23 Aralık 2023 Cumartesi

KIZIL GONCALAR DİZİSİ!

KIZIL GONCALAR DİZİSİ ! -Tabi ki tarikatların içinde Allah rızasını önceleyen çok tarikatlar vardır. Şeyhler vardır. Müridler vardır. Onları istisna ederek yazıyorum yazdıklarımı- Rüştü Kam Dizi FOX TV'de yayınlanıyor. FOX TV, bile isteye seyrettiğim bir kanal değildir. Buna rağmen ben dizinin birinci bölümünü izledim. Oyuncu seçiminde isabet var. Alt yapı çalışması titizlikle yapılmış. Üç tip aile var dizide. Birisi eğitimli modern bir aile. Ama mutlu değil. Mutlu olmak konusunda o kadar da istekli değiller. Hasta bir baba var. Bakıma muhtaç. Bir de mutsuz bir hanım. Doktor. Ama doktorluk yapmıyor. Mesleğine aşık bir de baba ve arada kalmış bir kız çocuğu. Paraya ihtiyaçları yok bu ailenin ama hepsinin sevgiye ihtiyacı var. Aynı zamanda da tarikat üyesi bu aile. Modern bir tarikat. Fetö gibi duruyor. İkinci aile de tarikat mensubu. Ancak aile içinde bütünlük var. Bu aileyi bir arada tutan şey, bir şeyhe mürid olmaları. Dinin buyruklarına çok önem veriyorlar. Şeyhe karşı tavır almayı Allah'a karşı gelmek olarak görüyorlar. Deprem mağduru bir aile. Geçim derdine düşmüşler. Ahmet Hüda-i hazretlerine müntesipler. Taşradan davulun sesi iyi geldiği için ve de geçim sıkıntısından biraz olsun kurtulmak için tekkeye sığınıyorlar. Arzuları çalışarak hayatlarını kazanmak. Kimseye muhtaç olmadan yaşamak. Karın tokluğuna da olsa. Üçüncü bir aile tipi var, tamamen kaybolmuş bir aile, insanlıktan, insani özelliklerden uzak. O ailede kendi kızına tecavüz eden bir baba var. Kız çocuğu bunalımda. O babanın biletini kesmek isteyen DEAŞ üyesi olduğunu sandığım bir de genç var. Sarıklı, sakallı ve cübbeli. Oldukça da yakışıklı. Tekke’de öğretmenlik yapıyor. Çok zeki birisi. Donanımlı. Entelektüel bir yapısı var. Sıradan bir insan değil. Bu tiplemelerin hepsi, tekkeyi merkez üssü olarak kullanıyorlar. Tekke ticaretle iştigal ediyor. Ancak tekke helal-haram konusunda duyarlı değil. Kalitesiz üretim yapılıyor orada, amaç çok para kazanmak. Yaptıkları hileyi anlayanlara o merkezde hayat hakkı tanınmıyor. Tekkenin sahibi görmediğimiz bir şeyh hazretleri. Sürekli adından bahsediliyor. Perdenin önünde oynayan, fırıldağı çeviren, şeyhin vekili. Ağzı laf yapan birisi. Onun kıyafeti de malum kıyafet. Sarık, sakal, şalvar, cübbe. Şeyhin, müridleri üzerinde manevi bir baskısı var. Şeyhin vekili ve orada hizmet eden diğer müridler şebek gibi. Çok iyi fırıldak çeviriyorlar. Şeyhe itiraz etmek Allah'ın gazabına uğramak olarak algılanıyor. Burada, tasavvuf ile tarikatı birbirinden ayırarak konuya yaklaşmak gerekiyor. Müridler saf ve temiz, iyi niyetli insanlar, vefa sahibi, güvenilir, Allah yolunun yolcusu, yani tasavvuf erbabı kişiler. Hak üzre yol almak istiyorlar. Müridleri organize eden kurum, o tekke, tarikatın merkezi. Çıkar amaçlı bir merkez burası. Yöneticileri var. Hiyerarşik bir yapıya sahipler. Sıkıntılı bir yapı. Bu yapıyı tasvip etmek elbette mümkün değil. Mümkün değil ama fiili durum da böyledir. Bu durumda Müslümanların yapması gereken ilk şey diziyi tenkit etmek değil, dinleriyle yüzleşmektir. İnançlarıyla yüzleşmektir. Tarikatlarla yüzleşmektir. Müslümanlar Müslümanlıklarıyla mutlaka yüzleşmelidir. Herkes yüzleşmelidir. Eteklerdeki taşlar dökülmelidir. Bu yüzleşmeden sonra, herhangi bir kanalda yayınlanan dizilerle ilgili söz söyleme hakkımız doğabilir. Hem suçlu olacaksın, hem de hırsız var diye bağıracaksın. O eskidenmiş. O tip fırıldakları çevirmek şimdilerde o kadar kolay olmuyor. FOX TV’deki yayınlanan dizideki şeyh tiplemesi çoğumuza tanıdık gelmektedir. Müridler de tanıdık gelmektedir. Elimizi sallasak değer mutlaka onlardan birine. Tabi ki tarikatların içinde Allah rızasını önceleyen çok tarikatlar vardır. Şeyhler vardır. Müridler vardır. Onları istisna ederek yazıyorum yazdıklarımı. İlk yapılacak olan şey devletin ilgili kurumlarına- kurullarına düşer. Tekkeler ve zaviyeler acil olarak legal hale getirilmelidir. Gizli olan, denetlenemez olan her ideoloji tehlikelidir. Sonrasında, dine ve dince kutsal sayılan değerlere uluorta, pervasızca, düşünce hürriyetinin, basın hürriyetinin gölgesine sığınarak küfredenler, onları aşağılayanlar, karikatürize edenler cezalandırılmalıdır. Düşünce hürriyeti şemsiyesinin altına sığınarak millete mal olmuş din alimlerine, tarihi şahsiyetlere, mekanlara saldıranlar, mutlaka adalete teslim edilmelidir. Mal bulmuş mağribi gibi her defasında Müslümanlara saldırmak haksızlıktır, terbiyesizliktir. Bu saldırganların masum olmadıkları bellidir, mutlaka ilgililer tarafından araştırılmalıdır. Türk milleti Müslümandır. Müslümanlığı sorgulanabilir ancak sahip oldukları değerleri aşağılanamaz, küçük görülemez, itibarsızlaştırılamaz. Bu tür sıkıntıların doğmasına sebep olanların, tarikatları ve tekkeleri yasaklayanlar olduğu da unutulmamalıdır. Tarikatlardaki yozlaşma ıslah edilebilecekken yasaklanmıştır. Kol ve bacak kesilerek vücudun kurtarılması mümkün iken, bu yapılmamıştır: “30 Kasım 1925'te, 677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılasına ve Türbedarlıklarla bir Takım Unvanların Yasaklanmasına İlişkin” bir kanun çıkarıldı. 677 sayılı kanun. Bu kanuna göre “cami ve mescit dışındaki”, tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı. Tarikatlar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, muskacılık gibi şan ve sıfatların kullanılması yasaklandı. Bu kanun 13 Aralık 1925'te yürürlüğe girdi. 677 sayılı kanuna göre kapatılan, tekke, zaviye ve türbeleri açanlar, bu yerlerde ayin yapanlar, geçici de olsa izin verenler, 3 aydan az olmamak üzere hapis ve 50 liradan aşağı olmamak üzere para cezasına çarptırılacaktı. Bakanlar Kurulunun 2 Eylül 1925 tarihli talimatnamesi ile 773 tekke ve 905 türbe kapatılarak eğitim kurumu olarak kullanılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı'na devredildi.” Ve bu yasak, tekkelerin tarikatların yer altına girmesine sebep oldu. Haklı olarak yeraltına indiler. Burada büyüdüler, serpildiler. Bugün bunları legal olmadıkları için denetlemek de mümkün olamamaktadır. Günümüzde illegal oluşları kanun ile korundukları için de tarikatlara dokunmaya kimsenin gücü yetmemektedir. Cumhuriyet döneminde yapıldı bu yanlışlıklar. Bilinçli olarak yapıldı. Tamamen Müslümanların inançlarına, değerlerine karşı tavır alındı. Müslümanlar aşağılandı. Mahkemelerde yargılanmadan asıldı ve sonra yargılandı. Kur’an okumak yasaklandı. Ezan türkçeleştirildi. Başörtüsü yasaklandı. İkna odaları kurularak kız çocukları üniversitelere alınmadı, askeri gazinolara başörtülü ziyaretçiler alınmadı, milletin seçtiği başörtülü vekiller meclisten kovuldu. Anneler ve babalar çocuklarını ziyaret edemediler. Devletin bir engizisyonu diyebiliriz bu uygulamaya. Bu uygulamalar yer altında gizlenen tarikatları yer üstüne çıkardı. Mağdur olan annelerin ve babaların elinden bu kimseler tuttu. Halk da bunlara itibar etti. Haklı olarak itibar etti. Sonra da bu insanlar vatandaşı devletine düşman hale getirdi. Bu iş bilinçli olarak yapıldı. Bu durumda tarikat merkezlerinde otomatik olarak çoğalmalar oldu. Çıkar amaçlı tarikatlar da bu çoğalmayı çok iyi bir şekilde lehlerine çevirdiler. Evet ben 'Kızıl Goncalar Dizisi'nin yayınına devam etmesini istiyorum. Belki birilerinin aklını başına getirir de bundan sonra kimse köpeksiz köy bulduğunu zannedip değneksiz dolaşmaya kalkmaz. O köyün sahipleri vardır. Bekliyorlardır. Bakarsınız bir gün olur köşelerden çıkıverirler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder