21 Ocak 2015 Çarşamba

T.C. BAŞBAKANI DAVUTOĞLU BERLİN’DE ÖNEMLİ MESAJLAR VERDİ (III) 2015

„EVLENECEKLERİN ÇEYİZLERİ DEVLETTEN“

Başbakan Davutoğlu her doğan çocuk için 18 yaşında kendisine verilmek üzere bir hesap açılacağının müjdesini verdi. . „İlk çocuğa 300 Türk Lirası, yani yarım altın, ikinci çocuğa 400 Türk Lirası, üçüncü cocuğa 600 Türk Lirası, yani tam bir altın hediye devletimizden dünyanın her yerinde verilecek. Doğumu başkonsolosluğumuzda tescil edildiğinde inşallah bu hediyeyi anneler alacak, babalar da teşekkür edecek, hem annelere hem de Türkiye Cumhuriyeti’ne. Ve evlatlarını evlendirmek istediklerinde bir şekilde sıkıntıyla karşılaşan insanlarımızı o sıkıntılardan kurtarmak için inşallah 18 yaşına kadar kendi çocuklarının çeyiz hesabı olarak, o çocuklarının evliliğine yardım ve hazırlık anlamında tasarruf yapıldığı zaman bu tasarruf ne kadarsa devlet çeyiz hesabı olarak karşılayacak.“ diyerek müjdeyi açıklayan Başbakan Davutoğlu Türkiye Cumhuriyeti’nin ailenin güçlendirilmesine büyük önem verdiğini vurguladı.
Ahmet Davutoğlu konuşmasına şöyle devam etti:

Aziz Berlinliler, bu ilk ziyaretimde 2 hediyeyle geldim. Takip etmişsinizdir, geçen perşembe günü Türkiye’de Aileye Destek Programı ilan ettik. Özellikle çalışan annelere bir takım müjdeler verdik. Türkiye’de Türkiye’nin Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı olarak çalışanlara yaptığımız bu ikramı sizden esirgeyemedik. Bundan sonra sade Türkiye’de değil, nerede olursa olsun doğum yapan her anneye ilk altın devletimizden olacak. İlk çocuğa 300 Türk Lirası, yani yarım altın, ikinci çocuğa 400 Türk Lirası, üçüncü cocuğa 600 Türk Lirası, yani tam bir altın hediye devletimizden dünyanın her yerinde verilecek. Doğumu başkonsolosluğumuzda tescil edildiğinde inşallah bu hediyeyi anneler alacak, babalar da teşekkür edecek, hem annelere hem de Türkiye Cumhuriyeti’ne. Ve evlatlarını evlendirmek istediklerinde bir şekilde sıkıntıyla karşılaşan insanlarımızı o sıkıntılardan kurtarmak için inşallah 18 yaşına kadar kendi çocuklarının çeyiz hesabı olarak, o çocuklarının evliliğine yardım ve hazırlık anlamında tasarruf yapıldığı zaman bu tasarruf ne kadarsa devlet çeyiz hesabı olarak karşılayacak. İşte artık kendi vatandaşının yeni doğan bebeğine bile altın takabilen güçlü bir Türkiye Devleti var. Türkiye’nin yükselen gücünden rahatsız olanlar, Türkiye’yi eski günlerinde olduğu gibi kapılarında bekletmek isteyenler, Türkiye’de demokrasiye darbe vurmak isteyenler, 2013’te ve 2014’te birçok kumpasa teşebbüs ettiler.

Tam Türkiye 2013 Mayıs’ında IMF’ye olan son taksidini de ödediğinde ve dış borç defterini kapattığında Gezi provakatörleri sahneye çıktı. Ve sanki Türkiye’de büyük bir siyasi kriz varmışçasına bütün dünyada öyle yayınlar yaptılar ki Türkiye’ye yönelik en kötü kampanyayı yürüttüler. Biz bu kampanyalara boyun eğmedik, sizler de eğmediniz. Almanya’da her yerde sesinizi yükselttiniz. Eğer o zaman Türkiye’de siyasi istikrarsızlık olmasını isteyenler hedefine ulaşamadılarsa bunda en büyük pay Türkiye’deki vatandaşlarımız kadar sizlerindir. Bu şekilde Türkiye demokrasisi sekteye uğratılamayınca bu sefer Paralel Çete’yi harekete geçirdiler. 17 Aralık, 25 Aralık’ta ve daha sonra 19 Ocak’ta Suriye’ye yardım götüren MİT tırlarına operasyon yaptırdılar. Bütün dünyada Türkiye karşıtı kampanya yaptılar. Zannettiler ki bizim dizimiz titreyecek, yolumuzdan sapacağız. Onlar Türkiye Cumhuriyeti Devletini 12 yıl içinde ayağa kaldıran AK Parti’nin ve kadrolarının gücünü test edemezler. UETD’ye bir kez daha teşekkür ediyorum. Gerek bu organizasyon gerekse bütün o zor dönemlerde sizlerle birlikte gür bir sesin Almanya’dan, Avrupa’dan Türkiye’ye yankılanmasını sağladıkları için.

Çok teşekkür ediyorum. Saatlerce bekledikten sonra bu coşkuya teşekkür ediyorum. Hepinizi alnınızdan öpüyorum ve bağrıma basıyorum.

30 Mart’ta Mahalli Seçimlerde ve 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı Seçiminde ve dikkat edin Avrupa’da ve dünyanın başka yerlerinde krizlere sebebiyet veren Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık teslimleri Türkiye’de sessizce gerçekleşti. Emanetler devredildi. Bu emanetleri yerine getirmek için gece gündüz çalışmaya kararlıyız. Yeni hükümeti kurduk hemen arkasından 6-7 Ekim olayları Kobani bahane edilerek Türkiye’de kargaşa çıkarmaya çalıştılar. Onlara karşı da dimdik durduk. Hem çözüm sürecini hem de kamu düzeni ve devlet otoritesini devam ettirdik. Bu kritik aşamada 2015 Haziran seçimine gidiyoruz. Sizler ilk defa Cumhurbaşkanlığı seçiminde oylarınızı kullandınız. Bu sizin bizden temenninizdi. Sizdin ricamız gelecek seçimlerde de daha büyük bir katılmanızı istiyoruz. Demokrasiye Avrupa’da da sahip çıkmalısınız. Biz şimdiye kadar olandan daha da iyi bir organize şeklinde büyükelçiliklerimiz, başkonsolosluklarımız sizin hizmetinize hazır ve nazır. 

Değerli Berlinliler Allah bu bayrak aşkınızı daim eylesin. Vatan aşkınızı daim eylesin. Millet aşkınızı daim eylesin. Bu aşk ile yolunuza devam edin inşallah.

Bugünler birlik beraberliğimizi daha da gösterme zamanıdır. Avrupa’da kışkırtılmaya çalışılan yabancı düşmanlığına karşı siz hem kültürünüzü, örfünüzü, dilinizi ve bayrağınızı her yerde daim kılacaksınız hem de Almanya Türkiye dostluğuna destek vereceksiniz. Kim ne derse desin. Birileri yabancı düşmanlığı yapsa da siz en yüksek sesle “Es lebe die Türkisch-Deutsche Freundschaft” diyeceksiniz. Sayın Merkel bugünkü görüşmemizde yabancı düşmanlığına karşı ortak tavır alma konusunda mutabık kaldık. Özellikle bu PEGIDA gibi çağ dışı ırkçılığa saplanan gruplara karşı siz inadına dimdik yaşasın insanlık, yaşasın Türkiye-Almanya dostluğu diyeceksiniz. O ırkçı anlayışlar karşısında Hz. Mevlana’nın hoşgörüsüyle davranacaksınız. Ahi Evran’ın yaklaşımıyla evinizi, kapınızı, sofranızı Alman komşularınıza açık tutacaksınız, onlara selam vereceksiniz, barış selamı vereceksiniz. Hamdolsun Almanya’daki Türk toplumundan ne terör faaliyetine bulaşanlar çıktı ne yüz kızartıcı işler yapanlar. Onlara hep insanlığımızın ve medeniyetimizin örneklerini gösterdiniz. Bir kez daha bugün her zamankinden daha fazla.

52 yıl önce bu diyara gelen babalarınız, dedeleriniz bu tekbirleri duymuşlarsa, ki duydular, vefat edenler manen duydu, eminim hamd ve şükür secdesindedirler. Onlar bir gün Almanya’da bütün kundaklamalara rağmen Almanya’ya çil çil yağdıran evlatlarını eminim merhametle, bereketle anıyorlardır. Hepinizden Allah razı olsun.

Bugün Sayın Merkel bir kez daha teyidle söyledi. Türkiye-Almanya dostluğunda Türkiye ve Almanya’daki vatandaşlarımız bir canlı köprüdür dedi. Bizler de aynen katılıyoruz. Sizler bizimle Almanya arasında dostluk köprüsüsünüz. İnşallah gençlik köprüleriyle de genç nesillerimizi bu dostluğa hazır bir şekilde yetiştireceğiz. Büyük bir kampanyayla Almanya’daki gençlerimizi Türkiye’ye davet edeceğiz, yaz kamplarında hem ülkelerini görecekler hem de güzel Türkçemizi daha güzel bir şekilde öğrenecekler. Bu kampanyaya katılmanızı rica ediyorum. Bir kez daha buradan bütün yabancı düşmanlarına, Türkleri burada yabancı gibi gören insanlara seslenmek istiyoruz. Türkler artık bu topraklarnı asli ev sahipleridir. Geçici değildirler, kalıcıdırlar. Çifte vatandaşlık inşallah bir gün tanındığında çifte yürek de gerçek kimliğine kavuşacaktır. Gerek Avrupa’da gerek Almanya’da İslam ta asırlardan önce vardı, bugün de var olacak, yarın da var olacak. 

Geçen ay Makedonya’yı ziyaret etmiştim. Makedonya Türkçe Bayramı’na katıldım. Türkçe Bayramı Evlad-ı Fatiha’nın güzel dilimizi Balkanlarda yaşatmak için her yıl 22 Aralık'ta kutladıkları, kutladıkları bir bayramdır. Oradaki soydaşlarımızın bizden bir ricası oldu. Dediler ki, bize al bayrak gönderin. Ben de talimat verdim. Makedonya’da ne kadar hane varsa bayrak isteyen, onlara 3 emaneti götüreceksiniz dedim. Bir al bayrak, bir Kur’an-ı Azimuşşan, bir de Türkçe sözlük. Bu aslında bizim Avrupa’daki asli mevcudiyetimizin, var oluşumuzun bir göstergesidir. Nasıl Balkanlarda asırlarca var idiysek 50 yıldır Avrupa’da, Almanya’da sizler üzerinden sahip olduğumuz mevcudiyet varız. Biz her zaman ülkemizde bağrımıza basmaya hazırız. Ama isteriz ki Almanya’da eşit vatandaşlar olarak Almanya'daki temsil hakkınızı da kullanın, Almanya’da siyasi ve sosyal hayatta daha fazla etkili. Gurur duyduk verilen istatistiklerle. 400 bin kişinin çalıştığı 80 bin Türk işletmesi var. 40 Milyar avro ciro yapan 80 bin Türk işletmesi. 50 yıl önce bu bir rüyaydı, şimdi bu bir gerçek, sizin elinizle gerçek. Sizler bu anlamda Türkiye ve Almanya arasında köprü olduğunuz kadar burada da gerçek İslamın, barış dini İslamın, merhamet dini İslamın en iyi temsilcileri oldunuz, olacaksınız. Bu yönde çabalarınızda her zaman arkanızda hükümetinizi bulacaksınız. Libya’da zor durumda kalındığında 15 gün içinde 15 bine yakın vatandaşını ve başka ülkelerdeki 25 bin mağduru tahliye etmek kudretinde bir Türkiye Cumhuriyeti var. Herhangi bir vatandaşına dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir olumsuzluk olduğunda anında müdahale edebilecek bir Türkiye Cumhuriyeti var. Bütün kurumlarımızda, Dış İşleri Bakanlığımızda, Yurt Dış Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımızda, Yunus Emre Ensitü Merkezlerinde, Türk Hava Yollarıyle, bütün kurumlarımızla emrinizdeyiz. Siz ki gönlünüzdeki bu bayrak aşkını hiçbir zaman silmediniz, biz de her zaman sizin yanınızda olacağız. Artık eminim yurt dışında bunu hissediyorsunuz. Bu bayrak sadece sizin için değil, mazlum Filistinliler için, mazlum Somaliler için, Arakanlılar için de, Suriyeliler için  de özgürlüğün, insanlık onurunun bayrağıdır.

Bombalar altında 2 yıl önce Gazze’ye gittiğimizde, bombalara rağmen sokağa çıkan Gazzeliler sizin gibi bizi al bayraklarla karşıladılar. Arakan’a gittiğimizde, al bayrağımızı götüdüğümüzde öpüp alınlarına koymuşlardır. İşte hiçbir vesayete bağlı olmayacak yeni Türkiye bu. Ekonomisiyle dünyaya örnek olan, G20 dönem başkanlığıyla dünya ekonomilerine yön veren yeni Türkiye bu. Bu yeni Türkiye, inşallah sizin de desteğiyle dünyanın küresel gücü olacak. Hiç kimse hızımızı kesemeycek, tarihten aldığımız güçle istikbale tam bir kararlılıkla hep beraber yürüyeceğiz. Bütün haklarınızı Almanya’da kullanmaktan geri durmayın. Bilin ki Türkiye ve Almanya arasındaki kadim dostluk bundan yükselerek devam edecektir. Bugün önemli bir adım daha attık. Sayın Merkel’le Türkiye ve Almanya arasında yüksek düzeyli işbirliği konseyi kurmaya karar verdik. İlki 2016 ocağında Ankara’da, iki başbakanın eş başkanlığında ve ilgili tüm bakanların katılımıyla gerçekleşecek. Bütün bu toplantılarda en temel gündem maddemiz Almanya’daki vatandaşlarımızın hak ve hukuku olacak. 

Nasıl bugün Paris’te teröre karşı ortak tavrı gösterirken, bütün dünyadan ve Almanya’dan da beklentimiz yabancı düşmanlığına ve ırkçılığa karşı aynı ortak tavrın gösterilmesidir. Onun için yarın Brandenburg meydanında yapılacak ırkçılığa karşı dayanışma toplantısına siz de al bayrağınızla katılın ve orada gösterin ki Müslümanlar hiçbir şekilde terörle özdeş gösterilemez. Bizim olduğumuz yerde sadece barış vardır, sadece dostluk vardır, sadece vicdan vardır.
Barış siyasetini ülkemizde de, Avrupa’da da, dünyada da göstermeye devam edeceğiz. Gün gelecek dün Paris’te gördüğünüz o resim, Türkiye’nin de içinde olduğu o resim Brüksel’de de görünecek ve Türkiye bugün veya yarın, öyle veya böyle Avrupa Birliği tam üyesi olacak. O güne kadar sizin de burada Berlin’de, Almanya’da ve Avrupa’da Türkiye’nin bu mücadelesine katkıda bulunmanızı rica ediyorum.
Aziz Berlinliler, değerli kardeşlerim bugün sizlerle burada bulunmaktan onur duyuyorum. Ama bu ilk gelişim son gelişim değil.
Önümüzdeki aylarda, seçimlere kadar Almanya’nın birçok şehrinde sizlerle beraber olacağız. Şubat ayında Münih’te ve inşallah Köln ve Frankfurt başta olmak üzere birçok şehrinizde sizlerle bulaşacağız ve yeni Türkiye’nin hedeflerini konuşmaya devam edeceğiz. Tekrar size gönülden karşıladığınız, vakarla kucakladığınız için teşekkür ediyorum. Buradan bütün Almanya’ya, bütün Avrupa’ya Türkiye’den selamlar getiriyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun. Allah birliğinizi, beraberliğinizi daim eylesin. Allah’a emanet olun.

Devam edecek

Rüştü Kam

11 Ocak 2015 Pazar

İKİNCİ İKİZ KULE Mİ?




11 Eylül 2001’de ABD’de dört uçakla tarihin en büyük saldırısı gerçekleşti. Uçaklardan ikisi ünlü Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine, biri Pentagon’a çarparken, nereye yöneldiği bilinmeyen bir başka uçak da iddiaya göre yolcuların isyanıyla hedefine ulaşmadan düşürüldü.

Olayın hemen akabinde yapılan resmi açıklamaya göre dört uçakta bulunan El Kaide üyesi 19 terörist, bıçak, biber gazı ve sahte patlayıcılarla uçakları ele geçirdiler. Özel uçuş eğitimi almış bu teröristlerin yönlendirmesiyle uçaklar hedeflerine çarptılar. Çarpmaların etkisiyle Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin ikisi de yerle bir olurken, Pentagon’un da bir bölümü yıkıldı.

ABD, 11 Eylül saldırılarından sonra Ortadoğu'ya büyük bir savaş ilan etti. Saldırıları gerekçe gösteren dönemin ABD Başkanı George W. Bush, önce Afganistan, ardından da Irak'ı işgâl etti. ABD Başkanı George W. Bush "Terörizmle Savaş Kampanyası" başlattı ve bu kampanya ile NATO'nun 5. maddesini işletmeye başlattı:
“ Taraflar, Kuzey Amerika'da veya Avrupa'da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa BM Yasası'nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır. Böylesi herhangi bir saldırı ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler derhal Güvenlik Konseyi'ne bildirilecektir. Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman, bu önlemlere son verilecektir.”

Bu Kampanya'da ABD'ye başta Birleşik Krallık olmak üzere birçok ülke destek oldu. 11 Eylül saldırıları sonucu, başta ABD olmak üzere batılı devletler de Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarında büyük artış görüldü.

Afganistan işgali (Ekim 2001),
Irak’ın işgali ( Mart 2003),
Anders Behring Breivik’in  Norveç katliamları (2011) 91 ölü,
Benazir Butto 27 Aralık 2007 tarihinde Ravalpindi'de öldürüldü.
Dünyanın her yanından insanlar kaçırılıp ya öldürüldü ya da işkence ile ifadeleri alınmak üzere değişik ülkelerdeki gizli sorgu merkezlerinde aylarca gözaltında tutuldu.
Yine 1.000’e yakın insan yasa dışı yollarla kaçırılarak Küba’daki Guantanamo Amerikan askerî üssüne götürülerek yıllarca suçlanmaksızın hapiste tutuldu.
Gizliden gizliye sürdürülen medeniyetler çatışması 11 Eylül ile birlikte belirgin bir hal aldı.
İslamiyet terörizm ile aynı kefeye konuldu.
Günümüzde devam etmekte olan Suriye gerçeği var. Avrupa ülkelerinde camilerin kundaklanması, karikatür krizleri, NSU var.  Günümüzde PEGİDA yürüyüşleri var ve  Fransa’da Charlie Ebdo katliamı var.

Ancak, İslâm ülkeleri bütün bu olup bitenlere rağmen, ABD ve yandaşlarına karşı yine de birlik olamadı. Hâlâ, her biri ayrı telden çalıyor.

Rusya’nın çöküşünden sonra, Margaret Thatcher’ın önerdiği ve Amerika’nın hedefine koyduğu yeni düşman İslâm’dı. O düşman bugün, ekonomik ve siyasi krizlerle boğuşan Avrupa Birliği’ne de lazım oldu.

Dresden’de Ekim 2015 yılında 300 kişi ile bu düşman dünyaya ilan edildi; Müslümanlar, yani İslâm: „Patriotische Europäer gegen die Islamisierung des Abendlandes (PEGİDA)„ , .“Batı’nın İslâmlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar.“) Aranan düşman Müslümanlardır.

Aslında bu düşmanı, Margaret Thatcher, 1990 yılında, İskoçya’daki NATO toplantısında işaret etmişti: "Sovyetler Birliği yıkılmıştır, karşımızda düşman kalmamıştır. Ama düşmansız bir ideoloji yaşayamaz. Yeni bir düşman bulmamız lazım. Düşman aramaya ise gerek yok; yeni düşmanımız İslam'dır." (AA / Hürseda Haber. 09.04.2013/09:22)

2015 de Dresden yürüyüşü 18.000 ne ulaştı. Paris katliamıyla da Dresden yürüyüşü taçlandırıldı.
Fransa’da 17 kişiyi öldüren teröristler, hüviyetlerini unutup(!) gittiler. Terör eylemi yapmaya giden insanlar kimliklerini niçin unuturlar arabada bilinmez. Kimlik bırakmaları yetmiyor bir de “tekbir” çekiyorlar.

Türkiye’de de böyle olurdu AK Parti iktidarından önce: Bir cinayet işlenince mürteciler işledi denirdi, Danıştay basılır tekbir çekilirdi. Turan Dursun öldürülür mürteciler öldürdü, Madımak Oteli’nde insanlar yakılır, “Mürteciler yaktı”, Uğur Mumcu öldürülür,” Mürteciler öldürdü. Bahriye Üçok öldürülür,” Mürteciler öldürdü.” denilirdi.

Avrupa’da olan bu olaylar bana çok tanıdık geliyor. Vurun abalıya.

Kur’an, cana kıymaya sıcak bakmaz, kasten insan öldürenin ebedi olarak cehennemde kalacağını söyler Kur’an. Terörün her türlüsünü lanetler: “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî olarak kalacağı cehennemdir.” Der.. (Nisa 93)
Biraz daha ileri gider ve ses tonunu yükselterek: "Eğer bir kimse bir insanı öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir; ve bir kimse bir hayat kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur." Diye vurgu yapar. (Maide 32)

Böyle bir Kitap’a, inanan Müslüman insan öldüremez. Bu mümkün değildir. Müslüman adam öldüremez. Müslüman canlı bomba olamaz, Müslüman savunmasız insanlara silah çekemez. Çünkü o Müslümandır. Allah’a inanır, ahirete inanır. Orada hesaba çekilecektir. Orası onun ebedi yurdudur.  Üç günlük dünya hayatını ebedi olana tercih etmez Müslüman.

Ancak her toplumda olduğu gibi, paranoyak, satılık,  vicdansız insanlar Müslümanların içinde de bulunabilir. Bunlara bakarak Müslümanların geneliyle ilgili hüküm verilemeyeceği gibi, dinlerine, peygamberlerine ve kutsal değerlerine hakaret edilemez, edilmemelidir, aşağılanmamalıdır. Fikir hürriyetinin, ifade hürriyetinin arkasına sığınılarak Müslümanlar provoke edilmemelidirler.

Orada katledilen insanların yardımına ilk  koşan yakındaki caminin imamıdır. İşte Müslüman odur. O öldürülenlerin Müslüman mı gayri Müslüm mi olduğuna bakmadan yardıma koşmuştur.

Medya patronu Rupert Murdoch’un Fransa’daki saldırıdan dolayı söylediklerine göre bundan sonra Avrupa’da yaşayan Müslümanların işi oldukça zor gibi: “Tüm Müslümanlar özür dilemelidirler.” 

Yaratılmak istenen algı Müslümanlar teröristtirler algısıdır. Müslümanlar bu konularda dikkatli olmalıdırlar. Oyuna gelmemelidirler.

Sol Parti(Die Linke) Başkanı George Gysi’nin  federal Mecliste yaptığı konuşmayla bitireyim yazımı: “ El- Kaide A.B.D tarafından kurulmuştur. Sovyetlere karşı Afganistan’da kuruldu. Sonra kontrolden çıktı.  Hamas Filistin Kurtuluş Örgütünü bölmek için MOSSAD tarafından kurulmuştu. Bunu hepimiz biliyoruz. Onlar da sonra İsrail’in başına bela oldular.
Artık tüm dünyada bu oyunları bir taraf bırakmak zorundayız.”

Velhasıl, Fransa’daki bu katliam ikinci ikiz kule saldırısı gibi geliyor bana. Artçılarına dikkat etmek lazımdır.

Rüştü Kam

İSLAM ÇOCUK YAŞTA EVLİLİĞİ YASAKLAR



İslam’a göre çiftlerin evlenme çağına gelmesi evlenmek için yeterli değildir. Reşit olmaları şarttır. Reşit, işlerini düzgün yürüten, malını iyi koruyan, gereksiz harcama ve israftan sakınan kişidir
Töre cinayetlerinin birçoğu, Kur’ân dışı din algısından kaynaklanmaktadır. Şii veya Sünni her mezhebe göre, yaşına bakmadan çocuklar evlendirilebilir. Osmanlılar, 1917’de çıkardıkları Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nde erkeklerin 12, kızların da 9 yaşını bitirmiş olmaları şartını getirmişlerdir.  Ortaya koydukları gerekçe şöyle özetlenebilir:
“Velilerin erkek ve kız çocuklarını evlendirmelerini, dört mezhep de caiz gördüğü için onların, düğünlerle felakete sürüklenmeleri kural halini almış ve bu ailelerden çoğu, ölü doğmuş cenin gibi zifaflarının ilk aylarında çözülmeye mahkûm olmuştur.” (Abdulaziz BAYINDIR, İslam Muhakeme Hukuku İstanbul 1986, s. 41)

Kur’an’a ters düşen bilgi
Sünnilerden küçüklerin evlendirilmesini caiz görenler, Aişe validemizin, Nebimiz ile çocuk yaşta evlendiğini delil getirirler. Onların dayandığı bu bilgi, Kur’ân’a ters düştüğü için kabul edilemez. Konunun ayrıntısını öğrenmek isteyenler Süleymaniye Vakfı sitesine bakabilirler. 
Mezheplerin aksine Kur’ân, evlenme çağından bahseder: “Yetimleri evlenme çağına gelinceye kadar deneyin; reşit olduklarını anlarsanız mallarını kendilerine verin...” (Nisa 4/6)

Reşit olmak nedir?
Çiftlerin evlenme çağına gelmeleri yetmez, reşit olmaları da şarttır.  Ama Emevilerle başlayıp Abbasilerle kemikleşen dini gelenekte Kur’an ve Sünnet’in yerini ulema aldığı için Osmanlılar bile yaptıkları değişikliği, İbni Şübrüme ve Ebubekir el-Esamm’a dayandırmışlar; onlar da evlenenlerin reşit olmalarını şart koşmadıkları için böyle bir şart getirmemişlerdir.
Reşit; işlerini düzgün yürüten, malını iyi koruyan, gereksiz harcamalardan ve israftan sakınan kişidir. Evlenen erkek, eşine mehir adı adlında bir mal verir. Allah Teâlâ, onlara şu emri vermiştir: “Kadınlara mehirlerini cömertçe verin, eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin.” (Nisa 4/4)
Mehri veren koca, alan kadındır. Kadın o mehirden kocasına bağışta da bulunabilir. Mehir vermek, almak ve bağışta bulunmak ancak reşit olanların yapabileceği iştir.

‘Esir kadınlar’la evlilik
Evlenecek kadının onayı da önemlidir. Esir kadınlar bile onayları alınmadan evlendirilemezler. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Sizden iffetli mümin kadınlarla nikâhlanacak güçte olmayanlar, ellerinizin altındaki esir mümin kadınlarla evlenebilirler. Allah, inancınızı iyi bilir. Biriniz diğerindendir. Onları ailelerinin izni ile nikâhlayın ve onlara mehirlerini marufa uygun olarak verin.” (Nisa 4/25)
Evlilik için ailenin veya yetkili bir makamın onayı da şarttır. Allah’ın Elçisi şöyle demiştir: “Velisiz nikâh olmaz.” (Tirmizi, İbn Made, Ahmed b. Hanbel)
“Hangi kadın, velisinin izni olmadan nikâhlanırsa onun nikâhı batıldır, onun nikâhı batıldır, onun nikâhı batıldır. Erkek onunla ilişkiye girmişse bu ilişkiye karşılık kadının mehir alma hakkı vardır. Eğer anlaşamazlarsa sultan (yetkili kişi) velisi olmayanın velisidir.” (Ebu Davud, Tirmizi, İbn Made, Ahmed b. Hanbel)

Yanlış uygulamalar
Bütün bunlar, Kur’an ve Sünnet’in hükümleridir. Ama Kur’ân’a rağmen oluşturulmuş din anlayışı, şu yanlış uygulamalara yol açmaktadır:
- Beşik kertmesi
- Kız çocuklarının evlendirilerek gerdeğe zorlanması.
- Başlık parası ile kızların alınıp satılır bir mal haline getirilmesi.
- Eşlerin birbirini görmeden evlendirilmeleri
- Kızların, berdel adı altında mal gibi takas edilmeleri
Bütün bunlar ve buraya yazmadığımız birçok şey, aile içi felaketlere, ölümlere, intiharlara ve cinayetlere yol açmakta ve töre cinayeti diye adlandırılmaktadır. Bunlar Allah’ın indirdiği dinin değil, insanların uydurduğu dinin sebep olduğu cinayetlerdir.
Konuya bu açıdan yaklaşılmazsa bir çözüm bulmak da mümkün olmaz.
 KURAN’A SORALIM
İntihar, kişinin kendini öldürmesidir. Allah Teâlâ bunu kesin olarak yasaklamış, “kendi kendinizi öldürmeyiniz.” (Nisa 4/29) buyurmuştur.
Problemler karşısında bunalan, ümidini kaybeden ve bir çıkış yolu göremeyen insanlar intihara yönelebilirler. Bir müslümanın bu duruma düşmesi mümkün değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:  “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah’ın rahmetinden ümit kesenler yalnız onu tanımayanlar takımıdır.” (Yusuf 12/87)
Hicr Suresinde Hz. İbrahim’in ağzından şu ifadeler dökülmektedir: “Rabbimin rahmetinden ümidini sapıklardan başka kim keser?” (Hicr 15/56)
Bir ayette de şöyle buyuruluyor: “İnsan iyilik istemekten hiç usanmaz. Ama başına bir sıkıntı geldi mi bezginleşir, umutsuzlaşır.” (Fussilet 41/49)
Ebu Hureyre (r.a.) Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Kim kendini bir dağdan atar da intihar ederse o Cehennem ateşinde kendini hep ateşe atıp durur. Sonsuza dek böyle devam eder. Kim zehir içerek intihar ederse Cehennem ateşi içinde zehiri elinde onu içer durur. Sonsuza dek böyle devam eder.
Kim bir demir parçasıyla intihar ederse demir parçası elinde Cehennem ateşi içinde onu ha bire kendine vurup durur. Sonsuza dek böyle devam eder.” (Buharî, Edeb 44, 73, Tıp 56; Müslim, İman 175, 177; Tirmizi, İman 16, Tıp 7)

SORU CEVAP

Soru: Birinci Halife Ebu Bekir’in zekât vermeyenlerle savaştığı söyleniyor. Bu, doğru mudur?
 Cevap:  Kur’an müminlere, “Zekât ı verin” diye emrederken siyasi otoriteye de  şu emri verir: “Mallarından sadaka/zekât al.” (Tevbe, 9/103)
Bu açıdan zekât diğer ibadetlerden ayrılmakta, verilmemesi hem Allah’a hem de devlete isyan sayılmaktadır. Zekât ı vermeyenlere savaş açılması bu sebepten dolayıdır.

Soru: Borsa oynayarak parasını kaybetmiş ve borca girmiş kişiye zekât verilebilir mi?
 Cevap: Tevbe suresinin 60. ayetine göre kendilerine zekât verilecek sınıflardan biri de borçlulardır. Borcun nereden kaynaklandığının bir önemi yoktur. Bahsettiğiniz kişiye zekât da fitre de verebilirsiniz.

Sorularınız için mail adresimiz: fetva@suleymaniyevakfi.org
Süleymaniye Vakfı imsakiyesine şu adresten ulaşabilirsiniz: http://www.suleymaniyevakfi.org

TEMEL DİNİ BİLGİLER

 Ziynet Eşyasının Zekâtı: Altın veya gümüşten üretilmiş süs eşyalarının piyasa değeri değil maden değeri üzerinden zekât verilir.

Ticaret Mallarının Zekâtı: Altın ve gümüş dışında satmak için alınan malların tamamı ticaret malı sayılır. Ticaret mallarının zekâtı hesaplanırken, yıl sonundaki durum dikkate alınır. Kıymetleri nisap miktarına ulaşınca yıl sonundaki miktarı üzerinden zekât hesaplanır. Yıl içerisinde nisabın altına düşmüş olmaları önemli olmaz. Nisaba elde bulunan altın gümüş ve paralar da dahil edilir. Yüce Allah şöyle buyurur: “Ey İman edenler, kazandıklarınızın temizlerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan Allah için harcayın” (Bakara, 267).

DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
Gelenekte, kişiyi oruç tutmaktan sürekli alıkoyacak bir hastalığı olan ya da ileri yaşlılık sebebiyle oruç tutamayanların tutamadıkları her bir oruç için fidye vermeleri gerektiği söylenir. Oysa bu doğru değildir.
Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara, 2/286) Oruç tutması mümkün olmayacak derecede güçsüz olanlar, ister yaşlı ister hasta isterse diğer durumlarda olsunlar Allah’ın oruçla mükellef kıldığı kişilerden olmazlar. Herhangi bir ibadetle mükellef olmayan kişiye, o ibadeti yerine getiremediği için fidye ve benzeri bir yükümlülük yüklenemez.
Bakara suresinin 184. âyetine göre fidyeyi oruç tutabilenler vermelidir. Bu, Ramazan bayramından önce verdiğimiz ve fıtır sadakası ya da fitre dediğimiz şeydir. Maalesef bu ayette geçen bir ifadeye bazı müfessir ve fakihler tarafından olumsuzluk anlamı veren bir harf ilave edilmiş, Kuran ve Sünnet’te olmayan bir şey din adına ortaya konmuştur.
Özetle, hastalık yahut başka sebeplerle hayatlarında oruç tutmalarına imkan olmayan kişiler, oruçla mükellef olmadıkları için herhangi bir ödemeyle yükümlü değildirler. Günümüzde, dinde olmayan bu uygulamadan hareketle bazılarının, bu tür insanların paralarının hesabını tutmaya, bu miktarları bir takım yerlere yönlendirmeye kalktıklarını üzülerek görmekteyiz. Müminler, aldatılmamak için bu konuda bilgi sahibi olmalı ve dinde sonradan oluşturulmuş söylem ve uygulamalara fırsat vermemelidirler. Konuyla ilgili ayrıntılı bir çalışma için şu adrese bakılabilir: http://www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/oruc-fidyesi.html
Günün Âyetİ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla
“Bir gün herkes, yaptığı iyiliği karşısında bulacaktır; yaptığı kötülük de öyle. O gün ister ki, kötülükler keşke çok gerilerde kalsaydı. Allah sizi kendine karşı uyarır. Allah kullarına karşı pek şefkatlidir.” (Âl-i İmrân 3/30)
PROF. DR. ABDULAZZİZ BAYINDIR