namaz) meşru değildir. Bu ancak cahil ve bid'atçı kimselerden sudur eder." (16)
Bu gecede de mevlit okumak adet halini almıştır. Böylelikle bir bid'ata diğer bir bid'at daha eklenmiş bulunmaktadır. Mi'rac, Kuar'an'ın ''isra'' olarak açıkladığı ve halk arasında Mi'rac olarak bilinen gecedir. Gecenin hikâyesi Mi'rac gecesinde kürsülerimizden hâlâ büyük bir coşkuyla anlatılır.
Bu hikâyede maalesef son Peygamber Hz. Muhammed, Hz. Musa'nın akıl verdiği zavallı bir kişiliktir. Hz. Musa ise bilge bir peygamber olarak Müslümanlara takdim edilmektedir. Elli vakit olarak farz kılınan Namazı bugün beş vakit olarak kılan Müslümanlar, Hz. Musaya ne kadar şükretseler! Azdır.
Yarabbi içimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizleri de helak edecek misin"? (17)

Şa'bân ayına gelince
Sahih rivayetlere göre Peygamberimizin Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Şa'bân ayıdır. (18)

Üsâme b. Zeyd (r.a) şöyle bir hadis rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.v), Şa'bân ayında tuttuğu orucu hiçbir ayda tutmamıştır." Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü! Senin, Şa'bân ayında tuttuğun orucu başka bir ayda tuttuğunu görmedim" dedim. O da şöyle buyurdu: "Şaban, Receb ve Ramazan arasında insanlar gafil bulunuyorlar, oysa bu ay amellerin, âlemlerin Rabbi olan Allah'a yükseldiği aydır. Ben de amelimin (Allah Teâlâ'ya) oruçlu olduğum halde yükselmesini seviyorum." (19)

Bu ayda oruç tutmanın Peygamber (sav)'in güzel bir sünneti olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Mevlid kandili
Peygamberimiz (sav), Ashab-ı Kiram, Emevîler ve Abbâsîler dönemlerinde herhangi bir kutlama örneğine rastlanmayan Rebiulevvel ayının on ikinci gecesi olan Mevlid kandili, ilk defa hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır'da, Şii Fâtimî Devleti döneminde kutlanmaya başlanmıştır. (20)

Eyyûbîler döneminde birçok tören ve bayram kaldırılmış olduğundan Mevlid kutlamaları Erbil Atabegi Begteginli Muzafferuddin Kökböri (ö.629/1232) tarafından büyük törenlerle yeniden kutlanmaya başlamıştır. (21)

Muzafferuddin Kökböri'nin bu kutlamaları yeniden başlatmasının ardında, Musullu sûfi Ömer b. Muhammed el-Mellâ'nın bulunduğu belirtilmektedir. (22)

Peygamber Efendimizin doğum günü olan bu günün / gecenin faziletine dair de herhangi bir delil mevcut değildir.

Ebû Şâme el-Makdisî, Şehâbeddin el-Kastallânî, İbn Hacer el-Askalânî, Celâle
ddin es-Suyûti gibi bazı alimler Peygamberimizin dünyaya gelmesi sebebi ile sevinmenin, bu gün münasebetiyle Peygamberimizi ve misyonunu insanlara anlatmanın, muhtaçlara yardım etmenin, Peygamberimize şiirler (mevlid gibi) okumanın güzel birer amel olduğu nu söyleyerek, bu gibi Mevlid kutlamalarının "bid'at-ı hasene" sayılması gerektiğini söylemişlerdir.

Mâlikî fakihi İbnu'l-Hâc el-Abderî, Ömer b.Ali el-Lahmî el-Fâkihânî, İbn Teymiyye, Muhammed Abduh, Abdulaziz İbn Bâz ve Hammûd b. Abdillah et-Tuveycîrî gibi âlimler ise mevlid kutlamalarına "bid'at-i seyyie" gözüyle bakmış ve buna şiddetle karşı çıkmışlardır. (23)

Dinde sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan bu gibi durumlar hakkında Allah Resulu (sav) şöyle buyurmuştur
: "İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler/ ortaya çıkarılanlardır." (24)

"Sonradan ihdas edilen her şey bid'attir " (25)

"Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir." (26)

Sonuç
Ne Kur'an'da ve ne de sünnette bugün geniş halk kitleleri tarafından kutlanan kandil gecelerine işaret vardır. Mübarek kabul edilen bu geceler, Peygamber Efendimiz ve ashabından çok sonra Mısır ve Kudüs'te kutlanmaya başlamış, daha sonra İslam dünyasının çeşitli bölgelerine yayılmıştır. Bu kutlamalar kesinlikle İslam'ın bir emri veya bir tavsiyesi değildir. Müslüman toplumlar tarafından ortaya çıkarılmış ve gelenek haline gelmiştir. Osmanlı padişahlarından II. Selim döneminden itibaren ‘kandil' adını alan bu geceler miraciye, regaibiye, mevlid gibi çeşitli etkinliklerle ihya edilmiştir. Kandil gecelerini kutlayan her toplum kendi kültüründen ona bir şeyler eklemiş ve böylece bu geceler gelenekselleşmiştir.

İslam tarihi; sadece Rasul ve Nebi'lerin yolunu izleyen ve onlara itaat edenlerin, ancak Allah katından gelen yardımlarla kurtarıldıklarına dair örneklerle doludur. Bu ümmet de Rasulü'ne uyarsa, "Necat" bulacaktır. Çünkü diğerleri hep helak olmuşlar ve azabı hak etmişlerdir.

Özel gün ve gecelerin kutlanması tabiki gereklidir. Kutlamalara yanlıştır demek de doğru olmaz. Bu tür etkinliklerle müslümanların biraraya gelmesi birlik ve beraberlik açısından, kulluk bilinci açısından, ümmet bilinci açısından fevkalade önemlidir.

Hatipler de bu özel gün ve gecelerde kulluk ve ümmet bilinci açısından aydınlatıcı ve yönlendirici konuşmalar yapmalıdırlar. Olması gereken de budur. Üstelik bu tür vesilelerle müslümanların devamlı aktif halde kalmalar sağlanacaktır.

Yanlış olan, yukarda adı geçen özel gün ve geceleri kutlamayı İslâm'ın emri gibi halka takdim etmektir. Bu gecelerin genel af geceleri olarak takdim edilmesidir. Kutlamayı da sadece mevlid okuyarak, tesbih çekerek, zikir yaparak yapmaktır.

Bu geceleri, şu kadar rekat namaz kılma gecesi haline getirerek müslümanları yanlış bir anlayışa doğru yönlendirmektir.

Müslümanları uyanık halde tutacak etkinlikler bia'ad da olsa mutlaka yapılmalıdır. Zaten bu tür etkinliklerin bid'at olmaması mümkün değildir. Bazı bid'atlar dini zenginleştir ve kuruluktan kurtarır, bazı bid'atlar da dini tahrif amaçlıdır.

Dini tahrife yönelik, din elbisesi giydirilerek istismara kapı açan maddî ve manevi her etkinlik zararlıdır. Bu etkinliklerin ve söylemlerin adına hurafe denir. Amaç dini ve dince değerli sayılan değerleri tahrif etmektir.

Unutmamamız gereken en önemli kural şudur: İslâm dîni Allah'ın dinidir, peygamberlerin, âlimlerin ve mezheb imamların dîni değildir.

Son sözü yine sözün Sahibine bırakalım:

Allah şöyle buyuruyor: "Eğer O'na itaat ederseniz hidayete erersiniz." (27)

"Haktan sonra sapkınlıklardan başka bir şey yoktur." (28)
 
Rüştü Kam
 
(1) Nebi Bozkurt, "Kandil", Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul, 2001, c. 24, s. 300.
(2) Buharî, Fadlu Leyleti'l-Kadr 5, Müslim, Îtikâf 8, (1175); Ebu Dâvud, Salât 318; Tirmizî, Savm 73; Nesâî, Kıyâmu' l-Leyl 17.
(3) Tirmizi, Daavât, 84.
(4) Tirmizi, Sıyam, 39; İbn Mace, İkamet, 191
(5) Bkz: Ebu Bekir İbnu'l-Arabî, Ahkâmu'l-Kur'ân, 2. Bs., y.y., 1968, c. 4, s. 1678 (Duhân Sûresi, 2. ayetin tefsiri)
(6) Duhân, 44/4-5
(7) Duhân, 44/1-5
(8) Bakara, 2/185
(9) Kadir, 97/1
(10) Ebu Bekir İbnu'l-Arabî, a.g.e., c. 4, s. 1678.
(11) Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İstanbul, 1986, s. 188.
(12) Aliyyu'l-Kârî ve Fâkihî'den naklen; Halit Ünal, "Berat Gecesi", DİA, c. 5, s. 475.
(13) Bkz: Yusuf el-Kardâvî'nin Recep ayı ile ilgili bir fetvası: http://www.islamonline. net/servlet/ Satellite?cid= 1122528600570& pagename=IslamOnline-Arabic Ask_Scholar%2FFatwaA%2FFatwaAAskTheScholar
(14) İsmail b. Ömer İbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, Beyrut, trs., c. 12, s. 16; Nebi Bozkurt, "Kandil", DİA, c. 24, s. 301.
(15) Şukayri, Es-Sunenu ve'l-Mubtede'at s. 143.
(16) age. s.143.
(17) Araf 155
(18) Buhari, Savm, 52; Müslim, Sıyâm, 176; Tirmizi, Savm, 36; İbn Mâce, Sıyâm, 30.
(19) İbn Mace, Sıyâm, 70.
(20) Ahmet Özel, "Mevlid", DİA, c. 29, s. 475.
(21) Ahmet Özel, a.g.e., aynı yer.
(22) Ahmet Özel, a.g.e., s. 476.
(23) Ahmet Özel, a.g.e., s. 477-478; Ahmet Özel, "Mevlid: Tarihi ve Dini Hükmü", Dîvân İlmî Araştırmalar Dergisi, Bilim ve Sanat Vakfı, İstanbul, 2002/1, sayı: 12, s. 243-246.
(24) Müslim, Cuma, 43.
(25) Nesâi, Îdeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7.
(26) Müslim, Cuma, 43; Ebu Davud, Sünnet, 6.
(27) Nur:54
(28) Yunus:32


 







  Yorumlar (6)

 1 Allah hata yapana torpil yapmaz
Yazan Rüştü Kam, 18-03-2010 13:01
Sevgili Akgül,
din âlimleri, müslümanların önderleri durumunda olması gereken kişilerdir. Kendilerine saygı gösterilmesi gerekir. Alimlerine saygı göstermeyen milletler kurtuluşları için gerekli olan yolu bulamazlar. "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" sorusunu Allah ilim sahiplerinin yüceltilmesi gerektiğini vurgulamak için sormuştur.

Ancak, ilim adamlarının yaptıkları hatalardan dolayı bir sevap almaları, yaptıkları isabetli çalışmalardan dolayı da iki sevap almaları, Kur'an'ın öğretileriyle çelişir, tamamen yanlış bir yaklaşımdır. "Zerre kadar iyilik de, kötülük de" Allah'ın terazisinde değerlendirilecektir.

Verilen bilgi işimize yarıyorsa alalım, işimize yaramıyorsa almayalım. Bilginin milliyeti araştırılmaz, bilgi verenin sağcı ve solcu olduğu da araştırılmaz. Önemli olanın verilen o bilginin işimize yarayıp yaramadığıdır.

Hatta toplum mühendisliğine soyunan insanlar, her türlü bilgiyi okumak zorundadır.
 2 Mesajınızı aldım
Yazan Rüştü Kam, 18-03-2010 12:26
Sevgili Şaban,
bir yazar için okunuyor olmak oldukça önemlidir. Hele yazıları ip ile çekilen yazar olmak daha da gurur verici. Teşekkür ederim.

Mesajınızı aldım, üzerinde çalışıyorum. Bitince sizi haberdar ederim.
 3 Dini Allah'a bırakmak gerekir
Yazan Rüştü Kam, 18-03-2010 12:41
Sevgili Muzafferim,
İslâm dîni Allah'ın insanların yaşamlarını kolylaştırmak için indirdiği dînin adıdır. Allah'ın buyrukları Kur'anda mevcuttur. Kur'an inananların el kitabıdır.

Ancak İslâm'a dost olmayanlar, zamanla insanları planlı olarak Kur'an'dan uzaklaştırmışlardır. Bu konuda bazı müslüman bilginler de konu mankeni olarak kullanılmıştır. Bilerek veya bilmeyerek kötü niyetli insanların planlarını uygulamada onlara yardımcı olmuşlardır.

Sonuçta Allah'ın dîni rafa kalkmış, O'nun yerine insanların uydurdukları İslâm soslu gelenek dîni konulmuştur. Allah bu dînin adına "ata-baba dîni" diyor. Şu anda bu din, yaşıyor. Mensupları da oldukça fazla.

Allah bu dînin mensuplarının şerrinden gerçek müslümanları korusun.
 4 slâm dîni Allah'ın dinidir, peygamberle
Yazan Muzaffer Güven, 16-03-2010 18:45
"Unutmamamız gereken en önemli kural şudur: İslâm dîni Allah'ın dinidir, peygamberlerin, âlimlerin ve mezheb imamların dîni değildir. "

Bundan daha güzel yorum olamaz.

O'nun istediği şekilde uygulamaya çalışmak daha basit ve doğru iken neden zorlaştırılıyor ve içinden çıkılamayacak kadar karmaşık hale getiriliyor diyede sorarım bazan kendi kendime.Zira benim kısıtlı bilgilerimle basit ve doğru olanı uygulamaya çalışmam zora gelince uygulayamamamdan daha eftal değilmi?


Not:Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar-mış,kovulacak köyün kaldımı Hocam? Kalmadıysa sorun yapma yeni bir köy kurulur yüce Allahın bize bahşettiği bu muazzam dünyada !

Allah yar ve yardımcın olsun ! Sağlıcakla kalınız.
 5 Günahkarlar kimler
Yazan Abdurrahman Akgül-Berlin/Alman, 16-03-2010 07:10
Alimler vermis olduklari fetvalarda isabet saglarlarsa iki sevap, yok eger isabet saglayamazlarsa (yanlis fetva verirlerse) bir sevap alirlar! diye bir kural ögretildi bize. Simdi bakiyorumda alimler masaallah "Nasil olsa her halukarda bize bir sevap var" diyerek bol bol sallamislar!!! Siz din alimleri; genel konularda dahi henüz fikir ve eylem birligi sagliyamiyorsunuz, konu teferruata indiginde acaba neler olacak? Allah bu dini "ben derin alimim" diye gecinenlerden muhafaza etsin. Bir dönem geldi bu din alabildigine mistiklestirildi, gün geldi her seyiyile yasaklandi, gün geldi hayatimizdan cikarildi.
Saygi ve sevgilerimle
 6 KALEMINIZE SAGLIK
Yazan Saban Turhal, 15-03-2010 22:43
Kiymetli Rüstü Kam Hocam. Pazartesi günlerini sabirsizla bekliyorum yeni yazilarini okumak icin,gercekten mükemmelin üzerinde yazi yaziyorsunuz,cok aydinlatici bilgiler ediniyorum tesekkürler.size mesaj göndermistim aldinizmi.