Hz.
Hüseyin, Müslim'in kendisini Kûfe'ye davet eden mektubunu
alınca harekete geçmeye karar verdi. Onun gitme hazırlıklarından
haberdar olan Abdullah b. Abbâs, Iraklılara güvenmemesi
gerektiğini, onu çağıran insanların kendisini her an terk etme
ihtimali olduğunu söyledi. Buna karşılık Abdullah b.
Zübeyr "şayet
benim senin gibi taraftarlarım olsaydı oraya gitmekte hiç tereddüt
göstermezdim" diyerek
Hz. Hüseyin'i Irak'a gitme konusunda teşvik etti. [10] Abdullah
b. Abbâs ertesi gün yeniden gelerek ona, Irak'a gitmekten
vazgeçmesini, mutlaka bir hareket başlatmak istiyorsa Yemen'i
tercih etmesinin daha uygun olacağını zira oradakilerin kendisini
daha gönülden destekleyeceklerini ifade ettiyse de, Hz. Hüseyin'in
kararını değiştiremedi. [11]
Hz.
Hüseyin yolculuk hazırlıklarını tamamladıktan sonra Hicret'in
60. yılında Zilhicce ayının sekizinci günü (9 Eylül 680)
ailesiyle birlikte Mekke'den Kûfe'ye doğru yola çıktı.
Hareketi esnasından karşılaştığı herkes, ona Kûfelilere
güvenmeyip geri dönmesi tavsiyesinde bulundu. Bunlar arasında
meşhur şair Ferazdak "Kûfelilerin
kalbi seninle, kılıçları ise Ümeyyeoğulları'yla
birliktedir" diyerek
Hz. Hüseyin'e Irak'a gitmemesi gerektiğini bildirdi. Ancak onun
ikazı da etkili olamadı. [12]
Bu
esnada kafileye, Mekke'den Abdullah b. Cafer'in gönderdiği
mektup ulaştı. Abdullah b. Cafer, Hz. Hüseyin'e geri dönmesi
için adeta yalvarıyor, bu hareketin bütün aileyi yok olmaya
götürebileceği uyarısında bulunuyor, Mekke valisi Amr b.
Sa‘îd'den kendisi için emân aldığını bildiriyordu. Ancak
onun bu çabası da Hz. Hüseyin'in Irak'a gitme kararını
değiştiremedi. [13]
Hz.
Hüseyin, Kûfe halkının güvenilmezliğinden ötürü kendisine
geri dönmeyi tavsiye eden muhataplarına, durumu bildiğini fakat
Azîz ve Celîl olan Allah'ın emrine kimsenin karşı gelemeyeceğini
söyleyerek mukabele etmiştir.
Yürüyüş
esnasında Hz. Hüseyin'in Kûfe'de bulunan Müslim'e haberci
olarak göndermiş olduğu sütkardeşi Abdullah b. Buktur'un da
Husayn b. Numeyr'in devriyeleri tarafından yakalanıp Kûfe'ye
götürüldüğü ve burada Ubeydullah tarafından işkence edilerek
öldürüldüğü haberi geldi. Hz. Hüseyin bu son gelişme
karşısında Kûfe'deki taraftarlarından tamamen ümidini
kestiğini, bu noktadan sonra geri dönmek isteyenleri kınamayacağını
bildirdi. Bunun üzerine, kendisine destek olmak için kafileye
sonradan katılanlardan bir kısmı ayrılmaya başladılar. Sonuçta
Hz. Hüseyin'in yanında sadece Mekke'den birlikte yola çıktığı
akrabası kaldı. [14]
Bu
esnada Irak'tan gelen Abdullah b. Mutî, Hz. Hüseyin'e "Allah
adına senden geri dönmeni istiyoruz. Allah'a yemin ederim ki sen
sadece keskin kılıçlar üzerine gidiyorsun. Sana bu haberleri
gönderen kimseler şayet seni savaşmak durumunda bırakmamış
olsalardı, senin için her şeyi hazırlamış bulunsalardı ve
bundan sonra sen onların yanına gelseydin işte bu isabetli olurdu.
Fakat şu sözünü ettiğimiz durumda senin böyle bir iş yapmanı
uygun görmüyorum" diyerek
uyarıda bulundu. Ancak Hz. Hüseyin, muhatabına şu cevabı
verdi: "Senin
sözünü ettiğin bu durumu biliyorum. Fakat Azîz ve Celîl olan
Allah'ın emrine hiçbir kimse karşı gelemez." [15]
Diğer
taraftan Müslim b. Akîl'i etkisiz hale getiren Kûfe valisi
Ubeydullah b. Ziyâd, Hz. Hüseyin'in Mekke'den hareket ettiği
haberini alınca onun geçeceği yolları gözetim altında tutması
için Husayn b. Numeyr komutasındaki askerî birliği harekete
geçirdi. [16]
Bu
sırada Hz. Hüseyin de yoluna devam ediyordu. Sâlebiyye denilen
yere geldiğinde Müslim b. Akîl'in, Ubeydullah b. Ziyâd
tarafından öldürüldüğü haberi ulaştı. Bu gelişme üzerine
Hz. Hüseyin'in ile birlikte hareket edenlerden bazıları Kûfe'de
artık yardımcıları kalmadığı için bu noktadan daha ileri
gitmenin fayda sağlamayacağını, üstelik bunun hayatlarını
tehlikeye atmak anlamına geleceğini söylediler. Ancak bu defa da
Müslim'in çocukları babalarının intikamını almadan geri
dönmeyeceklerini ilan ettiler. Hz. Hüseyin bu gelişme üzerine
yola devam kararı aldı. [17]
Kûfe'ye
doğru yoluna devam eden Hz. Hüseyin, Zû Husum denilen yerde
Kâdisiye'de konaklamış bulunan Husayn b. Numeyr'in gönderdiği
Hürr b. Yezid komutasındaki askerî birlikle karşılaştı.
Onların görevi Mekke'den gelen kafileyi sürekli olarak gözetim
altında bulundurmak ve Kûfe'ye ulaştırmaktı. Hz. Hüseyin
muhataplarına kesinlikle Ubeydullah'ın yanına gitmeyeceğini
bildirdi. Hürr b. Yezid ise "Ben
seninle savaşmak emrini almadım, sadece seni Kûfe'ye götürünceye
kadar senden ayrılmamakla emrolundum. Kabul etmeyecek olursan seni
Kûfe'ye götürmeyeceğim. Ancak sen de Medine'ye ulaştırmayacak
bir yola koyul. Bu konuda ben İbn Ziyâd'a yazarım, sen de Yezid
veya İbn Ziyâd'a yaz. Belki Allah bana seninle ilgili herhangi
bir şeye katılmaktan esenliğe kavuşturacak bir yol açar".
Bunun üzerine Hz. Hüseyin Kûfe yolu ile Medine yolu arasında
farklı bir güzergâha doğru harekete geçti. Iraklı askerler de
kendisini takip ediyorlardı. Kısa süre sonra Ubeydullah b.
Ziyâd'ın mektubu geldi. Kûfe valisi, Hürr b. Yezid'e Hz.
Hüseyin'in sarp ve müstahkem yerlere sığınmasına engel
olmasını, onu susuz ve insanların uğramadıkları bir yerde
konaklamaya zorlamasını emretti. Bunun üzerine Hz. Hüseyin
yanındakilerle birlikte Ninova bölgesinde yer alan ve günümüzde
Bağdat'ın 100 km. güneydoğusunda bulunan Kerbela [18]
denilen
yere indirildi. (2 Muharrem 61/2 Ekim 680). [19]
Bu
arada Kûfe'den gelen bir topluluk, Hz. Hüseyin'in haberci
olarak göndermiş olduğu Kays b. Müshir es-Saydâvî'nin
Ubeydullah b. Ziyâd tarafından yakalanıp kalenin üzerinden
atılmak suretiyle öldürüldüğünü bildirdiler. Artık Hz.
Hüseyin için Kûfe'de en küçük bir ümit ışığı kalmamış
oldu. [20]
Hz.
Hüseyin kafilesinin Kerbela'da konaklamasının dördüncü
gününde Ömer b. Sa‘d b. Ebû Vakkâs, emrindeki orduyla bölgeye
ulaştı. Sa‘d, kısa süre önce vali Ubeydullah tarafından
Rey[21] valiliğine tayin edilmişti. Ancak Hz. Hüseyin'in
harekete geçtiği haberi alınınca vali, bu hadiseyle ilgilenme
görevini Sa‘d'a havale ederek, kendisine şayet bundan kaçınırsa
Rey valiliğini unutmasını söyledi. Sa‘d, her ne kadar ısrarla
bu vazifeden affını istediyse de muvaffak olamadı. Yakınlarının
Hz. Hüseyin'in kanına bulaşmaması uyarılarına rağmen Rey
valiliğinden vazgeçemediği için gönülsüz bir şekilde Hz.
Hüseyin üzerine gönderilen ordunun komutasını üstlendi. [22]
Devam
edecek...
Rüştü Kam
[10]
Mes‘ûdî, Mürûcü'z-Zeheb, III, 64-65; İbnü'l-Cevzî,
el-Muntazam, V, 328-329; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 159-160.
[11]
Dineverî, el-Ahbâru't-Tıvâl, s. 223-224; Taberî, Tarih, V,
382-385; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 160-163. Bu konuda
değerlendirmeler için bk. Kılıç, Ünal, Yezid b. Muaviye, s.
247-253.
[12]
Halîfe b. Hayyât, Tarih, s. 176; Dineverî, el-Ahbâru't-Tıvâl,
s. 226; İbn Abdirabbih, el-Ikdü'l-Ferîd, IV,384; İbn Kesîr,
el-Bidâye, VIII, 166.
[13]
Taberî, Tarih, V, 386-389; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III,
275-277; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 163-164.
[14]
Dineverî, el-Ahbâru't-Tıvâl, s. 224; Taberî, Tarih, V, 394,
401.
[15]
Dineverî, el-Ahbâru't-Tıvâl, s. 228-229; İbn Kesîr,
el-Bidâye, VIII, 168-169.
[16]
Dineverî, el-Ahbâru't-Tıvâl, s. 228; Taberî, Tarih, V,
394-399.
[17]
Dineverî, el-Ahbâru't-Tıvâl, s. 227; İbnü'l-Esîr,
el-Kâmil, III, 277-278.
[18]
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu'l-Buldân, I-V, Beyrut 1975, IV,
445.
[19]
İbn Kuteybe, el-İmâme, II, 5-6; Dineverî, el-Ahbâru't-Tıvâl,
s. 228-232; Ya‘kûbî, Tarih, II, 243-244; Ta-berî,Tarih, V,
401-404., 408-409; İbn Abdirabbih, el-Ikdü'l-Ferîd, IV, 379;
Mes‘ûdî, Mürûcü'z-Zeheb, III,70; İb-nü'l-Cevzî,el-Muntazam,
V, 335-336; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 169-170, 172-174.
[20]
Dineverî, el-Ahbâru't-Tıvâl, s. 226; Taberî, Tarih, V, 405.
[21]
Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemu'l-Buldân, III, 116-122.
[22]
Dineverî, el-Ahbâru't-Tıvâl, s. 232-233; Taberî, Tarih, V,
409-410; İbnü'l-Cevzî, el-Muntazam, V, 336.