Kurban Bayramı, Allah’a kulluğumuzu arz ettiğimiz, verdiği nimetlere şükrettiğimiz müstesna bir Bayramdır. Hz. İbrahim’in imanını, Hz. Hacer’in sadakatini ve Hz. İsmail’in teslimiyetini kuşananlara Rabbimizin bir ikramıdır. Kurban bayramı, İslam’ın nişanelerinden olan kurban ibadetini eda ederek Rabbimize yaklaştığımız nadide bir zaman dilimidir.
Hz. İbrahim'e
oğlunu kurban etmesi rüyasında emredilmiştir. Ama baba bıçağı oğlunun boğazına
çalacağı zaman Allah ona büyük bir koç
göndererek oğlu yerine bu koçu kesmesini emretmiştir. Böylece baba-oğul ideal
bir itaat, teslimiyet ve fedakârlık örneği vermişlerdir (Saffat, 37/107).
Evet Kurban bayramı
müslümanlar için önemli bir gündür. Çünkü müslümanlar bugün insanların,
tanrılar için kurban edilmesine Allah tarafından son verildiğine inanırlar.
Bundan dolayı bu bayramın adı, aslında ölümden kurtuluşun bayramıdır. Kesilen
kurbanlar Allah’a teşekkür anlamı taşır.
Müslümanlar bugün
yaşama sevinciyle coşarlar. Severler ve sevilirler, sevinçlerini kurban keserek
ve kestikleri bu kurbanı da dostlarıyla, komşularıyla, sevdikleriyle
paylaşırlar.
Kısaca Kurban’ın
tarihine bakacak olursak, Kurban’ın, hak olan dinlerde de beşerî olan dinlerde
de var olduğunu görürüz. Hz.Adem'in oğullarından Habil ile Kabil birer kurban
kesmişler, Allah haklı olan Habil'in kurbanını kabul ettiği halde Kabil'in
kurbanını kabul etmemiştir ( Maide, 5/28).
İlkel dinlerde
krallar, kâhinler, ölüler ve putlar için kurban kesilirdi. İslâm öncesi Araplar
da putlar adına kurban keserlerdi ( Maide, 5/3, Bakara, 2/173, En'am, 6/145,
Nahl, 16/115).
Hz. Peygamber'in
dedesi Abdülmuttalib oğlu Abdullah'ı kurban etmeye niyetlenmiş, fakat yaptığı
istişareler sonunda onun yerine yüz deve kesmişti (İbn Hişam, es-Sire, I- 98).
Görüldüğü gibi
İslâm Hz. Adem'den beri süregelen kurban kesme geleneğini korumuş ve bu
geleneği insancıl olmayan uygulamalardan arındırmıştır. Kurban edilecek hayvanlara
gösterilmesi gereken şefkat ve merhamet esasları dahilinde yeni bir düzenleme
getirmiştir.
Kurban kesmek
zorunlu değil, gönüllü bir ibadettir. Kurban kesmek için zengin olmak da şart
değildir. İsteyen ve imkan bulan her müslüman kurban kesebilir.
Kurban kesmenin
asıl amacı insanlarla bir araya gelerek kucaklaşmaktır. Karşılıklı fedakarlıktır.
Sahip olunan malın birlikte paylaşılmasıdır. Bu paylaşımda ihtiyaç sahiplerinin
de gözetilmesi gerekir.
Hz. Peygamber
kurban etlerinin kavrularak saklandığını ve ihtiyaç sahiplerine verilmediğini
görmüş ve: "Hiç bir kimse kestiği kurbanın etini üç günden fazla evinde ve
elinde tutmasın" buyurmuştur.
Hz. Peygamber’in
koyduğu bu yasağın amacı etin geniş halk kitlelerine intikalini sağlamaktir.
Müslüman olmanın
amaçlarından biri de, bulunduğu bölgede “Kurban
Geleneği”ni korumak ve orada yaşayan
insanımızın Kurban Bayramı vesilesiyle kaynaşmasını sağlamaktır. Yüce Allah
sadaka vermeyi emreder. Sadakayı önce en yakınındakine vereceksin, sonra deniz
dalgası gibi yayılacaksın der.
Biz Berlin’de
yaşıyoruz. Berlin’de yaşayan insanımıza, akrabamıza ve Alman komşularımıza
karşı görevlerimiz var bizim,
hayırlarımızı verirken, önceliği Berlin’e tanımalıyız. Alman komşularımızla
birlikte bu bayramı kutlayarak, fedakarlığımızı ve sevincimizi onlarla paylaşmalıyız.
„Kurban“ı sadece
et yemek olarak görmeyelim. Sadece et
bayramı olarak da görmeyelim: Çünkü,
„Kurbanın ne eti, ne de kanı Allah’a ulaşacaktır. Allah’a ulaşacak olan
sizin takvanızdır.“ (Hacc 37) Buyuran Yüce Mevlamız konunun önemini
vurgulamıştır.
Yani, kurban demek;
değil malımızı, gerekirse canımızı dahi Allah’ın yoluna feda etmek demektir. Bu
konuda Hz. İbrahim ve oğlu İsmail bizim için önemli iki örnektir.
Yıllardan beri
Afrika’da ve Asya’da kurbanlar
kesiliyor, ama sonuç değişmiyor, onlar yine fakir. İnsan yılda bir öğün et yese
ne olur yemese ne olur. 364 gün açlıkla mücadele edilecekse, bir gün et yemenin
anlamı ne olabilir ki?
O insanlara bir
lokma et yedireceğiz diye uğraş vereceğimize, bulunduğumuz ülkelerde o kurban
paralarıyla özel okullar, üniversiteler, hastaneler açsaydık daha hayırlı bir
hizmet yapmış olurduk.
Şimdi o
ülkelerdeki gençleri getirip kurban paralarıyla bu okullarda okutabilir veya hastanelerde tedavi
ettirebilirdik. Bu şekildeki bir uygulama İlahi iradeye daha uygun olurdu.
Ne dersiniz;
isterseniz yardımlarımızı yaparken biraz da konuya bu tarafından bakalım….
Berlin’de kalıcı hizmetler yapalım, su üzerine yazı yazmayalım.
Sorumluluğumuzun bilincinde olalım.
Sadece Afrika’daki, Ortadoğu’daki, Asya’daki insanlara bir lokma et
yedirmek için organize olacağımıza, uğraş vereceğimize; biraz da bulunduğumuz
ülkelerdeki çocuklarımıza, insanımıza hizmet etmek için, yardım etmek için
„kurbanlarımızı paylaşmak“ için organize olalım.
Zekatlarımızla, sadakalarımızla, kurbanlarımızla öncelikle bulunduğumuz
bölgelerde aktif hale gelelim. Özel okullar, üniversiteler, hastaneler, kültür
merkezleri açalım. Bu kurumlarımıza Afrika ülkelerinden çocuklar getirelim, bu
okullarda onları da okutalım, onların bu okullarda okumalarına bu hastanelerde
tedavi olmalarına yine sadakalarımızdan pay ayırarak yardımcı olalım. Sonra da
onları ülkelerine gönderelim. Böylelikle hem kendi çocuğumuz için hem de o
insanların çocukları için daha hayırlı
yatırımlar yapmış oluruz. Bu işi önceden yapmış olsaydık; şimdi
Berlin’de ve o ülkelerde aktif görev içinde olan, Berlin’in ve o ülkelerin
rengini değiştirecek binlerce uzman hizmet ediyor olurdu.
Bu şekildeki uygulama İlahi iradeye daha uygun olur. Yardımlarımızı
yaparken, kurbanlarımızı değerlendirirken biraz da konuya bu tarafından bakmamız
gerekir…
59 seneden beri Berlin’de yaşayan Müslümanlar kaç tane milyonluk kurumun
altına imza attılar?
Kaç tane kültür merkezi açtılar?
Kaçtane özel okulları vardır?
Kaç tane üniversite öğrencileri, için yurtları vardır?
Cevaplanması gereken sorular
bunlardır. Almanlar, Müslümanlarla birlikte yaşamanın avantajlarını
görmelidirler. Müslümanların yardımlaşma gayretlerini, fedakârlıklarını
görmelidirler. Müslümanın elinden ve dilinden insanlara zarar gelmediğini
görmelidirler. Hatta Müslüman eli; ihtiyaç sahibi olan herkese din, dil, ırk
ayırımı yapmadan ulaşır anlayışı, Almanlar arasında yaygın hale gelmelidir. Bu
anlayış kendiliğinden oluşmaz, gelişmez. Gayret etmek lazımdır, irade ortaya
koymak lazımdır, eyleme geçmek lazımdır.
Almanlar, medya üzerinden kendisine tanıtılan
Müslümanla, aralarında yaşayan Müslümanlar arasında bir farkın olduğunu, işte o
zaman fark edecektir. O zaman yabancılara önyargı ile bakan siyasiler,
bürokratlar veya Sarrazin gibi insanlar Müslümanları çıkarları için malzeme olarak
kullanamayacaklardır.
59 yıldan beri aynı coğrafyada yaşayan aynı havayı teneffüs eden, aynı
sokakta oturan, aynı okula giden
Müslüman, birlikte yaşadığı Almanın, Müslümanlarla ilgili düşünce
dünyasını değiştirememişse sorun biraz da Müslümanlarda aranmalıdır.
Müslüman; dünyanın neresinde olursa olsun ayağına
çivi batan bir insanın acısını içinde hissetmesi gereken kişidir. Müslüman Arakan’daki, Suriye’deki veya
dünyanın başka bir yerindeki insanlara yapılan yardıma elbette kayıtsız
kalamaz, bu mümkün de değildir. Müslümanın eli oralara mutlaka
uzanmalıdır.
Ancak kendi çocuğumuzun elini bırakarak o elleri
tutmaya çalışmayalım, tutamayız, tutsak bile içine düştüğü çukurdan onu
çıkaramayız. Her Müslüman öncelikle
kendinden, kendi çocuğundan, bölgesinde yaşayan kendi insanından sorumludur.
Kendi çocuklarımız bugün kuyudadır, kendisini kuyudan çıkaracak bir el
beklemektedir, öncelikle annesinin- babasının elini beklemektedir. Biz
öncelikle kendi çocuğumuzu kuyudan çıkaralım, kendi çocuğumuzun elini tutalım,
sımsıkı tutalım ve bırakmayalım.
Unutmayalım, Afrika ülkelerine gönderdiğimiz
kurbanlar, sadakalar, zekâtlarlar, bağışlar kontrol dışı olduğu için, birgün darbe
olarak, kurşun olarak, füze olarak geri dönebiliyor. 15 Temmuz kalkışmasını ve
şehit edilen 250 kişiyi unutmamak gerekiyor.
İslâm hoşgörü dinidir, barış
dinidir. Kim İslâm’ın barış mesajına gölge düşürmek isterse bilsin ki o,
Müslümanlardan değildir.
İslâm öldürmek için değil,
yaşatmak için gelmiştir. Bilakis huzuru tesis etmek için gelmiştir. İslâm
teröre asla prim vermez.
Adı ne olursa olsun, dini ne
olursa olsun, kılık kıyafeti nasıl olursa olsun, tüm terör örgütlerini ve o
örgütlere yardım ve yataklık edenleri, ister özel, isterse tüzel kişilik olsun
hepsini şiddetle lanetliyorum.
Budist rahipler tarafından soykırıma tabi tutulan
Arakan Müslümanlarını, ülkeleri işgal edilen yerinden yurdundan edilen Suriyeli
Müslümanları unutmadık unutmayacağız elbet.
Ben bugün, umutsuzluğa varan bezginliğimden utanıyorum.
Savaşı, zulmü, haksızlığı engellemek, bir nebze de olsa azaltmak için
çırpınmakla geçen bir ömrün sonunda, büyük bir boşluk var, hiçlik var, yenilgi
duygusu var içimde. Bu yenilgi duygusu kahrediyor beni.
Allah bize, Suriye’deki,
Pakistan’daki, Afganistan’daki ve Afrika
ülkelerindeki ve başka yerlerdeki insanlara niçin yardım yapmadınız diye hesap
sormayacaktır. Fakat Berlin’deki insanlara niçin yardım elinizi uzatmadınız,
niçin onların geleceğine yatırım yapmadınız?
Hatta, Alman
komşunuz Hans’la, Rose ile İslam’ın güzelliklerini niçin paylaşmadınız? diye
hesap soracaktır…
Değişik
ülkelere yapılan yardımlara karşı
değilim. O eli tutalım, ancak kendi çocuğumuzun elini bırakarak o eli
tutmayalım. Kendi çocuğumuz kuyuda boğulmak üzeredeir. Kendi çocuğumuzu kuyudan
çıkardıktan sonra tutalım o eli. O ülkelerde yaşayan insanların devletleri
var, o insanlara dünya devletleri de yardım
ediyor, Birleşmiş Milletler(BM) de yardım ediyor… Oysa bize ve bizim
geleceğimize kimse yardım etmiyor, yatırım yapmıyor, bizim elimizden tutan bir devletimiz
yok…Elimizdeki ve avucumuzdakileri almak için gayret sarfeden devletlerimiz
var. Benim çocuğum kimsenin umurunda değil.
Ve ben bütün bu olup bitenlere rağmen,
bugün sizlerle, aramızda bulunan Suriyeli, Afganistanlı
mültecilerle birlikte buruk da olsa bu
bayramı yaşamak istiyorum, sevgi ve
muhabbetlerimle kucaklıyorum hepinizi.
Bayramların özü sıla-i rahimdir. Bayram günlerini sadece bir tatil fırsatı
olarak görmeyelim. Anne babamız başta olmak üzere büyüklerimizi ziyaret
edip hal ve hatırlarını soralım. Vereceğimiz hediyelerle küçüklerimizi
sevindirelim. Bayram neşesine hastaları, yaşlıları ve yalnızları ortak edelim.
Yazıma Almanya’nın
eski Cumhur Başkanımız Sayın Christian Wulff’un tarihe not olarak düştüğü şu
anlamlı sözüyle bitirmek istiyorum. “İslamiyet Almanya’nın da bir parçasıdır”.
Bayramınız mübarek
olsun...,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder