8 Temmuz 2020 Çarşamba

EHL-İ KİTAP İLE EVLİLİK


20:59 - 05/11/2002
Ehl-i Kitap, kendisine kitap gönderilen toplum demektir. Yahudi ve Hristiyan gibi vahyin muhatabı olan din mensuplarına “Ehl-i Kitap” denir. Kur’an-ı Kerim, Ehl-i Kitaba bazı konularda, ayrıcalıklar tanır. Mesela, onlardan kız almak ve onlara kız vermek caizdir ve kestiklerini yemek helaldir. (Maide, 5/5)

Kur’an, onlara şöyle seslenir: “Ey Ehl-i Kitap! Bizimle sizin aranızdaki müşterek bir kelimeye gelin!…” (Âl-i İmran, 3/64)

Başka bir ayette ise şöyle dedenir: “Onlardan zalim olanlar dışında, Ehl-i Kitapla en güzel bir şekilde mücadele edin. Ve şöyle deyin: Biz, hem bize indirilene hem de size indirilene iman ettik. Bizim de sizin de İlahımız birdir. Ve biz, yalnız O’na teslim olmuş kimseleriz.” (Ankebut, 29/46)

Bu ayette, Ehl-i kitap, iki kısımda mütaala edilmektedir:
1. Zalim olanlar.
2. İnsaflı olanlar.

Bu ayırıma Müslümanlar da dahildir. Onlar da Ehl-i Kitaptır ve onların da zalimi ve insaflı olanı vardır. Allah, insaflı olan Ehl-i Kitapla en güzel bir şekilde ilişki içine girilmesini istiyor. Kur’an bir tespit daha yaparak, Hristiyanların Yahudilere nispetle İslam’a daha yakın olduğunu bildiriyor: “Yahudi ve müşrikleri mü’minlere en çok düşmanlık yapan kimseler olarak bulacaksın. ‘Biz Hristiyanız.’ diyenleri de, mü’minlere sevgide en yakın kişiler olarak bulacaksın. Çünkü, onların içinde bilgin keşişler ve ruhbanlar var ve bir de onlar büyüklenmezler.” (Maide, 5/82)

Günümüzde, Hristiyan ülkelerde Müslümanların daha rahat bir şekilde yaşadığı bir gerçektir. Müslümanlar bu ülkelerde dinlerini yaşayabiliyorlar, İslamî faaliyetlerini sürdürebiliyorlar. İnsaflı olan Ehl-i Kitapla en güzel mücadeleyi emreden Cenab-ı Hak, şu ayetle de onların zalim kısmıyla ilgili hükmünü bildiriyor: “Ehl-i Kitabın hepsi bir değildir.” (Âl-i İmran, 3/113) der.

Bu açıdan bakılınca Onların hepsini aynı kategoriye koymak yanlış olur. Böyle bir anlayış Kur’an’a ve tarihi realiteye de uygun düşmez. Nitekim, Ehl-i Kitaptan kız almak ve Ehl-i Kitaba kız vermek, onlarla insani ilişkilerde, sosyal faaliyetlerde bulunmak, birlikte yemek-içmek, Kur’an’ın buyruğudur.

Hz. Peygamber (s), İslam’ın Mekke döneminde bazı Müslümanları Hristiyan bir ülke olan Habeşistan’a göndermiş ve orada rahat edeceklerini söylemiştir. Medine döneminde ise, hem Yahudi hem de Hristiyanlarla diyaloğa girmiştir.

1961 yılında Avrupa’ya işçi olarak ayak bastık. Aradan 57 yıl geçti. Çocuklarımız büyüdü, meslek sahibi oldular. Onlar artık Avrupalıdır. Alman arkadaşları var, birbirlerine aşık da oluyorlar. Müslüman bir erkek Hristiyan bir kıza aşık olabildiği gibi, Hristiyan bir erkek de Müslüman bir kıza aşık olabiliyor. Evleniyorlar.

Kız, nikahının Papaz tarafından kıyılmasını isterken, erkek de nikahının İmam tarafından kıyılmasını isteyebiliyor. Tarafların istekleri insan hakkı açısından değerlendirildiğinde gayet normaldir. Aksi düşünülemez. Ehl-i Kitapla evliliklerde din değiştirme şartı yoktur. Kur’an böyle bir şart bildirmemiştir. Böyle bir şart yoksa nikahı da taraflar kime kıydırmak istiyorsa ona kıydırabilirler.

Buraya kadar tamam. Ancak bu evlilikten doğacak çocuk kimin dinine göre yetiştirilecek denilirse cevabım şöyle olur: Hristiyan olan Hristiyan kültürüne göre Müslüman olan da Müslüman kültürüne göre çocuklarını yetiştirmelidirler. Çocuk 18 yaşına gelince de kendisi seçimini yapmalıdır.

Avrupa’da yaşayan Müslümanlar için, bundan sonrasında bu türden istekler çok olacaktır. Almanya’daki dini cemaatler gelecekte sıkıntı doğuracak olan bu sorunları masaya yatırıp şimdiden çözüm üretmelidirler.


MÜSLÜMANLIĞIMIZDA SAMİMİ OLURSAK ÇÖZÜLEMEYECEK HİÇBİR SORUNUMUZ YOKTUR


  • Sevgili Selami Balkan ve sevgili Şinasi hoca ve de sevgili Mustafa İnan;

    hislerinizle hareket ediyorsunuz, aklınızı kullanmıyorsunuz ve delilsiz yazıyorsunuz. Hisleriniz aklınızı perdeliyor.

    1-Mümtehine suresi 10 ve Bakara 221 müşriklerle ilgilidir ve hem kadına hem de erkeğe yasaklamalar getirmektedir. Bu ayetler Ehl-i Kitap ile evliliğe yasak getirmemektedir. Yani, iki taraflı olarak Müşrikler ile evliliğe yasak getirmektedir.
    Mümtehine suresinin 10. ayeti Hudeybiye anlaşmasından sonra inmiştir. Ayeti anlayarak okursanız bu tarihten sonra Mekke'den Medine'ye gelen ve Müslüman olduğunu söyleyen kadının test edilmesi ve Müslüman olduğuna kanaat getirilirse geriye Mekke'ye gönderilmemesi gerektiği anlatılmaktadır. Çünkü eski kocasıyla evliliği haramdır artık. Müslüman olduğu kesindir.

    2-Bakara suresinin 221. ayeti de Müşriklerle evliliği yasaklamaktadır. Hem kadına hem de erkeğedir bu yasak. Müşrik; ilahların ortaklığına inanan kişi demektir. Allah'ın yanına yardımcı ilahlar koyan kişi. Kafir Allah'ın varlığını bildiği halde yokmuş gibi davranarak o varlığı gizleyen o varlığın üstünü örten, bilgi karartması yapan kişilere denir.
    Bilgi karartması yapan, delilleri karartan kişiler Müslümanların içinde de vardır.
    Şinası hocanın dediği gibi kürsüden halka hitap eder, öne geçer namaz kıldırır, şeyhtir, alimdir, makam sahibidir, işte Allah'ın buyruklarının üstünü örten, hakikatları söylemeyen, gizleyen bu Müslümanlara da, makam ve mevki sahibi kişilere de kafir denir. Bugün, Namaz kılan ve kıldıran kafirler oldukça fazladır. Bu durumda inandığı varlığın buyruklarını gizleyerek yaşam alanından kaldıran Müslüman adıyla anılan erkek veya kadın da birbiriyle evlenemezler. İnanıyorum demek yetmez. İnancın ispat edilmesi gerekir.

    "Ehl-i kitap (Ehlü’l-kitâb) tamlaması “ilâhî bir kitaba inananlar” anlamına gelir. Buna göre müslümanlara da Ehl-i kitap denilebilir. Ancak Kur’an dışındaki ilâhî kitaplarda yer almayan bu terkip, terim olarak müslümanlar dışındaki kutsal kitap sahibi din mensupları için kullanılır.

    Ehl-i kitap tabiri Kur’ân-ı Kerîm’de, hepsi de Mekke döneminin sonları ile Medine döneminde inen âyetlerde olmak üzere otuz bir defa geçmektedir. Daha önce nâzil olan iki âyette ise (en-Nahl 16/43; el-Enbiyâ 21/7) aynı anlamda “ehlü’z-zikr” tabiri kullanılmış ve bununla, Tevrat ile İncil hakkında doğru ve yeterli bilgisi olan Ehl-i kitap âlimleri kastedilmiştir. Ayrıca Kur’an’da yahudiler için “yehûd”, hıristiyanlar için “nasârâ” kelimeleri çokça kullanılmakta (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “Yehûd”, “Nasârâ” md.leri), sadece hıristiyanları ifade eden “ehlü’l-İncîl” terkibi de yer almaktadır (el-Mâide 5/47). Diğer taraftan Kur’an’da Ehl-i kitap “kendilerine kitap verilenler” (el-Bakara 2/101, 144, 145; Âl-i İmrân 3/19, 20, 100, 186), “kendilerine kitap verdiklerimiz” (el-Bakara 2/121, 146) ve “kendilerine kitaptan bir pay verilenler” (Âl-i İmrân 3/23; en-Nisâ 4/44) şeklinde de ifade edilmektedir. “Kendilerine ilim verilenler” (el-İsrâ 17/107; el-Hac 22/54; Sebe’ 34/6) ifadesiyle de Ehl-i kitabın kastedildiği rivayet edilmiştir (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XV, 120; XXII, 44). İslâm literatüründe ayrıca Ehl-i kitap yerine “kitâbî” kelimesinin kullanıldığı görülmektedir." (TDV İslam Ansiklopedisi, ilgili madde)

    3- Nisa suresinin 3. ayeti, zina eden erkekle zina eden kadının ancak birbirleriyle evlenebileceklerini düzenler. "Zina eden erkek ancak zinakâr veya müşrik bir kadınla evlenir, zina eden kadınla da ancak zinakâr veya müşrik bir erkek evlenir. Bu müminlere haram kılınmıştır."

    Ehl-i Kitap erkek ile evliliğe karşı çıkanlar bu ayet hakkında suskundurlar. Zina eden erkekler alkışlanmaktadır bugün Müslüman toplumda, "erkektir yapar" denir. Kadının zina yapanına da"orospu" denir. Müslümanlar konuya böyle yaklaşırlar. Zina yapan oğullarını evereceklerinde erkek eli değmemiş kız ararlar. "Temiz aile kızı". Temiz olmayan aile oğluna temiz aile kızı arar. Paradokstur. Müslümanlar bu konuda suskundurlar. Nedendir dersiniz? Müslümanların söylediklerinde ve uygulamalarında samimi olmaları gerekir.

    4-Maide suresinin 5. ayeti Ehl-i Kitap ile ilgili münasebetleri düzenlemektedir. Birlikte yenilip içilecek, oturup kalkılacak, insani ilişkiler devam ettirilecektir. Karşılıklı evlilik de yapılabilecektir. Ehl-i Kitap kadınlar ile evlenilebileceğinin altı çizilirken, Ehl-i Kitap bir erkekle evlenilemeyeceği hakkında bir hüküm yoktur. Yani Müslüman bir kız Ehl-i Kitap bir erkekle evlenebilir. Kur'an'da bu evliliğe mani bir hüküm yoktur. Eğer olsaydı bu ayette de yukardaki ayetler gibi, hem kadına hem de erkeğe yasak getirilirdi.

    Mustafa İnan kardeşimiz de işi Türklüğe getirip dayamaktadır. Türk örf ve adetleriyle veya bir ırkın sahip olduğu örf ile dinin buyruklarını karıştırmamak lazımdır. Benim örfüm böyle bir evliliğe onay vermez diyebilirsiniz, bu sizin kabulünüzdür, ancak din bu evliliğe manidir diyemezsiniz. Dinin sahibi Allahtır. Ya kabul edersiniz ya da reddedersiniz. Ancak ayetleri manipüle edemezsiniz. Nahl suresi 116 ve benzeri ayetler böyle bir deforme manidir.

    Bugün, Müslümanların başına gelenler Allah'ın buyruklarını manipüle etmelerindendir. Dünyanın her yerinde akan kan Müslümanın kanı. Irzına geçilen kadın Müslüman kadınlar. Allah'ın Müslümanlara garezi mi vardır. Yoksa Allah kullarına niçin yardım elini uzatmasın ki. Bu buyruk Allah'ın buyruğu değil midir. "....Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa inkâr edenlerden iki yüz kişiyi yener, sizden yüz kişi olursa bin kişiyi yener; çünkü onlar yaptıklarının bilincinde olmayan bir topluluktur."(Enfal 65)

    Demekki bugün Allah Müslümanlara yardım etmiyor. Neden yardım etmiyor üzerinde düşünmek gerekmez mi?
    İslam ülkelerinin içinde bulunduğu hal bilgimiz dahilindedir. Olup bitenler gözümüzün önünde olup bitmektedir. Kendi kabahatimizi örtmek için suçluyu Müslümanların dışında aramak yanlış olur. Ben derim ki; lütfen Kur'an'ın buyruklarına sarılalım, örf ve adetlerimizi dinin buyruklarının yerine koymayalım.

    İşe zina eden erkeklerle zina etmeyen kızlarımızı evlendirmeyerek başlayalım...Erkeklerin kaçamaklarını görmezden gelmeyelim, samimi olalım. Öz eleştiri yapalım...Delikanlı olalım...Kendimizle yüzleşelim...İnanın o zaman her şey yoluna girecek...İşte o zaman Allah bizden memnun olacak ve yardım etmeye başlayacaktır.
    Allah'a emanet olunuz
    Rüştü Kam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder