Ebrehe Ve Fil Olayı'na Yeni Bir Yorum
Bu
olay Peygamberimiz'in doğumundan sonraki aylarda cereyan etmiştir.
Aslen Hiristiyan olan Ebrehe, Yemen'de bir darbeyle ordu
komutanlığını ve Habeşistan'ın Yemen valiliğini ele geçirdi,
gönül alıcı mektuplarıyla da Habeş hükümdarını kendine
bağladı. Ve hemen, Yemen'in San'a şehrine „el- Kulleys'' adlı
bir tapınak yaptırdı, bu tapınak; her tarafını kıymetli
taşlarla süslenmiş, eşi görülmemiş güzellikte bir kiliseydi.
Ebrehe, Arapları hacı olmak için Kâbe yerine bu tapınağı
ziyarete çağırdı. Gayesi insanların Kâbe'ye tavaf için
gitmelerini önlemek ve San'a şehrini ziyarat merkezi yapmaktı.
Fakat Hacc için ziyarete gitmek şöyle dursun, Kinane'li bir Arap
gizlice bu kiliseye girerek hakaret için pisledi. Ebrehe, olayın
farkındaydı, ama pisleyen kişiyi birtürlü yakalayamadı.
Bu
olay üzerine, intikam almak için büyük bir ordu hazırladı ve
Kâ'be'yi yıkmak üzere Mekke'ye yöneldi. Ordusunda büyük de bir
fil vardı. Ve çok hızlı bir şekilde Mekke civarına gelerek,
Mekkeliler'in hayvan sürülerini topladı; gayesinin Kâbe'yi yıkmak
olduğunu ve buna engel olunmazsa kimsenin canına dokunulmayacağını,
Mekke reisi bulunan Abdülmuttalib'e söyledi. O ise, Ebrehe'den
sadece devesini istiyor ve şöyle diyordu: „Ben develerin
sahibiyim, senden onları istiyorum; Kâbe'nin sahibi başkadır, O,
onu koruyacaktır.„
Bu
sonuç getirmeyecek münakaşadan sonra, Abdülmuttalib, halkına
şehir dışına çıkmalarını söyledi, kendisi de dua etmek için
Kâbe'ye gitti. Ertesi gün Ebrehe, harb düzenine geçti ve ordusuna
hücum emri verdi. Ancak, büyük fil adım bile atmıyordu. Yemen'e
doğru çevrilince adeta koşuyordu. Bütün kırbaçlamalara ve usta
fil sürücüsünün olanca çabalarına rağmen fil yerinden
kıpırdatılamadı. Nihayet yere çöktü ve öylece kaldı.
Hikâye
edildiğine göre, bu esnada Yüce Allah'ımız tarafından
kırlangıca benzer kuşlar gönderildi. Her biri gagalarında
mercimek veya nohut büyüklüğünde üç çakıl taşı taşıyordu,
kuşların attığı çakıl taşının isabet ettiği her asker
ölüyordu. Beklemedikleri bu mucize savunma karşısında askerlerin
çoğu telef oldu, geri kalanlar da Yemen'e zor kaçtılar. Ebrehe'ye
de bir taş isabet etti, Sana'ya varıncaya kadar Ebrehe'nin
organları birer birer düştü ve nihayet Sana'ya ayak basarken
öldü. Böylece, Yüce Allah, Kâbe'yi yıkmaya teşebbüs eden bir
kendini bilmeze haddini bildirmiş oldu ve Abdulmuttalib'in dediği
gibi evini korudu. Kur'ân'ın Fil Sûresi'nde işaret ettiği bu
olay, İslâm Tarihi'ne „Fil olayı'' olarak geçmiştir.1
„Bunlar leş yiyen kuşlar olmalıdır.„
Klasik
siyer kitaplarında, „kırlangıç kuşları, çakıltaşı ve
Ebrehe„ üçgeninde yorumlanan olaya, bugün başka bir bakış
açısı getirenler de vardır. Şöyle ki: Ebabil kuşu ismiyle
anılan bir kuş çeşidinin olmadığı, ebabil kelimesinin sürü
anlamına geldiği çeşitli kaynaklarda belirtilmiştir. Mikail
Bayram Ebabil için diyor ki: „Bunlar leş yiyen kuş lar
olmalıdır.„
Bu
kuşlar ayaklarıyla ve gagalarıyla taşıdıkları nohut
büyüklüğündeki taşları, Ebrehe'nin ordusunun üzerine de atmış
değillerdir. Ayrıca âyet'de, Ebrehe'nin askerleri yenmiş ekine
benzetilmektedir. Kuşların attığı taşların, askerlerin
başından girip dübüründen çıktığına göre, bu taşlar
askerleri yenmiş ekine çeviremez. „Bazı askerlerin ve Ebrehe'nin
yaralı olarak kaçtığını ve kimisinin yolda, Ebrehe'nin de
Yemen'de öldüğünü biliyoruz'', durum böyle olunca, bazı
kuşların isabetli taş atamadıkları gibi bir düşünce akla
gelir ki; mucize olaya ters düşer. Böyle bir düşünce, „hâşa''
Allah isabetli atış yapamadı gibi bir garip düşünceyi de
peşinden getirir.
Kaynakların
belirttiğine göre; Fil olayı, Taif ile Mekke arasında, Mağammis
denilen yerde gerçekleşmiştir. İslâm Tarihçilerinin
kaydettiklerine göre, Peygamberimizin doğduğu sıralarda, bu
yörede volkanik bir patlama olmuştur.
Mikâil
Bayram; „Siccil'' kelimesini;
Hud Suresi'nin 82. Âyetiyle, Hicr Sûresi'nin 74. âyetlerini de
delil getirerek, `lav`
olarak açıklıyor.„ Emrimiz gelince yerin altını üstüne
getirdik ve üzerine sert pişmiş taş (siccil) yağdırdık.''
''Böylece ülkelerinin altını üstüne getirdik. Üzerlerine
pişmiş taş (siccil) yağdırdık.„
Bayram
bu iki âyetin yorumunda şu ilginç tesbitini yapıyor:
„Yerin
altının üstüne çevrilmesi, yerin altında bulunan lavların
yeryüzüne püskürmesi demektir. O halde `siccil`
lav demektir. Sanıyorum bunda şüpheye mahal yoktur. Bu iki âyette
`siccil`
kelimesi 'lav' anlamında
kullanılmış ise, Fil Sûresi'nde de 'lav'
anlamında kullanılmış olmalı ve
böyle değerlendirilmelidir.
Bu
açıdan bakarak Fil Sûresini yorumlayan Bayram: „Fil Ashabı'nın
Mekke yakınlarında ki Mağammis denilen yörede bulundukları bir
sırada o yörede ani bir volkanik patlama olayı meydana geldiğini
düşünüyorum. Bu volkanik püskürme olayı ile Ebrehe'nin
ordusunun üzerine'lav';
yani, siccil yağdığını ve Habeşli askerlerin bu suretle kızgın
lav serpintileri altında helâk olduklarını düşünüyorum.„
diyor.
Lavlardan
kaçabilen (yaralı ve yarasız) askerlerin bir kısmı yolda ölmüş
bir kısmı da, Yemen'e ulaşabilmişlerdir. Ebrehe de Yemen'e
ulaşabilenlerden biridir. Ancak aldığı yaraların tesiriyle daha
sonra, o da burada ölmüştür. Kuşların attığı taşların
baştan girip dübürden çıkması halinde, yaralı askerlerin
olmaması ve hepsinden önemlisi de Ebrehe'nin orada ölmesi
gerekirdi diye düşünüyoruz.
Mikâil
Bayram cesetlerle ilgili yorumunda da şu tesbitini yapıyor: „Şimdi
şöyle bir manzara gözönüne getirelim. Volkanik bir patlama
sonucu üstlerine lav (= siccil) yağmış binlerce ceset ortada
bulunuyor. Böyle cesetlerin bulunduğu yere kuşlar üşüşecektir.
Bunlar leş yiyen kuşlar olmalıdır. Bu kuşlar cesetleri didik
didik edip, parçalayıp, lavların üstüne saçacak ve bu cesetleri
yenilmiş ekin gibi etrafa dağıtacaklardır.„
Bayram:
„Peygamberimizin doğduğu sıralarda o yörede volkanik bir
patlamanın olduğundan, Tarihçi Sıbt İbnu'l Cevzî, (H. 652)nin
de yazdığını'' ayrıca yorumunda belirtmektedir.2
Biz
de , belki birgün gelir, arkeologlar söz konusu volkanik patlamayı
yapacakları kazı çalışmalarıyla ispat ederler diye düşünüyoruz.
Mikâil
Bayram bu yoruma göre, Fil Sûresi'nin anlamı şu şekilde
olmalıdır diyor: „Rabbin Fil
ashabına ne yaptı görmedin mi? Onların planlarını saptırmadı
mı? Onların üzerine sürüler halinde kuşlar gönderdi. Bu
kuşlar, onları lavdan taşların üstüne attı ve yenilmiş ekin
gibi yaptı.„
Bu
bir yorumdur, öncekilerin yaptığı da bir yorumdur. Öncekilerin
yaptığı yorum doğrudur ama Mikail Bayram'ın yaptığı yorum
yanlıştır demek doğru değildir. Körü körüne bir şartlanma
olur o zaman. Bizim arzumuz M. Bayram gibi çalışkan ilim
adamlarının çoğalmasıdır. Şartlanma miskinliği davet eder,
miskinlik de köleliği davet eder. İslâm ise ikisini de reddeder.
Değerlendirme:*
Cahiliye
Çağı Arapları'nın hayata bakışları, İslâm Dîni'nin son din
olarak inmesine sebep olmuştur. Cahiliye Arapları'nın hayata
bakışlarına benzer bir durum hangi toplumda söz konusu olursa, o
topluma İslâm Dîni ilk günkü tazeliğiyle yeniden müdahale
etmelidir. Hakların hak sahiplerine iadesi ve hürriyetlerin herkes
tarafından korkusuzca insan onuruna yaraşır biçimde kullanılması
için, olmazsa olmaz bir müdahaledir bu. Sünnetullah böyledir.
Fil
vakası da, Abdulmuttalib'in teslimiyeti de bize gösteriyor ki;
tevekkülü tam olan insanlara, Allah her şartta tahmin edilemeyecek
bir biçimde mutlaka yardım edecektir.
Mikâl
Bayram'ın yaptığı yorum, günümüz dünyasının ilmi
verilererinin ışığında, ayağı yere basan cinsten bir yoruma
benzemektedir.
Rüştü
Kam
..............................
1
Ibn-i Hişam, es-Siretü'n Nebeviyye. I. 43-56; Ibnü'l- Esir. I.
442 vd.: Ebu'l-Velid el-Ezirkî, Ahbar-u mekke, Trc. Y. Vehbi
Yavuz, 135 vd.: Mir'at-ı Mekke, 447 vd. Ayrıca bk. Kur'ân-ı
Kerîm, Fil Sûresi'nin tefsiri.
2
İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, Beyrut, 1988, 13/184. Geniş bilgi
için bakınız; 1. Kur'an Sempozyumu, Tebliğler-Müzakereler, Bilgi
Vakfı Yay. Ankara
1994, s. 171
*Bilinen
tercüme:
''Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi?
Onların'tasarladıkları planlarını'boşa öıkarmadı mı?
Üzerlerine ebabil(sürü sürü) kuşlarını gönderdi.
Onlara'pişirilip- sertleştirlmişbalçık taşları'atıyorlardı;
sonunda onları, yenik ekin yaprağı gibi kıldı.''(Ali Bulaç)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder