24 Kasım 2010 Çarşamba

ORUÇ


Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
ORUÇ
 
Oruçla ilgili gerekli olan bilgileri vermeden önce, Kur'an'ın oruca yaklaşımını bilmekte fayda olacağı kanaatindeyim. Bundan dolayı önce sözü Sözün Sahibi'ne bırakalım:

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Farz olan Ramazan ayı orucu
''- Ey iman edenler oruç, sizden öncekilere farz kılnıdığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki dikkate alırsınız.(1)
 - Oruç, sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Oruca güç yetiremeyenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye vardır. Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.


- Ramazan, insanlara yol gösterici, apaçık bir öğreti ve yasa kitabı olan Kuran'ın indirildiği aydır. Kim o aya ulaşırsa oruç tutsun. Hasta veya yolcu olanlarınız, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde oruç tutar. ALLAH sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Böylece (oruç günlerinin) sayısını tamamlar, sizi doğruya ulaştıran ALLAH'ı yüceltip şükredersiniz.(2)

- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda kadınlarınıza yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.(3)

Oruç:
-Tanımı ve zamanı

Müslümanın; Kur'an'da belirtilen zaman dilimi içerisinde, aslında helâl olan şeylerden, buyruk doğrultusunda kendisini uzak tutmasıdır.

 
-Lügâtta
Bir şeyden uzaklaşmak, bir şeye karşı kendini tutmak demektir.
 
-Terim olarak
Tutmaya ehil kimselerin, imsakın bitiminden, güneşin batışına kadar orucu bozan şeylerden uzak durmalarıdır.
-Orucun zamanı
Orucun zamanını, Kur'an çok açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Peygamber imiz de uygulamasıyla bize örnek olmuştur. Hz. Ömer, Huzeyfe, İb. Abbas, Talk İb. Ali, Ata İb. Ebî Rabah, Ameş, Ali İb. Ebû Talip gibi sahâbelere göre: ''Oruca başlama vakti, sabahleyin yolların dağların, tepelerin belli olacağı zamandır. Yani çıplak gözle eşyaların birbirinden seçildiği zamandır.(4)
Hz. Huzeyfe'nin anlattığına göre, Hz. Muhammed s.'in uygulaması da böyle olmuştur. Hz. Huzeyfe çöyle der: ''Sabah oluncaya kadar Rasûlüllah ile beraber yiyip içtik ki, güneş henüz doğmamıştı.'' demektedir: Çünkü, Kur' an'ın buyruğu böyledir:''Fecir vakti sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın.''(5) Dînin sahibi, oruç vaktini açık ve net olarak bu şekilde ortaya koyuyorsa, dînin tebliğcisi de uygulamasında, güneşin doğmasına az bir zaman kalıncaya kadar yiyip içmeye devam ediyorsa;imsakiyelerle bizlere düşen, bu uygulamayı aynen hayatımıza geçirmek olmalıdır.

Her Ramazan'da olduğu gibi, bu Ramazanda'da cemaatlar farklı farklı imsakiyeler dağıtacaktır. Kafalar yine karışacaktır. Kafa karışıklıklarının giderilmesi için yapılacak olan tek şey güneşin doğmasına 45 dakika kala kadar yiyip içmektir.
 
-Oruç ibadetiyle ilgili hadisler
Oruç İslâm`ın beş şartından biridir. Allah Teâlâ, orucu müslümanlara farz kılmıştır. Oruç, hikmetleri ve maddî manevî faydaları çok olan bir ibâdettir. Aşağıdaki hadîsler, orucun hikmet ve faydasını herhangi bir açıkalamaya ihtiyaç bırakmayacak kadar açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
''Her hangi biriniz oruçlu bulunduğu gün artık kötü söz söylemesin ve cahilliğe kapılmasın. Eğer bir kimse kendisi ile dövüşür yahut ona hakaret ederse derhal: ''Ben oruçluyum, ben oruçluyum, desin.''(6)
''Âdemoğlunun her işi kendisi içindir. Oruç müstesna. O, içine riyâ karışmayan bir ibâdettir. Onun mükâfatını da doğrudan doğruya Allah verir, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında, muhakkak misk kokusundan daha hoş ve temizdir.''(7)
''Oruç bir kalkandır.''(8)
''Herşey için bir zekât vardır, cesedin zekâtı da oruçtur, oruç sabrın yarısıdır.''(9)
''Kim, orucun fatziyyetine inanarak ve mükâfatını Allah'tan umarak oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.''(10)
''En güzel düzenleyici Allahtır.''
-Oruç, ruhsal yükselişi sağlamak için farz kılınmıştır. Oruç, aynı amaçla önceki ümmetlere de farz kılınmıştır. Farz olan oruç Ramazan ayında tutulan oruçtur.
-Ramazan ayında oruca güç yetiremeyenler, tutamadıkları gün sayısınca başka günlerde oruç tutarlar.
-Oruca tahammül edemiyecek olanlar ise, oruç yerine fidye verirler. Bununla beraber kendileri için oruç tutmaları daha hayırlıdır. Ancak şu unutulmamalıdır ki; Allah'ın temel tavrı, kullarının işini kolaylaştırmaktır, güçleştirmek değildir. ''Rızık temini için zor şartlar altında çalışanlar, çocuklu kadınlar, esir veya hapiste olanlar ve bizim bilemeyeceğimiz, oruç tutmaya mani herhangibir mazereti olanlar, hergün için fidye verebilirler.''(11)
-Diğer ibadetlerde olduğu gibi, oruç ibadetin de de mazeret tesbiti, tamamen şahısların kendilerine aiddir. Kur'ân, oruç tutmakta zorlananlara fidye kolaylığı getirmekle iki amacı birden gerçekleştirmiş olmaktadır:
1- Müslümanın, ibadetini yerine getirmede ürküntüye düşmesini önleyerek, karamsarlığa kapılmamasını sağlamak.
2- Fidye imkanıyla, toplumda yoksulluk ve imkansızlığa çare bulmak. Kur'ân'ın açıklamasına göre; bir insana diğer bir insanın yardım ulaştırması, sadece kendisinin faydalanacağı ibadetlerden daha hayırlıdır.

Kur'an'ın beyanına göre insan, dünyada; inaç açısından, düşünce açısından, çalışma açısından velhasıl insan hakları açısından, tamamen hür olarak yaşaması gereken bir varlıktır. İnsan için ibâdet, bu hürriyet içerisinde yapıldığında bir anlam taşır, şov olsun diye yapılan ibadetlerin Allah'ın terazisinde bir ağırlığı olmayacaktır. İnsan, içinden gelerek oruç tutuyorsa bir anlamı olacaktır, zorlamayla oruç tutuyorsa veya şov olsun diye oruç tutuyorsa, ne oruç tutana ne de zorlayana oruç fayda sağlamayacaktır. Dini insanlara anlatmak konusunda kendilerini görevli hissedenler, bu konuda sorumluluk üstlenenler, bu açıdan meseleye bakarak, muhataplarının başında ibadet yaptırma memuru olmadıklarını bilmelidirler. ''Oruç tutmayanın, namaz kılmayanın hapse atılması veya öldürülmesi''(12) gibi garip fetvalar ne yazık ki fıkıh kitaplarımızda yer almaktadır. Hangi amaçla, ne zaman, ne şekilde bu fetvalar kitaplara girdiyse girmiş, üzerinde durmaya değmez. Ancak bugünün müslümanları, bu garip fetvaları esas alarak insanlara İslâm'ı anlatacaklarını sanıyorlarsa büyük bir yanılgı içerisindedirler. Aklı başında hiç bir insan bilinçli olarak namaz kılmadığı zaman, oruç tutmadığı zaman hapsedileceği, öldürüleceği bir dine girmek istemez.

-O halde Allah'ın kullarına lutfettiği ruhsat ve kolaylıkları onların elinden almakla, hayırlı bir iş yapmış olmayız. Tam aksine onları samimiyetsizliğe ve riyakârlığa iteriz. Oysa Allah düzenini çok iyi kurmuştur, o düzenin içerisine, din adına, azimet adına, takva adına, iyi müslüman olma adına, cihad yapma adına, çomak sokmanın herhangi bir mantığı yoktur, bu tip temelsiz kurallarla ne yazık ki din tahrif edilmiştir, tahrife hâlâ da devam edilmektedir. Allah din tahrifçilerine, çok nazik bir şekilde, benim işime karışmayın, siz kendi işinize bakın dercesine şöyle buyurur: ''En güzel düzenleyici Allahtır.''(13)
-Oruç ayında, orucun açık bulunduğu saatlerde, cinsel ilişkide bir sakınca yoktur. Itikafta olanlar hariç.
-''Oruç, varlıkların birbirlerinden seçilebileceği, sabahın erken saaatlerinde başlar, güneşin batışıyla biter.''(14) İmsak ve iftar zamanı bu ayet esas alnarak düzenlenmelidir.

Devam edecek...
-Orucun fayda ve hikmetleri
Orucun fayda ve hikmetlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
-Herşeyden önce oruç tutmakla, Allah'ın rızası kaza nılmış olur. Oruç, insanı kötülüklerden alıkoyar, nefsi terbiye eder, ihtirasları bastırır ve ruhu yüceltir.
-Oruç tutarak aç kalan müslümanın, şefkat ve merhamet duyguları gelişir, fakirlerin, miskinlerin, açların yaşamlarını nasıl sürdürdüklerini tecrübe ile öğrenmiş olur ve onlara karşı daha insanî yaklaşımlar ortaya koyar.
-Oruçlu kişiler, açlığa, susuzluğa ve sıkıntılara tahammül etmeyi öğrenir, sabır, sebat sahibi olurlar.
-Orucun ruhumuz kadar bedenimize de faydası vardır. Ramazan boyunca mide ve kalb daha az çalışır, bütün organlar dinlenir, vücut sağlık kazanır. Bu sebeble oruç, maddî, mânevî hastalık ve kötülüklere karşı bir kalkandır :
- Oruç; Allah'a itaattır, ibadettir.
- Oruç; yalnız Allah içindir.
- Oruç; takvayı gerçekleştirir.
- Oruç; ahlâk mektebidir.
- Oruç; nefse karşı bir savaştır.
- Oruç; sabır alışkanlığı kazandırır.
- Oruç; iradeyi kuvvetlendirir, gayreti biler.
- Oruç; düzeni ve disiplini öğretir.
- Oruç; merhemet ve kardeşlik bağlarını güçlendirir.
- Oruç; toplumsal hastalıkları tedavidebirliği sağlar.
- Oruç; vücut için bir rektefe vazifesi görür.

-Ramazan orucu kimlere farzdır
Namaz kimlere farz iase oruç da onlara farzdır. Ancak biz yine bir sıralama yaparak bilgilerimizi tazelemiş olalım, oruç: Erginlik çağına gelmiş, akıllı, her erkek ve kadın müslümana Ramazan ayında oruç tutmak farzdır.

1- Orucun çeşitleri
Farz olması ve olmaması açısından çeşit oruç vardır.

2- Farzolan oruçlar: Ramazan'da oruç tutmak farzdır. Bu ayda tutulamayan oruçlar başka günlerde kaza edilir.

3- Sünnet olan oruçlar: Muharrem ayının dokuz, on, onbirinci günleri oruç tutmak sünnettir. Kamerî ayların onüç, ondört ve onbeşinci günleri ile haftanın pazartesi, perşembe günleri ve şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehabtır.

4- Haram olan oruçlar: Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban bayramının dört günü oruç tutmak haramdır. Çünkü bayram günleri Allah'ın kullarına birer ziyafet günüdür. Allah'ın ziyafetinden kaçınmak uygun değildir.

-Orucu bozan şeyler
Orucu bozan şeyler, orucu geçersiz kılan şeylerdir. Oruçlu iken bilerek herhangi bir şeyi yemek, içmek. Cinsî münasebette bulunmak ve Besin değeri olan iğnelerden kullanmak, besin değeri olmayan iğneler ise orucu bozmaz. Ayrıca cumhura göre kusmak da orucu bozmaz. Denize girmek, banyo yapmak, kan aldırmak, içerisinde şeker ihtiva etmeyen natur bir sakızı çiğnemek de aynı şekilde değerlendirilir. Ağız kokusunu kısmende olsa gidereceği için toplum içerisinde bulunan ve insanlarla konuşmak durumunda olan müslümanlara sakız çiğnemeleri tavsiye bile edilmelidir. Alah'ın hoşuna gittiği söylenen! oruçlunun ağız kokusu, insanların hoşuna gitmemektedir.

-Kazayı gerektiren haller
Orucu bozan şeyler, aynı zamanda kazayı gerektiren hallerdir. Herhangi bir nedenle orucu bozulan müslüman, Ramazan ayından sonraki bir günde, orucunu kaza eder.

-Oruçla ilgili diğer meseleler
Oruçla, oruca başlama zamanıyla ilgili, diğer meseleleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
 
1-Keffâret
Keffâret ceza demektir. Geleneksel fıkıh kitaplarımızda orucunu kasten bozan müslümana verilecek cezadan, keffaret adı altında uzun uzun bahsedilmiştir. Oysa hüküm koyucu, her ne sebeple olursa olsun orucunu bozan müslümana kaza etmesini söylemiştir. Peygamberimiz de bu yolu takip etmiştir. Sonradan bu yol terkedilmiş ve hüküm koyucuya rağmen, oruçla ilgili senaryolar, yukarda da bahsedildiği gibi yazılmaya devam edilmiştir.

Kur'an ve Sünnet'e göre, her ne suretle olursa olsun orucunu bozana keffâret lâzım gelmez. Keffâret cezası başka konulardaki (zıhar olayı Mücadele 2,3) keffâret uygulamalarının anlam kaydırmalarıyla, oruca da tatbik edilmesinden doğmuştur. Burada Allah adına hüküm koymanında ötesinde, Allah adına, O'nun kullarına ceza vermek gibi bir zulüm de vardır. Biz, böyle bir zulmü, Allah'ın dinine fatura etmekten Allah'a sığınırız. Hüküm ne kadar da açık: ''Ramazan günlerinde orucunu tutamamış olanlar, başka günlerde tutarlar.'' Allah rızası için oruç tutan müslümanın, öyle veya böyle, hiçbir mazereti yokken orucunu bozması mümkün değildir.

Oruçlu bir müslüman, tarafından tesbit edilen özel durumuna göre, kendini mazeretli görürse, mazeretli sayarsa, orucunu bozar, bozar demek biraz yanlış düşeceğinden, iftar eder demek daha doğru olacaktır. Bu kişiyede ceza yüklemek Bakara Sûresi'nin son âyetine ters düşer. Keyfi olarak oruç bozan insan ise, zaten Allah korkusundan veya ibâdet şuurundan uzaktır. Böyle bir özelliğe sahip olan insan da keffaret orucundan zaten korkmaz, çünkü onu da tutmayacaktır. Bu durumda ceza iyi niyetli olan müslümana verilmiş olurki yanlıştır. Yukardaki sözümüzü yeniden tekrar edelim. İnsan ibâdet yapıp yapmamakta hürdür. Bu hürriyet içerisinde yapılırsa, ibadet bir anlam taşır. Herkes Cennet'e girme hürriyyetine sahip olduğu gibi Cehennem'e girme hürriyyetine de sahiptir. Kimse kimsenin başına bekçi tayin edilmemiştir.
Keffârete delil olarak şu hadis gösterilir:
- Bir adam Peygambere gelerek'' mahfoldum''dedi,
- Peygamberimiz; Seni mahveden şey nedir ?
- Adam; Ramazan da hanımımla ilişkide bulundum.
- Peygamberimiz: Köle azad edebilir misin ?
- Adam: Hayır.
- Peygamberimiz: Peşpeşe iki ay oruç tutabilir misin ?
- Adam: Hayır.
- Peygamberimiz: Altmış fakiri doyurabilir misin ?
- Adam: Hayır.
- Peygamberimiz: Adama biraz hurma vererek al bu hurmaları dağıt dedi.
- Adam: Bizden fakiri var mı ki ben bu hurmaları dağıtayım?
- Peyagamberimiz: Güldü ve adama, git bunları ailene yedir dedi.''(15)

Bu hadis gereğince keffâret kabul edilse bile, sadece cinsi münasebetle ilgili olduğu görülür. Keffâretin umûmîleştirilmesi ve farz hükmünde görülmesi yanlış olur. İkincisi, Adamla peygamberimiz'in konuşmalarının sonunda hurmalar adama kaldı. Adam cezalandırılma yerine mükâfatlandırıldı. Üstelik, peygamberin huzuruna eliboş gelen adam, eli dolu olarak geri döndü, peygamberimizi keyiflendirdi ve güldürdü. Hadisi ilim adamları da değerlendirmiş ve şu sonuçları elde etmişler:
1- İmam Hanefi, kasden bozulan oruca 61 gün ceza vermiş.
2- İmam Şafiî, keffâret sadece, kendi isteğiyle cinsi münasebet yapan erkek için geçer-lidir, kadın için geçerli değildir, onun kaza yapması gerekir demiş.
3- İmam Malik, hadisteki sıra takip edilir demiş.
4- İmam Nevevî, keffâret erkeğedir, kadına hiçbir şey gerekmez demiş. Çünkü keffâret mehir gibidir, mehirde erkeğe mahsustur.(16)

-Sonuç
Keffâret ilim adamlarının çoğunluğunun ortak görüşüne göre orucu bozan diğer hususlarla ilgili değildir. Sadece cinsî ilişki ile ilgilidir, ve de erkek için geçerlidir, kadın için ise geçerli değildir. Herne sebeple olursa olsun oruç bozulduğu zaman, güne gün, oruç tutmakla farz yerine getirilmiş olur diyebiliriz.
 
2- İtikaf
Beş vakit namaz kılınan bir camide ibâdet niyetiyle durmaktır. Itikaf'ta olan insan, yeme içme işlerini camide yapar. Devamlı zikirle, tefekkürle, okumayla meşgul olur. Müddeti: Mezheblere göre değişir. Hanefîler, Şafiiler ve Hanbelîlere göre, enaz; ''az bir zaman, bir an'', olarak belirlenen müddet, Malîkiler'e göre bir gün, bir gecedir. İsteyen daha fazla da durulabilir. İtikâf'ın amacı; belirli bir zaman içerisinde, hertürlü dünya meşgalesinden uzaklaşarak, murakabeye dalmak, tabir caizse, Allah'la baş başa kalarak huzur ve mutluluğu yakalamaya çalışmak, hiçliğin şuuruna ermektir.(17)

3- Oruç ve Hilal
Hilâl, Ramazan ayının başlangıcının belirlenmesinde belirleyeci rolünü oynar. ''Hilali gördüğünüz zaman Oruç tutunuz, hilali gördüğünüz zaman bayram yapınız; hava bulutlu ise taktir ediniz'' Başka bir rivayette ''Hava bulutluysa veya hilâl'i gözetlemeye mani bir durum var ise, Şaban'ı otuza tamamlayınız''(18) buyurulmaktadır. Belirleme, o günün şartlarında şahısların şahadetiyle yapılıyormuş. Bugün belirleme, Astronomi uzmanlarınca, yapılmaktadır. Hassas aletler ve hesaplamalarla yapılmaktadır. Yapılması gereken, Ramazan ayının başlangıcının tesbitidir. Hangi şekil ve esas alınırsa alınsın tesbit yapıldıysa sorun çözülmüş demektir.'' 29 veya 30 gün oruç tutulur ve sonunda bayram yapılır.

- Biz deriz ki, mümkünse bütün İslâm aleminde orucun başlaması ve bitimiyle ilgili birlik sağlanmalı ve bir prensip üzerinde anlaşılmalıdır. Aynı zamanda oruca başlanmalı ve aynı zamanda bayram yapılmalıdır. Kimi oruç tutarken kiminin iftar etmesi, müslümanlar arasında sürtüşme meydana getirmektedir. Hilâl tartışmasının altında yatan gerçek dînî endişe değil, siyasî endişedir.

- Hanefî Mezhebine göre kılınması vacip olan bayram namazı, cumhurun görüşüne göre sünnettir. Bir özür gereği, bayram namazları, bir gün ertelenerek kılanabilir. Bu şekildeki bir uygulama ile müslümanlar arasındaki birliği korumak en güzeli olacaktır. Çoğunluğun sünnet olarak belirlediği bayram namazında kavga çıkararak ümmetin birliğini zedelemek haramdır. Ümmetin birli ğini sağlamak ise farzdır.

- Kaldıki, Şafiî Mezhebi'ne göre, hilâl tesbitinde hesaba itibar edilir.
- Cumhurun görüşü ise; ''onu takdir ediniz''(19) şeklindedir. Kısacası cumhurun görüşü hakikate daha yakındır. Namaz vakitlerinde saati dakikasına varıncaya
- kadar kullanan müslümanların, oruç tesbitinde hesabı dışlamaları mânidar değil midir?
- Oysa teknolojiyi en iyi kullananların, ondan en iyi şekilde istifade etmesi gerekenlerin müslümanlar olması gerekmez mi? ''Herşeyi bir nizam, bir hesap üzerine yarattığını, feleklerin kendi yörüngelerinde yürüdüklerini, yüzdüklerini''(20) Kuran altıncı asırda, tüm dünyaya ilan etmedi mi? Böyle bir Kitabın bağımlıları nasıl olur daKur'an'ı ve Sünneti dışlayarak oruç tesbitinde, ilkel yöntemleri seçer?

- Allah, herçağda dinini omuzlayabilecek, her platformda onu temsil edebilecek, akıllı, yetenekli, ehliyetli aksiyon sahibi yiğit müslümanlar istiyor, belirli çıkar hesapları olan, şovmen müslüman istemediği gibi, sünepe, dış görünüşüyle medine dilencisini andıran yobaz müslüman istemiyor. ''Allah Kitabında bu düşüncesini şu şekilde ifadeye koyuyor: ... hâlâ düşünmeyecek misiniz? Aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Aklınızı çalıştırmazsanız sizi pislik içerisinde bırakırım.''

4- Kutuplarda oruç
Kutuplar, günün gece ve gündüz olarak 24 saat gibi bir tesbit ile tayin edilemediği yerlerdir. Kutuplarda en yakın yerdeki, zaman dilimine göre ayarlama yapılarak, oruç tutulur, namaz kılınır.
5- Niyet
Oruçta niyet şarttır. Niyet kişinin kalbinden oruç tutacağını bilmesidir. Imam Hanefî, Malikî ve Hanbelî' ye göre şart olan niyet, Imam Şafii'ye rükündür.(21)

6- Sadaka-ı Fıtır
Sadaka-ı fıtır, Ramazan bayramını geçirmemek üzere verile-cek olan bir sadakadır. Bayram günü sabah namazına kadar verilmesi gerekir. İmkân bulunamamışsa daha sonrakî günlerde de verilebilir. Zengin (nisaba mâlik) olan hür müslümanlar, sadaka-ı fıtrı vermelidir. Fıtır Sadaka'sı bakmakla yükümlü olunan şahıs başına hesab edilerek Allah rızası için verilir. Sadaka-ı fıtır, sofraya konan tüm yiyecekler üzerinden zamanın şartlarına göre tesbit edilmelidir. Tesbit çağın getirdiği zorunluluklar göz önünde bulundurularak fakir lehine yapılır. Sadaka-ı fıtır, bir fakirin akşamlı- sabahlı bir günlük yiyeceğinin tutarıdır. Hesap buna göre yapılır.

-Orucun fidyesi
Oruç tutmaya güç yetiremeyenler (ağır işlerde çalışanlar, işyeri ile promlemleri olanlar, özürlü olanlar, hasta olanlar, kendi açılarından oruç tutmaya mani, herhangi bir mazereti olanlar), farz olan oruç için tutamadıkları her bir oruca bedel bir fidye verirler. Bir fidye, bir sadaka-ı fıtır miktarıdır. Fidye vermekle mükellef olan müslümanlar, fidye vermeye de güç yetiremezlerse, o zaman Allah'dan af ve mağfiret dilerler.
-Oruç tutmamayı mübah kılan özürler
Kendisine oruç farz olan bir mükellefin, aşağıda belirtilen sebeblerden dolayı, oruç tutmaması veya iftar etmesi mübahtır. Orucunu tutamayan veya iftar eden özür sahipleri,
mazeretleri geçince tutamadıkları gün sayısınca oruçlarını tutarlar.
1- Hastalık
Hasta olan ve orucun kendisine zararlı olacağı, doktor tarafından bildirilen kişi hastalığı süresince oruç tutmayabilir.

2- Yolculuk
Ramazanda yolculuğa çıkacak kimse, oruç tutmayabilir. Eğer yolculuk herhangi bir sıkıntı vermeyecekse oruç tutmak daha iyidir.

3- Kadınların hâmile veya emzikli olması
Hâmile olan veya çocuğunu emziren bir kadın, oruç tutmayabilir.
Kadınlar hayız ve nifas hallerinde, isterlerse oruç tutmayabilirler, tamamen kendi takdirlerine bağlıdır. Müslüman gücü yetiyor ve ibadet yapmak istiyorsa Allah ona sen hayızlısın, bana ibadet edemezsin demez. Hayızlı kadınlar kendileri istemedikleri taktirde hiçbir ibadetten uzaklaştırılamaz. Allah, güçleri yetmediği halde kendilerini ibadet yapmak zorunda hisseden kadınlara, sıkıntıya girmesinler diye, isterseniz bu hallerde oruç tutmayabilirsiniz demiştir. Yoksa hayızlı olduğunuz sürece bana yaklaşmayın dememiştir. Akıl var mantık var, Allah hiç böyle saçma birşey der mi?

Hayızlı kadınlar cahiliye çağında horlanırlar, dışlanırlardı. Fıkıh kitaplarındaki horlama ve dışlama da aynı mantıkla, sonradan Islâm'a fatura edilmiştir.(22)
Yok, namaz kılamazsın, yok oruç tutamazsın, yok Kâbe'yi tavaf edemezsin, böyle şey olmaz..., çoğaltabilirsiniz.

Efendim bu konuyla ilgili hadisler vardır gibi, üzerinde düşünülmeden sarfedilen sözleri, ancak Muaviye'nin sözcüleri söylerler. Kur'an'a ters hadis olmaz, peygamber böyle fahiş bir hata yapmaz. Kur'an hayızlı kadını- nifaslı kadını hasta kabul etmekte ve hastaların üzerinden sorumluluk yükünü kaldırmaktadır. Hasta olan, mazeretli olan müslümanlar ibadetlerini nasıl yapıyorlarsa hayızlı- nifaslı kadınlar da, onu yapacaklardır. Peygamberimiz de sözleriyle, fiilleriyle Allah'ın bu buyruğunu detaylandırmıştır, hepsi bu kadar.

4-Şiddetli açlık ve susuzluk
Oruçlu bir kimse açlık ve susuzluğa dayanamayacak bir duruma düşerse iftar eder, içinde bulunduğu durumdan kurtulduğu zaman, orucunu tutabilir.

5-Rızık endişesi ve ihtiyarlık
Bakara Sûresi'nin 184. Âyetinin beyan ettiği mazeretlere, sahib olan insanlar; senenin hiçbir gününde oruç tutamayabileceği gibi, rızık temini için zor şartlar altında çalışan insanlar da aynı şekilde oruç tutmayabilirler. Bu insanların oruç tutacağız diye hasta raporu almaları tamamen yanlış olur. Allah; insanları kandırarak, yanıltarak kendisine ibadet yapılmasını istemez. Yukarda açıkladığımız gibi, bu müslümanlar fidye vererek oruç ibadetini yerine getirmiş olurlar. Belkide bu usulle oruçtan daha hayırlı bir ibadeti yapmış olacaklardır. Ama, yıllık izinlerini oruç tutmak amacıyla kullanabilirler.

6-Delilik
Deliler oruç tutmakla mükellef değildir.

7-Zorlama
Oruçlu bir müslüman, tehdit altında kalırsa, hürriyyeti elinden alınırsa oruç tutamayacağı gibi tuttuğu orucu da bozabilir.
   
Rüştü Kam



(1) Bakara suresi 3
(2) Bakara suresi / 184
(3) Bakara suresi / 187
(4) Süleyman Ateş 1. cild 312- 315.
(5) Bakara 187
(6) M. sıyâm, 160.
(7) Buhârî, savm 9; Müslim, sıyâm, 161
(8) Buhârî, savm, 2; sıyâm, 162
(9) Tefsirul Kur'ân-nül Hakîm 2/156
(10) Buhârî, savm, 6
(11) Islâm'ın ışığında Günün Meseleleri c. 1 s. 110 H. Karaman
(12) Kerimoğlu Yusuf, Emanet ve Ehliyet, Ölçü yay. Ank. 1985, c. 1, s. 413, Ibn. Abidin- Reddü'l-Muhtar Ale'd Dürrü'l Muhtar- Ist. 1983, c. 4, s. 320
(13) Tefsiru‘l Kur'ân‘ı Hakîm 2/156
(14) Bakara 187
(15) Ebû Hureyre'de rivayet edilmiştir. Kütü- i Sitte, c. 9, s. 527, h. no: 3227
(16) Fıkhussire Cilt 2 Shf 47 Seyyid Sâbık
(17) Vehbe Zuhaylî, c. 3, s. 219
(18) Buharî, Savm 2
(19) Ibn. Rüşd, Bidayetü'l Müçtehid, c. 2, s. 25,
- Ege Hasan, Dört Mezhebin fıkıh kitabı, bahar yay.Ist.,c.2,s. 25
- Islâm Ilmihâlleri- Fikri Yavuz- Süleyman Ateş
- Kur'an Meali- Ali Bulaç / Ali Özek ve arkadaşları
- Tefsir- Süleyman Ateş- Prof. Dr. H. Atay Raporlar
- Islâm Fıkhı Ansiklopedisi- Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî
(20) Yâsin 37, 38, 39, 40
(21) Ege Hasan, Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, c. 2, s. 15
(22) Bakara 185- 222



 







  Yorumlar (2)

 1 Ramazan
Yazan bekir sıddık yılmaz, 20-08-2010 22:02
hayırlı ramazanlar
 2 Hosgeldin Ramazan
Yazan Yunus, 10-08-2010 18:28
Sagolun hocam,

yine bizleri, oruc gibi kafalarda soru isareti dolu olan önemli
bir konuda, aydinlattiniz.

Ramazan ayinin tüm inanlar icin, hayirli ve huzur icinde gecmesi dilegiyle


Berlin' den sevgi dolu selamlar

Yunus Inci

TATİL İZLENİMLERİM


Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
 
 
TATİL İZLENİMLERİM
 
 
 
 
 
 
Prag
Berlin'den sonra ilk durağımız Prag. Çok güzel bir şehir. Sanki açık hava müzesi. Tarihine sahip çıkan bu insanları ayakta alkışlıyorum. Bir gün kaldık Prag'da. Yanımda kızım Dilruba Hayrunnisa ve Oğlum Hureyre Mürsel Ahmet var. Fotoğrafları onlar çekiyor.

TATİL İZLENİMLERİM
TATİL İZLENİMLERİM
TATİL İZLENİMLERİM
Belgrad
Prag'dan sonraki durağımız Belgrad. Otelde kaldık. Sabah ilk işimiz Belgrad kalesini ziyaret etmek oldu. Sırbistanlı bir genç bize rehberlik yaptı, ortak lisanımız İngilizce.
Düşündüm, yüksek sesle düşündüm, 600 sene bu topraklarda kalan Osmanlı; Portekizli gibi, İspanyalı gibi davransaydı şimdi buradaki ortak lisan Türkçe olacaktı. Gururlandım; çünkü, Ecdadım Osmanlı daha o günlerde bugünkü insan hakları savunucularına gerekli dersi vermi, dinlerinde ve dillerinde onları serbest bırakmış.
TATİL İZLENİMLERİM
TATİL İZLENİMLERİM
Üsküp
Tekrar yola koyulduk. Bu sefer Üsküp'teyiz. Osmanlı çarşısını gezdik. Osmanlı'dan kalan bakir bir çarşı burası. İstanbul'daki ve Bursa'daki kapalı çarşılara benziyor. İnsanları çok cana yakın. Murat Paşa Camii'ni sorduğumuz yaşlı bir Makedonya'lı Türk : ''Şuradan sola kıvıracaksın, sonra bir de sağa kıvıracaksın karşıda camiyi güreceksin'' diye bize camiye giden yolu tarif etti. Bu tarif çok hoşumuza gitti ve bir hayli güldük.
TATİL İZLENİMLERİM
Buradaki Camiler Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından restore ediliyormuş. Bu iş için görevlendirilen Rüstem Bulut usta ve Dr.Ercan Yılmaz anlattı bunları. Ekipte, nakkaş, hattat, müzehhip ve duvar ustası olmak üzere on kişi var. Buradan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üstlendiği başka bir restorasyon görevi için Kosova'ya uçacaklarmış.

Vardar nehrinin ayırdığı şehrin bu tarafında Türkler öbür tarafında Makedonlar yaşıyor. Türklerin olduğu bölgeler oldukça bakımsız, öbür taraf ise ihtişam içerisinde.
TATİL İZLENİMLERİM
Kosova'dan oraya gelip yerleşmiş olan Ali beyin lokantasında yemek yedik. O lokantaya bizi ilk uğradığımız döner lokantasının sahibi Abdullah bey gönderdi: ''Siz uzak yoldan geliyorsunuz, benim lokantamda sadece döner var, sulu emek isterseniz ben sizi başka bir lokantaya götüreyim'' dedi ve bize mihmandarlık yaptı. Fatih'e İstanbul'un kapılarını açan ruh işte bu ruhtu. Yani kendinden önce kardeşini düşünme...
TATİL İZLENİMLERİM
Herkese selamı var Ali beyin...
Onlar Türkiye ve Türk aşığı insanlar, aman Allah'ım ne kadar da cana yakınlar. Ali beyin kardeşi Kosava vaiziymiş, hoş sohbet bir insan, tanıştık, bizi kosovaya davet etti.
Yemekten ve arılması zor olan o insanların hoş sohbetinden sonra, Murat Paşa Camiinde öğle ile ikindi namazlarımızı cem ederek kıldık ve yola devam ettik.

Selanik
Selanik çok sıcak ve sıkıcı. Atatürk'ün doğduğu evi ziyaret edecektik ama, yola devam etmek daha iyi olacaktı. Biz iyi olanı tercih ettik. Alınan ortak karardan sonra soluğu Keşan'da aldık. Sabahın saat dördünde otelde istirahate çekildik.

Çanakkale
Gelibolu'ya geldiğimizde saat 10.00 olmuştu. Fatih Sultan Mehmet'in yaptırdığı kale kapısından içeriye girdik. Fransa'lı bir aileyle birlikte tuttuğumuz tercüman eşliğinde Namazgah tabyalarından başladık Çanakkale Şehitliği'ni gezmeye: Seyyid Onbaşı'nın Golyat'ı denizin dibine yollayışının destanı, Yahya Çavuş'un 63 gönüllü askerle İzlan'da askerlerini, toplarına tüfeklerine ve üstün askeri araç ve gereçlerine rağmen 10 saat boyunca Arıburnu'ndan çıkarma yapmalarına izin vermeyişinin destanı, Mustfa kemalin ve 57. Tümen komutanının Conk Bayırı'nda yazdığı destan ve daha niceleri...
TATİL İZLENİMLERİM
TATİL İZLENİMLERİM
TATİL İZLENİMLERİM
Akşam saat onda Çanakkale ziyareti son buldu. Ama koşturmacayla son buldu. Vardığımız sonuç; Çanakkale anlatılmaz, yaşanır...
TATİL İZLENİMLERİM
TATİL İZLENİMLERİM
TATİL İZLENİMLERİM
Tavsiyemdir
İzinlerini Türkiye'de geçirmek isteyen vatandaşlarımıza tavsiyemdir. Avrupa'yı neredeyse bir unçtan bir uca geçiyoruz. İçinden geçtiğiniz şehirleri gezip dolaşmanız size çok şeyler kazandıracaktır. Bundan emin olun. Geriye döndüğünüzde dostlarınıza anlatacağınız çok güzel şeyler olacaktır. Her sene izin dönüşü dostlarına Türkiye'deki evlerini yazlıklarını anlatmaktan sıkılmış olanlaradır benim sözüm, başkasına değil...

Denizli
Dönüşte sırada Selanik, Atina ve Roma var nasipse.
Ben şu anda Denizlide'yim. Dünyanın en güzel en samimi ve en içten insanları olan annemi ve babamı ziyaret ettim. Ellerini öptüm dualarını aldım. Ölmüş olan akrabalarımı mezarlarında ziyaret ettim ve onlar için dualar okudum. Özellikle genç yaşta aramızdan ayrılan ağabeyim İskender için dua ettim.
Bu günden sonra da dostlarımı ziyaret edeceğim. Bazı dostlar 30 senedenberi Kur'an halkasında bir araya geliyorlar her hafta Cumartesi akşamları, onlarla birlikte olmaya özen göstereceğim. Kuran meali okuyorlar ve ayetler üzerinde düşüncelerini belirtiyorlar, ne güzel. Allah Kur'an'ından ayırmasın...Amin.

Pamukkale Üniversitesi
Bugün(26.07.2010) annemi ve babamı Pamukkale Üniversitesi Hastanesine götürdüm. 7.30 da hastanede olmam gerektiğini söylediler, ben de öyle yaptım. Önce numara çektik. Daha sonra kayıt yaptırdık. 9.00 da muayene için doktor sırasına girdik. Doktorlar hiç gülmüyor. Doktoru görünce korkudan hastalığınızı unutuyorsunuz...Ben doktorun ''Hoşgeldiniz'' deyip ayağa kalkacağını ve elimizi sıkacağını bekliyordum....Muayeneden sonra da ayağa kalkarak sağlıklı günler dileyeceğini sanıyordum... olmadı. 15 sene sonra izin için geldiğim ülkemde olup bitenler beni hayal kırıklığına uğratıyor.

Hastanız ayakta duramıyorsa tekerlekli sandelye savaşı başlıyor. Bulabilen kendisini şanslı olarak görüyor. Ben şanssız olanlardanım.

Sonra ''Neyiniz var?'' diye sert bir tonlamayla karşılaşıyorsunuz. Nihayet reçete yazılıyor, doktorun, teşhisi ve protokol numarasını reçeteye yazması gerekiyor. Eğer teşhisi ve protolkol numarasını yazmayı unutmuşsa k; bizimki öyle oldu, eczaneden geriye dönüyorsunuz. Tekrar hastaneye gelip doktorun kapısında bekliyorsunuz o eksiklikleri tamamlatmak için.

Birşey daha var. Günde ancak bir tek hastalıktan dolayı muayene olabilirsiniz. Göz muayenesi oldunuzsa, arkasından cilt hastalığı için aynı gün ikinci bir muayene olamazsınız. Beş hastalığınız varsa ve köyden gelmişseniz beş gün otelde kalacaksınız demektir, Denizli'de yanında kalacak bir akrabanız yoksa.

Türkiye bu muamelelerin yapıldığı bir ülke olmayı hak etmiyor. Sağlık reformu yapıldığını söylüyorlar belki doğrudur ama. Bu yaşadıklarım Türkiye'ye ihanet olmalı...

Dört mevsimin yaşandığı bu ülke, birgün istenilen düzeye gelecektir inşallah.
 
Rüştü Kam



 







  Yorumlar (6)

 1 VAHDEDDİN
Yazan SİNAN HAYRETTİN SALİHOĞULLARI, 15-08-2010 23:55
Rüştü bey size çok teşekkür ederim.bir yanlışın altını çizerek düzeltmişsiniz. abdülhamit değil vahdettin dir.tekrar teşekküre ederim
 2 Maksadını Aşan Sözler sarfedilmemeli
Yazan Rüştü Kam, 15-08-2010 11:20
Sevgili Kozanoğlu Osmanlı'ya haksızlık etmiş."Etrak-i bî-idrak" idraksiz Türkler demektir. Osmanlı Kayı Boyu'ndan gelen bir Türk boyudur. Osmanlı Üç Kıt'ada hükümran olunca içinde çeşitli ırklardan, dinlerden ve mezheplerden insanlar barındırmıştır. Ancak hiçbirisini aşağılamamıştır.

Tatil izlenimleri yazımda bu konunun özellikle altını çizmeye çalıştım. Osmanlı adaletini, hoş görüsünü idare ettiği insanları dinlerinde ve dillerinde serbest bıraktığını, ve böylece 600 sene idaresinde kalan insanların bugün kendi dillerini konuştuklarını ve dinlerini yaşadıklarını yazdım ve bu davranışlarından ötürü "Gururlandım" dedim. İspanyolları ve Portekizleri örnek olarak sundum. Sırbistan ve Makadonya'dan izlenimlerimde de bu gerçeğin altını çizdim.

Sevili Kozanoğlu'nun bu hakikatı bilmemesi mümkün değildir diye düşünüyorum. 600 sene ayakta kalan bir imparatorluğu bir cümleyle karalayıp geçmek, Osmanlı'ya haksızlık olmaz mı sevgili Kozanoğlu?

Sinan Hayrettin Bey'e gelince; Mustafa Kemal Atatürk'ü Anadolu'ya gönderen Abdulhamid değildir Vahdettin'dir. Abdulhamit de son padişah değildir. Osmanlı'nın yaptığı yanlışlar mutlaka vardır. Osmanlı'yı tamamen hatasız olarak görmek ve olaylara bu açıdan yaklaşmak da takdir edersiniz ki yanlış olur.

Ancak hatasıyla sevabıyla geçmişinize sahip çıktığınız için sizleri tebrik etmem gerekiyor. Her iki arkadaşıma da Tavsiyem şudur: Adaletl davranmak, ancak İfrat ve tefritten devamlı uzak durmakla mümkün olacaktır.

Konuya olan ilginizden dolayı her ikinize de teşekkürlerimi sunarım.
 3 KEMAL KOZANOĞLU BEYE
Yazan SİNAN HAYRETTİN SALİHOĞULLARI, 12-08-2010 16:01
kemal bey çok öfkelenmişsiniz bu kadar sinirlenmenize gerek yokdu ki
bir kere siz neslinizi bilmiyorsunuz cahillikten kurtulun artık senin neslin adem oğullarından gelir bu !bir...
2-osmanlı türk kıyımı yapmamıştır kendileride türktür.merak ettim atam dediğin nesil kim acaba? osmanlıyı tanımıyorsan lanet edeceğine tarih oku biraz eksik bilgilerle ahkam kesme adresini verde size biraz kültürünüzün gelişmesi için kitap yollayayım.ben osmanlı torunu olarak aslımı inkar etmiyorum siz edebilirsiniz ama bunu hakaret derecesine ulaştırırsanız işte anadoludan bir yiğit çıkar veriveri ağzının payını analdınmı kemal kozanoğlu.
ha ben siyasetçi değilim demegoji falan bilmem onlardan icazetde almadım ben anadolu çocuğuyum. Birde biraz kültürün artsın şimdi sana kurtuluş savaşının başlama ve bitişi ile bilgi vereyim. Senin beğenmediğin ve kabulllenemediğin osmanlı varya işte bitmiş osmanlının son patişahı abdülhamit han M.Kemal atatürk ve arkadaşlarına işgalci ingilizlerden vize alıp ve onlara cebinden para verip anadoluya çıkmalarını ve kurtuluş savaşını başlatma projesini veren yüce zattır
bak şimdi bunuda bilmiyordum deme sakın o zaman seni inan demogoji yapmakla ben suçlarım.
 4 Sinan beye
Yazan Kemal Kozanoglu, 10-08-2010 22:52
demogoji yapmaya calismissiniz ama maalesef becerememissiniz..
1. Osmanliyi ben ancak atalarim olan türklere "etrak-i bî-idrak" diye hakaret etmesinden bilirim..o yüzden osmanliyi yad degil lanet ederim ancak..
2. Kuruldugu günden yikildigi güne kadar atalarim olan türklere yaptigi kiyim, sürgün ve katliamlardan dolayi osmanliyi yad etmem.
3. Canakkkale; benim Anadolu'da yasayan halklarimin sizin cok sevdiginiz Osmanliya ragmen emperyalizme karsi verdigi savastir.

Lütfen sacmasapan demogojileri birakin ve kalkipta saga sola format atmaya kalkismayin..
 5 ASLINI İNKAR EDEN NAMZETTİR
Yazan SİNAN HAYRETTİN SALİHOĞULLARİ, 08-08-2010 16:58
Rüştü bey in tatil izlenimlerini büyük bir keyifle okudum.zevk ve heyacanla noktası na kadar hafızama kazıdım. Kamuyla böyle güzel bir ifadeyle izlenimlerini bizlerle paylaşması çok keyifli geldi bana Çanakkale yi yeniden hafızalarımızla canlandırmışsınız.Osmanlı yı Bir kez daha sayenizde yadettik. teşekkür ederiz paylaşımlarınız için. Ancak 2010 yılında olmamıza rağmen bir kültür devrimine değil osmanlıyı ve çanakkaleyi unutan beyinlere format atılması gerektiğine inanıyorum. Zaten onların beynindeki bilgilere virüs bulaşmış hiç değilse formatlayıp tertemiz beyinler ortaya çıkmalı diye düşünüyorum. İnşallah dönüşünüzü bizimle paylaşırsanız seviniriz.Şimdiden hayırlı yolculuk.
 6 Tatil Izlenimimi yoksa Osmanlicilik oyun
Yazan Kemal Kozanoglu, 04-08-2010 15:21
Rüstü bey hemseriyiz ama özellikle yazinizdaki Osmanlicik vurgusu beni sasirtti..2010 yilinda hala sizin gibi düsünebilenlerin olmasi bile, aslinda ülkemiz insaninin bir kültür devrimine ihtiyaci oldugu

ZALİM KİME DENİR (III)


Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
 
 
ZALİM KİME DENİR (III)
 
 
-„Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken "Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen..." (6/93)

-„Böylece biz, kazandıkları dolayısıyla zalimlerin bir kısmını bir kısmının başına geçiririz. „(6/129)


-„De ki: "Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz ben de yapıyorum. Bu yurdun (dünyanın) sonu, kimindir, bilip-öğreneceksiniz. Gerçekten zalimler kurtuluşa ermeyeceklerdir." (6/135)

-„Deveden iki, sığırdan da iki. De ki: "İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları) mı? Yoksa Allah, bunları sizlere tavsiye ettiği zaman şahid miydiniz?" hiçbir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." (6/144)

-„Ya da: "Kitap bize de indirilseydi, elbette onlardan daha çok doğru yolda olurduk" dememeniz (için) işte size Rabbinizden apaçık bir belge, bir hidayet ve bir rahmet gelmiştir. Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve (insanları) ondan alıkoyup-çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden alıkoyup-çevirenlere, bu 'engelleme ve çevirmelerinden' dolayı pek çetin bir azabla karşılık vereceğiz." (6/157)

-„Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz." (7/19)

-„Öyleyse, Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kimdir? Kitap'tan kendilerine bir pay erişecek olanlar bunlardır. Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: "Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" "Onlar bizi (yüzüstü) bırakıp-kayboldular" diyecekler. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten kâfirler olduklarına kendi aleyhlerinde şehadet ettiler. „(7/37)

-„Cennet halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler: "Bize Rabbimizin vadettiğini gerçek buldunuz mu?" Onlar da: "Evet" derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir: "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun." (7/44)

-„Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: "Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma" derler." (7/47)

-„Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi." (7/150)

-„Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden ve O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Şüphesiz O, suçlu-günahkarları kurtuluşa erdirmez. (10/17)

-„Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahidler: "Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır" diyecekler. Haberiniz olsun; Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir." (11/18)

-„Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir." (11/31)

-„Denildi ki: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: "Uzak olsunlar" denildi." (11/44)

-„Rabbinin katında 'belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış' olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir." (11/83)

-„Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü o benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez." (12/23)
-„Dedi ki: "Eşyamızı kendisinde bulduğumuzun dışında, birisini alıkoymamızdan Allah'a sığınırız. Yoksa bu durumda kuşkusuz biz zalim oluruz." (12/79)

-„İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtacak değilim, siz de beni kurtacak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azab vardır." (14/22)

-„Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar. Zalimleri de şaşırtıp-saptırır; Allah dilediğini yapar." (14/27)

-„Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür." (14/34)

-„Eyke halkı da gerçekten zalim kimselerdi." (15/78)

-„Ki melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak onların canlarını aldıklarında, "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk" diye teslim olurlar. Hayır, şüphesiz Allah, sizin neler yaptığınızı bilendir." (16/28)

-„Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin: "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz. „(17/47)

-„Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz." (17/82)

-„Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?" (18/15)

-„Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Şüphesiz biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir." (18/29)

-„Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi." (18/35)

-„Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir." (18/50)

-„Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk.
Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar. "(18/57)

-"Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler. Ama bugün o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler." (19/38)

-"Yazıklar bize" dediler. "Gerçekten biz, zalimmişiz." (21/14)

-"Onlardan her kim: "Gerçekten ben, O'nun dışında bir ilahım" diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri biz böyle cezalandırırız." (21/29)

-"Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir" dediler." (21/59)

-"Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; "Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)" dediler." (21/64)

-"Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte o zaman, inkâr edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler). "(21/97)

-"Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler." (22/53)

-"Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkâra) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz." (23/107)

-"Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah'ın ve elçisinin kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir." (24/50)

-"Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıkıp gitti: "Rabbim, zalimler topluluğundan beni kurtar" dedi." (28/21)

-"Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. "Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: "Korkma" dedi. "Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun." (28/25)

-"Bizim elçilerimiz İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: "Gerçek şu ki, biz bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular." (29/31)

-"Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden veya kendisine hak geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim kimdir? İnkâr edenlere cehennem içinde bir konaklama yeri mi yok? "(29/68)

-"Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldıktan sonra, yüz çevirenden daha zalim kimdir? Gerçekten biz, suçlu-günahkarlardan intikam alıcılarız." (32/22)

-"Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir. "(33/72)

-"Kıyamet günü o kötü azabtan kendini yüzü ile kim koruyabilecek? Ve zalimlere "Kazandığınızı tadın" denmiştir." (39/24)

-"Allah'a karşı yalan söyleyenden ve kendisine geldiğinde doğruyu (Kur'an'ı) yalanlayandan daha zalim kimdir? Kafirler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok?" (39/32)

-"Eğer yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olmuş olsaydı, kıyamet günü o kötü azabtan (kurtulmak amacıyla) gerçekten bunları fidye olarak verirlerdi. Oysa, onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah'tan kendileri için açığa çıkmıştır. "(39/47)

-"Onları, yaklaşmakta olan güne karşı uyar; o zaman yürekler gırtlaklara dayanır, yutkunur dururlar. Zalimler için ne koruyucu bir dost, ne sözü yerine getirebilir bir şefaatçi yoktur." (40/18)

-"Zalimlere kendi mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de." (40/52)

-"Eğer Allah dileseydi, onları her halde tek bir ümmet kılardı. Ancak O, dilediğini kendi rahmetine sokar. Zalimlere gelince; onlar için ne bir veli vardır, ne bir yardımcı (bulursun)." (42/8)

-"Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri' ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır. "(42/21)

-"(O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise, cennet bahçelerindedirler. Rableri katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur." (42/22)

-"Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez." (42/40)

-"Allah, kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiçbir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen; "Geri dönmeye bir yol var mı?" derler." (42/44)

-"Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azab içindedirler. "(42/45)

-"Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir." (43/76)

-"Çünkü onlar, Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi senden savamazlar. Şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler. Allah ise, muttakilerin velisidir. "(45/19)

-"De ki: "Gördünüz mü-haber verin; eğer (bu Kur'an,) Allah katından ise, siz de onu inkâr etmişseniz ve İsrailoğullarından bir şahid bunun bir benzerine şahidlik edip iman etmişse ve siz de büyüklük taslamışsanız (bunun sonucu ne olacak)? Şüphesiz Allah, zalim olan bir kavmi hidayete erdirmez. "(46/10)

-"Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakablarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir. "(49/11)

-"Daha önce Nuh kavmini de. Çünkü onlar, daha zalim ve daha azgındılar. "(53/52)

-"Sonunda onların akibetleri, şüphesiz ateşin içinde ikisinin de süresiz olarak kalıcı olmalarıdır. İşte zalim olanların cezası budur." (59/17)

-"Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir. "(60/9)

-"İslam'a çağrıldığı halde, Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez. "(61/7)

-"Oysa onlar, ellerinin öne takdim ettikleri dolayısıyla bunu hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, zalimleri bilendir. "(62/7)

-"Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (66/11)

-"Dediler ki: "Rabbimiz seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz." (68/29)

-"Böylece onlar, çoğu kimseyi şaşırtıp-saptırdılar. Sen de o zalimlere sapıklıktan başkasını arttırma." (71/24)

-"Rabbim, beni, annemi, babamı, mü'min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma." (71/28)

-"Dilediğini kendi rahmetine sokar. Zalimlere ise, onlar için acı bir azab hazırlamıştır." (76/31)

Bu ayetler de zalim müsümanları zulümden uzaklaştıramıyorsa; o zalimi Allah'ın adaletiyle başbaşa bırakmaktan başka yapılacak başkaca birşey yoktur. Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olacaktır. 
 
 
Rüştü Kam



 




ZALİM KİME DENİR (II)


Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
 
 
ZALİM KİME DENİR (II)


Allah zalimi sevmez. Müslüman zalimleri ise hiç sevmez. Alnı secdeli, çenesi sakallı, başı çarşaflı nice zalim vardır. Bu sahtekâr, zalim Müslümanlar, kıyafetleriyle, girdikleri şekillerle zulümlerini gizlemeye çalışırlar. Zulümlerini gizlemekte de oldukça mahirdirler. Bu sahtekâr Müslümanlar yalanları sayesinde ayakta dururlar. Karalama kampanyasında başarılıdırlar. İftira atmak onların sanatı haline gelmiştir. Yüzleri hiç kızarmaz. Allah onları şerlerinden gerçek Müslümanları korusun... Amin...


Allah bu insanlar için bakın neler diyor. Ben aradan çıkıyorum. Allah'ın buyrukları ile sizleri baş başa bırakıyorum. Bu ayetlerin hepsini okuduğunuzda, zalimin kim olduğunu artık sizler tespit etmiş olacaksınız. Hemen kendinize çeki düzen veriniz. Zalimin tanımı sizin davranışlarınızla örtüşüyorsa tövbe ediniz, bu sıfatları başkalarında görüyorsanız hemen onlarla aranıza mesafe koyunuz, eli tesbihli ağzı dualı, alnı secdeli olsa da koyunuz:

-„Öncelikle; ALLAH'IN âyetlerini yalanlayanlar, ALLAH'a iftira atıp ALLAH adına yalan söyleyenler zâlimlerdir." (Yunus 17; Hûd 18; Saf 7)

-„Şirk en büyük zulümdür; ALLAH'a şirk koşanlar ise en büyük zâlimlerdir." (Lokman 13) -„ALLAH'ın mescitlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışanlar da zalimlerdir." (Bakara 114)

ALLAH Teâla, zalimleri dost edinmeyi de ‘zalimlik' olarak nitelemektedir

-„Kur'ân'a göre, babamız veya kardeşlerimiz bile olsa zalimlere dost olmak, zalimliktir." (Tevbe 23)
-"Sakın ola ki, ALLAH'ı, zâlimlerin yaptıklarından habersiz sanmayın!" (İbrahim 42) "ALLAH o zâlimlerin kimler olduklarını ve neler yaptıklarını elbette bilendir" (Bakara 95, 246; En'am 58)

-"ALLAH zâlimleri sevmez." (Âl-i İmran 57, 140; Şûra 40)

Zalimler, ALLAH'ın sevgisinden mahrum kalırlar; bu en büyük mahrumiyettir

- "Zâlimler asla iflah olmazlar" (En'am 21, 135; Kasas 37)

-"ALLAH zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez" (Bakara 258; Maide 51; En'am 144; Tevbe 109; Yusuf 23; Kasas 50; Ahkaf 10)

-"ALLAH zâlimlerden intikam alır" (Secde 22)

-"ALLAH'ın lâneti zâlimlerin üzerinedir" (A'raf 44; Hûd 18; Gafir 52)

-„ALLAH "zalimleri mutlaka helâk eder." (İbrahim 14; En'am 47; Kasas 59)

Ancak, ALLAH sadece batıl inançları nedeniyle bir toplumu helak etmez; buna zulmün de eklenmesi gerekir Bir kelâm-ı kibar vardır; "küfür ve putperestlikle iktidar olunabilir, ancak adaletsizlik ve zulümle asla!"

-„Ama yine, ALLAH, zulüm yapsalar da bir kavmi hemen helak etmeyebilir; zira ALLAH zalimlere süre verir." (Hûd 100-102; İbrahim 42-43; Nahl 61)

-„Eğer ALLAH insanları, haksızlıkları ve zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı." (Nahl 61; Fâtır 45)

-"De ki: Üstünüzden veya ayaklarınızın altından size azap göndermeye ya da sizi muhalif topluluklara bölüp bir bölümünüzün hıncını diğer bir bölümünüze tattırmaya kadir olan O'dur" (En'am 65)

"Yukarıdan gelen azap yöneticilerin ve soyluların zulmüdür; aşağıdan gelen azap ise kölelerin ve alt tabakanın şiddet ve zulmüdür" (Mazharuddin Sıddıki, Kur'ân'da Tarih Kavramı, Pınar Yay, s 30)

Bir toplumun bu tür azapları ve nihayet helaki hak etmesinin nedenleri arasında en çok dikkatimizi çeken olumsuzluk ise şu ayette tasvir ediliyor:

-"Biz bir ülkeyi helak etmeyi irade ettiğimiz zaman, o ülkenin bolluk içinde kolay yaşamaya alışmış seçkinlerine son uyarılarımızı göndeririz ve (eğer) onlar taşkınca yaşamaya devam ederlerse cezalandırıcı hüküm artık o toplum için kaçınılmaz olur Biz de orayı darmadağın ederiz" (İsra 16)

Ayet mealinde yer alan ‘mütreflere son uyarılarımızı göndeririz' ifadesi, Fahrettin Razi tefsirinde ‘mütreflerin yani bolluk ve refah içinde yaşamaya alışmış kimselerin sayısını artırırız' biçiminde açıklanmıştır İşte bu yorum üzerinde ciddiyetle düşünülmelidir:

Bir eli yağda, bir eli balda lüks ve refah içinde yaşayan kesimin bu yaşam biçimlerini sürdürebilmeleri ve sayısal olarak çoğalmaları, o toplumda haksız kazancın, vurgun, soygun ve talanın artarak devam etmesi demektir Bu durumda ise toplum sınıfları arasındaki uçurum derinleşecek, mütreflerin zorbalığı şiddetlenirken alt tabakanın isyanı da aynı oranda şiddetlenecektir Toplum ‘üstten' ve ‘alttan' gelen azaplarla sarsılacak, toplum kesimleri birbirlerine ‘hınçlarını' tattırmaya yönelecek ve böylece ‘helak hak edilmiş' olacaktır

İşin ilginç olan bir başka yanı da, zorbaların kendilerini ‘yenilmez' ve ‘yıkılmaz' zannetmeleridir Oysa tarih nice güçlü, kudretli milletlerin, devletlerin çöküşüne tanık olmuştur:


-"Ad kavmi de yeryüzünde haksızca büyüklük taslamış ve ‘bizden daha kuvvetli kim var?' demişlerdi" (Fussilet 15)

-"Biz bunlardan önce nice kuşaklar helak ettik ki, onlar zorbaca yakalamak (baskı ve şiddet uygulamak) bakımından kendilerinden daha üstündüler; onlar bütün rızk yollarını tutmuşlar (ya da ölümden kurtulmak için kaçacak delikler aramışlar)dı Var mı kaçacak bir yer?" (Kaf 50/36)

Bu ayetler, sadece ‘ezici fizik güçlerine' dayanarak ayakta kalacaklarını zanneden zorbalara ilahî bir tokattır Zira zulüm, hiçbir zaman pâyidâr olmaz Dolayısıyla;

-"Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir" (Şuara 227)

-„İnkârcı zâlimlerin ise, "canı cehenneme!" (Mü'minun 41) onlar "cehennem odunu olacaklardır!" (Cin 15)

-„Onların azabı, "acı bir azaptır" (İnsan 31);

-"kalıcı bir azaptır" (Şûra 45)

-„Ve o zâlimler, azabı gördüklerinde; "geri dönmeye bir yol var mı?" (Şûra 44) diyeceklerdir

-„O gün artık çok geçtir; orada o zalimlerin imdadına yetişecek hiçbir kimse de yoktur ." (Bakara 270; Âl-i İmran 192; Mâide 72; Hac 71; Rum 29)

Şimdi tevbe edip zulümden vazgeçecekler içinse vakit vardır; af ve mağfiret kapısı da açıktır!

"Rabbimiz, bizi zâlimler topluluğuyla birlikte kılma/sayma!" (A'raf 40, 150)

"Rabbimiz, bizi bu zulmedenler topluluğuna dâhil etme!" (Mü'minun 94) Âmîn!

-„Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." (2/35)

-„Hani Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Ama sonra siz, onun arkasından buzağıyı (tanrı) edinmiş ve (böylece) zalimler olmuştunuz." (2/51)

-„Ama zulmedenler, kendilerine söylenen sözü bir başkasıyla değiştirdiler. Biz de o zalimlerin yaptıkları bozgunculuğa karşılık, üzerlerine gökten iğrenç bir azab indirdik. „ (2/59)

-„„Andolsun, Musa size apaçık belgelerle geldi. Sonra siz onun arkasından buzağıyı (tanrı) edindiniz. İşte siz (böyle) zalimlersiniz." (2/92)

-„Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu (ölümü) hiçbir zaman kesin olarak dilemiyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir." (2/95)

-„Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların (durumu) içlerine korkarak girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette büyük bir azab vardır. (2/114)

„Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah) "Zalimler benim ahdime erişemez" dedi. (2/124)

-„Yoksa siz, gerçekten İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın, Yakub'un ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: "Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı? Allah'tan kendisinde olan bir şehadeti gizleyenden daha zalim olan kimdir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir." (2/140)

-„Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her ayeti (delili) getirsen, yine onlar senin kıblene uymaz; sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. Onlardan bir kısmı, bir kısmının kıblesine (bile) uymaz. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, o zaman gerçekten zalimlerden olursun." (2/145)

-„Boşanma iki defadır. (Sonra) Ya iyilikle tutmak veya güzellikle bırakmak (gerekir). Onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir; ancak ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmuş olmaları (durumu başka). Eğer ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda (kadının) fidye vermesinde ikisi için de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah'ın sınırlarına tecavüz ederse, onlar zalimlerin ta kendileridir." (2/229)

-„Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine: "Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi, O: "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)" demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir." (2/246)

-„Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok, Allah güneşi doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince, o inkârcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." (2/258)

-„İman edip salih amellerde bulunanların ecirleri eksiksiz ödenecektir. Allah, zalim olanları sevmez." (3/57)

-„Artık bundan sonra kim Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzerse, işte onlar, zalim olanlardır. (3/94)

-„(Allah'ın) Onların tevbelerini kabul etmesi veya zalim olduklarından dolayı azablandırması işinden sana bir şey (sorumluluk ve görev) yoktur." (3/128)

-„Kendisi hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koştuklarından dolayı küfredenlerin kalplerine korku salacağız. Onların barınma yerleri ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür. (3/151)

-„Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?" (4/75)

-„Biz onda, onların üzerine yazdık: Can'a can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir keffarettir. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır." (5/45)

-„Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez." (5/51)

-„Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Hiç şüphesiz o zalimler kurtuluşa eremezler. „(6/21)

-„Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar, seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler, Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar." (6/33)

-„Sabah akşam -O'nun yüzünü (rızasını) dileyerek- Rablerine dua edenleri kovma. Onların hesabından senin üzerinde birşey (yükümlülük), senin hesabından da bir şey (yükümlülük) yoktur ki onları kovman gereksin. Yoksa zalimlerden olursun." (6/52)
 
Rüştü Kam



 







  Yorumlar (1)

 1 Dogru müslüman
Yazan kemteri, 08-07-2010 20:27
Sevgili hoca 24 yildir seni taniyor ve Dogrulugun karsisinda saygiyla egiliyorum.yillardir berlinde verdigin emege saygi duyuyorum ALLAH senden razi olsun.Saglicakla kal sevgili ALLAH dostu.