SALVE WEIMAR! SALVE GOETHE!
SELAM WEIMER! SELAM GOETHE!
Rüştü Kam
21.05.09
Jedem das seine: Yani “Herkes
ettiğini bulur” diye tercüme edilebilecek yazıyı kapı girişinde görünce, daha
içeri girmeden, irkiliyorsunuz. Hangar olarak kullanılan binaların yerini
simsiyah taşlarla belirlemişler. İnsanların kobay olarak kullanıldığı oda ve o iş
için kulanılan malzemeler ürküntü
veriyor. İşe yaramayan insanları masrafa girmeden öldürmek için duvara çakılı
demir askılar. Yakmak için bütün hararetiyle kurbanını bekleyen fırınlar,
iskeletler, kafatasları, yıllar sonra bile içinize o havayı çekerken hissedilen
çok ağır bir koku, aman Allah’ım ne korkunç manzara...
Kapanmasına beş dakika kala
girdik Buhenwald toplama kampının kapkara kapısından içeri. Zamanın
kısıtlı olması canımızı sıkıyordu. “Buchenwald iki saatte dolaşılmaz” diyordu
Sebahattin Bozkurt ve geç kalışımıza hayıflanıyorduk. “Keşke Weimar’da yemek
yemeseydik Buchenwald’a zamanında gelebilirdik.”
İçerdeyiz; yarım saat dolaştıktan
sonra herkes kendisini dışarı zor attı. Suratlar asılmış. Kimseler konuşmuyor.
Ortalığı velveleye vererek konuşan bizim Recai’nin bile sanki dili tutulmuş,
tık yok. Yahya’ya soruyorum, “Yok mu
temelden burası ile ilgili bir fıkra?” Ağzını bıçak açmıyor. Sadece
mırıldanıyor: “Ne yapsın böyle bo...tan
bir yerde Temel.”
Arada sırada kulağıma bazı
sesler geliyor:”Olamaz böyle birşey, Bunlar insan değil yahu...!”
İnsanoğlu duygusal olduğu
kadarda acımasız bir yaratık. Bazı insanlar ölümü yok oluş olarak görüyorlar ve
bu kısa süreli hayat onların canını mı sıkıyor ki son derece gaddar ve acımasız
olabiliyorlar, sanki hayattan intikam alırcasına saldırganlaşıyorlar.. Hatta
olmadık işkenceler yaparak isanları
öldürmek onlara eğlenceli gelebiliyor.
Oysa ne kadar keyifliydik o ana
kadar. Türk Eğitim Derneği’nin önünden demir aldığımızda yüzler gülüyordu,
uğurlamaya gelenler el sallıyor ve bizleri yolcu ediyorlardı. Otobüs şoförünün
Türk olduğunu öğrenince yolcular bundan bir başka mutluluk duymuşlardı. Kahvaltı saati 9.30 olarak ilan edildi. Weimar’a gidiyorduk. Orada Weimar Cumhuriyeti
kurulmuştu. Goethe ve Schiller’le bütünleşen bir şehirdi Weimar. Almanya’da
yaşayıp da Almanya’nın tarihe mal olmuş müstesna değerlerini tanımamak,
bilmemek olmazdı.
Bünyamin Özdemir Schiller’i,
Hureyre Kam Weimar Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve Goethe’yi anlattı
otobüste. Kısa da olsa kilitlendiğimiz
hedef hakkında bilgi sahibi olduk. Murat Yıldız bu gezimizin etkili olması için
olacak herhalde, hazırlamış olduğu matbu kağıtları yolculara dağıtırken
otobüsümüz kahvaltı yapmamız için parka girmişti bile.
Kırk kişi parkta kahvaltı
yapıyorduk. Ne güzel bir manzara; zeytinler, peynirler, börekler, çaylar
kahveler... Yüzler gülüyor, herkes ne kadar da mutlu.
Fıkralar, hikayeler, şiirler
derken Weimar’a gelmişiz bile. İşte bir açık
hava müzesi. Yapılar olduğu gibi bırakılmış. Tarih kokuyor sokaklar. Goethe’yi,
Schiller’i düşünüyorsunuz müzelerini gezerken. Goethe’nin bahçe evi bir başka
güzellikte. Güzel olan sadece ev değil, tabii ki evin etrafındaki ortam. Ormanların içinde, kanalın kenarında
sessiz ve sakin bir mekan. Hanım bana espri ile karışık dedi ki; “Böyle bir yerde ancak şiir yazılır” Bu
gezinin benim için bir önemi daha var; 2003 yılından beri biz bütün bir aile
olarak ilk defa bir arada yolculuk yapıyoruz, gezi yapıyoruz. Ve Goethe
yapacağını yine yaptı ve bu aileyi davet etti, ağırladı Weimar’da. “Salve
Goethe”.
Biz Faytonla gittik oraya. Yaya
gidenlerin bizden karlı çıktığını geriye dönüşümüzde anladık. Gençler Tatari Osman Aziz Efendi ile
karşılaşmışlar yolda. Selam kelamdan sonra, hatıralar yadedilmiş, birlikte
fotoğraflar çektirilmiş. Weimar’da bir Tatar Türkü. Ne zaman oraya geldiği ve ne zaman öldüğüyle
ilgili henüz bir kayıta raslayamadık. Allah rahmet eylesin.
Buchenwald ne kadarda içimizi
karartsa da cem ederek kıldığımız öğle ve ikindi namazının verdiği enerji, kısa
süre sonra herkesin biraz olsun kendine gelmesine vesile oldu. Duamızı yaptık
ve döndürdük yüzümüz Berlin’e.
Sırasıyla her arkadaş Weimar’ı
anlattı. Algılamalar tabiatıyla değişikti. O kadar heyacanlıydı ki arkadaşlar
sanki hâlâ Weimar’daydılar. Memnuniyetleri, teşekkürleri; mutluluklarının dışa
yansımasıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder