Milletler
sahip oldukları değerleriyle ayakta dururlar. Değerlerini
unutanlar veya değerleri unutturulanlar, kendilerine yabancı olarak
yetişirler. Dil, din, örf adet, tarih, edebiyat bir milletin
olmazsa olmazlarıdır. Dilini kaybeden sırasıyla dinini, örf ve
adetini, edebiyatını ve tarihini kaybeder.
Özellikle
Türkiye'nin dışında yaşayan Türkiyelileri çok büyük
tehlikeler beklemektedir. Kanaat önderleri, sivil toplum
kuruluşlarının tensilcileri, Türkiye'yi temsil eden kurumlar,
anneler ve babalar yaklaşan bu tehlikelere karşı duyarlı olmakla
mükelleftirler.
Sahip
oldukları değerleri küçümseyenler, onun yerine başka
milletlerin değerlerini sahiplenenler, ergeç tarihin tozlu
sahifelerinde yerlerini alacaklardır. Atalarımız yanlış yaptıysa
bile onlar bizim atalarımızın yanlışıdır. Bıraktıkları
miraslar da bizimdir. Varsa yapılan yanlışlar yüzleşmek gerekir.
Yapılan hatalardan ders almak gerekir. Yüzleşilemeyen hatalardan
ders alınamaz. İnkar etmekle tarih yok olmaz, ata yok olmaz, geçmiş
yok olmaz.
Osmanlı'yı
beğenmeyenler, onların bıraktığı kültür mirasını inkar
edenler, Osmanlı'yı küçümseyenler, sırf bu yüzden koca
imparatorluğu işbirlikçileriyle birlikte yıkanlar,
işbirlikçilerinin geçmişine şöyle bir göz atsalar, onların
gerçek yüzlerini görecekler ve onlardan hemen yüz
çevireceklerdir. 5 milyon kilometrekare vatan toprağını
paramparça edenlerle, 780 bin kilometrekare vatan toprağını
paramparça etmek isteyenlerin aynı insanlar olduklarını
göreceklerdir.
Hain
değillerse, satılmış değillerse, kendi milletinin değerlerine
düşman değillerse gerçek yüzleriyle göreceklerdir onları ve
yüz çevireceklerdir onlardan.
"Tarih
tekerrürden ibaret derler. Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü
ederdi?" (Mehmet Akif Ersoy)
Prof.
Dr. Mehmet Çelik almış kalemi eline ve bizim için yazmış
tarihte olup bitenleri. Kitabının adı Tarihin Hafızası.
Hafızalarını tazelemek isteyenler mutlaka bu kitabı okumalılar
ve okutmalılar. Kitap 296 sayfa. I. Baskısı 2011 tarihinde
yapılmış. Kitap BSR yayın Grubu tarafından piyasaya sürülmüş.
Ben bu kitaptan bazı pasajları sizin istifadenize sunuyorum:
Okuyalım
bakalım o seviyelerine ulaşmaya çalıştığımız dostlarımız
bizim için neler düşünmüşler, neler yapmışlar. Biz onları
darıltmayalım gücendirmeyelim diye onlar için neler düşünmüşüz
neler yapmışız ve şu anda karlı olan kim? Onlar mıdır yoksa
bizler miyiz?:
''İki
bin yıllık tarihi süreçte dökülen kana ve göz yaşına
baktığımızda, Çinlilerin, Hintlilerin, Farslıların, Arapların,
Türklerin, Afrikalıların kaale alınacak bir etkilerinin
olmadığını görüyoruz. Bu milletlerin iki bin yıllık süreçte
akmasına neden oldukları kan II. Dünya Savaşı'nda akıtılan
kanın yüzde birine bile ulaşmamaktadır...''
''Roma
öncesi Avrupa tam bir vahşet dönemi yaşamıştır. O dönem
hiçbir ahlâki kuralın işlemediği karanlık bir dönemdir. Tek
geçerli ilke güçtür...''
''Şu
yakınımızdaki Kapadokya'nın yeraltı şehirleri dile gelse de,
vahşi Batı'nın burada döktüğü kanı haykırsa, insanlığın
kanı donar...''
''Batı
325 yılında Kilise'yi kurumsal olarak bünyesine kattı ve kısa
bir süre sonra, Kilise haç taşıyarak bu işi daha kutsal gayeler
uğruna icra etmeye başladı. Arenaların yerini Engizisyon
mahkemeleri, gladyatörlerin rollerinin masum insanlar üstlenmeye
başladı. Papalar krallardan daha fazla kana susamışlardı...''
''Osmanlı
böylesine bir anlayışla hakimiyet kurmaya çalışan eski dünyada
batının bu vahşetine son vermişti...''
''Yıl
1988. Yer, Brüksel. Nato Genel Sekreteri John Galvin, soğuk savaşın
bitmek üzere olduğunu anlattıktan sonra, yeni düşmanı belirler.
...evet, Soğuk Savaş'tan galip çıktık. 70 senelik yanılgıdan
sonra 1300 senedir asıl sorun teşkil eden hususa gelelim: Bu İslâm
ile olan mücadelemizdir...''
''12
Eylül cuntasınn lideri Evren, ifade etmişti: ''Türkiye'de
laikliğin ölçüsü rakı ve leblebidir...''
''Seferberlik
Tetkik Kurulu 1952 yılında NATO tarafından, komünizm tehdidine
karşı kurulmuş. 1965 yılında ismi Özel Harp Dairesi olarak
değiştirilmiş. Ancak bu kurumdan Türk hükümetlerinin haberi
yok. Bu kurumu CIA ve NATO finanse etmiş. 1974‘te ABD parayı
kesince o günkü hükümetin ancak haberi oluyor bu kurumdan.
Hükümet Başkanı Ecevit duydukları karşısında donup kalıyor.
1990 dan sonra bu tür yapılanmalar lağvedildi, ancak Türkiye
hariç...''
''I.Dünya
Savaşı öncesinde 5 milyon kilometrekare toprak üzerinde kurulan
bir devletimiz vardı, Cumhuriyet'le birlikte 780 bin kilometrekareye
düştük. 5 milyon civarında şehit verdik. Sadece Çanakkale'de
250 binin üzerinde şehidimiz vardır...''
''I.Dünya
Savaşı'nın asıl sebebi İmparatorluk topraklarındaki petroldür.
Sanayi Devrimi'ni tamamlayan Avrupa hammadde ve enerji sıkıntısı
çekiyordu. Aradıkları enerji de Osmanlı topraklarındaydı.
1815'de Viyana'da Avrupa'nın devleri biraraya geldiler ve Osmanlı
İmparatorluğu'nu kendi aralarında paylaşmak istediler, çıkar
çatışması yüzünden aralarında anlaşamadılar...''
''İngiliz
ve Fransız donanmaları Çanakkale önlerine geldiklerinde,
İngiltere Parlamentosu'nda kürsüye çıkan Lloyd George, bu
gerçeği artık saklama ihtiyacı duymuyurdu: ''Yarın müttefik
dostumuz Fransızlarla Dolmabaçe Sarayı'nda zaferimizi
kutlayacağız. Ancak işimiz Osmanlı Devleti'nin tasfiyesiyle
bitmeyecek esas işimiz ondan sonra...''
''Biz
Çanakkale'de üç nesil birden kaybettik; dede, baba, torun. 253.000
şehit verdik Çanakkale'de. Ama esas kaybettiğimiz şey
hafızamızdı. Evet en önemli kaybımız kaybettirilen
hafızamızdı...''
''90
senedir Ege Bölgesi'nin şehir ve kazalarında kurtuluş şenlikleri
düzenliyerek, bu aziz milletin nesillerine aşağılık duygusu
aşıladılar. Sanki bu milletin tarihinde kutlancak zaferleri yokmuş
gibi davrandık. Tarihimizi 1920'lerden başlattık...''
''Çanakkale
ile ilgili en gerçekçi değerlendirmeyi müttefik donanmaları
başkomutanı Amiral Hamilton yapmıştır. ''Türk Milleti'nin
aydınlarını ve okumuş kesimlerini yok ettik. Gençliğini ve
geleceğini elinden aldık...''
''Yemen'de,
Galiçya'da ne işimiz vardı diyenlere sormak lazım: İtalyanların
Eritre'de ne işleri vardı? Fransızların Cibuti'de ne işleri
vardı? İngilizlerin Aden'de ne işleri vardı? Portekizlerin...''
''Çanakkale
Savaşı başlayınca, Çanakkale'ye koştuk ve Yemen'i
hafızalarımızdan sildik. Ve bir daha geriye dönüp bakmadık.
Yemenliler askerlerimizi İngilizlere teslim etmediler, onları
evlerine alıp bağırlarına bastılar. Onlar Yemen çöllerinde
ölümü beklerken, Cumhuriyet nesilleri de onların üzerini kalın
bir perdeyle örtmeyi tercih etti. Ne tahliyeleri için bir
teşebbüste bulunuldu, ne de onlar adına orada bir şehitlik
yapıldı, ne haklarında bir roman yazıldı, ne de aziz
hatıralarına karşı tarihe bir not düşüldü. Bu devlet Avrupâî
bir nesil yetiştirmek için Avrupa'dan getirttiği bale hocalarına
ödediği bir yıllık parayla bu insanları Yemen'den tahliye
ettirebilirdi...''
''Kışlanın
önünde redif sesi var
Açın
çantasını bakın nesi var
Bir
çift potin ile bir de fesi var!...
Ano
Yemen'dir, gülü çimendir,
Giden
gelmiyor, acep nedendir?''
....
''Ergenekon
Tanzimat'tan beri vardır. Şimdi devlet bağırsaklarını
temizliyor. Bu çark yeri geldi Sünninin sırtını sıvazladı,
Aleviyi ezdi. Alevinin sırtını sıvazladı Sünniyi ezdi. Laikin
sırtını sıvazladı, dindarı ezdi. Dindarın sırtını
sıvazladı, gayr-ı müslimi ezdi. Sağcının sırtını sıvazladı
solcuyu ezdi.
Yıllardır
misyonerlik operasyonarında, gayr-i müslim operasyonlarında,
Ermeni meselesinde bu derin yapının, dindarları nasıl gaza
getirdiklerini, ancak üniversite kapılarında başörtülü kızları
nasıl ağlattıklarını hala görmedilerse ben ne diyeyim...''
''Seyit
Rıza'nın gece yarısı idam sehpasında boynuna ilmik geçirilirken
yürek parçalayan ''Biz evlad-ı Resul'üz. Kıymayın bize!...''
sözleri hâlâ tüm Elazığlıların kulaklarında
çınlamaktadır...''
''Dersim'li
Aleviler hangi şehirlere sürüldülerse, orada kurdukları
mahallelere Fevzi Çakmak adını verdiler. Kimse merak etmedi,
Dersim Alevileri bu namazlı niyazlı Nakşi'yi neden bu kadar
seviyorlar diye...''
''Bir
çift sözüm de Dersim'li dostlara:
Celladına aşık olan darbı meselini bilirsiniz. Tunceli'nin
merkezindeki ana caddeye İsmet İnönü adını vermişsiniz. Onu
görünce, ''Yandaki caddenin ismi de Sabiha Gökçen'dir'' dedim
kendi kendime! Ama yanılmışım beni yanılttınız!... Yaptığınız
işi tamamlayın. İsmet İnönü Caddesi'nin yanına, Sabiha Gökçen
caddesi ismi yakışır! Seyyid Rıza'nın heykelinin gözyaşlarını
umursamayıp hemen işe başlayın! CHP aşkı bunu gerektirir!...''
28
Ocak 1973 te Mıgırdıç Yanıkyan'nın kurşunlarıyla
Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir
Kaliforniya'da şehit edildi. Yanıkyan, ''bu cinayeti 1,5 milyon
Ermeni'nin intikamını almak için işledim'' dedi. Bu haber üzerine
Türkiye şoka girdi. Çünkü Cumhuriyet'in hafızasında böyle bir
olay yer almıyordu. O güne kadar bu konuda akademik bir çalışma
yapılmamıştı. Nihayet 24 saat sonra beklenen açıklama geldi:
''...Mıgırdıç
Yanıkyan'ın da söylediği gibi şayet bu olaylar olmuşsa;
1914-1915 yılında olmuştur. Yani Osmanlı Devleti döneminde.
Halbuki Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1923'te kurulmuş yeni bir
devlettir. Olayların bizimle ilgisi yoktur...''
''Şimdi
buyurun buradan yakın!...
Türkiye
Ermeni meselesini işte o gün bu açıklamayla kaybetti. Türkiye
kolay yolu seçti. Hafızasını inkar etti, tarihini reddetti. 60
yıldır küfrettiği, inkar ettiği Osmanlı'nın sırtına bir
günah daha yükleyerek, işin içinden sıyrılacağını zannetti.
Üçbin yıllık devlet tecrübesine ve tarih felsefesine sahip bir
milletin yöneticileri referans olarak bir katilin söylediklerine
sığınıyorlar. Ağlar mısınız güler misiniz?''
''Osmanlı'yı
yıkanlar, sadece bir büyük Türk devletini yıkmadılar;
insanlığın ümidini de yok ettiler!...Artık güçlünün
medeniyet anlayışında fazilet yok, artık merkezde insan
yok...sömürü var, kan var, gözyaşı var!... Bu koca depremden,
üzerimizden geçen bu koca silindirden ders almadık,
alamadık!...Batı hâlâ aynı yöntemlerle içimizi oymaya devam
ediyor. İçimizdeki değirmenler hâlâ aynı hızla
çalışıyorlar...''
''Ergenekon
bittiği gün Türkiye'nin tüm sıkıntıları biteceği gibi, PKK
meselesi de bitecektir!...''
''Osmanlı
Devleti, Sanayi Devrimi'ni algılayamadığı için dağıldı gitti.
Türkiye Cumhuriyeti de bilim çağını algılayanadığı için,
dilim söylemeye varmıyor ...''
''Kumaşı
bizden olmayanlar, dedelerinin ve ninelerinin dindarlıklarıyla
övünürler. Ezan sesi duyduklarında cereyana kapılmış gibi
kendilerini kaybederler, başörtülü bir bayan gördüğünde al
görmüş İspanyol boğası yanında kuzuya dönerler. İşret
yerleri ve batakhaneler camiden ve Kur'an kursundan daha sevimlidir
onların nezdinde. Bunlara karşı söylemleri de hazırdır:
Laiklik,
rejim, Cumhuriyet, Atatürk ilkeleri ve daha niceleri... Aslında ne
laiktir, ne demokrat, ne cumhuriyetçidir, ne de Atatürkçüdür!...
Tek gerçek Allah'la problemli bir ruh yapısına sahip
olduğudur...''
Eğer
daha fazlasını okumak istiyorsanız. Prof. Dr. Mehmet Çelik'in
''Tarihin Hafızası'' kitabına müracaat etmelisiniz.
Rüştü
Kam