3 Mart 2022 Perşembe

ELVEDA BENİM GÜZEL YURDUM

Kayınvalidem vefat etti(01.02.2022). Cenazesinin defnine ulaşamadım. Ama taziye almaya ulaştım. O dondurucu soğuğa rağmen insanlar sevdiklerine son kez görevlerini yapmak için cenaze evine geliyorlar. Cenaze yakınlarına taziyede bulunmak için geliyorlar. Kimisi elinde tatlıyla, kimisi pişirdiği bir yemekle, börekle, kimisi de lokantadan verdiği siparişle cenaze yakınlarının acısını paylaşmaya geliyorlar. Geleneklerimizin unutulmaması ne kadar da güzel ve anlamlı. Ben gençleri tanıyamadım. 35 sene olmuş Almanya’ya geleli. O gün doğanlar bugün 35 yaşında. Seneden seneye izine gitmekle o gençlerin hepsini tanımak mümkün olmuyor zaten. Önce ağabeyim, arkasından Kayınbabam, sonra Babam, sonra Eşim, şimdi de Kayınvalidem. Bunların hepsinin üzerine toprak attım ben. Toprağa gömdüm onları. Toprağa vermediğim büyüklerden sadece annem kaldı geride. O da 100 yaşına basmış durumda. Belki yakında onu da vereceğim toprağa. Yine de Türkiye yolculuğu görünecek bana. Ömrümün 46 senesini geçirdiğim Eşim hariç diğerleriyle uzun süre birlikte olamadım. Çünkü 15 yaşımda ayrıldım köyümden. Bu ayrılık beni Berlin’e kadar getirdi. Yarın birileri de benim üzerime toprak atacaklar. Onlar da beni toprağa verecekler. Bu dünyada gerçek olan yalan olmayan tek gerçekle ben de yüzleşeceğim; ölüm gerçeği. 35 seneden beri en çok beni yaralayan, içimi yakan şey vatan hasretidir. Acısıyla tatlısıyla insanın sevdikleriyle beraber olması kadar güzel bir şeyin olmadığını gördüm ben bu dünyada. Yoksa her sene kazancımızdan artırarak niçin Anavatan’a gideceğiz değil mi? Bu sefer oğlum Zülfikar ve kızım Dilruba ile gittik Kayınvalidemin cenazesini toprağa vermeye. Sadece 1 hafta kalabildik orada. O bir hafta bile bizleri mutlu etmeye yetti. Cenazeye gitmemize rağmen mutlu etti. Sevdiklerimizle, onların çocuklarıyla, torunlarıyla birlikte olmak mutlu etti bizleri. Yemeklerimizin tadı da bir başkaydı. Kokoreç’ini bile özlemişim ben güzel vatanımın. Bütün bu güzelliklere veda zamanı gelince yine de buruklaşıyor içimiz. Anavatan’dan başka yerlerde yaşamak ne kadar da zormuş meğer. Benim alımlı, çalımlı, cilveli, nazlı gelinim, ne kadar da albenili, ne kadar da güzelmişsin sen. Ovalarınla, dağlarınla, ırmaklarınla, bağrında taşıdığın insanlara can veren kan veren o kıymetli hazinelerinle ne kadar da çekiciymişsin, samimiymişsin, candanmışsın, içtenmişsin sen. Ana diye bellediğim, bağrına yaslandığımda huzur bulduğum güzeller güzeli Cennet Vatan’ım benim. Bana ekmek verdiğin, su verdiğin için minnettarım sana. Şair, boşuna dememiş senin için; “Bastığın yerleri ”toprak!” diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen Şehitoğlu’sun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.” Bizi ağırladın, kahrımızı çektin, birikimlerini, değerli hazinelerini, o güzelim nimetlerini serdin önümüze, ne kadar da özene bezene hazırlamışsın ikram sofranı, o çeyiz sandığını, gözlerimiz kamaştı, keşke dedik keşke… Kıskanmasına kıskanmadık da, içimiz burkuldu. Kendimizi suçlu hissettik. Çeyiz sandığına göz diken canilerle, zalimlerle, onların yerli işbirlikçileriyle, teröristlerle mücadelende yalnız bıraktık seni, omuz omuza veremedik, destek olamadık sana, keşkemiz ezikliğimizdendir. Utancımızdandır. Bütün bu olup bitenlere, vefasızlığımıza rağmen yine de bastın ya bağrına bizi, yine de emzirdin ya kucağında sallayarak, ninni söyleyerek bizi. Mutlu ettin, sevindirdin. Allah da seni mutlu etsin, çocuklarından, akrabalarından, sevdiklerinden ayırmasın seni. Acıdan, tufandan, boradan, fırtınadan uzak kılsın, namus düşmanlarından, ırz düşmanlarından, korsanların zulmünden, kıymet bilmezlerin şerrinden, karanlık güçlerin şerrinden uzak kılsın seni ana dediğim güzel vatanım benim. Bir daha ya gelinir ya gelinmez…Elveda

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder