-Geç verilen bir iftarın geç yazılan yazısı-
Türkiye
Cumhuriyeti Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu, ilk iftarı evinin
bahçesinde çadırda vermişti. İlk olması itibariyle anlamlı bir iftar
yemeğiydi(2011). Bu tarihten sonra Residans yerine Kançılarya’da iftar yemeği
vermek gelenek haline geldi. Bu iftar yemekleri Ramazan ayında verildi.
Sünniler ve Şiiler için verildi. Alevi açılımından sonra da Anadolu Alevileri
için Muharrem ayında iftar yemeği verilmeye başlandı. Format aynı. Önce Kur’an
okunuyor Almanca ve Türkçe açıklamaları veriliyor, dualar yapılıyor ve Tasavvuf
Musikisinden örneklerle program zenginleştiriliyor.Yemek duasıyla programa son
veriliyor.
Tarihimizin bir
bölümünde, uzunca bir bölümünde, Alevi Sünni
düşmanlığı özellikle körüklendi, aynı coğrafyada yaşayan Müslümanların
arası Alevi Sünni diye siyasi nedenlerden dolayı açıldı. Sünniler tarafından
Aleviler hakkında anlatılan fıkralarla, atılan iftiralarla Aleviler
itibarsızlaştırılmaya çalışıldı, kız alıp kız verilmiyordu. Aleviler
kendilerini ifade edemiyorlardı, mahalle baskısı onları sesizliğe mahkum etmişti.
Oldukça zor bir durum. Alevi açılımından sonra Aleviler kendilerini ifade
etmeye başladılar, yanımızdaki arkadaşımız meğerse Alevi imiş ama biz onun
Alevi olduğunu açılımdan sonra öğrendik.
Açılımdan sonra
Kançılarya’da verilen ilk Alevi iftar yemeğinde katılımcılar oldukça kalabalık
idi. Zamanla bu sayı azaldı. Bu sene verilen iftar yemeğinde ise katılım daha
da azdı. Sordum tanıdığım bazı Alevi canlara; sayınız gittikçe azalıyor sebebi
var mıdır?
Cevap; “Siyaset
insanları ayrıştırıyor. Ayrıca bu sene iftar yemeği Muharrem ayından sonra
verildi. Siz ramazan ayından sonra verilen iftara itibar eder misiniz?” Makul
bir cevap.
Bu orucun adı Muharrem
Ayı Matem Orucu ise ki öyle; iftarı da o ayda verilmelidir. Bu durumda iftar
yemeği verenlerin samimiyeti sorgulanırsa, haksızlık da yapılmış olunmaz.
Muharrem ayı matem orucu
Kurban Bayramı Hicri takvime göre
Zilhicce Ayı’nın 10. günü başlar. Kurban Bayramı’nın 1. gününden başlayarak 20
gün sayılır. 20. günün akşamı Muharrem orucu için niyet edilir ve oruç başlar.
Muharrem orucundan önce 3. günlük Masum-u
Pak orucu tutulur. Bu oruç Kûfe’de şehit düşen Müslüm bin Akıyl ile
çocukları İbrahim ve Muhammet için tutulur. Müslüm, İmam Hüseyin’in amcasının
oğludur. 3 günlük Masum-u Pak ve 12 günlük muharrem orucu olmak üzere toplam 15
gün oruç tutulduktan sonra Muharrem Ayı’nın 13. günü kurbanlar kesilir ve aşure
dağıtılır. Kurban, İmam Zeynel Abidin’in Kerbelâ Katliamı'ndan kurtuluşunun
şükranıdır.
Muharrem orucu
Muharrem ayı ve Aşûra günü oruç tutmak Alevilere göre
farzdır. Muharrem orucu, tıpkı normal oruç
gibi tan yerinin ağarmasıyla imsak vaktinde başlar ve akşam ezanının
okunmasıyla son bulur. Alevilere göre oruç
denildiğinde akla öncelikle Muharrem orucu gelir. Muharrem ayı dendiğinde ise,
Kerbelâ ve yaşanan katliam akla gelir İmam Hüseyin’in Yezid orduları tarafından
Kerbelâ’da günlerce aç ve susuz bırakılıp daha sonra da başı kesilmek sureti
ile şehit edilmesinden dolayı Muharrem ayının ilk 12 günü Alevilerin matem
günüdür. 12 gün boyunca oruç ve yas tutarlar. Böylece İmam Hüseyin’in
Kerbelâ’daki direncini anarken; Yezid’in İmam Hüseyin’e ve ailesine yaptığı
vahşet lanetlenir. Bu sene(2018) 11 Eylülde başlayan oruç 20 Eylülde son buldu.
Oruç nasıl
tutulur
- Yeme içmeden kesilmekle oruç tutulmuş olunmaz. Tüm azalar ile oruçlu
olmak lazımdır. Bu da ele, bele, dile, eşe, aşa, işe sahip olmakla elde edilir.
Bu anlamda sadece sınırlı günlerle değil, her gün oruçlu olmak lazımdır.
- Oruç süresince, düğün, nişan, sünnet, vb. eğlence yapılmaz.
- Kerbelâ şehitlerinin çektikleri susuzluğu hissetmek için su içilmez, vücudun
su ihtiyacı yenilen yemeklerden, ayran, vs. gibi sıvılardan karşılanır.
-Kan akıtılmaması adına kurban kesilmez, et yenilmez.
-İhtişamlı sofralardan uzak kalarak, mütevazı sofralar kurulur.
-Muharrem ayında canlarla bir araya gelerek birlikte mersiyeler, şiirler,
deyişler, Alevi önderlerinin kahramanlık öykülerini okunur, anlatılır.
-Orucun 12. gününden sonra on iki imamlara ve bu yolda şehit olanlara
atfen en az 12 nebattan oluşan aşure yapılır ve İmam Zeynel-i Abidin’in hayatta
kalması adına şükran ifadesi olarak dağıtılır.
“Bism-i Şâh, Allah Allah!
Er Hak- Muhammed-Ali âşkına, İmâm Hüseyin Efendimiz’in susuzluk orucu
niyetine, Kerbelâ’da şehid olanların tertemiz ruhlarına, Fâtıma-tüz Zehra’nın
şefaatına, On iki İmamlar, On dört Masum-u Pakların şevkına! Hü…
On yedi Kemerbestler’in hürmetine; hazır, gaip ve gerçek erenlerin
himmetleri üzerimizde hazır ve nazır ola. Yuf münkire, lanet Yezid’e, rahmet
mümine!
Gerçek erenler demine, dost erenler hü!
Allah kabul
etsin…
Birkaç not:
1-İslâm Dini’nin
temsilcisi olan Din Hizmetleri Ataşemiz Ahmet Fuat Çandır sıradan biri gibi
oturmuştu masaya. Kravat ve takım elbise. Onun resmi kıyafetiyle o masada
oturması gerekmez miydi? Sarık ve Cübbe, onun şahsında İslam’a saygınlık kazandıracaktır.
Böyle toplantılara diğer dinleri temsilen katılanlar resmi elbiseleriyle
katılırlar ve herkesin de saygınlıuğını kazanırlar. Bizim Ataşemiz sıradan bir
davetli gibi duruyordu orada...
2- Namaz kılmak
için mescit düzenlemesi yapılmış arkalarda bir köşeye. Sebep olanlardan Allah
razı olacaktır. Ancak ben bu mescidi bu Kançılarya’ ya yakıştıramadım. Allah, 100
milyon Euro’luk bir yapının içinde 3 metre kare bir odaya sıkıştırılmış sanki.
O binaya en az 100
kişiyi alacak kadar içten kubbeli, Selçuklu ve Osmanlı Mimarisi’nin
özelliklerini taşıyan, temsil gücüne sahip minyatür bir cami yapılmalıydı, Halâ
yapılabilir. Beton binalar temsil gücüne sahip olmazlar. Binaların üzerlerinde
ve içlerinde barındırdıkları kültür temsil eder ülkeleri. Türkiye Cumhuriyeti
laiktir. Ancak halkı Müslüman bir ülkedir. Devlet laik diye, halkın inancı,
kültürü yok sayılmamalı.
3-Çay olarak
yine de Seylan çayı ikram edildi. Bu meselenin halledilmeyeceğine inanmaya
başladım. Türkleri, Türkiye’yi temsil etmek değil, programlardan bir program
yapmak için bu programlar düzenleniyor olmalı. Ben 2011 yılından beri “Çaykur
çayı”nı yazıyorum, kimsenin ilgi alanına girmiyor yazdıklarım. Ben Rizeli
değilim, Rize’nin reklamı yapılıyor denilirse eğer; ben Denizliliyim. Horoz olduğum
söylenebilir, bu vesileyle de erken ötmüş olabilirim. “Erken öten horozun
başını keserler” derler ama, horoz ötmeden de sabahın olduğunu anlayamazsınız.
Büyükelçilik
temsil gücüne sahip bir resmi kurumdur. Temsil ettiği, bir ülkedir, şirket
değil. Bu durumda içtiği çaydan, kullandığı bardaktan, yere serdiği halıdan,
duvardaki resimlere kadar ne varsa o kurumda hepsi Türkiye’yi anlatmalıdır.
Elçilik böyle birşey olsa gerektir. Ben bu vesileylşe yeniden bir hatırlatma
yaptım. Belli mi olur, belki Büyükelçimiz Ali Kemal Aydın kulak verir bu sese
de, “Kançılarya’da sadece Çaykur çayı içilir” geleneğini başlatmış olur...
Çay demlemenin
de, içmenin de bir adabı vardır. Çay zevk için içilir. Çay demleyip, ikram
edenler, şu 4 hususa dikkat etmelidirler:
1-Demlenecek çay
Çaykur’un çayı olmalıdır
2- Çayın demi,
dudak renginde olmalıdır (Lebrenk)
3- Çay ince
belli bardakta ikram edilmeli ve ağzına kadar doldurulmamalıdır, dudak payı
bırakılmalıdır. (Lebrîz)
4- Çay, dudağı
yakacak kadar sıcak olmalıdır.(Lebsûz)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder