26 Ocak 2022 Çarşamba

KOVİD-19 VİRÜSÜ İLE MÜCADELE EDERKEN TOPLUCA DUA ETMEK LAİKLİĞE AYKIRI MIDIR?

Kovid-19 salgını aldı başını gidiyor. Hergün yeni yeni isimlerle piyasaya sürülen veya mutasyona uğrayan değişik Kovid-19 versiyonlarıyla tanıştırılıyoruz. Vaka sayıları artıyor, Kovid-19’dan veya Kovid-19’a bağlı olan hastalıklardan ölenlerin sayısı anahaber bültenlerinin konusu olmaya devam ediyor. Temcid pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze mi konuyor, yoksa yeniden mi pişiriliyor hergün bu pilav tam olarak bilemiyoruz. Bu belirsizlik de insanların moralini bozuyor, pisikojilerini bozuyor. Yine Kovid-19 virüsüne bağlı algı operasyonları da hız kesmeden devam ediyor. İnsanların bir kısmı hiç aşı olmazken diğer bir kısmı üçüncü dördüncü aşısını olmuş. İnsanlar aşılılar ve aşı karşıtları diye kamplara bölünmüş durumda. Yetkililerin “Aşı olsan da olmasan da Kovid-19’dan kaçış yok.” açıklamaları insanları oldukça tedirgin ediyor. Hele bir de maske rezaleti var. Kimisi bir kullanımlık kimisi iki- üç kullanımlık. Maske üzerinden vurgun yapanların sayısı oldukça kabarık. Devlet yetkilileri ve bakanlık koltuğuna oturan zevât bile vurgun peşinde. Seyahet özgürlüğü, eğlence özgürlüğü, alı-şveriş özgürlüğü kısıtlanmış. Misafirliğe gidip gelinemiyor. Dostlarınızla aranıza 1.5 metre mesafe koymak zorundasınız. Öyle kucaklaşmak, koklaşmak, öpüşmek falan yok. Günlük yaşam felç olmuş durumda. Bütün bunlar oluyor olmasına da, herşey insanların gözü önünde oluyor, insanlar bu sıkıntıları birebir yaşıyor ama ibret almayı hiç düşünmüyorlar. Bu salgınlar geçmiş yıllarda da olmuş. Toplu ölümler olmuş, bir nesil olduğu gibi hastalıktan kırılmış. Veba denilmiş, verem denilmiş, sarıhumma denilmiş, kolera denilmiş v.b. Bugün de Kovid-19 deniliyor, farklı bir şey yok. Yapılacak şey, yetkililerin uyarılarına karşı duyarlı olmak, ilgisiz kalmamak ve sonrasında tevekkül etmektir. Günümüz insanında eksik olan şey tevekküldür. Çünkü günümüz insanı her şeyi çok iyi bilir, her şeyi kendisi yapar, kimselere de muhtaç değildir. Muhatabınıza Yaratıcı’nın varlığından bile bahsedemediğiniz zamanlar olur. İsyanı tavan yapar. Tevekkülü yoktur. Geçmişten bize ulaşan bilgiler var. O zamanın insanları da başlangıçta benzer tepkileri vermişler. Sonuçta çareyi ölüm danslarıyla teselli bulmakta aramışlar kilise avlularında. Bizim gidişimiz de oraya doğru galiba. Yakında biz de ölüm dansları yapmaya başlayacağız. Çünkü Kovid-19 virüsü insanların aklını başından almadı daha. Toplu ölümlere de sebep olmadı daha. Çünkü kısa süre içinde ve hızlı bir şekilde önlemler alınmaya başlandı. Aşı konusunda da aynı şekilde tedbirler alındı. Yapılması gerekenler bu süreç içinde yapıldı. Yapılanlar kolay işler değildir. Dedikodular her zaman yapılır, dedikodulara bakarak yapılanları küçümsemek nankörlük olur kanısındayım. Yapılması gerekenler yapılmaya devam ediyor. Henüz havlu atılmamıştır. Ancak bütün bu tedbirler alınırken, toplu yapılan dualar ihmal edilmiştir. Ben rastlamadım. Hristiyan aleminde, Yahudi aleminde ve Müslüman aleminde veya Pagan aleminde ben böyle bir toplu duaya şahit olmadım. Bana göre eksik olan budur. Motivasyon dua ile sağlanır. Ritüeller motivasyon kaynağıdır. Bütün güçlerin üzerinde bir güce sahip olan ‘O’ varlıktan hiç yardım talep edilmemiştir. Talep edilmeliydi. Yaşama tutunmak için ümit içinde olmak gerek. Yani bizler hiç günah işlemedik mi? Nedir bu gurur bu kibir? Kimdir kafa tuttuğumuz o varlık? İnsanlık O varlığa rağmen mi sürdürüyor hayatını? Bu ne aymazlıktır? Daha bir sineği bile yaratamamışken, kime güveniyoruz ki? Neyimize güveniyoruz ki? Tanrılar adına kesilen kurbanlar, adaklar, yalvarışlar, yakarışlar boşuna değildir. Geçmişte bunlar yapılmıştır. Mesela Hitit Kralı ll. Murşili. Dua etmiş. Salgın hastalıkların zararından kurtulmak için yapmış bu duayı. Kral devletin başı demektir. Bugünkü başlar da aynı şeyi yapabilirler, yapabilirler değil yapmalıdırlar. Yok yok öyle demeyin, korkmayın, laiklik falan elden gitmez. Korkanların korktuğu şey başlarına gelmez. Hem böyle korku içinde yaşamanın anlamı da yoktur. Laiklik elden gidecek mi gitmeyecek mi, onu denemek gerekir. Üzerinden 100 yıl geçmiş hâlâ laiklik elden gidiyor diye korkulu rüyalar görmenin de anlamı yoktur. Artık bu kâbustan kurtulmak gerek. Bakınız, MÖ 2.000 yılında ll.Murşili ne yapmış, ne yapacak, dua etmiş: Hititler’de insanlara bulaşan tüm hastalıkların, tanrılar tarafından gönderildiğine inanılmaktaydı. Ülkeye zarar verme yönünden en çok korkulan hastalık da “salgın hastalıklar”dı. Hititler’de bu hastalık türüne genel olarak “henkan-/hinkan” adı verilmekteydi. Diğer hastalıklarda olduğu gibi, salgın hastalıkları iyileştirmek için de dinsel yollar seçilirdi. Bu yollardan biri ise, dua idi. Hastalıkların kaynağını tespit etmek ve iyileştirmek için yapılan dualara en güzel örnek, II. Murşili’nin veba duasıdır. M.Ö. 1321-1295 yılları arasında Hitit ülkesine hükümdar olmuş II.Murşili tarafından yapılan “Veba Duası” nın tanrıların öfkesini dindirmek amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır. Şiirsel anlatımı ile de edebiyat tarihi açısından ayrı bir yere sahip olan dua, Hitit Panteon(çoktanrılılıkta bir ulusun, bir halkın bütün Tanrıları)‘ un baş tanrısı olan Fırtına Tanrısı Teşup ve diğer Tanrılara olan hitapla başlar. “Ey Hatti’nin fırtına Tanrısı, benim Efendim ve ey Siz, benim Efendim olan bütün Tanrılar! Doğrudur, insan günah işler. Benim babam da günah işledi. Hatti’nin Fırtına Tanrısı’nın, benim Efendim’in sözünü dinlemedi. Ama ben, ben hiç günah işlemedim. Doğrudur, babamın günahı oğluna da geçer, bana da babamın günahı geçti. Şu anda Hatti’nin Fırtına Tanrısı’na, benimEfendime ve Efendim olan bütün Tanrılara iletirim ki, doğrudur, biz bu günahı işledik, bunu yaptık. Ve şimdi ben, babamın günahını doğruladığıma göre, Ey Hatti’nin fırtına tanrısı, ey benim sahibim ve ey benim sahibim olan bütün Tanrılar! Niyetleriniz artık değişsin! Artık benim için de yeniden dostça şeyler düşünün! Ve artık vebayı Hatti ülkesinden kovun! Ey Tanrılar, siz ki benim sahibimsiniz. Eğer Tudhaliyas’ın kan öcünü almak istiyorsanız, bilin ki, Tudhaliyas’ı öldürenler, döktükleri kanın kefaretini ödediler ve Hatti ülkesi dökülen kan yüzünden yok olacak duruma geldi, böylece Hatti ülkesi de kefaretini ödemiş olmadı mı? Eğer bu kefareti ödemek sırası bana gelmişse, ben de şimdi bütün ailemi bu günahtan ve bu kefaretten kurtarmak istiyorum. Ve siz ey Tanrılar, sizler ki benim Efendim siniz, artık öfkeniz yatışsın. Ey tanrılar, benim sahibim olan Tanrılar, artık bana karşı eskisi gibi iyilikler düşünün. Dileğim huzurunuza varmaktır, huzurunuzda dua ettiğim için, kötü hiçbir şey yapmadığım için beni dinlemelisiniz, bir zamanlar yanlış yola sapanlardan, kötü işler yapanlardan hiç kimse kalmadı artık. Hepsi öldü. Ama babamın günahı bana bulaştığı için, yalnızca bunun için, bakın sizlere, ey Tanrılar, ey benim Efendilerim, Sizlere ülkem için, ülkemi vebadan kurtarmanız için, kefaret kurbanları sunuyorum. Bu acıları çekip çıkarın yüreğimden, ruhumdan bu korkuları alın benim.” Anlaşılan odur ki, Veba, Hitit devletini önemli ölçüde güçsüz bırakmıştır. Halk ve yönetim çaresizdir. Vebanın genellikle kentlerde ortaya çıktığını düşünecek olursak, Hitit ordularının da salgının şiddetine göre, başka kentlerde mevkilendirildiğini düşünmemiz doğru olacaktır. Bununla birlikte salgının, neredeyse tüm Önasya’yı etkisi altına aldığı görülmektedir. Hititler’in temizliğe ne denli önem verdiğini biliyoruz. Hattuşa’ya gidenler, MÖ 2.000 yılında şehrin kanalizasyon teşkilatını nasıl kurduğunu göreceklerdir. Evlerin banyolarını göreceklerdir. Isıtma sistemlerini göreceklerdir. II. Murşili, ilk bakışta aleyhine görünen durumu belki de yaptığı dua ile kendi lehine çevirmeyi bilmiştir. Halkına özgüven aşılamıştır. Halkın motivasyonunu yükseltmiştir. Halka yalnız olmadıklarını anlatmıştır, bir Sahiplerinin olduğu düşüncesini kavramalarını sağlamıştır. Ümit vermiştir halkına. Ben inanıyorum ki; günümüz insanları da devletlerin başları tarafından yapılacak böyle bir dua ile motivasyon kazanacaklardır. Bu mümkün olacak bir şeydir. Denemenin zararı olmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder