Sevgili
okuyucularım. Bir masal yazdım siteye geçen hafta. Site sahibi
Sevgili Sefa Bey kardeşimin bana söylediğine göre bu masal
20.08.2012 saat 08.57' de siteye konulmuş ve 23.08.2012 saat 20.56
itibariyle 701 kez tıklanmış.
Ayrıca
yazıya yorum da yazıldı. Yayınlanan yorumların sayısı 16.
Birkaç yorumun dışında yorumlar içerik olarak çok kötü. Dini
cemaatleri biraz tanıyanlar bu yorumların
organize edilerek yazdırıldığını hemen anlar. Bunlar bizim
Müslüman kimlikli kardeşlerimizdir. Sağ olsunlar beni
unutmamışlar. Siz kıymetli okuyucularımıza yansıyan yorumlardan
daha fazlasını Sefa Bey kardeşim bana e-mail aracılığıyla
ulaştırdı. Ve dedi ki "Hocam bu e-mailleri yayımlamak benim
edep anlayışıma uymuyor, ancak haberinin olması için sana
gönderiyorum."
Okudum
o e-Mailleri, hem sevindim hem de üzüldüm. Sevindim, günahlarımı
paylaşanlar çıktığı için, üzüldüm, bu insanlar hâlâ
bıraktığımız yerde otlamaya devam ediyorlar. Bir adım yol kat
etmedikleri gibi çok geriye gitmişler.
Hayıflandım
ve Allah'a düa ettim. "Allah'ım sana ne kadar şükretsem azdır,
yol bu yoldur, bu yol elçilerin yoludur. Sen beni ve arkadaşlarımı
bu yolda daim eyle. Müşrikleşenlerin tasallutlarından beni ve
arkadaşlarımı uzak tut. Selam olsun tevhid yolunun haysiyetli
yolcularına.
Allah'ım
şirk bataklığında debelenen o zavallı
insanlara basiret ve hidayet nasip eyle. Allah'ım onlar bilmiyorlar,
eğer bilselerdi ayrılırlar mıydı tevhid yolundan."
***
Ahir
zaman peygamberi Hz. Muhammed gençliğinde el üstünde tutulan bir
insandı. Mekkeliler onu çok severlerdi. Bundan dolayı da O'na
Muhammed'ül Emin dediler. Güvenilir insan demektir. Elinden ve
dilinden kimsenin rahatsız olmadığı ve olmayacağı insan
demektir.
Gençliğinde haksızlığa uğrayanların başvuruda
bulunabilecekleri bir dernek kurulmuştu Mekke'de, o genç adam
hemen o derneğin içinde yer aldı. Mazlumların yanında olmak onun
için vazgeçilemez bir görevdi.
40 yaşına geldiğinde, vahiy almaya başlamış ve peygamberler
listesinin son halkasına adını yazdırmıştı. Peygamberlerin
sonuncusu olarak da dünyaya ilan edilmişti Sevgilisi tarafından.
Görevi, dünyaya Allah'ın bir olduğunu ilan etmekti. O da onu
yaptı. "Allah birdir" dedi, "Putlara tapmayınız onların
size faydası yoktur" dedi.
Mekke
halkı da biliyormuş aslında putların insana fayda vermediğini,
ancak o putlar sayesinde Mekke'nin ekonomisi güçleniyormuş.
Dolayısıyla çıkarları Allah'ın bir olduğunu kabul etmeye mani
oluyormuş. Dini, ticari emellerine alet ederek para kazanmak
kolaylarına geliyormuş, fazla emek sarf etmeden duygulara hitap
ederek, mistik bir hava içine insanları kanalize etmek ve onların
ceplerindeki paraları almak hem çok kolay hem de çok kazançlı
bir yol imiş.
Allah'ın
varlığını kabul ettiği halde, bazı şeyleri vesile kılarak
Allah'a ulaşmaya çalışanlara müşrik denirmiş. Vahyin Sahibi
müşrikleri hiç sevmezmiş, bu konuda asla taviz vermezmiş.
Müşriğin cezası kâfirin cezasından daha şiddetliymiş.
***
Mekke müşrikleri zaman zaman toplanıp durum değerlendirmesi
yaparlarmış. "Ne yapacağız
bu
Muhammed'i, davasından vazgeçmiyor. Ne kadar da eziyet etsek,
ambargonun her türlüsünü de uygulasak, etrafındakileri taciz de
etsek, öldürsek de vazgeçmiyor Allah birdir demekten" derler ve
Muhammed'in sesini kesmenin başka türlü planlarını yapmaya
çalışırlarmış.
Mekke'nin en güzel kızıyla evlendirelim seni demişler, Mekke
yönetiminin başına geç demişler, kralımız ol demişler, mal,
mülk, servet verelim demişler. Ama o, bunlara itibar etmemiş.
"Allah birdir" demeye devam etmiş. Yollarına dikenler
serpmişler, üzerine hayvan pisliği atmışlar, tuzaklar kurmuşlar,
kendi akrabaları dahil olmak üzere herkes sırtını dönmüş
O'na. O yine "Allah birdir, gerisi lafı güzaftır" diyerek
davetine devam etmiş.
Taif'te
akrabaları varmış. Bir gün oraya gitmiş. Allah'ın bir olduğunu
söyleyecekmiş onlara, nede olsa akrabalarıymış Taif'liler.
Gitmiş gitmesine de, gidip gideceğine pişman olmuş. Ama yine
görev görevdir demiş ve teslim olmuş görevi veren Makama. Çünkü,
onlar da Mekke halkı gibi aşağılamışlar onu. Akraba falan
dememişler. Şu kadar uzun yoldan gelmiş, misafirlik hatırı
vardır, hürmeten de olsa sesimizi çıkarmayalım falan dememişler.
"Eğer anlattıkların doğru olsaydı, kabul edilebilir olsaydı
Mekkeliler kabul ederdi seni" demişler. Hatta O'nu çocuklara
taşlatmışlar.
Kan
revan içinde dönmüş Taif'ten Mekke'ye. Dönmüş dönmesine de,
bu sefer de Mekke'ye girememiş. Kime söylediyse, ne kadar dil
döktüyse, yalvardıysa, "Etmeyin, yapmayın, kıymayın bana, ben
sizin o güvenilir lakabıyla çağırdığınız Muhammd'im"
dediyse de boşuna. Kimse O'na yardımcı olmamış. Kalakalmış
Mekke'nin dışında o sıcakta, ekmek yok, aş yok, içecek su yok.
Nereye gidecek, kime sığınacak. Bir türlü çıkış yolu
bulamıyormuş.
Çöküvermiş
yere o kavurucu sıcağın altında. Almış başını avuçlarının
içine, için için ağlamaya başlamış. Bir taraftan da Sahibine
dua ediyormuş: "Allah'ım halimi görüyorsun, bana yardım et. Bu
insanlara da hidayet nasip eyle."
Neden sonra, yetişmiş Sahibi imdadına, hem de müşrik Mutim b.
Adiyy'nin eliyle yetişmiş. Delikanlı, yiğit bir müşrikmiş
Mutim. Korkarlarmış Mekkeliler ondan. Kalabalık bir ailesi varmış.
Haksızlık gördü mü bir yerde hemen çıkarmış ortaya ve
haksızlığa mani olurmuş.
Muhammed'i
öyle yapayalnız, garip, hüzünlü bir vaziyette görünce
dayamamış ve atılmış ortaya; " Eeee bu kadarı da fazla" ,
"Ben Muhammed'in hamisiyim, kim O'nun Mekke'ye girmesine mani
olmaya kalkarsa karşısında beni bulur" demiş ve girivermiş
koluna Elçi'nin, başlamış O'nunla birlikte yürümeye Mekke
sokaklarında. Kimse gıkını çıkaramamış. Böylelikle kavuşmuş
tekrar vatanına Elçi. Bütün bu olup bitenlere rağmen vazgeçmemiş
davasından. "Allah birdir."
***
Mekke'liler O'na "Bu kadar insan hata yapıyor da sadece Sen mi
hata yapmıyorsun? Biz atalarımızdan dedelerimizden böyle gördük,
böyle bildik. Gel vazgeç bu inadından" diye yüklenirlermiş.
Ama O vazgeçmezmiş davasından "Allah birdir."
Bakmışlar
olmuyor, bu sefer para musluklarının kesilebileceği öngörüsüyle
işkencenin dozunu artırmaya başlamışlar. İşkence altında tam
13 yıl geçmiş aradan. Dile kolay işkenceyle dolu, eziyetle dolu,
iftira ile dolu, aşağılanma ile dolu, saygısızlıkla dolu,
zulümle dolu tam 13 yıl. Elçi'yi, bu süre içinde sadece 400 kişi
kabullenmiş. 13 senede 400 kişi. Vahye muhatap olan seçilmiş bir
peygamber ve Tevhid'e gönül veren sadece 400 Müslüman.
***
Vahiy
aldıktan sonra 40 yıl Allah'ın birliğine çağıran ve sadece bir
kişi tarafından kabul gören peygamberler de var. Allah bir dediği
için, Allah'tan başkasına ibadet edilemeyeceğini söylediği
için, faizin her türlüsünü yasakladığı için, "Zenginin
malında fakirlerin de hakkı vardır." dediği için, "Mal-
mülk, servet zenginlerin elinde dolaşan bir meta olmasın."
dediği için, ihtiyaçtan fazla olan malın ihtiyaç sahiplerine
dağıtılması gerektiğini söylediği için, yetimin kimsesizin
hakkının gözetilmesi gerektiğini söylediği için öldürülen,
çarmıha gerilmek istenen, ağaç kovuğuna sokulup testereyle
biçilen elçiler de var.
***
Eğer siz vahiy alan
elçilerin yolunda yürüyorsanız, onların bıraktığı Emanet'e
bir şey ilave etmiyor veya O'ndan bir şey eksiltmiyorsanız,
müşrikleşen Müslümanlar mutlaka sizden de rahatsız
olacaklardır. İnsanların adının Müslüman olması kimseyi
kandırmamalıdır. Müşrik olabilmenin ilk şartı, Allah'ı kabul
etmektir. Bu kabulden sonra Tevhid'e karşı olan tavrıdır o
kişinin Müslüman veya müşrik olarak adlandırılmasına sebep.
Sevgide ölçüyü kaçıran herkes imanını sorgulamak zorundadır.
Mala olan düşkünlük, servete olan düşkünlük, din istirmarı,
Allah ile aldatmak, makam ve mevki için, para için her türlü
herzeyi yemek, Allah'a ulaşmak için araya aracılar koymak,
gruplara ayrılarak değişik isimlerle kendilerini adlandırmak,
fırka-i naciye zırvasıyla kendilerinin kurtuluşunu, diğerlerinin
sapıklığını ilan etmek MÜŞRİKLEŞME alametidir.
Kur'an son kitaptır, onun yolundan ayrılmayın, onu okuyun ama
anlamak için okuyun, hayatınıza geçirmek için okuyun, Kur'an
başucu kitabınız olsun diyenlere sataşmak MÜŞRİKLEŞME
alametidir.
Mali
ibadetler konusunda Müslümanları duyarlı olmaya çağıran, yol
kesicilere prim verilmemesi gerektiğini söyleyen, birlik ve
beraberliğin Kur'an'ın ipine sımsıkı sarılmaktan geçtiğini
anlatan, Tevhid'i esas alan, Tevhid'i zedeleyici unsurlardan uzak
durulması gerektiğini her fırsatta tekrarlayan insanlara dil
uzatmak MÜŞRİKLEŞME alametidir.
Ben
Müslümanım diyen herkes bu çerçevede şapkasını önüne
koymalı ve imanını sorgulamalıdır. Ben şirkin neresindeyim, ben
de müşriklik alameti var mı acaba? diye.
Esas olan tevhid inancıdır. Tevhide giden yolun mihmandarı
Kur'an'dır. Kur'an'ı bize ulaştıran ve O'nu hayat kitabı olarak
takdim eden, vahiy almadan önce Muhammed-ül Emin olduğu için
saygı gören, vahiy aldıktan sonra hain ilan edilen, nebilerin ve
elçilerin sonuncusu Hz. Muhammed'dir.
***
Allah'ım
tevhid yolunun yolcularına yardım et. Dalalette olanlara,
sapıklıkta olanlara, şirk bataklığına saplanarak müşrikleşen
Müslüman kimlikli insanlara hidayet nasip eyle, tut onların
elinden, kucakla onları, onlar bilmiyorlar, bilselerdi tevhidi
zedeleyecek ameller içinde olmazlardı. Onlardan olmasa bile belki
onların nesillerinden tevhidi yüceltecek, erler, yiğitler
çıkacaktır, lütfen onlara acı ve merhamet et. Onları
adaletinle değil merhametinle yarlığa. Amin...
Rüştü
Kam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder