Rüştü Kam
8 Mart, kadınlar günü olarak
kutlanıyor. 8 Mart 1857 tarihini esas alırsak, yani, bugünün kutlanmasına
vesile olan çoğu kadın 129 işçinin öldüğü günü. Bugünün kadınlar günü olarak
kutlanması bana mantıklı gelmiyor. Ortada bir ölüm var ve biz o ölümü
kutluyoruz sanki.
Böyle de olsa, kadınların hak elde etmek için organize
olmaları takdire şayandır. Gasp edilen haklarını elde etmek için programlar
düzenlenmesi elbette alkışlanacak bir durumdur. Ortaçağ Avrupası’nda insan
olarak bile kabul edilmeyen kadınların 21.yy.’da hak aramaya çıkmaları gurur
vericidir. Kadınlar, Avrupalı erkeklere önce insan olduklarını kabul
ettirmişler, arkasından da insan haklarından istifade etmenin yollarını aramaya
çıkımışlar, bu onurlu brir mücadeledir.
Ancak bu onurlu mücadele hiç bir
kadını ötekileştirmeden yapılmalıdır. İnancından dolayı, ırkından dolayı bulunduğu
mevkiden dolayı hiçbir kadın dışlanmamalıdır. Mücadelelerinin temelini sadece insan
hakları oluşturmalıdır:
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin
ilk 5 maddesi, yapılacak etkinliklerin vazgeçilmezleri olmalıdır: (10 Aralık 1948)
Madde 1: Tüm insanlar özgür, değer ve hak bakımından
eşit olarak doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı kardeşlik düşünceleriyle
davranmalıdırlar.
Madde 2:
Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din,
siyasal ya da başka inançlarına bakılmaksızın eşit haklara sahiptir.
İnsanlar ulusal ve toplumsal kökenleri, zenginlikleri, doğuş farklılıkları ya
da herhangi başka bir ayrım gözetilmeksizin bu bildirgede belirtilen tüm
haklardan ve özgürlüklerden yararlanabilirler.
Madde 3:
Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği
herkesin hakkıdır.
Madde 4:
Hiç kimse kölelik ya da kulluk
altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü biçimiyle yasaktır.
Madde 5: Hiç kimseye işkence yapılamaz; kıyıcı,
insanlık dışı, onur kırıcı ceza ve davranışlar uygulanamaz.
Kadın hakları ile yapılan toplantıların
merkezine sadece kadın hakları konulmalıdır. Sağcılık, solculuk, din ve
dindarlık, partiler konulmamalı, ideolojiler konulmamalıdır. Bu toplantılarda dine,
ırka ve mukaddes değerlere saldırılmamalı, inancından, başörtüsünden dolayı
kimse kınanmamalıdır. Özlenen tablo böyle bir tablodur. Başı açık olan kadın
hangi derecede onore ediliyorsa, başı kapalı olan kadın da aynı derecede onore
edilmelidir.
”Dünyanın birçok yerinde kadınlar hâlâ,
sırf kadın oldukları için, pek çok sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Tüm
sorunlara rağmen, günümüzde artık ister Türkiye'de ister Almanya'da olsun,
ülkemiz kadınları sosyal hayatın içinde etkin olarak yer almaya başlamıştır. Kadınlar toplumu
ileri götüren sosyal dinamiğin temel kaynağıdır. Özellikle annelik rolleriyle
yeni nesillere şekil vermektedirler. Bu anlamda, „bir kadını eğitirseniz, bir
kuşağı eğitirsiniz" sözünü çok isabetli bulmaktayım. Dolayısıyla kadına
yapılan yatırım, aslında geleceğe yapılan yatırımdır.” (Gamze Karslıoğlu)
İdeolojiler ön plana çıkarılırsa, mütedeyyin
insanlar her türlü olumsuzluğun merkezine konulursa onların da kendilerini
savunma hakları doğar. Tarafların nefislerine yenik düştükleri durumlarda kavga
kaçınılmaz olur.
Mesela; 28 Şubat öncesi ve
sonrasında ikna odalarında başları zorla açılan, üniversitelerden başörtüsü
yüzünden atılan kızların diyecekleri vardır. Bir denemin Türkiyesinde askerdeki
çocuğunu ziyaret etmek isteyen ve bu isteği kabul edilmeyen annelerin
söyleyecekleri vardır. Geçmişte, her vesileyle kamusal alan adı altında
uydurulan mekânlara sokulmayan, oralarda çalışmalarına müsaade edilmeyen başörtülü
kadınların söyleyecekleri vardır. Sırf başörtülü olduğu için milletvekili seçilemeyen,
seçildiği halde sosyal demokrat bir başbakan tarafından meclisten kovulan
kadınların da diyecekleri vardır.
Aranan hak kadın hakkı ise ve bu hak
gasp edilen hak ise, kimin hakkı olursa olsun o hak, hak sahibine iade
edilmelidir. Irk, din, dil ayırımı yapmadan iade edilmelidir. O zaman sahici
bir hak arayışı söz konusu olur ki; bütün toplumu kapsar ve toplumun geniş
yelpazesinden alkış alır. Aradığımız, özlediğimiz etkinlikler böylesi
kucaklayıcı etkinliklerdir.
8 Mart kadınlar günü toplantılarına
başörtülü kadınları temsilen de konuşmacılar çağrılmalıdır. Bakalım onlar hak
olarak neleri isteyecek, uğradıkları haksızlıkları nasıl sıralayacaklar? İkna
odalarındaki çektikleri sıkıntıları nasıl dile getirecekler? Onlar da dinlenilmelidir, onların psikolojik
durumları da gözlemlenmelidir.
Ha-ber.com’un sayfasından aldığım
bir araştırma var. Bu araştırmayla yazımı sonlandırmak istiyorum. Her fırsatta,
Türkiye’yi hedefe koyanların bu araştırmadan ibret alacaklarını umuyorum:
“8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde utanç verici bilanço. Avrupa çapında 28
Avrupa Birliği üyesi ülkede 42.000 kadın ile yapılmış bu araştırma. Ortaya
çıkan sonuçlar korkunç düzeyde. Kadınların üçte biri 15 yaşından itibaren
fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete maruz kalmış. Almanya'da bu oran hatta %
35’e ulaşıyor: Her 5 kadından biri şiddete maruz kalmış. Her 20 kadından biri
tecavüze uğramış.”(Die Agentur der Europäischen Union für Grundrechte)
Not: Türkiye AB üyesi değildir.