14 Nisan 2013 Pazar

Kadının Şahitliği






Müslümanların halledemedikleri meselelerden biri de İslâm’da kadının şahitliğidir. İki kadın eşittir, bir erkek eder anlayışı. Kadının eğitim seviyesinin yüksek oluşu, ehil olduğu konular, sosyal hayattaki aktiviteleri bu anlayışı maalesef değiştirememiştir. Çünkü, bu anlayışın muhafaza edilmesi erkeklerin kadınlar üzerindeki  egemenliğinin devam etmesiyle doğru orantılıdır.

Kur’an Peygamberimiz‘e en son olarak nazil olan Allah kelamıdır. Mucizedir ve mükemmeldir. İlkeleri vardır. Bu ilkelerden biri “tekabüliyet” ilkesidir: Erkek için haram olan birşeyin kadın için de haram olması, erkek için helal olan birşeyin kadın için de helal olması demektir. Cinsiyetlerle ilgili özel hükümler istisnadır. Bu kurala   tekabüliyet   ilkesi denir.

Kur’an’da kadınlığın erkeklikten  daha az değerde ve şerefte olduğunu belirten hiçbir beyan yoktur. Böyle bir beyan olmamasına rağmen kadının şahitliği hususunda iki kadın bir erkeğe denk gelir gibi anlayışlar doğmuştur. Bu anlayış doğru bir anlayış değildir. „…iki kadın, bir erkek şahit getirin…“ ayeti insanların ilgi  alanları dışındaki şahitliklerde geçerlidir. Kur’an’ın verdiği örnek mali işlemlerle ilgili bir örnektir. Bu örnek Orta  Çağ‘da yaşayan kadını esas alarak verilmiştir, kadının insan olarak bile kabul edilmediği çağdır Ortaçağ. Ayetin nüzul ortamını iyi tahlil etmek lazım:

Görüldüğü gibi bu ayetteki şahitlik hükümü, unutkanlık ihtimali üzerine bina edilmiştir, buradan şöyle bir sonuç çıkarılabilir. İnsanların kendi ilgi alanları içine girmeyen konularda unutkan olmaları muhtemeldir. Çok sık karşılaşmadığı konularda insanlar unutkan olabilirler. Bu durum kadınlar için geçerli olabileceği gibi erkekler için de aynı derecede geçerlidir. Kur’an’ın insanlardan yerine getirmelerini istediği buyruklar tekabüliyet ilkesi esas alınarak temellendirilmiştir. Kadının şahitliği konusundaki hüküm unutkanlık üzerine bina edildiğine göre, ilgi alanları dışındaki konularda kadınların unutkan olabileceği göz önünde bulundurulmuştur. Kendi ilgi alanı dışındaki herhangi bir konuda erkekler de unutkan olabilirler. Bu gayet doğaldır. Birbirlerinden farklı oldukları için değil, her ikisinin de insan olduğu için bu böyledir. 

Mesela, borçlanma hukukunda/ mali işlerde aranan, iki kadın, bir erkek şahit görgü şahitliğinde aranmaz. Görgü şahitliğinde tek kadının veya tek erkeğin şahitliği yeterlidir. Ayrıca ayet „birisi unutursa öbürü hatırlatsın“ der. Yani, sonunda yine şahit olarak dinlenen tek kadındır, iki kadın değildir. Kadının biri untmamışsa bu durumda ikincisine sorulmayacaktır.

Başka şahitlikler de vardır Kur’an’da, mesela lian şahitliği konusunda erkekle kadın aynı derecede eşittir. Lian: Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanların şahitliğidir. Kendisinin doğru sözlülerden olduğuna dair Allah'ı dört defa şahit tutmaktır. Eğer her şahitlikte iki kadın bir erkeğe eşit olsaydı lian konusunda kadının sekiz kez Allah’ı şahit tutması gerekirdi:
 

Öte yandan  Nur suresinin beşinci ayetinde namuslu kadınlara iftira atanlar konusunda şahit sayısı belirlenirken kadın ve erkek ayırımı yine yapılmamıştır. Sadece dört şahitten bahsedilmiştir. Bu dört şahit, dör kadın olabilir, iki kadın iki erkek olabilir, üç erkek bir kadın olabilir veya tersi olabilir.

Ayet şöyledir:


Kadının sesi haram mıdır?

Kapı komşusu iki kadından biri, diğerinin kocasının olduğu yerde kendi kocasına seslenemiyor. Aynı kadın çarşıda pazarda tanımadığı başka erkeklerle bağıra çağıra konuşabiliyor. Öyleleri de var ki, kendisi misafir geldiği evin hanımıyla görüşebiliyor, konuşabiliyor, hal ve hatırını sorabiliyor,  fakat kendi hanımı evine misafir gelen arkadaşıyla konuşamıyor. Uygulama böyledir. Bu uygulamayı yapanlar takva sahibi müslüman olduklarına inanırlar. Bu uygulamanın diğer bir adı haremlik selamlık olarak bilinir halk arasında.

Örneklerde görüldüğü gibi dinde cahil olmak kadar kötü birşey, çirkin birşey yoktur. Dilerseniz bir de Allah‘ın buyruğuna bakalım yukarda sözünü ettiğimiz uygulamayla ne kadar örtüşüyor: „Ey peygamber hanımları konuşmalarınızda bayağılaşmayın, dürüst ciddi saygı değer sözlerle konuşun ki, kalbinde maraz bulunan  biri ümide kapılmasın.’’(Ahzab 32)

Bu ayete göre,  kadınların seslerinin yasaklanmadığı,  ancak bayağı,  adi ve tahrik edici söz söylemelerinin yasaklandığı ortadadır. Kadınların sesleriyle ilgili bu hüküm aynen erkekler için de geçerlidir.  Erkeklerin de bayağı sözlerle kadınların zihinlerini çelmeleri yasaklanmıştır. Bu ayetin dışında kadın sesiyle ilgili başka bir hüküm yoktur. İslâm’a maledilen müslümanlar arasındaki uygulama tamamen örf ile alakalı bir uygulamadır, İslâm ile alakalı değildir. 

Peygamberimizin uygulamasında da yasaklama yoktur kadın sesine: "Peygamberimizin zamanında mescidde ve başka yerlerde kadınlar, erkeklerin yanında konuşurlardı. O (s.a.) hicret ederken kadınlar ve çocuklar musikî eşliğinde karşılama yapmışlardı. Bayram günlerinde Hz. Peygamber'in evinde ve onun yanında genç kızlar, Hz. Aişe'ye sesli ve tefli müzik dinletmişlerdi. Kadının sesinin ve musikînin haram olduğuna dair sahih ve kesin bir delil (dinî açıklama) yoktur. Kadın olsun erkek olsun müzik icra ettiğinde bunu dinleyenler kendilerine bakmalıdırlar; kötü, olumsuz bir etkilenme bulunmadıkça dinlemelerinde sakınca yoktur." (Şevkânî, Neyl, C. VIII, s. 107)

„Aslında kadının sesi haram değildir; ancak şehveti tahrik ederse Kur'ân okumasını bile dinlemek haram olur.“ "Bayramda iki cariyenin okuduğu şarkıyı Hz. Peygamber ve Ebû Bekr dinlemiştir.“ (Hanefilerden Buhârî şârihi allâme Aynî, Umdetu'l-Qârî, C. 3. s. 360.  60)

Sonuç:

1- Şahitlik konusunda, mutlak olarak iki kadın bir erkek gereklidir demek yanlıştır. İlgi alanı dışındaki konularda bir kadın iki erkek şahit gereklidir demek doğrudur. Tekabüliyet ilkesi bunu gerektirir.
2- Kadının sesi haram değildir. Kadın sesi haramdır diyenler örflerine uyarak bu yasağı getirirler. Kadın şarkı da söyler, Kur’an’da okur. Erkekler de bu güzel sesi dinlerler. İslâm buna mani değildir. İslâm gbüzel olan herşeyi alkışlar ve insanları güzelin peşine salar. Yasaklananlar toplum huzurunu bozan davranışlar ve teşviklerdir.
3- Allah‘ın sevmediği ses eşek sesidir. Akortsuz olduğu için bu sesi sevmez Allah.  Ayet şöyledir: „Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.“ (Lokman Suresi, 19)

Allah, çirkin sesi eşek sesine niçin benzetti? En çirkin ses eşek sesi midir? Acaba bundaki hikmet nedir? Gibi soruların cevabını  Mevlâna’dan alalım: „Her hayvanın kendine mahsus bir iniltisi, bir zikri ve tesbihi vardır ki bununla, Yaratan ve rızık veren Rabbini zikreder. Nitekim devenin böğürtüsü, arslanın kükremesi, av hayvanlarının inlemesi, sineklerin vızıltısı, arıların uğultusu, göklerde de meleklerin, ruhanilerin tesbihleri ve zikirleri olduğu gibi, insanların da tesbihi, tehlili, batını ve bedeni, türlü ibadetleri vardır. Halbuki biçare eşek ise (sadece) iki belirli zamanda anırır: Biri cinsi yakınlık istediği vakit (Şehveti kabardığı zaman ), diğeri de aç kaldığı zaman.“ (Ariflerin Menkıbeleri, Ahmet Eflaki  C,1; S 287. MEB Yayınları )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder