24 Kasım 2010 Çarşamba

KURBAN VE MÜSLÜMAN


Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
 
 

KURBAN VE MÜSLÜMAN

 

"Kurban"larınızı bulunduğunuz yerde değerlendiriniz...

Bu davranışınız İlahi iradeye daha uygundur...

 
Sevgili dostlar,
20 Kasım 2010 tarihinde geçen sene düzenlediğimiz gibi bu sene de  „Kurban Şenliği" düzenledik. Derneğimizin önündeki caddeyi kapatıyoruz. (Türk Eğitim Derneği, Reuterstr.58  12047 Berlin)
Çocuklar için eğlence yerleri hazırlanacak, halk ve sanat müziğinden örnekler  sunulacak, Karagöz ve Hacivat gölge oyunu sahnelenecek, ayrıca yine çocuklar için resim yarışması  düzenlenecektir. Büyük bir şenlik olacak inşallah.
Kurbanlarımızı ve sözümüzün geçeceği  dostlarımızın kurbanlarını lütfen bu şenlikte değerlendirelim.
Kurbanlarımızın etini Alman komşularımızla birlikte paylaşalım. Böylelikle Alman komşularımızın belleğinde „Kurban"ın kanı değil, tadı kalmış olsun.  
Biz burada yaşıyoruz. Hayırlarımızı verirken, Allah önceliği en yakınımızda olanlara tanıyor: „Sana, neyi infak edip vereceklerini soruyorlar. De ki: "İnfak ettiğiniz mal ve nimet; ana-baba, yakınlar, yetimler, yoksul ve çaresizlerle yolda kalan için olmalıdır. Hayır, olarak yaptığınızı Allah en iyi biçimde bilmektedir."(Bakara 215)
Berlin'de yaşayan insanımıza, akrabamıza ve Alman komşularımıza  karşı görevlerimiz var bizim, lütfen bu sorumluluğumuzu da düşünelim. „Kurban" I sadece et yemek olarak görmeyelim. Sadece et bayramı olarak da görmeyelim Kurban'ı: Çünkü „Kurbanın ne eti, ne de kanı Allah'a ulaşacaktır. Allah'a ulaşacak olan sizin takvanızdır."(Hacc 37)
Buna göre, kurban kesmenin anlamı, Allah isterse en değerli malımızı dahi O'nun yoluna feda edebiliriz, demektir. Tıpkı Hz. İbrahim'in İsmail'i kurban etmeye karar vermesi gibi, gerekirse biz de canımızı seve seve Allah'a kurban verebiliriz demektir. Bir bakıma da kurban malperestlik duygusunu kırmak, Allah'ın rızası karşısında her şeyimizden geçebileceğimizi göstermek anlamına gelir.
Yardıma muhtaç olan insanlara elbette yardım etmek gerekir. Böyle bir yardım farzdır. Ancak; kendi evimizde yangın varken komşunun evindeki yangını söndürmeye gidemeyiz. Oraya bir kova su gönderebiliriz, ama hortumu uzatamayız... Uzatırsak yanarız...
Allah bize öncelikli olarak Pakistan'daki, Afganistan'daki insana niçin yardım yapmadınız diye hesap sormayacaktır. Fakat Berlin'deki insanlara niçin yardım elinizi uzatmadınız, niçin onların geleceğine yatırım yapmadınız? diye soracaktır... Hatta Alman komşunuz Hans'la İslam'ın güzelliklerini niçin paylaşmadınız? Diyecektir.
KURBAN VE MÜSLÜMAN 
Sevgili dostlar,
Pakistan'a, Afganistan'a vb. yerlere devletler de yardım ediyor, Birleşmiş Milletler de yardım ediyor... Oysa bize ve bizin geleceğinize kimse yardım etmiyor, yatırım yapmıyor... Yardımlarımızı yaparken biraz da konuya bu tarafından bakalım...
Sonra yıllardan beri Afrika'da ve Asya'da kurbanlar kesiliyor, sonuç değişmiyor. İnsan yılda bir öğün et yese ne olur yemese ne olur. 364 gün açlıkla mücadele edilecekse bu bir gün et yemenin getirisi ne olabilir?
Yıllardır o insanlara bir lokma et yedireceğiz diye uğraş vereceğimize, bulunduğumuz ülkelerde o kurban paralarıyla özel okullar, üniversiteler, hastaneler açsaydık daha hayırlı bir hizmet yapmış olurduk.
Şimdi o ülkelerdeki gençleri getirip yine kurban paralarıyla buralarda okutabilirdik veya hastanelerde tedavi ettirebilirdik. Bu şekildeki bir uygulama İlahi iradeye daha uygun olurdu.
Allah'a emanet olunuz...
Kurban bedeli 150,00 Euro'dur.
Hesap Numarası: 652024102
BLZ: 10010010
Postbank Berlin   Türkischer Bildunsverein e.V.
Kurban bağışı için Tel.: 030 536 596 45/ 01634604950
Not: Bu şenlikte, kendi derneğini tanıtmak isteyenler için 20 € karşılığında stantlarımız vardır. Sayısı 12 tanedir.  İsteyenler yukarıdaki telefonlarla bizlere ulaşabilirler...
 
Rüştü Kam





 







  Yorumlar (11)


 2 kurbana hayir..
Yazan fatma, 18-11-2010 23:40
istereniz beni kinayin, kizin ama bende fikrimi söylemek istiyorum.. kurban bayraminda kurban edilen o zavalli hayvanciklarin korku icinde ordan oraya kacican hayvanlari görünce, bide cocuklarin gözü önünde kesildiklerini gördükce icim sizliyor:(( kurban bayrami kadar sacma bir bayram olamaz!!! HEM YANI BIDE PARASI OLAN DÜDÜGÜ CALAR MISALI: PARASI OLAN HACA GIDER KURBAN KESER ZEKAT VERIR, VAYYYY GELDI FAKIRLERIN HALINE .kurban bayramlarinda kurban deve koc kesen parali komsularindan bir parca et beklesinler kavurma yapip bayrami senlendirsinler-kurban bayramini kiniyorum, onun yerine baris sevgi yardilasma bayrami olsa, tüm insanlar huzur icinde sakince komsularini sevdikerini , sokak cocuklarini , yetimleri hastalari, yaslilari hatirlasa onlara el uzatsa , bence allah huzurunda daha cok sevaba girecektir
Ben bu kurban bayraminda, yasli yanliz bir bayana bir sepet yiycek aldim, hediye ettim. evini dipten temizledim, ve onun hayir duasini aldim.hem hiristiyanlarin noel bayramida bizim kurban bayramimizda ekonomik amacli olmaya basladi artik.dedigim gibi parasi olan bayramda hava atar!!!
 3 Allah'ın Buyruklarına Mezhepler müdahil
Yazan Rüştü Kam, 18-11-2010 02:13
"Eğer bir kişi mezheplerin dördünün de şartlarını taşımıyorsa, kurban yükümlüsü değil demektir" diye beşinci mezhebin hükmünü koyuyor ve yazınızı bir dua ile bitiriyorsunuz. Allah duanızı kabul etsin...

Sayın Ali Değerli,
Allah'ın dinine lutfen mezhebleri ortak yapmayalım. İbadetlerimizle ilgili kararını Allah, Yüce Kitabı'nda bizlere bildirmiştir. Allah'ın bildirdiği bu kararlar bize yeterlidir. Bunları uygulayalım yeter, mezhep bize gerekli değildir. Emin olun fazlası bizlere gerekmiyor.
"Niçin daha fazlasını yapmadınız" gibi bir sorunun muhatabı da olmaycağız.
Dine ilaveler yapmak, dinden eksiltmeler yapmak veya mezheplere bu ilaveleri ve eksiltmeleri yaptırmak Allah'a akıl vermek olur, "Sen bilememişsin, böyle olmalıydı aslında" gibi. Böyle düşünmek hoş bir şey olmaz. Ben tek olan Allah'a inanıyor ve O'nun buyruklarını yerine getirmeye çalışıyorum. Doğrusunun böyle olduğuna inanıyorum.
Bu buyruklarla örtüşen sünnet varsa bilhassa fiili Sünnet varsa onu da uygulamalarımın arasına koyuyorum.
Ben Kur'an'ın belirli insanlara indiğini kabul etmiyorum. Bütün insanlara indiğine inanıyorum. Amellerimde ve inancımda da, Kur'an'ın dışından bir suale muhatap olacağıma inanmıyorum...
Müslümanların kurtuluşunun da benim gibi davranmalarıyla mümkün olabileceğine inanıyorum.
Sayın Ali Bey,
Bırakalım insanlar Allah'ın diniyle başbaşa kalsınlar... Giemeyelim Allah ile aralarına. Göreceksiniz sonunda siz de rahatlayacaksınız...
 4 Kurban kesmenin hükmü
Yazan Ali Degerli, 16-11-2010 19:37
Muktedir olan kimse için Kurban bayramında kurban kesmek farz hükmünde bir emir değil; Hanefî mezhebine göre vacip, diğer mezheplere göre ise müekked sünnet hükmünde bir emirdir.

Kurban kesmenin farz bir emir olmayışı, Allah ın şefkatinden ve merhametinden dolayıdır. Yani muktedir olduğu halde kesmeyene- inkâr etmediği sürece ceza ve azap yoktur. Vacip veya sünnet-i müekkede oluşu ise, muktedir olanları kurban kesmeye teşvik eder.

Diğer ibadetler gösteriş için yapılmadığı gibi, kurban da gösteriş için kesilmez. Muktedir olanlar kurbanı Allah rızası için ibadet kastıyla keserler. Eğer gösteriş için olursa, safiyetini kaybeder ve ibadet değeri kalmaz. Şu âyet bunu hatırlatır: Kurbanlarınızın ne etleri, ne de kanları Allah a ulaşacak değildir. Allah a ulaşacak olan ancak sizin takvanızdır. 1

Muktedir olduğu halde kurban kesmeyeni kınamak doğru değildir. Kendisi ile Rabb i arasında bir meseledir. Gücü kudreti olmadığı halde, Kurban kesmedi demesinler diye kurban kesmek de doğru değildir. İbadetlerde bir tek Allah ın nazarını ve rızasını esas almalıyız. Ve ibadetlerimizi bir tek Allah için yapmalıyız. İhlâs budur! Halkın beğenisini kazanmak ve kınamasından kurtulmak için kurban kesmek sıhhatli bir davranış değildir.

Belki farkında değiliz ama toplumun kınama refleksi kişi ile Rabb i arasına çok çabuk girebiliyor! Ve yapılan ibadeti Allah için olmaktan çıkarıyor, halkın dedikodusuna malzeme olmamak gibi bir hedefe kilitliyor. Böyle bir amaca ve niyete takılıp kalınırsa, şirk veya gizli şirk tehlikesi bile söz konusu olabiliyor.

Bu açıdan kurbanı, farkında olmadan gösteriş ve riyaya kurban etmemeye dikkat etmeliyiz. Eğer güç ve kudret bulup kesiyorsak, sadece Allah için kesmeliyiz. İbadetimizin sıhhati için, araya başka nazarları ve başka rızaları almamaya veya böyle bir tavır içine girmemeye özen göstermeliyiz.

Kurban ibadeti her ne kadar sünnet-i müekkede olsa da şeâirdendir, yani İslâmiyet in bir beldede mükemmel bir din olarak yaşandığının alâmetlerindendir. Diğer yandan, muktedir olanlar için kurban, Üstad Bedîüzzaman Hazretlerinin vaciptir, terk edilmez, muhkemâttır, hiçbir cihetle tebeddül etmez, değiştirilmez 2 dediği sünnet-i müekkede sınıfına girer. Değiştirilmesi bid attır. Muktedir olunduğu halde amel edilmediğinde, sevaptan ve feyzden mahrumiyet vardır.

Bundandır ki Hanefî mezhebi kurbana güç yetirme ölçüsünü yüksek tutuyor ve bu ölçüye ulaşan birisinin kurban kesmesini vacip görüyor. Hanefî mezhebine göre bir kimsenin kurbana muktedir olmasının en az ölçüsü, aslî ihtiyaçlarından ve borçlarından başka asgarî nisap miktarı mala (seksen beş gram altına yahut buna denk mala veya paraya) sahip olmasıdır.

Diğer mezhepler ise kurbana güç yetirme şartlarını biraz daha indirgemişler ve tabir caizse tabana yaymışlar; hükmen de, bu şartlara ulaşan birisi için sünnet-i müekkede olarak görmüşlerdir. Meselâ Malikî Mezhebi, bayram süresince kurban parasını temin eden bir kişiyi, sene içinde bu paraya muhtaç olmayacak durumda olursa kurban kesmeye muktedir saymış; muhtaç olacaksa muktedir saymamıştır. Şafiî Mezhebi bu şartları biraz daha genişletmiş ve sene içinde durumu ne olursa olsun, bayram süresince zarurî ihtiyaçlarından başka kurban parasını temin edebilen kişiyi kurbana muktedir görmüştür. Hanbelî Mezhebi biraz daha indirgeyerek, ödeme imkânına sahip herkesi, borçlanarak da olsa kurban alabiliyorsa, kurbana muktedir saymıştır.3

Başka bir ifadeyle, eğer borçlu bir kişinin borçlarının karşılığı var ve periyodik aralıklarla faize de girmeden ödeme imkânına sahip ise ve bayram süresince kurban parasını temin edebiliyorsa, nisap miktarı mala sahip olmasa bile, bu kişi Şafiî ve Malikîlere göre kurban kesmeye muktedir demektir. Eğer bu kişinin borçlanarak- ama faizli kredilere girmemek şartıyla kurban alabilme imkânı varsa, bu durumda da Hanbelîlere göre kurban kesmeye muktedir demektir. Fakat unutmayalım: Kurban için faizli krediye girmek caiz değildir.

Tercih ibadet mükellefinindir. Elinde nisap miktarı malı veya parası olmayanın kurbanı kendisine vacip görmemesi mümkün olabileceği gibi; imkân bulananın diğer mezheplerin görüşüne itimat ederek kurban kesmesi de mümkündür.

Eğer bir kişi mezheplerin dördünün de şartlarını taşımıyorsa, kurban yükümlüsü değil demektir.

DUÂ

Ey Rahman-ı Hannan! Kulluğumda kirler var, merhamet et! İbadetim kusurlu, mağfiret buyur! İtaatim noksan, medet et! İnkıyadım hafif, inayet buyur! Amelim günahlı, affet! Dünyam hatarlı, siyanet buyur! Ahretim tehlikede, himayetine al! Yüzüm parlak değil, rahmetini esirgeme! Mahcubiyetim çok, şefkatini eksik etme! Hatalarım bitecek değil, seyyiâtımı hasenata tebdil eyle! Âmin!

Dipnotlar:

1- Hac Sûresi: 37

2- Lem alar, s. 58

3- A. Cezirî, İslâm Fıkhı, C.3, S.1043
 5 Cüzel yazmissin eline saglik
Yazan Dr. Latif Celik, 15-11-2010 00:11
Hayir yapmak elbette güzeldir. Hele hayirlarin uzakdaki muhtaclara ulasmasi da daha da önemlidir. Kurban ibadetinin önce bulundugun yerde yerine getirilmesinin önemli olduguna inaniyorum.

Rüstü´Bey´in görüslerini aslinda bir çok Müslüman düsünüyor. Ama mahalle baskisi maalesef en çok da din alanainda uygulandigi icin kis acikca fikrini söylemektense susuyor. Susunca da suistimalle arka arkaya geliyor.
 6 Teşekkür ve Davet
Yazan Rüştü Kam, 13-11-2010 21:45
Sayın,
Ilter Gözkaya-Holzhey, "Kurban Sokak Şenliği" kampanyamıza destek verdiniz. Bu duyarlı davranışınızdan dolayı sizlere yönetim kurulumuz adına teşekkür ederiz. Bu şenlikte aramızda olmanızdan da ayrıca mutluluk duyacağız...
 7 Bayramlarinizi sokaklara tasiyin,yabanci
Yazan Mustafa Eksi, 04-11-2010 22:22
Gecen sene ilki yapilan bu kurban bayrami senliginde komsularimiz vardi .Alman komsularimiz müslümanlarla bir arada kurban etini tadiyor ve kurban bayrami konusunda almanca bilgi aliyordu.Islamin tamamem sosyal bir eyleme dönüstürdügü kurban eti paylasimini kimilerinin hayvan katliami yaygaralarindan kurtarmak ve islam fobisini ortadan kaldirmak icin böyle senliklerin ici ice bulundugumuz topluma anlatma görevimiz vardir.


Eger bu ülkede yasiyorsak sorumluluklarimizdan kacamayiz.

Basilacak 5000 bin el ilani ile dernegin gücü nisbetinde o bölgede kurban bayramini bu sosyal aktivenin amacini anlatacagiz.

Istegimiz sudur ,kisir cekismeler kendi aramizdaki sorunlari bir yana birakip bulundugumuz topluma 50 sene sonrada olsa varligimizin güzelliklerini anlatmaliyiz .

Bu konuda Türk Egitim Dernegi güzel bir baslangic yapmistir.

Berlinli Müslümanlar bayramlarini sokaklarina tasisinlar ve Alman komsularini davet etsinler .

Bu konuyu ele alan ha-ber com calisanlarina tesekkürlerimizi iletiyoruz.
 8 KURBAN VE MÜSLÜMAN
Yazan Ilter Gözkaya-Holzhey, 04-11-2010 19:52
Bu makaleyi okumayan kalmamalı. Yakınımıza verdiğimiz yardımları kontrol edebiliriz. Berlin'de onbin insan evsiz, köprü altlarında yaşıyor. Bayramın kutlama karakteri mekâna, zamana ve ihtiyaca cevap vermeli, uymalıdır. Yazıda adı geçen dernek bunu başarmıştır, herkes bu derneğe yardım etmelidir. Tüm Türkiye dışında yaşıyan müslümanlar bu başarıyı örnek olarak alıp, tavsiye etmelidir.
 9 Kurban kimler kesmelidir
Yazan hasen, 04-11-2010 12:06
müsaade edrseniz Size yillardir sizi tanidigim isminizle hitap etmek istiyorum.
Sayin Hüdaverdi Beyefendi,
önceki yorumumda benim ahkam kesme gibi bir durum söz konusu degildir. Sade bir müslüman olarak kurban konusunda bildigim iki hususu zikrettim. Bu da gayet normaldir.
Sayet yorum yazmami istemiyorsaniz, burada acikca ilan edebilirsiniz.
Sizin cevabi yorumunuzdan iki seyi anladim: Birincisi dini konularda sadece sizin arastirarak derledikleriniz dogrudur.
Ikincisi ise hem Allah (C.C.) sadece hacca gidenler tarafindan kurban kesilmesini ister diye fikir beyan edecek ve hemde Berlin'de yasamakta olan müslümanlardan 150,-¬ karsiligi
kurban siparisi alacaksiniz.
Bu durum sizce bir celiski teskil etmiyormu?
Selam ve dua ile...
 10 Herkes bilmediği konuda ahkam kesmese iy
Yazan Rüştü Kam, 04-11-2010 10:21
Hasen ismiyle yazı yazan kimse, kimsen, önce sana tavsiyem kendi isminle yorumlarını yazmandır. Benim ismim açık olarak yazının altında yazılıyor. O ismimi değil de "Hüdaverdi" olarak bilinen göbek ismimle bana hitap etme isteğinizin altındaki manayı anlayamadım. Benim düşüncelerim, fikirlerim ve ismim açıktır. Doğru bildiklerimi yazmaktan söylemekten çekinmem.

Kurban istismar edilen bir ibadettir. Allah Kurban'ın Hacca gidenler tarafından kesilmesini ister. Hacca gitmeyen insanların "Kurban" kesme zorunlulukları yoktur. Hanefi Mezhebindeki vacip hükmü, Kevser suresinin yanlış anlamlandırılmasından kaynaklanmaktadır. Hanefilerin dışındaki mezheblerde Kurban kesmek sünnettir. Hatta Şafii Mezhebinde aile içinden bir kişinin ömründe bir kez yapmaları gereken bir ibadettir. Bu şartın içinde zenginlik şartı da yoktur. Kurban kesme imkanı olabilen herkes bu ibadeti yerine getirebilir.
Hacca gitmek isteyen insan için de zenginlik şartı yoktur. "Oraya gitmeye yol bulabilen..." yani gitme imkanı bulabilen herkes Haccedebilir. İş için oralara gidilmiş olunabilir, hemşire olarak gidilebilir, şoför olarak oraya gidilebiir v.s.

Evet Hasen efendi, bilmediğiniz birşey ile ilgili soru sormanız normaldir. Ancak hüküm vermeniz ve itham edici kelimeler kullanmanız doğru değildir.

Kevser Suresini Dücane Cündioğlu çok güzel bir şekilde izah etmiş, açıklamış. Ben şimdi sizi Dücane Cündioğlu ile başbaşa bırakıyorum. Anlamazsanız, bir daha okuyun bir daha okuyun herhalde üçüncü okuyuşunuzda anlayabilirsiniz:


"....Müfessirler, müşriklerin Efendimizi soyu kesik olması sebebiyle erkek evlat sahibi olmanın nimetlerinden mahrum bulunmakla itham ettiklerini düşünmüşler ve Kur'an'ın da gerek müminler, gerekse Ehl-i Beyt yoluyla bu ithamı geri çevirdiğine kail olmuşlardır. Oysa ibareye "erkek evlattan kesik olmak" (munkatı min'en-nesl) mânâsı değil, aksine "kendilerine muhalefet edilen Mekke ulularından, dolayısıyla onlarla birlikte olmanın nimetlerinden mahrum bulunmak" (munkatı min'el-hayr) mânâsını vermek, hiç şüphesiz hem daha tekellüfsüzdür, hem de metnin siyakıyla, bağlamıyla ve nüzûl zamanının ruhuyla daha mütenasiptir.

Nitekim "Biz sana birçok hayır, birçok nimet verdik" (hayr'ul-kesir) anlamındaki ilk ayet bu açıklamaları doğrulamaktadır. Yani "Onların, birçok hayırdan kendini mahrum etmiş olmakla seni suçlamalarına itibar etme, kendini üzme! Bak, biz sana ne büyük bir hayır verdik, seni nübüvvetle şereflendirdik, seni kelâmımızın tebliğcisi yaptık, seni Hakkın-Hakikatin şahidi kıldık! Hayırlardan, nimetlerden mahrum olan sen değilsin, bilakis asıl hayırlardan mahrum olanlar (mubtirûn) ve kendilerini hem dünyevî, hem uhrevî nimetlerden mahrum bırakanlar onlardan başkası değildir. Hâsılı ebter olan sen değilsin, ebter olan asıl onlardır!"
Biz mukteza-yı hâle mutabık olan mânânın bu olduğunu düşünüyoruz. Şimdi ikinci ayete verilen anlamın sıhhati üzerinde durabiliriz:
Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!
Bu ayetin aslında geçen "fe-sallî li-rabbike" ifadesine "Rabbin için namaz kıl" gibi kestirme bir karşılık vermek yerine, gerekçelerimizi mahfuz tutup doğru bir çevirinin imkânlarını bize sağlayacak olan şu açıklamayla yetinebiliriz:

"Kâfirlerin ayartmalarına kapılmayıp sen asıl sana verdiğimiz nübüvvet nimetinden ötürü Hak'ka teveccüh et, O'na yönel, O'na kulluk etmeyi sürdür!" (Bu ayetteki 'fe' edatının 'tâkib' için kullanıldığı unutulmamalı ve 'salât' sözcüğünün bağlama uygun geniş açılımları ihmal edilmemelidir.)
Bu emrin hemen ardından gelen "ve'nhar" emrinin hayvan boğazlamakla irtibatlandırılması, daha önce de işaret ettiğimiz gibi, metne verilen mânânın "evlat yerine koç kurban etmeyi" (Hz. İbrahim-Hz. İsmail kıssasını) çağrıştırmasından kaynaklanmıştır. Oysa ibare bu mânâyı taşı(ya)mıyor ve meselâ koyun, koç, dana gibi hayvanları kesmek anlamındaki 'zebeha' (zebh) fiili yerine, deve kesmek anlamındaki 'nehara' (nahr) fiilinin seçilmiş olmasındaki incelik böylelikle bir çırpıda ihmal edilmiş oluyor. [Türkçe'deki 'intihar' (kendi kendini öldürmek) sözcüğü de aynı kökten gelir.] Hanefîlerin kurban'ın farz olmayıp vacib olduğunu söylemeleri, ibarenin kurban mânâsına delâletinde kesinlik bulunmamasındandır. Böyle bir kesinlik bulunsaydı sanırım 'vacib' hükmü verilmekte tereddüt edilmezdi.
Biz ise bu sûrenin her halukârda fıkhî/hukukî bir yoruma malzeme temin etmek hususunda elverişsiz olduğunu düşünüyor ve tahkikimizin zaruri neticelerine bağlı kalarak bu ibarenin hayvan boğazlamakla irtibatlandırılamayacağını, bilakis ibarenin, bir öncesindeki "fe-sallî li-rabbike" (O halde rabbine yönel) emrinin mütemmimi olduğunu, yani

"Sen onların sözlerine aldırış etme de nübüvvet makamının şükrünü eda için HAKka yönel; gönlünü, sadrını, nahrını O'na aç, teslimiyetle O'nun huzurunda el-pençe divan dur! Hayırlardan (kevser'den) mahrum olan sen değilsin ki! Hayırdan mahrum olanlar asıl seni mahrumiyetle suçlayan o zavallıların kendileridir!"

anlamı taşıdığını söylüyoruz; zira biliyoruz ki 'mütenahir' demek 'mütekabil' demektir!"

Evet Hasen efendi, durum bu kadar açık ve nettir. Bu yorumlar ışığında benim yazımı bir daha okumanı tavsiye derim. Herhalde o zman anlarsın...
 11 kurban ve egitim icin yapilacak yardimla
Yazan hasen, 03-11-2010 11:17
Sayin Rüstü Bey,
isterseniz size Hüdaverdi Nebioglu diye de hitap edebilirim.
Kurbanla ilgili yazinizin hepsini okuyabildim, cünkü cok kisa ve öz bir yazi yazmissiniz.
Biz Müslümanlarin kurbanlarini bulundugu yerlerde (ülkelerde) kesmelerinin daha uygun olacagi fikrine katiliyorum.
Ancak yardim maksadiyla müslümanlarin fakir odugu ülkelerde
bizlerin vekaleti ile kurban kesmenin cok dogru bir uygulma olduguna inaniyorum. Cünkü Kurban kesmek basli basina bir ibadettir ve ilahi emirdir. Yani bunun yerine egitime yardim etmeliyiz görüsünüz yanlis oldugu kanaatindeyim.
Kurban Kesmek ayri , egitime yardim etmek ayri seylerdir.
Kurban kesmek durumunda olan müslüman kardeslerimiz
kurbanlarini Allah (C.C.) icin kessinler. Ayrica mali gücleri
iyi olanlar ihtiyaci olan talebe ve kurumlarina da yardim etsinler. Bence doru olani da budur.
Zaten siz de kurban siparisi almaya baslamissiniz.
Simdiden kesmeye niyet ettiginz kurbanlariniz ve kurban bayraminizin kabulu ve mübarek olmasi temennisi ile Allah'a
emanet olunuz.
Selam ve dua ile ....

BOHEMYA GÜZELİ: PRAG

Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
 
 
BOHEMYA GÜZELİ: PRAG

Berlin Türk Eğitim Derneği ve Berlin Veliler Topluluğu'nun birlikte düzenledikleri gezilerden beşincisi İÇİN Prag'da idik. (16.10.2010)
16 Ekim sabahı saat 02'ye beş kala yola koyulduk. Gece olması münasebetiyle gezi ile ilgili bilgilendirmeyi kısa kestik. Sabah namazını kılmak için mola verdiğimizde Prag'a 20 kilometre kalmıştı. Kahvaltıyı otelin restoranında yapabiliriz diye düşündük ama olmadı. Dolayısıyla sabah kahvaltısını tren istasyonunda yapmak zorunda kaldık. Rehberimiz geldiğinde saatin akrebi dokuzu gösterirken yelkovanı da 12.00'nin tam üstündeydi. Hava güzeldi tam bir gezi havası. Rehberimiz Azerbaycanlı bir delikanlı, Ramil Mehmetova.


Dönüşte gezinin değerlendirmesini yapan arkadaşlarımızın anlattıklarından da anladığımıza göre herkes memnun kalmış Prag gezisinden. Özellikle kadınlar bu geziden oldukça fazla keyif almışlar. Ancak memnun olmadıkları bir husus varmış kadınların, o da kocalarından alış veriş izni alamamış olmalarıymış. Kristal bir avize, tek taş bir yüzük, küpe ve kristal bir su bardağı alamamışlar Prag'dan... Velhasıl kadınlar buruk bir sevinçle dönmüşler Berlin'e. Gelecek gezimiz ya Bosna-Hersek ya da İspanya olacaktır. Umre yolculuğu da olabilir...
rustu-kam-25-10-c.jpg
 
Çek Cumhuriyeti'nin tarihçesi
Mitolojiye göre 6'ncı yüzyılda efsanevi Prenses Libuse ve Prens Premysl'inin kurduğu kabul edilen Prag, 9'uncu yüzyıldan itibaren Çeklerin başkenti olmuştur. Prag, 14'üncü yüzyılda İmparator 4.Karl'ın imar faaliyetleriyle sıradan bir şehir olmaktan çıkıp, bir metropol haline gelmiş. 17'nci yüzyıldan itibaren Avusturyalıların egemenliğine giren Prag, 1918'de kurulan Çek Cumhuriyeti'nin başkenti ilan edilmiş. 1939'da ise bombardıman tehdidi üzerine savaşmadan Almanlara teslim edilmiş. 1945'te Rus askerleri tarafından istila edilen kent, 1948'de yapılan seçimlerin ardından 40 yıl sürecek Komünist iktidarına adım atmış. 1989 yapılan "Kadife Devrimle" yeniden demokrasiye geçmiş. 
rustu-kam-25-10-d.jpg
 
Prag
Prag dünyanın en güzel şehirlerinden biri. O kadar güzel ve alımlı bir şehir ki, sanki açık hava müzesi. Sokaklar tertemiz, köpek pisliklerine rastlamıyorsunuz, gürültü kirliliği yok. Renkli Bohemya cam ve kristallerinin pırıltısı sokakları pırıl pırıl aydınlatıyor. Ancak bu kristallerin fiyatları oldukça yüksek. Bir şarap bardağı 1.790 Kron, yaklaşık 60 €.
Prag'ın sokakları tarihe tanıklık ediyor. Birinci dünya savaşında Almanlara savaşmadan şehrin anahtarı teslim edilmiş, gaye şehrin bombalanmasının istenmeyişiymiş... Tanklar 1968 işgalinde saat kulesinin yanındaki belediye binasını yıkıp geçmiş... Bugün ayakta sadece bir duvarı kalmış...
Prag, 2004'den bu yana Avrupa Birliği'nin bir üyesi olan Çek Cumhuriyeti'nin başkenti. 1.2 milyon nüfuslu bu kent oldukça fazla turisti ağırlıyor. Prag geniş bir alana yayılıyor. Metro, tramvay ve otobüslerle şehrin her köşesine kolayca ulaşabiliyorsunuz.
 
 
Saray bölgesinden Prag ve Vltava manzarası
Şehir oldukça geniş ve yüksek debili bir nehir olan Vltava nehriyle ortasından ikiye bölünüyor. Gece tekne gezintisi harika. Nehrin kenarındaki tarihi eserler öyle güzel ışıklandırılmış ki tek kelimeyle muhteşem. Teknede açık büfe usulü yemek yiyebiliyorsunuz. Ancak önceden söylemeniz gerekiyor.
rustu-kam-25-10-e.jpg
Burada bulunan tarihi yapılar içinde en çok ilgi çekeni astronomik saat kulesi. Astronomikliği saatin güneş, ay ve gezegenlerin konumlarını da gösteriyor olmasından kaynaklanıyor. Prag'ın simgesi olan bu tarihi saat kulesinde, her saat başı çanların çalmasıyla ufak çaplı bir gösteri başlıyor. Saatin sağını solunu süsleyen birkaç heykelcik, çanların çalmasıyla birlikte hareket ediyor ve aynı zamanda üst tarafta iki pencere açılıyor ve 12 havarinin heykelleri geçiş seremonisini başlatıyor. Rehberimizin anlattığına göre bu heykellerden her biri bir insanlık halini simgeliyormuş. Bana en ilginç geleni ipi çekerek çanı harekete geçiren iskelet oldu. Çünkü bu heykelin verdiği mesaj fevkalade önemliydi. Ve o iskelet yüzyıllardır her saat başı aynı canlılıkta bu mesajı vermeye devam ediyor: "Ey insanoğlu, öleceksin!..."
rustu-kam-25-10-f.jpg
 
Eski meydan
Eski Şehir meydanında başka birçok tarihi yapı var. Buradaki en etkileyici yapılardan biri Meryem Ana Kilisesi. Gotik bir film setinden çıkmışçasına bütün heybetiyle meydana karşı duran bu yapı oldukça etkileyici. Bu yapının iki kulesi var. Soldaki kule Hz. Adem'i, sağdaki kule Hz. Havvayı simgeliyormuş. Hz. Âdem hafif eğilerek Hz. Havva'ya kur yapıyormuş, soldaki kulenin eğriliği bu yüzdenmiş. Yılmaz Gün kardeşim de bu seremoniden etkilenmiş olacak ki; sevgili hanımına bu meydanda kendi deyimiyle yeniden ilanı aşk eylemiş Hz. Âdem ve Havva'nın huzurunda.

Tırdlov (Trdelnik) tatlısı
Meydanda aynı zamanda, ortaçağ pazarlarını andıran bir pazar kuruluyormuş her gün. Bu meydandan „Tırdlov tatlısı"nı yemeden ayrılmak olmazmış. Herkesin bu tatlıdan mutlaka yemesi gerekirmiş. Manası ahmak tatlısı demekmiş. İçinin boş olmasından dolayı beyinsiz anlamında bu isimle isimlendirilmiş. Kokoreç şeklinde şişe dolanmış vaziyette satılıyor. Biz yedik ama ahmaklık konusundaki farkı fark edemedik.
Peynir kızartması da Prag'ın oldukça meşhur yemeklerinden biriymiş, denemeye değermiş. Prag'a gelipte ördek ve geyik eti yemeden gitmekse hiç mi hiç olmazmış. Ama bizim bu denemeyi de yapma şansımız olmadı. Yemekler çok pahalı değil. Örneğin bir kişi karnını 15-20 Euro arası bir ücretle doyurabilir. Şehrin en turistik yerinde en orijinal şeyleri yediğiniz düşünülürse bu fiyat son derece normal bir fiyat. Para birimi olarak Kron'u kullanıyorlar. Avrupa Birliği üyesi olmalarına rağmen Euro'ya geçmemişler. Geçmeye de niyetleri yokmuş.

Prag sokakları adeta bir festival alanı gibi. Her köşe başında yeteneğini sergileyen  sanatçılara rastlamak mümkün.
Meydanda işimiz bitince Karlov köprüsüne doğru yol aldık. Bu kısa mesafede zaman tüneline giriyorsunuz adeta. Gördüğünüz o güzellikler karşısında hayranlığınızı gizleyemiyorsunuz. Kral Karlov'un dört hanımıyla birlikte dikilmiş anıtının yanından giriyorsunuz zaman tüneline. Sağlı sollu değişik heykellerin ve Vltava nehri üzerine yapılan o tarihi köprülerin ve etrafındaki o tarihi binaların güzelliği ve görkemi karşısında şoke oluyorsunuz.
Heykel deyip geçtiğime bakmayın, her bir heykelin ayrı bir hikâyesi var. İçlerinden biri biraz kötü bir imajla da olsa zindan bekçisi bir Osmanlı'yı canlandırıyor. Osmanlı'yı görmemişler ama Osmanlı korkusunu bir heykelle halklarına anlatmışlar. Ancak, zindan bekçisi olan Osmanlı'yı göbekli birisi olarak canlandırmışlar. Bira içen bir Çekli gibi düşünmüşler zindan bekçisini. Kılıç da Osmanlı kılıcına hiç benzemiyor.
Prag kalesinde St. Vitrus katedrali ihtişamıyla dikkat çekiyor, içine girdiğinizde başka bir ihtişamla karşılaşıyorsunuz. O günkü Kilisenin gücünü Katedralin içinde görebiliyorsunuz.
Bu bölgede en çok ilgi çeken yerlerden biri de Kafka'nın doğduğu ve yaşamış olduğu ev. Kafka, Çek asıllı bir Yahudi. Prag onu sahiplenmiş.
rustu-kam-25-10-b.jpg
 
Oyuncak müzesi
Kafka'nın evini hemen geçtikten sonra birkaç katlı bir binada oyuncak müzesi kurulmuş. Biz müzeleri gezemedik. Sadece dışarıdan binaları gördük. Müzelerden söz açılmışken, Prag'da oldukça fazla müze varmış. Ancak bir süre sonra bu müzelerin aslında tamamen turistik amaçlı birer derleme olduğunu fark ediyormuşsunuz. Bu yüzden rehberimiz müzelere boşuna para vermeye gerek yok dedi. Bu müzelerden bazılarının isimleri şöyle: Komünizm müzesi, ulusal müze, işkence müzesi, Yahudi müzesi, müzik aletleri müzesi v.b.
Müzelerden en önemlisi ulusal müze imiş. Rehberimizden edindiğimiz bilgiye göre bu müzeyi gezmek 1 tam günümüzü alırmış. Dışarıdan gördük ama içine giremedik. Bu müzenin önünde birkaç yüz metre uzanan geniş bir meydan var. Wenceslas meydanı. Meydan boyunca yürümek ayrı bir keyif veriyor insana.

Buranın gece âlemi de bir başka güzellik taşırmış. Murat ve arkadaşları bu âlemin güzelliğine tanık olmuşlar. Bu durum Recai'nin gözünden kaçmamış tabi. Bu caddeye Prag'ın Şanzelize'si (Champs-Élysées) diyorlar. Son model Ferrariler! Ve limuzinler! Süslüyormuş bu caddeyi geceleri. Recai biraz Murat'a takılmak istedi ve ısrarcı oldu ama Murat'ın ağzından bir şey alamadı. Nihayet Murat "Recai abi boşuna uğraşma senin söyletmek istediğini ben söylemeyeceğim" diyerek Recai'nin çekim alanından uzaklaşmasını bildi...

Saray bölgesinden dönüşte yine Karlov köprüsünü geçerek bu sefer sol tarafta kalan Yahudi Mahallesi de gezilebilecek yerler arasında.
Prag'da görülmesi gereken yerlerden biri de Narodni Caddesi. Burada sağlı sollu lüks dükkânlar görmek mümkün. İşin güzel tarafı bu dükkânlar ve caddedeki yapılar yeni yapılmış. Ancak kentin dokusuna uygun olmasına özen gösterilmiş.
Narodni caddesinin sonunda, caddenin Vltava kavuştuğu noktada etkileyici bir binanın zemin katında Cafe Slavia bulunuyormuş. Burası zamanında birçok ünlünün tercih ettiği bir mekânmış. Bu ünlülerin fotoğraflarını duvarlarda görmek mümkünmüş. Fotoğrafların içinde Nazım Hikmet'in ve Yılmaz Güney'in fotoğrafları da varmış.
Bünyamin'in anlattığına göre, bu mekân gerçekten fiyatlarıyla, tatlıları ve içecekleriyle, atmosferiyle, Vltava nehri ve Ulusal Tiyatro binası manzarasıyla mutlaka birkaç saat geçirilmesi gereken gizli bir hazineymiş...

Tabi her zaman olduğu gibi Hikmet yine burada da hanımını kaybetmiş... Bu konudan Güldane Hanım otobüste anlatıncaya kadar haberimiz yoktu.... Bilmediğimiz bir şey daha, dört odalı odada iki kişi kalmışlar... Sabahattin, Yunus ve oğlu ise bir yatakta üç kişi olarak kalmış... Bu durum herhalde müdürün gözünden kaçmış olmalı...

Ahmet Yumuşak yolda rahatsızlandı ve Prag'a varır varmaz hemen yatağa attı kendisini. Hanımına ısrar ettik "sen bari bizimle gel"diye, ama o ben beyimi bu halde bırakamam diyerek beyi ile birlikte otelde kalmayı tercih etti... Kendisini dönüşte gezinin kadını ilan ettik.
rustu-kam-25-10-a.jpg
 
Arnavut kaldırımlı sokakları üstü açık klasik arabalarla da turlamak mümkün. Fakat benim tavsiyem bu şehrin her sokağını adım adım dolaşmak.
Rehberimizin verdiği bilgiye göre; Prag'a gitmişken günübirlik gezilerle yakın yerlere gitmek de mümkünmüş. Bunlardan en bilinen ikisi Karlovy Vary ve Terezin Nazi kampıymış. Karlovy Vary, Çeklerin kur merkeziymiş. Son dönemde zengin Rusların diktikleri otellerle çirkinleşen bir bölge olmuş burası.
Terez'in Nazi kampı ise Polonya'daki Auschwitz kadar meşhur olan bir kampmış. Biz bunların hiçbirine gitme fırsatı bulamadık ne yazık ki. Bir de Prag'ın 70km doğusunda bir kasabada yer alan, tamamen insan kemikleriyle yapılmış bir kilise varmış. Burası da ilgi çeken yerlerden birisiymiş. Ancak vaktimizin kısıtlı olması nedeniyle biz buraya da gidemedik.




 
Rüştü Kam





 









  Yorumlar (8)



 1 Aşksız Kalmayın
Yazan Yılmaz Gün, 31-10-2010 23:30
Hocam cok hos bir gezi analizi yapmissiniz, tesekkür ederim,
Allahin buyrugu üzerine, "Sizden öncekilerin yasadigi yerleri bir görün" Isareti üzerine gezmis oldugumuz Prag gercektende Mimari acidan güzel dizayn edilmis. Tarihi doku sizin de buyurdugunuz gibi cok güzel korunmus. Gezimiz arkadaslarimizin birbirlerine olan saygi ve sevgilerinin zirve yaptigi alanlar idi. Hele,Bahnhof ta acik hava Büfesi mükemmeldi. Bacilarimizin ve erkek kardeslerimizin kaynasmasi cok güzeldi. Bu sebebdendir, Sehirleri, Kasabalari,Köyleri, v.s. güzel yapan icindeki yasanmisliklardir. Anilardir, yani Ley´la dan Somut bir hatira
birakmaktir. Daha önceleri Ley´la dan somut bir hatiram yoktu. Simdi O na Dünyanin servetini degismem. Ley´la kim miş? Dostlar ile Yasanmisliklar, ve anilar....Prag da Yaratilani sevmek, Istanbul´da Yaratani sevme sirri na mazhar olmak
Hos dur... Ask´siz kalmayin.....Hayatınızda devamlı Ask olsun......


 2 Bensiz Gezi Olurmu
Yazan Ali Aksoy, 27-10-2010 14:58
Sayin Rüstü Hocam

Siz Prag gezisini yaparken ben Türkiye'de calisiyordum.Yazinizi okuyunca sanki bende Prag sehrini gezmis gibi oldum. Ama bensiz gezi olmaz oldugunu herhalde unuttun.Beni Türkiye'den özel ucakla aldirman gerekirdi.Bunun icin bana özel bir Prag gezisi borclusun, sakin unutma


 3 adiniz cikacak Hocam.......:)
Yazan Mustafa Eksi, 27-10-2010 08:05
Sonra demedi demeyin adiniz cikacak, neyemi ?

Günümüzün evliya celebisine .

Prag gitmesekde yazilariniz insan ve sehir havadislerini bizlere bir evliya celebi havasinda ulastiriyo.

Gerci Almanlarinda Karl May i var degilmi :)

sanirim bu geziler sonunda bir kitap olarak cikacaktir.

Ümidimiz budur.

selam ve selametle


 4 Bir açık hava müzesi
Yazan Murat Yıldız, 26-10-2010 19:20
prag cok güzel bir sehir, gidip görülmesi gereken sehirlerden birisi. arkadasim ve ben otelde oda ayarlama kavagasini yasarken bizim gurub gezmis bizim haberimiz yok :-)
en cokta hocamiz gezmis!!

buradan recai abiye tskler ederim bir sorum var ona ???

üzümler kaca ayrilir ??


cevabi gezimizin kahramanindan bekliyorum :-)


 5 gerek yok artik
Yazan abdurrahman akgül, 26-10-2010 13:42
sevgili Rüstü hocam, her zaman oldugu gibni yine dersine iyi calismissin ve klabvuzun kim oldugunu hissettiemissin. Gitmis görmüs kadar olduk, artik gitmeye gerek yok. Bu geziye katilamadim ancak bosna gezisine katilmak isterim


 6 Prag Gezisi
Yazan Hikmet Yilmaz, 26-10-2010 11:00
tebrikler Rüstü bey.O ince detaylarina varana kadar titzlikle hazirlanmis,emek verilmis yaziniz icin tesekkürler.Sagolun varolun vede devamli yanimizda olun.Yazinizi okuyunca Prag gezisi tekrar gözümün önüne geldi.Herseyden evvel bu organizasyonda emegi gecen arkadaslari Recai bey e,Murat kardesimize tesekkürlerimi iletiyorum.Sagolsunlar var olsunlar.Cok emekleri gecti, sikinti cektiler. Prag a gelince:hakikaten cok güzel bir sehir.sanki canli acik hava müzesi.Sunu söylemek,teslim etmek gerek.Tarihi yapilari korumasini bilmisler.Burayi görünce bizim kendi ülkemizdeki tarihi yapilarin durumu aklima geldi.Ne yazikki insan üzülmeden edemiyor. Sizinle böyle gezilere katilmak ayri bir zevk veriyor.Oraya varmadan otobüste bizi prag hakkinda bilgilendirmeniz, ische verdiginiz ciddiyeti gösteriyor.Cok cok tesekkürler.Sonuc itibariyle sunu diyebilirim :Iyiki prag a gittim,gitmeye degdi. Saglicakla kalin,esen kalin.Saygi ve selamlar.


 7 helal sana valla..
Yazan Mustafa yücel, 26-10-2010 00:01
Iki gün boyunca ben ayakta uyumusum hocam. Gezilen mekanlari en ince detayina kadar hatirlamaniza sasirdim. Yalniz 3 kisinin bir yatakta, 2 kisininde 4 kisilik odada yatmasi Recai`nin eksi hanesine yazildi haberin olsun..


 8 ahoi, boheyma güzeli Alena anne, unutulm
Yazan Yunus Inci, 25-10-2010 21:32
Tesekkürler hocam,

topluca istirak ettigimiz Prag gezimizi, 46 kisilik ekibimizle, mükemmel bir ortamda beraberce gecirdik.
Prag'in tarihcesi ve güzellikleri gezip görülmeye deger, üstelik hemen yani basimizda.

Asil güzel olan edindigimiz dostluklar, ve iyice kaynastigimiz arkadaslarlar, ablalar, abiler.

Unutulmaz olan dostluklar, tipki ögrencilik yillarimizda can dostum Sebahattin'le geldigimiz Prag'da tanistigimiz Alene annenin dostlugu gibi ...

Hayir dua aldigimiz icinmi tesadüfmü bilinmez, 1997'in mayis ayi paskalya tatilinde, 7 üversetili arkadas, L'hota'da (Prag'a 30 km uzak, sirin bir köy) tatil evi ariyoruz bulamayinca bakkala girip soruyoruz.
Ozaman bakkalda calisan Alena anneyle tanisiyoruz, bizleri hemen arabasinin pesine takiyor ve evine götürüyor, evinin üst katinda iki oda bir mutfak, cicek gibi hazirlanmis, bize burda bir hafta 100 Marka kalabilecegizi söylüyor.
Saskinlik icinde hemen yerlesiyoruz, ve huzur icinde Alena annenin evinde keyifli bir hafta geciriyoruz, ve ...
Ogün bügündür her yil olmazsada mutlaka Alena ennenin yanina ugrariz, bizi kendi evlatlari gibi bagrina basmis, bizde onu ayni sekilde saygi ve sevgiyle dost edindik.

Gercek ve icten dostluklar, tipki Berlin Türk Eğitim Derneği ve Berlin Veliler Topluluğu'nda daki dostluklar gibi.

En icten sevgi ve saygilarimla

Yunus

BİR BAŞKA AÇIDAN HACC


Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
 
 
BİR BAŞKA AÇIDAN HACC

İslâm beş rükün üzerine bina edilmiştir. Bu beş rükün İslâm'ın bütünü için, pratik ve nazari temellerdir.

Şahâdet kelimesi; kendinden başka her şeyin temelidir. İslâm'a girişte ilk rükündür. Bir yandan İslâm'ın diğer şartları için, öbür yandan İslâm'ın bütünü için bir temeldir.

Namaz İslâm`ın ibadet yönünün temelidir; zikir, dua, Kur‘an okuma, Allah'ı her türlü eksiklikten münezzeh kılma, övme, günahların affını dileme bütün bu mânâlar, farz kılınan namazda mevcuttur. Namaz ibadetlerin merkezidir.

Zekât İslâm'ın mali yönünün temelidir: İslâm inancında mal Allah'ındır. İnsanın mala karşı durumu ise sadece vekâlettir. Bekçiliktir. Bir insan zekât ibadetinde Allah'a tam teslim olamamışsa, o insan malı elde etme ve harcamada da Allah'a tam teslim olamayacaktır.

Oruç; nefis terbiyesinin temelidir: Nefsi tüm kötülüklerden Allah rızası için uzak tutmanın temelidir. Yüce Allah'ımız Cennet‘e girmeyi nefsi terbiye etme konusuna bağlamıştır. „Nefsini temizleyen felah bulmuştur, nefsini kirleten de, hüsrana uğramıştır. „Kim Rabbinin makamından korkmuş ve nefsini şehvetlerden alıkoymuşsa muhakkak Cennet onun varacağı yerdir. Aslında oruç bir müddet, nefsi önemli ve mubah şehvetlerden alıkoymaktır. Böylece diğer şehvetlerden de nefsi uzak tutma alışkanlığı kazanılmış olur.
Hacc ibadeti ise İslâm birliğinin temelidir. Hacc, bütün Müslümanları tek bir ümmet olarak kabul eden, İslâm siyaset sisteminin temelidir. Hacc İslâm´ın kardeşlik şuurunu kendi bünyesinde ve özünde toplayan bir ibâdettir. Hacc ibadeti semboller mecmuasıdır. Allah'a teslimiyetin sembolüdür. Tavaf, vakfe, sa'y, tıraş ve benzeri hac ile ilgili semboller, teslim oluş şuurunun birer örnekleridir.

Hacc: Irk, renk, dil ve vatana bakılmaksızın İslâm'ın ümmet birliğinin sembolüdür.
Bu birlik, Allah‘ın farz kıldığı bir birliktir; bu birlikte gurur ve kibir, başkalarını küçük görme, aşağılama yoktur.
Bu birlikte dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanlara, İslâm kardeşliğinin pratikte aktarılışı vardır.
Bu birlikte milletler arasındaki eşitliğinin, pratiğe aktarılışı vardır. „Yüce Allah'ımızın" tanışasınız diye sizi milletler ve kabileler halinde yarattık„ kutlu sözünün, tecelli edişi vardır.
Bu birlik, tüm küfür dünyasına, şirk ehline, münafıklar güruhuna, İslâm düşmanlarına karşı kafa tutuş örneğinin bir ifadesidir.
Bu birlikten duyduğu korkuyu, Müsteşrik Losrop şu satırlarıyla açık bir şekilde belirtmekten çekinmemiştir.

„Muhammed‘in Hacc'ı, mukaddes bir farz olarak ilan etmesinden sonra, Mekke şehri bugüne kadar her yıl renk, ırk ve dil bakımından birbirine benzemeyen ve çeşitli ülkelerden gelen yüz binlerce Müslüman tarafından dolup taşmaktadır. İslâm dünyasının her köşesinden gelen bu Müslümanlar, Kâ‘be'nin önünde yüz yüze gelerek birbirlerini tanımakta ve ülkelerinde olup bitenleri birbirlerine aktarmaktadırlar. Bu Müslüman topluluğun meydana getirdiği heybetli görünüşün ve muhteşem kalabalığın İslâm dünyası için önemini daha fazla açıklamama sanırım gerek yoktur. Ancak şunu belirteyim ki,
Hacc; İslâm dünyasının yıllık kongresidir. Dünya Müslümanları bu kongreye belli sayılarda Müslüman göndermekte ve İslâm'ın kalkınması ve yayılması için yeni kararlar almaktadırlar.
Hacc Yolu açık olduğu müddetçe İslâm dini yayılacak ve Müslümanlar birlik ve beraberlik bakımından güçleneceklerdir. Bu büyük İslâm Kongresi, İslâm hareketinin uyanmasına sebep olmaktadır.
İslâm ve Müslümanların, bu Hacc mevsimindeki çok büyük ve korkulu görüntüleri bütün dünyaya gösteri halinde yayılmakta ve böylece İslâm ve Müslümanlar için büyük bir propaganda aracı olmaktadır. „İşte Müslüman olmayanların kalbine düşen korku bu birlikteliğin korkusudur.
Hacc, Müslümanı daha yücelere götüren bir okuldur. Müslüman bu okulda sabır ile gayreti öğrenir.
Hacc, Müslüman'a devamlı ibadet hayatı içerisinde yaşamayı öğretir.
Hacc, nefsanî eğilim ve istekleri gemlemeyi, daha nazik ve daha yumuşak davranmayı öğretir.
Hacc, malın Allah yolunda karşılıksız harcanmasını öğretir.
Hacc, Allah dostlarına dost, Allah düşmanlarına ise düşman olmayı öğretir. Şefkat ve merhamet duygularını geliştirir.
Hacc, o mukaddes topraklarda yaşayan ilk Müslümanların yaşam biçimlerini Müslümanın belleğine getirir, o ilk Müslümanların anlaşılmasını sağlar. Böylece Müslüman ilk Müslümanın İslâm'ı yaymak uğruna çektikleri çile ve ızdırapları, kendi ruhunda yaşar ve İslâm'ı onların bıraktıkları yerden ileriye götürmedeki gayretini tartar ve düşünür. „Bu gün Allah için ben neyaptım sorusunu en azından sorar ve tefekkür eder. „
Hacc da Müslüman, Allah'a ve Müslümanlara karşı dost olmanın gereğini anlar, dünyadan belirli ölçülerde yüz çevirip, ahirete yönelmenin şuuruna erer. Tavaftan önce bütün hacı adayları Arafat'ta toplanırlar, Hacc işleminin başladığı yerdir orası, hedef Kabedir, bembeyaz kefenlikler içerisinde yalın ayak, baş açık herkes Kâbe'ye doğru yol almaya başlar. Zengin fakir, amir, memur farkının kalkarak, herkesin bir olan Allah karşısındaki aczi dile gelmektedir bu yolculukta.
Hacc, Allah yolunda, hiçbir şeye aldırış etmeden Allah'ı hatırlamaktır. Allah için canını feda eden çocuğu, çocuğunu kurban etmekten çekinmeyen babayı, engel tanımayan bir itaatle Allah'a bağlanan ve kocasına itaati pazarlıksız olan anayı anmaktır.
Hacc, ölçüdür, İslâm Ümmeti‘nin kuvvet ve cesaretinin, zillet ve fakirliğinin, izzet ve şerefinin ölçüsüdür.
Hacc, bu ümmetin birliğine engel durumunda olan, ırkçılık bölgecilik, mal, makam ve şöhret gibi ve şeytan gibi menfi unsurları ortadan kaldıran bir panzehirdir.
Hacc, ortak bir pazardır. Müslümanlar ürettikleri her türlü malı burada pazarlamalıdır. Dolayısıyla Hacc İslâm Ülkeleri arasında ticari bir fuar özelliği taşımalıdır.
Hacc ibâdetinden sonra Müslüman günahlarından temizlenmiştir. Kabul böyledir. Hüküm Allah'ındır. Hacc'dan dönen Müslüman, Allah'ın şu sözüne kulak vermelidir: „Artık kim azgınlığa ve sapıklığa sevk edenleri tanımayıpta Allah'a iman ederse, o muhakkak ki kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuştur.''

Şeytan taşlama
İlk durak müzdelifedir. Daha temiz ve berrak kalplerle, Şeytan‘ın taşlanması için buradan toplanan taşlarla beraber Mina‘ya hareket edilir. Şeytan taşlama bir akittir. Alah düşmanlarının kendilerinin de düşmanı olduğu yönünde bir akittir. Burada Müslüman, insan haklarını gasp eden zalimleri taşlamaktadır aslında. Müslüman taşı atarken bu şuurla olmalıdır, taşların niçin atıldığının tefekkürünü iç dünyasında yapmalıdır Müslüman. Düşmanın velî edinilmeyeceğini, onunla sarmaş dolaş olunulmayacağını, siyasi planda olsun, ilim planında olsun hangi sahada olursa olsun hep hatırlamalıdır Müslüman bu taşı atarken.
Şeytan‘ı taşlarken Müslüman; her yerde bu böyledir ve böyle olmalıdır, böyle olacaktır diye taş atmalıdır şeytana. Yoksa kuru kuruya oradaki sembol şeytanlara taş atmak Müslümana bir fayda getirmeyecektir.
Müslüman akıllı olmalıdır, taklitçi olmamalıdır, yaptığı ibadetin niçinini öğrenmeli ve öylece amel etmelidir.

Kurban
Müslümanlar burada, şükür ifadesi olarak kurban keser. Müslüman kurban eylemiyle, fedakârlığıyla dünya Müslümanlarının durumlarını düşünmeli ve kalben İslâm düşmanlarına buğzetmelidir. Değil etin, ekmeğin yüzünü dahi göremeyen ve acından ölen Müslüman kardeşlerinin içinde bulunduğu durum, Müslümancın kalbinde bir yara açmalıdır. Bu yara Müslümana devamlı ızdırap vermeli ve bu ızdırabın neticesinde de küfre asla rıza göstermemelidir, düşünülmelidir ki, „küfre rıza küfürdür„ kurban bu düşünceyle kesilmelidir.

Tıraş olmak
Artık Müslüman tavafa hazırlanmak için tıraş olacaktır. Bu tıraş oluşta da bir aksiyon olmalıdır. Müslüman demelidir ki, Yarabbi! Ben istediğin gibi çalışamadım bu andan itibaren, başımdan kestiğim şu saçlarım gibi, beni tembelliğe iten o düşüncelerimi kalbimden söküp attım. Bundan böyle Sen‘in Dîni‘ni yeryüzü insanına anlatmak için çalışacağım şahit ol yarab! diye söz vermelidir.
Müslüman tavafta; heybetiyle, azimlilik ve kararlılığıyla İslâm düşmanlarının gözünü korkutmalı ve onlarla Allah rızası için mücadele edeceğine söz vermelidir.
 
Hervele
Safa ile Merve arasında da, zaman zaman, duraklansa bile mutlaka Kelime-i Tevhid Sancağını küfrün burçlarına dikeceğine dair, söz vermelidir. Yarabbi! Yalın ayakta olsam, başı açıkta olsam, sırtımda giyecek elbisem bile olmasa, yinede Sen‘in Dînin için, emrettiğin şekilde çalışacağım şahit ol Yarab, düşüncesini haykırmalıdır tepelerden tepelere Müslüman. Artık Müslüman kardeşim yeniden doğmuş gibidir. O'nun hayat anlayışı değişmiştir. Kur'an'a bağlılığı şimdi pratiğe geçmiştir.

Dua
Hz. İbrahim ile oğlu İsmail Kâbe'nin sütunlarını yükselttiğinde ikisi şöyle dua etmişti: "Rabbimiz! Bizden bunu kâbul et, şüphesiz sen işiten ve bilensin, Yüce Allah'ımız, ikimizi sana teslim olmuş Müslümanlar kıl, bize ibadet yöntemlerini, yer ve ilkelerini göster ve tövbemizi kabul et. Şüphesiz sen tövbeleri kabul eden ve esirgeyensin.''

 
Rüştü Kam





 

İMAM-I AZAM (II)


Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
 
İMAM-I AZAM (II)

KIRBAÇ ALTINDA CAN VEREN BÜYÜK İMAM (İMAM-I AZAM) EBU HANİFE (ll)

"...Ebu Hureyre, Enes ibnu Malik, Semure ibnu Cundeb hariç Hz. Peygamber'in bütün sahabilerinin görüşlerini kendi görüşlerime tercih ederim."

İmamı Azam istişareye çok önem verirdi. Öğrencileryle istişare etmeksizin kendi başına bir içtihatta bulunmazdı. Ayrıca çok saygılıydı, müminlere nasihatta bulunurken kaba ve katı davranmazdı. Sabit fikirli birisi değildi.


Talebesi Züfer O'nun için şöyle der:
„O ufku geniş birisi idi, sabit fikirli birisi değildi. Biz Ebu Hanife'nin derslerine devam ederdik, Ebu Yusuf ve Muhammed ibnu Hasan da bizimle birlikte okurlardı. Biz Ebu Hanife'nin görüşlerini yazardık. Bir gün Ebu Hanife, Ebu Yusuf'a hitaben: "Ey Yakub vay haline! Benden her işittiğini yazma. Ben bugün böyle düşünüyorum. Yarın onu bırakabilirim. Yarınki görüşümü ertesi gün terk edebilirim" diye ikazda bulundu." (İbnu Muin, Tarih, II. Cilt, sh. 607; Bağdadi, Tarih, XIII. Cilt, sh. 402)

Yine onun:
"Bu bizim söyleyebildiğimiz en güzel sözdür. Kim bizim sözümüzden daha doğru bir söz getirirse, o hakikate bizimkinden daha yakındır" dediği; "Senin bu verdiğin fetvalar, doğruluğunda hiç şüphe olmayan hakikatler midir?" diye sorulunca da: "Bilmiyorum belki de yanlışlığında hiç şüphe olmayan yanlıştır" şeklinde karşılık verdiği nakledilmektedir. (Bağdadi, Tarih, XIII: Cilt, sh. 352)

Bütün bunlar anlıyoruz ki; İmam Azam serbest fikirli ve uzak görüşlü bir şahsiyettir. Verdiği hükümlerle insanları incitmemeye dikkat ederdi. Akla çok önem verir, aklın kabul etmediği veya kabul etmekte zorlandığı nakillere şüpheyle yaklaşan bir anlayışa sahipti.

Sünnet ve Hadis Konusundaki Tutumu

İmamı Azam Ebu Hanife'de diğer iamlar gibib, hadis ve sünneti dinin temel kaynaklarından saymaktadır. O şöyle der: "Resulullah (s.a.s.)'in üzerinde konuştuğu her şey, biz duyalım, duymayalım, başımız ve gözümüz üstündedir. Buna inandık ve bunun Resulullah (s.a.s.)'in söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz." (Ebu Hanife, el-Alim, sh. 27)

Ebu Hanife'nin istidlal kaynaklarını sayarken önce Allah'ın kitabına sonra Resulullah'ın sünnetine baktığı, sonra da sahabe kavlinden dilediğini tercih ettiği rivayet edilir. Kitap ve sünnette bulamadığı bir hususu son olarak sahabe kavillerinde araştırmakta, bunların dışındaki görüşleri bağlayıcı saymamaktadır.

Büyük İmam Ebu Hanife, hadise muhalefet konusunda bir ithamla karşılaşınca: "Allah, Resulüne muhalefet edene lanet etsin. Allah onunla bize ikram etti, bizi onunla kurtardı" demiştir. (İbnu Abdilberr, el-İntika, sh. 144)

Sahabe Sözü ve Uygulaması Konusundaki Tutumu

İmamı Azam Ebu Hanife, Kur'an ve sünnetten sonra sahabe kavlini bağl
ayıcı görür, fakat kendine bunlar arasında tercih yapma hakkı tanır. Ebu Hanife bu tercihi bazen şahıslar arasında, bazen de rivayetler arasında yapar. Bu tercihinde gelen rivayetin Kur'anla örtüşüp örtüşmediğine bakar, Kur'anla örtüşmeyen rivayetleri değerlendirmeye bile almazdı. Hatta o kadar ki; bazı şahıslardan gelen rivayetleri o şahısların ismini duyar duymaz reddederdi.

Ebu Mutı' el-Belhi ile Ebu Hanife arasında geçtiği rivayet edilen şu konuşma bu konuda dikkat çekicidir. Ebu Mutı' ona: "Şayet senin görüşün Ebu Bekir'inkine zıt düşerse ne yaparsın?" diye sorar. O da: "Bu takdirde onun görüşünü alıp kendi görüşümden vazgeçerim. Yine Ömer'in, Osman'ın, Ali'nin görüşleri karşısında da böyle yaparım. Ebu Hureyre, Enes ibnu Malik, Semure ibnu Cundeb hariç Hz. Peygamber'in bütün sahabilerinin görüşlerini kendi görüşlerime tercih ederim." der. (Şa'rani, Mizan, C. 1, sh. 53)

İmam-ı Azam'dan öğütler

*"Elli senedir insanlarla ünsiyet ederim. Ne kusurlarımı af eden bir dost, ne de gazabımı teskin eden ve ayıbımı örten bir ahbap bulabildim.
* Halk arasında bulunduğun zaman sana bir şey sorulmadıkça konuşma!
* Kahkaha ile gülme, sokağa çok çıkma! Bunlar alimin vakarını rencide eder.
* Tamahkâr olma, yalan konuşma!
* İnsan ne kadar ibadet etmiş olsa da, karnına giren lokmanın helal veya haram olduğunu bilmedikçe ibadetin hükmü yoktur."
 
Rüştü Kam





 

İMAM-I AZAM


Yazdır E-posta
ha-ber.com
 
 
İMAM-I AZAM

KIRBAÇ ALTINDA CAN VEREN BÜYÜK İMAM (İMAM-I AZAM) EBU HANİFE

O yargının bağımsız olmasını isteyen bir din bilginiydi, Hak'tan yana bağımlı, mevcut düzenden yana bağımsız bir yargı istiyordu O. Bunun için mücadele etti. Totaliter rejimlere karşı, Müslüman kimlikli zalim Halifelere karşı direndi, onlara boyun eğmedi. O insan haklarına saygılı bir yönetimden yanaydı. Siyasi getirim peşinde değildi. O'nun arzusu insanların rızasını değil Allah'ın rızasını kazanmaktı. O'na büyük imam (İmam-ı Azam) denmesinin nedeni, verdiği hal ilmi(Fıkıh) ile ilgili fetvalarından ziyade, zalimlerin karşısındaki bu tavizsiz duruşundandır.


Tam adı Ebu Hanife en-Numan bin Sabit'tir (d. 699, Küfe - ö., 767, Bağdat, Irak) Hukuk ve Kelam bilginidir. Akla çok önem verir. Kendisine teklif edilen Kadılık(Hâkimlik) görevini reddederek devlet görevinden ve o günün zulüm aracı olan siyasetinden uzak durduğu için yöneticilerin acımasızca hışmına uğramış ve hapiste kırbaçlanarak öldürülmüştür.

Emevi döneminde siyasi yapı reform edilmiş, İslâm gün geçtikçe geri plana atılmıştır. Onun yerine saltanat idaresi hâkim kılınmıştır. Saltanat rejiminin zulmü bilhassa Emevi idaresinin özellikle son yıllarında zirveye ulaşmıştır. Muaviye ile başlayan ve oğlu Yezid ile devam eden Emevi saltanat idaresi, İslam'ın insanın mutluluğu için gerekli olan, her alanda gerekli olan kükümlerini unutmuşlardır. Eski Arap geleneklerini tekrar geriye çağırmışlardır. Diğer bir ifadeyle Müslümanlıklarını her fırsatta sözleriyle vurgulayan yöneticiler, yaşantılarında İslâm'dan oldukça uzaktadırlar. Göstermelik yaptıkları bazı ibadetlerin dışında İslam'la alâkaları kalmamıştır.

Ancak, yönetimlerini halk nezdinde meşrulaştırmak ve halkın itaatini kazanabilmek için âlimleri araç olarak kullanmayı ihmal etmemişlerdir. Şüphesiz bu politikaya kananlar ve sırf iyi niyetlerinden dolayı böyle bir oyuna alet edildiklerinin farkına varamayanlar olmuştur. Ancak İmam-ı Azam gibi bazı şahsiyetler, yönetim işinde geri plana itilen İslam'ı bütün muhtevasıyla ortaya koyup, onun gerektirdiği itaatin alanlarını her şeye rağmen ifade etmekten çekinmemişlerdir. Siyasi ve askeri güçlerine rağmen, yöneticiler bu şahsiyetlerin söz ve tavırları karşısında korkulu rüyalar görmeye başlamışlardır.

Emevi ve Abbasi idarelerinin uygulamalarına bizzat tanık olan Ebu Hanife,
onurlu duruşu sayesinde hiçbir zaman yönetimin maşası olmamıştır. Zulümlerini onların yüzüne karşı haykırmaktan çekinmemiştir. Ancak bu tavrı O'nu canından etmiştir. Emeviler kadar Abbasiler tarafından da ısrarlı şekilde teklif edilen kadılık(Hâkimlik) görevini ve bu görevle ilintili olan diğer şahsi menfaatlerin hepsini elinin tersiyle geri çevirmiştir.

Ebu Hanife, içinde bulunduğu şartlarda resmi görev almanın İslam'ı temsil etme ve uygulamaya aktarma
imkânı sağlayamayacağını iyi bilmektedir. Bu nedenle resmi görev almanın, meşru olmayan işlere maşa olmaya neden olacağı kanaatindedir. Bu düşüncesini de hiçbir yoruma mahal bırakmayacak şekilde Halife'nin karşısında ifade etmiştir.

Bu manada kendinden çok değerli hediyeler karşılığında bazı isteklerde bulunan Halife Ebu Cafer el-Mansur'u kastederek şunları söyler: "Eğer benden Vasıt mescidinin kapılarını saymamı isteseydi, onu bile kabul etmezdim. O halde nasıl olur da bir adamı idam etmek için hüküm vermemi ister ve bu hükümle onun boynunu vurmasına vesile olurum. Ben böyle bir hükmü ihtiva eden kararın altını nasıl mühürlerim! Vallahi ben böyle bir işi canım pahasına da olsa yapamam." (Mezhepler Tarihi, sh. 231)

Devlet görevini kabul etmesi için değişik tekliflerle, kabul etmediği zaman da işkence tehditleriyle karşısına çıkanlara söylediği şu sözler, O'nun ne kadar büyük bir imam olduğunu göstermektedir: "Allah'a yemin ederim ki, bu işi kendi arzumla kabul etmiş olsam bile, yine de size istediğiniz anlamda yaranamayacağım. Nerede kaldı ki zorla, istemeye istemeye teklifinize muvafakat edeyim. Herhangi bir hususta vereceğim karar sizin arzularınızın hilafına olabilir. O zaman bana kızarsınız. Kızınca da beni Fırat nehrinde boğdurmak istersiniz. Boğulurum, fakat kararımı yine değiştirmem." (Hilafet ve Saltanat sh. 368)

İşte benim İmamım budur. Ben bu imamı seviyorum. Onurlu duruşundan dolayı seviyorum. Firavunlaşmamıştır O. Hakkı savunur, duruşu bellidir O'nun. O Allah'ı bir olarak kabul eder. O ahirete de inanır: Çünkü O Allah'a teslim olmuştur.

İmam-ı Azam'ın yatsı abdesti ile sabah namazını kıldığından, maddi varlığından bol bol tasadduk yaptığından her fırsatta bahsedenler, İmam-ı Azam'ın zalim halife karşısındaki onurlu direnişinden dolayı kırbaçlanarak veya zehirlenerek öldürüldüğünden neden bahsetmezler dersiniz? İmam-ı Azam'ı katleden o Halifeler neden kınanmazlar vaazlarda, hutbelerde dersiniz?

Eğer İmam-ı Azam'ın bu yönünden de bahsederlerse, belki halk İmam-i Azam'ı, zalim hükümdarlara karşı yaptığı şanlı direnişiyle de örnek alabilir değil mi? O zaman gününü kurtarmaya çalışan din görevlileri, işin ehli olmayan kukla yöneticiler, zalim yöneticilerin sofralarındaki kırıntılarla beslenen çantacılar koltuklarından olurlar değil mi?

Hanefi Mezhebinden olduklarını söyleyen zamanımızın bazı din bilginleri, hocaları, din görevlileri, yöneticileri; acaba bu İmam-ı Azam'ı ne kadar tanıyorlardır dersiniz? Hanefi mezhebi kurallarına uyarak "midye" yememe konusunda dikkatli olanlar, bu konuda cemaatlerini özellikle dikkatli olmaya çağıranlar, Firavunlaşmış zalim yöneticilerin karşısında aynı dikkati neden gösteremiyorlar dersiniz?

İmam-ı Azam kiiiim, Hanefilik kiiiim siz kimsiniz..? Bırakın Hanefi olmayı, O büyük imamın peşinden gitmeyi, O'nun ismini ağzınıza bile almayın siz, kirletmeyin o ismi...

Zalim iktidarların meşruiyetini kabul etmeyen Ebu Hanife, Halifenin gasb etmediği ve sahiplik iddiasında bulunmadığı bir yere defnedilmesini istemiş ve böylece İmam, Bağdat'ta Hayzunan kabristanının doğu tarafına defnedilmiştir. (Saymeri, sh. 63)

Allah rahmet eylesin, yattığı yere nur olsun.
 
Rüştü Kam