Beyaz
iftar çadırlarının alnına o ay yıldızlı Türk Bayrağı ne de
güzel yakışmış. "Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı
duvar/ Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var/ Ulusun, korkma!
Nasıl böyle bir imanı boğar, "Medeniyet!" dediğin tek dişi
kalmış canavar? Diye karşılıyordu bahçe kapısından içeri
giren misafirleri gurbette, o ay yıldızlı bayrak. Misafirler de
aynı duyguyla selamlıyordu o bayrağı: "Dalgalan sen de
şafaklar gibi ey şanlı hilâl!/ Olsun artık dökülen kanlarımın
hepsi helâl / Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:/ Hakkıdır,
hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;/ Hakkıdır, Hakk'a
tapan, milletimin istiklâl..."
Gururlandık,
göğsümüz kabardı. Bekir Yılmaz'la beraber girdik iftar
çadırının kurulu olduğu bahçeye.
Bülbüller
suzda/ Güller niyazda/ Söyle namazda/ Elhamdülillah.
Koşuşur
herkes/Duyulur bir ses/Der ki her nefes/Elhamdülillah.
Berlin Başkonsolosu Ahmet Başar Şen'in verdiği iftar yemeğinden bahsediyorum. Eşi Birgit Hanımefendi ile birlikte karşıladılar bizi. Yüzleri mütebessimdi. "Eşim Birgit. Rüştü Bey ve Bekir Bey. "Hoş geldiniz, nasılsınız?"
Konsolos
Esra Öner Hanımefendi masamızın isminin "Kadıköy" olduğunu
söyledi ve yerini gösterdi. Daha sonra Esra Hanım da Kadıköy'ü
teşrif ettiler. Hemşerimmiş meğer kısa da olsa memleket hasreti
giderdik. Pamukkale'den, Antalya'dan bahsettik. Çok nazik ve
kibar bir hanımefendi. Bu iftarda "şehir magandası" yerine
kibar bir hanımefendi ile aynı masayı paylaşmak onur verici.
İrfan Taşkıran, Bekir Yılmaz ve İlkin Özışık da
Kadıköy'deydi. Sohbetleriyle iftar yemeğinin tadına tat
katıldı.
Büyükelçi
Hüseyin Avni Karslıoğlu da iftar sofrasında yerini almıştı.
Geçen Ramazan'da sivil toplum kuruluşlarını rezidansındaki
bahçeye kurdurduğu çadırda ilk o buluşturmamış mıydı. Belki
rezidansın bahçesinde okunan ilk ezanı da o okutmuştu. Türk
halkı 90 yıldan beri bu günlerin özlemiyle geleceğini inşa
etmeye çalışıyor, her seferinde bürokratik engellere takılıyor,
bir türlü bu engelleri aşamıyordu. Kamusal alan deniyordu bu
yerlere. Buralarda Allah'tan Peygamber'den söz edilemezdi.
Şimdilerde devir mi değişmiş ne, kamusal alanlarda başörtülüler
bile var. Hem oralarda ezan, okunuyor, Kur'an tilavet ediliyor,
dualar yapılıyor. Sayın Büyükelçim ve Sayın Başkonsolosum,
Allah sizlere selamet versin. Yolunuz açık olsun.
Dualar
Almanca ve Türkçe yapıldı. Kur'an Arapça okundu, Almanca ve
Türkçe meali verildi. Kimse de bu uygulamadan rahatsızlık
duymadı. Pür dikkat herkesin kulağı okunan ve iki dilde meali
verilen Fussılet suresindeydi:
„Bağışlayıcı
ve rahmet kaynağı olan Allah'tan bir karşılama [olarak]!
[İnsanları]
Allah'a çağıran, doğru ve adil olanı yapan ve "Şüphesiz ben
Müslümanlardanım!" diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?"
İşte
Türk örf ve âdeti böyledir. Bu böyle biline. Biz Müslüman bir
milletin torunlarıyız ve biz de Müslümanız. Tarihi geçmişimiz
var, utanılacak hiçbir eylemimiz yok o geçmişte. Biz geçmişimizi
gururla yâd ederiz. Şerefli bir tarihimiz var bizim. Biz mabet
katili, bebek katili, kadın katili olmadık, soykırım yapmadık.
Dilimiz
var, dinimiz var, geleneklerimiz var bizim. Bütün bu varlar bizi
biz yapan değerlerdir, bunlardan vazgeçemeyiz. Ancak siz Alman
dostlarımızla, komşularımızla birlikte yaşamaktan da mutluyuz,
ön yargımız yok. Sizlerin de ön yargısı olmasın, gelin
birlikte kucaklaşalım, sevinçlerimizi paylaşalım, kederlerimize
sıkıntılarımıza birlikte göğüs gerelim.
Bu
mealde yapılan konuşma Başkonsolos Ahmet Başar Şen'in
dudaklarından tane tane dökülüyordu. Anlam yüklü ve mesaj dolu
bir konuşmaydı. Kısa ve öz. Okuyalım:
Ramazan ayı dünyada yaşayan yaklaşık 1,5 milyar Müslüman için yılın en önemli ve kutsal dönemidir. İslam dininin kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'in vahyi ramazan ayında başlamıştır. Kur'an İslam'ın temel ibadetlerinden olan orucun bu ayda yapılmasını emretmektedir.
Ramazan ayı İslam toplumlarında insanlar arasında sevgi, saygı ve hoşgörünün yoğun bir şekilde yaşandığı, kardeşliklerin pekiştirildiği aydır. Bu nedenle, ramazan ayının toplumumuzun değişik kesimleri arasındaki birlik ve beraberliğin, işbirliği ve ortak hareket ruhunun daha da pekiştiği bir ay olmasını diliyorum.
Ramazan ayı, bizler gibi, farklı dinlere ve kültürlere mensup insanların bir arada yaşadığı ülkelerdeki Müslümanlar için ise, bu akşam da bir ölçüde yapmaya çalıştığımız gibi, başka dinlere ve kültürlere mensup dostlarımıza, komşularımıza sevgi ve barışı temel alan dinimizin anlatıldığı, hoş sohbetlerin yapıldığı ve insanların birbirlerini tanıma ve anlama yetilerinin güçlendirildiği günlerdir.
Almanya'daki vatandaş ve soydaşlarımızın hür ve eşit bireyler olarak Alman toplumunda hak ettikleri yeri almaları, eşit muamele görmeleri bizim önceliklerimiz arasındadır. Hem Türkçe' ye hem Almanca ‘ya mükemmel seviyede hâkim, iyi eğitim almış, toplumsal konulara ilgili, sosyal sorumluluk sahibi, milli ve kültürel konularda duyarlı, bulundukları ülkenin yaşantısına her alanda katılan bireyler olarak toplumda saygın bir yer edinmeniz bizim en büyük arzumuzdur. Almanya Türk toplumu bu yolun büyük kısmını kat etmiş durumdadır.
Sayın Büyükelçimizin her fırsatta vurguladığı üzere, herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda, herhangi bir sıkıntı yaşadığınızda, bugün ramazan ayı vesilesiyle çatısı altında bir arada bulunduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Berlin Başkonsolosluğu'nun, diğer Başkonsolosluklarımızın ve bizlerin bağlı bulunduğumuz Berlin Büyükelçiliği'mizin, sizin ikinci eviniz olduğunu ve kapılarının sizlere sonuna kadar açık olduğunu asla unutmayın!
Türkiye ile Almanya arasında geçmişi eskiye dayanan iyi ilişkilerin çeşitlenerek geliştiğini görmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Ülkelerimiz arasında ikili ve uluslararası alanda mevcut yakın işbirliği, geçen yıl 32 milyar Euro olarak gerçekleşen ticaret hacmi, Almanya'da yaşayan üç milyon civarındaki insanımız ve her yıl Türkiye'ye giden beş milyon Alman turist misafirimiz memnuniyet verici düzeyde seyreden siyasi, ekonomik ve insani ilişkilerimize dair somut örnekler teşkil etmektedir.
Bir takım hususlarda fikir ayrılıkları olabilse dahi, bunlar yakın ilişkilerde yaşanan olağan durumlardır. Her görüş ayrılığının ardından karşılıklı uzlaşıya, en azından karşılıklı anlayışa varılabilmesi aramızdaki derin diyaloğun hem tarihsel hem de güncel anlamda sağlam temeller üzerine inşa edilmiş olduğunu göstermektedir.
Türk-Alman dostluğunun mevcut seviyesi ve daha da gelişeceğine dair inancımız Almanya'da yaşayan üç milyon insanımızın da geleceğe daha ümitle bakmasını sağlamaktadır. Bu çerçevede, yabancılara karşı "hoş geldin kültürü"nün yerleşmesine yönelik olarak Alman kamuoyunda yaşanan yapıcı tartışmaları memnuniyetle izlemekteyiz. Almanya'ya her alanda önemli katkılarda bulunan Türk toplumunun, hâlihazırda pek çok başka topluluklara da tanınan çifte vatandaşlık hakkı başta olmak üzere, bazı haklı beklentilerinin karşılanacağı daha yapıcı ve hoşgörülü bir ortamın gelişmesine dair iyimser düşüncelerimizi muhafaza ediyoruz.
Ramazan ayı vesilesiyle bir noktaya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Malumunuz, Berlin'in nüfusunun yüzde 10'u Müslüman, bunların da çok büyük çoğunluğu ya Türk vatandaşı, ya da Türk kökenli alman vatandaşıdır. Dinimizi ve kültürümüzü yaşadığımız, yaşattığımız, paylaştığımız etkinliklerimizi düzenlerken sadece bu yüzde 10'u değil, diğer yüzde 90'ı da düşünmemiz şarttır. Aksi takdirde, yaptığımız işte bir eksiklik var demektir.
Bugün hepimizin bildiği üzere, özellikle batı dünyasında, henüz vahim boyutlara ulaşmadığını düşünsek dahi, İslamofobya ismi verilen yeni bir toplumsal hastalık ortaya çıkmış bulunmaktadır ve bu hastalık toplumsal barışı tehdit etmektedir. İslam ve Müslüman korkusu ve bunun bazen ayrımcılık, bazen nefret ve düşmanlık, bazen de şiddete dönüşmesi anlamına gelen İslamofobya'nın hepimiz için ciddi bir sorun teşkil ettiğini asla unutmamalıyız. Bunun üzerinde önemle durmalı ve etrafımızdakilere, komşularımıza, iş arkadaşlarımıza dinimizi anlatmalıyız. Etkinliklerimize, iftarımıza, bayramımıza onları da davet etmeliyiz. Unutmayalım ki, mükemmel bir Almancanız olmasa dahi, Almanca anlatamadıklarınız, gülümsemenizle, kalbinizden gelen sevgi ve insanlığın diliyle tamamlanacak ve anlaşılır hale gelecektir. Bizler bu değerlerimizi onlara gerçek anlamda anlatabildiğimizde, Alman dostlarımızın ilgi ve merakının bizim gösterdiğimiz çabaya fazlasıyla değeceğine emin olunuz. O zaman ne İslam korkusu ne de Müslüman düşmanlığı bu toplumda kök salabilecek, kuvvet kazanabilecektir. Bu nedenle sizleri Alman tanıdıklarınızı iftarlarınıza, bayramınıza dâhil, evinize, sofranıza davet etmeye ve onlara güzel dinimizi, kültürümüzü ve geleneklerimizi anlatmaya davet ediyorum.
İftarımızı paylaşarak bizleri mutlu eden siz değerli misafirlerimize bir kez daha teşekkür ediyor, ramazan ayının tüm insanlığa barış ve huzur getirmesini, aramızdaki sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve kardeşlik bağlarının daha da gelişmesine ve pekişmesine vesile olmasını temenni ediyorum."
Konuşmasını
dua cümlesiyle noktaladı Şen: "Allah Orucunuzu kabul etsin."
Rüştü Kam