14 Eylül 2015 Pazartesi

ALMANYA’DA DÎNÎ CEMAATLER NE İŞ YAPARLAR? MOCCA 14 SAYI 2012


50 yıldan beri kendi ihtiyaçları olan imamlarını hâlâ yetiştiremiyorlar.
İmam yetiştiren bir yüksek okul açamamışlar. Bu cemaatlerin böyle bir yüksek okul açmaya güçleri yetmez mi?
Elbette yeter.
Ancak bu yetişen imam hangi meşrebe göre din anlatacaktır, Kur’an’ı hangi meşrebe göre yorumlayacaktır? Sorun burada yatmaktadır.
Yazıktır, günahtır...!

İslâm’ı din olarak seçen insanlara müslüman denir. Müslümanların rehber edinmeleri gereken kitabın adı Kur’an’dır. Kur’an’ la müslümanları tanıştıran kişiye peygamber denir. O’nu Allah seçmiştir. Seçilen bu kişiler güvenilir kişilerdir. Son elçi olduğu, Seçen tarafından son peygamberdir diye ilan edilen kişinin adı Muhammed’dir. Bu isim Hz. İsa tarafından son Elçi’den 6 asır önce İncil’de ilan edilmiştir. Bunlar Elçi’dirler, kendilerine emanet edilen ‘’Emanet’e’’ birşey ilave edemezler ve O’ndan birşey eksiltemezler.
Dinler insanların dünya hayatını dizayn etmek için gönderilirler. Arzulanan, ahiret haya- tının mutlu bir hayat olarak devam edebilmesidir. Bu gaye için bir dizi ön şart sıralar Allah, Elçi’ye emanet ettiği  Kitap’ta.
İbadetler, emir ve yasaklar bu ön şartları oluştururlar. Cemaat olarak yaşamak bu ön şartlardandır.
Cemaat topluluk demektir. Cemaatlerde ortak hedefler olmalıdır. Bu ortak hedefler daha ziyade insanların dünyada mut-lu bir hayat sürebilmeleri için konulmuştur:
-Barış içinde yaşanacaktır.
-Zulüm yapılmayacaktır, Zalimler desteklenmeyecektir.
-Eğitime ağırlık verilecektir.
-Komşuların hakkı korunacaktır.
-Adaletle muamele edilecektir.
-Doğa korunacaktır, tahrip edilmeyecektir, yani, ekolojik denge muhafaza edilecektir.
-Fakirler gözetilecektir.
-Kurumlaşılacaktır v.b.
Cemaatleşmenin amaçlarından sayılabilecek birkaç örnektir yukarda zikredilenler. Dinî kaynaklı olan cemaatlere dinî cemaat denir. Cemaatleşme Allah’ın emridir. Güçlerin birleştirilmesini ister Allah. Çünkü, ciddi çalışmalar güçlerin birleşmesiyle yapılır. ‘’Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.’’ (Âl-i İmrân 103)

Fırka-i Naciye
Günümüzde cemaatler güçbirliği yapmak için değil, sanki güçbirliği yapanları zayıflatmak için oluşturuluyorlar. Dinî cemaatler bu amaca uygun olarak kurduruluyor. Almanya’da hizmet verdiklerini söyleyen dinî cemaatlere bir bakarsak; onların Allah’a kul değil kendilerine üye yetiştirmekle meşgul olduklarını görürüz. İstisnalar her zaman vardır elbette.
Cemaat başkanı veya hocası, kendisinin dışındaki dinî cemaatlerin yanlışlarını anlatır cemaatine. Kurtuluşa erecek olan cemaat kendi cemaatidir. Yani fırka-i naciye kendi cemaatidir. Fırka-i naciye, kurtuluşa eren topluluk demektir. Güya son Elçi: ‘’Benim ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır, içinden bir tanesi kurtuluşa ere- cektir, 72 si dalâlettedir.’’ buyurmuştur.
Almanya’daki dini cemaatler ne iş yaparlar diye bakarsak; ‘’Kendiliğinden camiye gelen insanların cebindeki paraları nasıl alırız’’ın hesabını yaptıklarını görürürüz. Camide çocukların okutulması da aynı amaca yöneliktir.
Samimiyetle, canını dişine takarak hizmet eden, sadece Allah rızasını gözeten gerçek mü’minler bu dairenin tabii ki dışındadırlar. Allah onlardan razı olsun, onların yâr ve yardımcısı olsun. Ne mutlu o Allah dostlarına...

Bazı cemaatlerin camilerinde, zekatlar toplanır, fitreler toplanır, kurbanlar toplanır. Bilhassa Afrika ve Asya ülkelerindeki insanların durumu ajite edilerek anlatılır. Sinevizyon gösterileriyle inananların duyguları harakete geçirilir. Hedef duygu sömürüsü yaparak daha çok para elde etmektir. Bu cemaatlerın hizmet portföyünde çocuk okutmanın dışında elle tutulacak hizmet yoktur desek yeridir.

Çocukları, pedagojik formas yonu olmayan hocalar okutur genel olarak
Bazı camilerde bir hoca 50-60 çocuğu bir iki saat içinde okutmak zorundadır. Bir çocuğa düşen zaman 5 dakika bile olmayabilir. Bazen hocalar iki üç çocuğu aynı anda okutmak zorunda kalır. Yeteri kadar hoca istihdam etmek istenmez. Çünkü, toplanan paralar camilerde kalmaz, genel merkezlere gider. Hocaların aldıkları maaşlar yaptıkları hizmetlerle doğru orantılı değildir. Çark böyle döner. Çarkın yanlış döndüğünü farkedenler ve bu yanlışlığı dillendirenler hemen görevden alınırlar. Hem de çeşitli iftiralar atılarak görevden alınırlar.

Dinî cemaatlerin :
-Vakıfları yoktur.
-Hastaneleri yoktur.
-Öğrenci yurtları yoktur.
-İmam yetiştiren yüksek okulları yoktur.
-Kur’an öğretmeni, dindersi öğretmeni yetiştiren kurumları/okulları yoktur.
-Gazeteleri, dergileri yoktur, televizyonları yoktur.
-Hukuk büroları yoktur.
-Danışma merkezleri, araştırma merkezleri yoktur.
-Sosyal konutları yoktur.
-Yani gelecekleri yoktur...

Topladıkları paraların büyük bir bölümünü Almanya dışına çıkarmakla meşguldürler onlar. Bazen bu paralar, Somali’ye yardım diye çıkar, bazen Afganistan’a yardım diye çıkar, bazen Filistin’e yardım diye çıkar... Sadece bu görev için kurulan yardım kuruluşları vardır. Özel olarak kurulmuşlardır. Yıllardan beri ne Afganistan’ın problemi çöçözülmüştür, ne Filistin’in, ne Çeçenistan’ın... Buna rağmen yine de toplanır o paralar. Cemaat bu paranın hesabını sormaz veya soramaz.

Sorumsuz sorumluların bu tutumu yüzünden; dinî cemaatler bir araya gelip, güçlerini birleştirip, hizmet alanlarını belirleyerek ortak çalışma içi-ne girememektedirler. Meşrep çalışmaları dinî hizmetlerin devamlı önünde tutulmaktadır. Olmazsa olmaz olan, din değil de sanki meşrepmiş gibi hareket edilmektedir.
Örneğin, 50 yıldan beri kendi ihtiyaçları olan imamlarını kendileri yetiştirememektedirler. İmam yetiştiren bir yüksek okul açamamışlardır. Bu cemaatlerin böyle bir yüksek okul açmaya güçleri yetmez mi? Elbette yeter. Ancak bu yetişen imam hangi meşrebe göre din anlatacaktır, Kur’an’ı hangi meşrebe göre yorumlayacaktır? Sorun buradadır. Yazıktır, günahtır.

Dinî cematler birbirlerinin ayağına basmayı bırakarak, en kısa zamanda bir araya gelmeli ve bu gidişe dur demelidirler.

Türkiye’den getirilen geçici hocaların çoğu, hizmet aşkıyla gelmiyorlar buraya. Biraz para kazanarak, ceplerini doldurarak geriye gitmeyi düşünüyorlar. Etliye sütlüye karışmadan zamanlarını doldurmak istiyorlar. Bu yüzden ciddi çalışmaların altına imza atamıyorlar. Cami derneklerinin de işine geliyor bu uygulama. Böylece ne şiş yanıyor ne de kebap. Halk, veren el olduğu, alan el olmadığı sürece kervan yürüyor. Tekerin önüne taş koymak isteyen olursa, ona da haddini bildirmek o kadar zor olmuyor.
20 yıl öncesinde camiler Ramazanlarda, Cumalarda dolup taşardı. 20 yıl sonrasında ilave cami yapılmamasına rağmen camilerdeki tutulan saflarda boşluklar olabiliyor. 20 yıl önce doğan çocuk bugün 20 yaşındadır. Bir ailede ortalama en az dört yetişkin olduğunu düşünürsek, bugün cami- lerin cemaati almaması grekir.

Bu duyarsızlık böyle devam ederse 20 yıl sonra camiler birer birer kapanmaya başlayacaktır. İşte o zaman çok geç olacaktır. Afrika ülkelerine para göndermenin cezasını 20 yıl sonra gelen nesil çekecektir.

Kendi çocuklarımız, geleceğimiz gözümüzün önünde eriyip giderken, Afrika’ya el uzatmak ihanet değildir de nedir? Oradaki insan yarın yine aç kalacaksa, birgün et yese ne olur yemese ne olur... Allah buyurur ki: ‘’Aklınızı çalıştırmazsanız, sizi pislik çinde bırakırım.’’ (Yunus 100)

Kiliselerin:
-Papaz yetiştiren yüksek okulları vardır.
-Vakıfları vardır.
-Sosyal konutları vardır.
-Danışma merkezleri vardır.
-Meslek okulları ardır.
-Televizyonları, dergileri vardır.
-Yayınevleri vardır.
-Araştırma merkezleri vardır.
-Meslek okulları vardır.
-Hastaneleri vardır.
-Üniversiteleri vardır.v.b.

Müslüman cemaatlerin ise:
-Tarihe mal olmuş şanlı şerefli ataları vardır (!)
-Dedeleri müftüdür (!)
-Kalpleri temizdir (!)
-Somali’leri vardır (!)
-Filistin’leri vardır (!)
-Afganistan’ları vardır (!)

Ancak, kendi çocukları parklardadır, esrar, eroin bağımlısıdır, kumarhanelerdedir, meyhanelerdedir, hapishanelerdedir. İş ve işçi bulma kurumlarının kapılarında kuyruk- tadır. Gayeleri, hedefleri yoktur. Serseri mayın gibi dolaşırlar ortalıkta.
Allah aşkına bu dini cemaatler ne iş yaparlar?
 
 Rüştü KAM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder