14 Nisan 2013 Pazar

KADIN, ERKEĞİN KABURGA KEMİĞİNDEN YARATILMIŞTIR





İnsan, kadın ve erkek olmak üzere iki ayrı cinsten ibarettir. Allah Nisa suresinin birinci ayetinde insanı yarattım derken, aynı zamanda ve aynı cevherden kadını da yarattım demektedir. Bundan dolayı yükümlülükler bu iki varlığın sırtına aynı derecede eşit yüklenmiştir. Buyruklar karşısında erkek kadına göre daha fazla, kadın erkeğe göre daha az sorumlu değildir. Üstünlük ölçüsü olan „takva“ her iki cins için de geçerlidir. Her iki cinsin, yaratılıştan kaynaklanan farklılıkları ve üstünlükleri vardır elbet. Ancak bu farklılıklar, hukuk açısından birinin diğerine üstün olması anlamına gelmez. Buyruk şöyledir:
Ey insanlar! Sizi bir tek can(lı)dan yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Kendisi adına birbirinizden [haklarınızı] talep ettiğiniz Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ve bu akrabalık bağlarını gözetin. Şüphesiz Allah, üzerinizde daimî bir gözetleyicidir.“  (Muhammed Esed Meali, Nisa; 1)

Ayete göre, kadın olsun erkek olsun aynı cevherden, nefisten, benlikten yaratılmıştır.   “Nefs”, “benlik” bütün insanların ortak kökenine işaret eder, kadın da erkek de “nefs/benlik” taşır.

Bu ayetteki nefis kelimesi, aslında canlı anlamına gelir. Nefes de canlılık belirtisi olan soluk alıp vermeye denilir. Genellikle müfessirler, buradaki nefis kelimesiyle Hz. Adem'in kastedildiğine kani olmuşlardır.

Bizim kanaatimize göre ayetteki nefis, Hz. Adem'i değil, insanın aslı olan ilk canlıyı kastetmektedir. Birçok ayette, insan yaratılışının bazı aşamalardan, evrim safhalarından geçirildiği belirtilmiştir. Nuh Suresi'nin 13-14'üncü ayetlerinde:
Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?
Oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır.” (Muhammed Esed Meali) buyurulmaktadır. Demek ki insan, hemen birdenbire ortaya çıkmış bir varlık değil, uzun bir tekâmül sonucu süzüle süzüle yaratılmış en mütekâmil varlıktır.

Gerçek böyledir, insan bir tek candan yaratılmıştır. Ancak öğreti farklıdır.  Dolayısıyla yaratılış konusundaki inanç, kadının, erkeğin eğri kaburga kemiğinden yaratıldığı inancıdır. Tevrattaki kadının yaratılışıyla ilgili metin aynen şöyledir:

 “Ve Rab Allah Ademin üzerine derin uyku getirdi, ve o uyudu; ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ve yerini etle kapadı.  Ve Rab Allah Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı, ve onu Adem’e getirdi. Ve Adem dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir; buna Nisa (kadın) denilecek, çünkü o insandan alındı.”  (Kitab-ı Mukaddes, Tekvin; ll. bap, 21-23. cümleler)

Bu ve benzeri rivayetlerle kadının yaratılışının  kaburga kemiğinden olduğu Müslümanlar tarafından kabul edildi. Başkaca rivayetlerle de desteklenerek, “kadının, saçının uzun, aklının kısalığı ve dinin noksanlığı” gibi aşağılamalara da fazla dikkat edilmedi. Bunlar mecburi eğrilik olarak kabul edildi.

Allah, Hz. Adem'i topraktann yarattığına göre, Hz. Havva'yı da topraktan yaratmaya kadirdir. Durum böyle olunca, Hz. Havva'yı, Hz. Adem'in bir kaburgasından yaratmasının manası nedir? 11
Bu şekildeki soruları soranlar reformist olarak nitelendirildi.

Bu gün için Yahudi toplumunda ellerindeki kitapta yazılanlara inananlar var mı bilmiyorum ama, Müslümanların, kadının yaratılışı ile ilgili inancı bozulmuştur. Kitâb-ı Mukaddes’te anlatılan türden olmuştur. Bu inanışa da maalesef  Peygamberimiz alet edilmiştir. Konuyla ilgili rivâyetler, Kütüb-ü Sitte dediğimiz altı kitaptan Buhari, Müslim ve Tirmizi’de yer almıştır. Tevrat’taki metinle hadis kitaplarındaki metin neredeyse birebir örtüşmektedir. Karşılaştıralım:

 “.....Bize Hüseyin el- Cufi, Zaide’den; o da Meysere’den; o da Ebu Hâzım’dan; o da Ebû  Hureyre’den tahdis etti ki, Peygamber şöyle buyurmuştur: ‘ Her kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa, o mümin kişi komşusuna ezâ etmesin. Bir de kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz! Çünkü onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Bu kemiğin en eğri kısmı en üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan, onu kırarsın. Onu kendi haline bırakırsan, daima eğri kalır. Onun için sizler birbirinize kadınlar hakkında daima hayır tavsiye ediniz.”  (Buhari   Nikâh Kitabı, 81. Bab, rivâyet No. 116) / (Müslim ve Tirmizi)

Kelamcılar derki; "Birşeyi birşeyden yaratmak (halketmek) aklen imkânsızdır. Çünkü yaratılmış olan bu şey, eğer  kendinden önce mevcut olan o şeyin aynı olursa, bu bir yaratma olmaz. Bu bir yaratma olmayınca da, başka birşeyden yaratılmış olması da imkânsız olur. Şayet biz, bu yaratılan şeyin kendinden önce mevcut olan o şeyden başka bir varlık olduğunu söylersek, bu durumda yaratılan ve sonradan meydana gelen bu şey, sırf yokluktan meydana gelmiş ve bulunmuş olur. Böylece, birşeyin başka birşeyden yaratılmasının aklen imkansız olduğu sabit olur. Bu âyetteki harf-i cerri, ibtidâ-i gaye manasınadır. Bu, şu demektir: Bu şeylerin, şeylerden meydana gelişinin başlangıcı, bir zaruretten ötürü değil, sadece öyle vâki olduğu içindir." 13

Kadın erkek eşitliği  

Kadın ve erkek eşitliği siyasi bir söylemdir. Kadın erkeğe erkek de kadına eşit olmaz. Bu söylemi eşitlik olarak değilde adalet olarak açıklamak daha uygun olur. Bu durumda kadın ve erkek insan olmaktan kaynaklanan haklar açısından eşittir denilmelidir. Buyruklara okuyalım:

“İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır. İyiliği emrederler, kötülükten men ederler, namazı kılarlar, zekât verirler, Allah'a ve Elçisi'ne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir... (Tevbe 71)
”...Onlar (kadınlarınız) sizin için birer elbise, siz de onlar (erkekleriniz) için birer elbisesiniz...” (Bakara 187)

Bu ayetlerin bildirdiğine göre, kadın ile erkek; dost olarak her alanda yanyana birbirlerine yardım ve arkadaşlık edecekler, yaşamları boyunca toplumlarında aynı haklara sahip oldukları gibi sorumluluk ve görevleri de birlikte paylaşacaklar.  Yaratılıştan kaynaklanan farklılıklar dışında, Allah katında kul olma sorumlulukları ile sorumluluklar, değerler ve haklar açısından durumları birbirine eşittir.

Giysiler nasıl insanları koruyarak sıcak tutuyorsa, eşler de birbirine karşı elbise gibi ayni durumda koruyucu, sıcak ve çekicidir. Böylece erkek kadını, kadın da erkeği tamamlamaktadır.

Sorumluluk

„Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak barışa yönelik iş yaparsa, onu tertemiz bir hayat ile yaşatırız...(İsra 97)
„İkiyüzlülerin erkekleri de kadınları da birbirinin aynıdır. Kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, harcamamak için ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unutmuştur, Allah da onları unutmuştur...“(Tevbe 67)

Sonuç:

1-İnsan tek bir nefisten yaratılmıştır. Kadını insan olarak kabul edenler onun da aynı nefisten yaratıldığını kabul ederler.
2-Kaburga kemiği hikayesi uydurularak, kadın İslâm’dan önceki konumuna getirilmeye çalışılmıştır ve bu konuda başarı da elde edilmiştir.
3-Tevratın yaratılışla ilgili hikayesi, hadis olarak literatüre girmiştir. Ayete açıkça muhalefet eden bu hadis(!) maalesef müslümanlar tarafından kabul görmüştür. Ayete rağmen kabul görmüştür ve ısrarla savunulmaktadır. Önceki alimlerin yanlışlıklarını bugünün alimleri israrla neden savunurlar anlamak mümkün değildir.
4-Allah hem kadını hem de erkeği Kur’an’ın bütününden sorumlu tutuyor, ancak kadını akıldan noksan yaratıyor, Allah bu durumda adil midir? Kadına zulmetmiş olmaz mı?
………………………
11- Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 7/310-311
13- Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 7/311-312

KADININ BOŞANMASI



Müslümanlar boşanma konusunda hukuk dışında kalmayı, İslâm’ın erkeklere verdiği bir hak olarak görüyorlar.  “Üçten dokuza şart olsun seni başadım, boşol, boşol, boşol !”
Bu komutu erkek verir, kadın verirse geçersizdir. Uygulama böyledir.  Mahkeme huzurunda söylenme şartı olmadığı için de kadın hemen boşanmış olur. Neden ve niçin soruları sorulmaz bile. Miras taksimi de ikiye bir anlayışı ile yapılır. İslâm’ın diğer buyrukları konusunda duyarsız olan müslümanlar boşanma ve miras taksimi konusunda oldukça duyarlı (!) hale geliverirler birden, “Allah böyle emretmiştir, bizlere bu emri uygulamak düşer…” derler.

Böyle bir anlayış Kur’an’ın müslümanlara tavsiye ettiği veya emrettiği bir anlayış değildir. Bu anlayışın oluşmasında gelenek belirleyici olmuştur. Allah’ın “en son ve en mükemmel” dediği  bir dinin boşanma ile ilgili hukuku erkeğin iki dudağı arasından çıkacak “Seni boşadım’’ sözünden ibaret olamaz. Bu şekilde yapılan boşanmalar Kur’an’a uygun boşanmalar değildir. Allah erkeğe böyle bir yetki de verme-miştir. Evlenirken aranan şahit şartının, boşanırken aranmıyor olması manidardır.

Ayrıca, Müslümanlar arasında, dini nikah adı altında bir de nikah kıyılır. Bu nikah da uydurmadır. Uydurma bir nikahla yapılan evliliğin, uydurma bir boşanmayla sonlandırılması gerekir. Böyle de olur. Başka türlüsü mümkün olamaz. “Üçten dokuza şart olsun seni başadım, boşol, boşol, boşol !” komutu erkeğin imdadına ulaşıverir. Erkeği kayıran bir evlilik, erkeği kollayan bir boşanma ve erkeği zenginleştirmeye yönelik bir miras taksimi…

İslâm sosuyla servis yapılan bu uygulamalar nice genç kızların ciğerini dağlıyor. Erkeğe birşey olmu-yor, olan kıza oluyor. İmam nikahıyla yapılan bazı evlilikler uzun soluklu olmayabiliyor, boşanmanın da tabiatıyla erkek tarafından yapılması gerekiyor, “Üçten dokuza şart olsun seni başadım, boşol, boşol, boşol !”.
Bazen boşama yetkisi elinde olan erkek bu komutu vermiyor. Dolayısıyla kadın bir başkasıyla evlenemiyor, ancak erkek evlenebiliyor. Kalıyor ortada. Bazen de sözden veya nişandan sonras hemen dini nikah yapılıyor, erkekle kız rahatça konuşsun günaha (!) girmesinler diye yapılıyor bu. Teklifi de kızın babası yapıyor. Nişanlılık sürecinde evli olduklarına inanan gençler birbirlerine yaklaşabiliyorlar, kızdan alacağını alan erkek bir süre sonra kızdan ayrılıyor, bu durumda kıza yazık oluyor. Bütün bunlar din emrettiği için yapılıyor.

Bu şekildeki evlilikler de boşanmalar da din dışı evlilikler ve boşanmalardır. İmam nıkahıyla evli olanlar zina yaptıklarını bilmelidirler. Yetkili bir resmi kurum tarafından tescil edilmeyen evlilikler İslâm dışıdır.  

Kur’an’a göre boşanmaya şu şartlarla  gidilir:

Kur’an’da boşanmanın yegâne şartı şiddetli geçimsizliktir. Ancak geçimsizliğin birçok sebebi olabilir. Sebebi ne olursa olsun geçimsizliği tespit edecek ve kayda geçirecek bir otoriteye ihtiyaç vardır. Ta-raflar boşanma isteklerini mahkemeye bildirecekler, birer de şahit getirecekler, hakim tarafları ve şahitleri dnleyecek, delillere bakacak ve kararını verecektir. 

1- Her iki taraftan, karı koca razı olacakları birer hakem tayin ederler. Bu hakemler uyuşmazlığı gidermeye çalışırlar, [1] ortaya çıkan geçimsizlik böylece çözülür.
2- Eğer geçimsizlik giderilmezse, durum hakime intikal eder. Ve iki şahidin huzurunda boşanma/boşanmama kararı verilir[2] Kur’an‘ın getirdiği boşanma sebebi ve yöntemi bu kadar açık ve seçiktir.  Bu sıralamaya ters düşen bütün fıkıh hükümleri geçersiz sayılır.
3- Kur’an-ı Kerim’de karı-kocaya, iki defa boşanıp üç defa evlenme hakkı tanınmıştır. Üçüncü boşanmadan sonra karı kocanın tekrar evlenmesi şarta bağlanmıştır. Bu üç defa boşanma ise geçimsizlikten kaynaklanacak ve ayrı ayrı zamanlarda vuku bulacaktır.
·       Birinci nikah ilk olandır. 
·       İkinci nikah kadının yanında iki şahit huzurunda birinci boşanmadan sonra olandır. 
·       Üçüncü nikah ise aynı şekilde ikinci boşanmadan sonradır. 
·       Üçüncü boşanmadan sonra tekrar evlenme artık şarta bağlanmıştır. Bu şart hiçbir
ön şart ve art niyet olmadan kadının başka biriyle evlenmesidir. Temelli olarak evlenmesidir.
Kadının bu yeni kocası ölür veya geçinemezler de boşanırlarsa, eski kocasıyla isterlerse tekrar evlenebilirler. Böylece „hülle’’ denilen ahlaksızlıkta/sahtekarlık da ortadan kalkmış olmaktadır.

4- Bir sözle, üçten dokuza „seni boşadım,  boşol! boşol! boşol!’’ gibi ardarda tekrarlanarak yapılan boşamalar Kur’an’ın boşanma için koyduğu şarta uygun olmadığı için geçersizdir.[3]

Miras konusu

Miras konusunda kadın her durumda erkeğin aldığının yarısını alır diye genel bir kural koymak yanlıştır.  Bazı durumlarda erkeğin aldığının yarısını alırken kadın, bazı durumlarda eşit olarak almakta, bazı durumlarda ise 1/8  olarak almaktadır.  Mesela:
1- Kız çocuğu erkek kardeşleriyle birlikte anne babasına mirasçı olursa, kadın erkeğin aldığının yarısını alır.   
2- Ölenin sadece kız çocukları varsa ve sayıları ikiden fazla ise o zaman mirasın 2/3’ü onların olur.
3- Ölenin mirasçısı tek bir kız çocuğu ise, o taktirde mirasın yarısını alır.
4- Anne babanın çocuğu vefat eder de miras bırakırsa, ölenin çocukları da varsa, o zaman anne babanın herbirine 1/6 verilir. Ölenin çocuğu yok ise, anne mirasın 1/3’ünü alır.
5-Ölen kimse bir erkek evlat bırakmış ise,   zevcesi mirasın 1/8’ini alır.

Görüldüğü gibi kadın herhalde erkeğin aldığının yarısını alır diye bir genelleme yoktur. Bu tamamen yanlıştır. Miras konusu, kamu otoritesine tavsiyedir. Bu tavsiye adaleti sağlamak içindir. Kadın ile erkeğin eşit olarak paylaşacakları miras kadını güçlü kılmaya yönelik bir mirastır. Böyle bir hukuk sistemi varsa ve uygulanıyorsa burada Kur’an susmayı tercih eder.

Öte yandan kadın için sahip olduğu malından ev ekonomisine katkıda bulunmalıdır diye bir hüküm de yoktur. Bu durumda eşitsizlikten söz açmak bir yana, erkeğe fazlaca  yüklenilmiş olunmaktadır. İşin hamallığı erkeğin, zevkü sefası kadınındır.  Burada ana olmanın bir avantajı olarak meseleye bakmak, her iki tarafı da rahatlatacaktır. [4]



[1] Nisa /35
[2] Talak /2
[3]  Bakara: 227-228-229-230-231-232/
Talak 2 / Nisa 35
[4] Nisa 7/11/13/176