24 Eylül 2024 Salı
BALKANLAR GEZİSİ (X) KARADAĞ (I)
-Türk Eğitim Derneği’nin Balkanlar Turu’ndan 2024-
-Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde okuma yazma bilenlerin sayısını ortalama 10.6 gösterenlere cevap, tarihçi Kemal Karpat’tan gelmiştir: “Osmanlı topraklarında okuma yazma bilenlerin oranı ortalama %59,7 dir.” Ottoman Population (Osmanlı Nüfusu 1830-1914) isimli kitabının okunması tavsiyemdir.
Ama kastedilen Osmanlı sonrasında kurulan cumhuriyetin ilk kuruluşundaki okuma yazma bilmeme oranı ise; o başka hesaptır-
Türk Eğitim Derneği Balkanlara kültür ve araştırma gezisi düzenledi. Osmanlının devlet olarak kurulduğu coğrafyaya gitti. Sekiz ülke gezdi.
Ben de bugüne kadar Balkan ülkeleri ile ilgili gördüklerim ve bildiklerim ışığında dokuz yazı yazdım, bu onuncusudur. Yazı serisi devam edecek. Nelere şahit olduk o topraklarda onları siz okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Biz o topraklarda, bırakın insana uygulanan soykırımı, kültürel değerlere bile uygulanan soykırım vahşetine şahit olduk. Emperyalist ülkelerin kışkırtmasıyla Osmanlıya karşı başkaldıran ırkçıların uyguladığı vahşete. Yüreğimiz sızladı. Balkanlar şurada. Gidin görün. Siz de şahit olun o vahşetlere. Öyle masa başında oturarak yazılmış birkaç kitabın yalan yanlış yazdıklarıyla tarihte olup bitenleri sağlıklı bir şekilde değerlendirmek mümkün değildir. Ben siz saygıdeğer okuyucularım için yazdım ve yazmaya devam edeceğim. Okuyalım:
Balkanlarda Osmanlı tebaası olarak yaşayan ve 600 sene el üstünde tutulan halkın ırkçılık damarı emperyalistler tarafından parlatılmış. Halklar da getirisini-götürüsünü hesaplamadan Osmanlı Devleti’ne başkaldırmışlar. Sonuç ortada.
Yazımın başında sözü hemen kendisi de Balkanlarlı ve Arnavut olan ve orada olup bitenler karşısında ciğeri cayır cayır yanan Mehmet Akif Ersoy’a, İstiklal marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’a bırakmak istiyorum:
“Karadağ haydudu, Sırp eşeği, Bulgar yılanı,
Sonra Yunan iti, çepçevre kuşatsın vatanı...
Târümâr eyleyiversin de bütün ordumuzu,
Bizi kovsun elimizden alarak yurdumuzu.
Kimsesiz ailelerden kimi gitsin bıçağa
Kimi bin türlü fecâ'atle çekilsin kucağa...
Birinin ırzı heder, diğerinin hûnı helâl...
İşte, ey unsur-i isyan, bu elîm izmihlâl,
Seni tahrîk eden üç beş alığın ma´rifeti!
Ya neden beklemiyordun bu rezîl âkıbeti?
Hani, milliyyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne!
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine.”…
Mehmet Akif Ersoy’un içi öyle yanmış olmalı ki, gördüğü o ihanetler yüzünden bu dizeler kaleminden bir anda dökülüvermiştir. 600 sene o topraklarda adaleti sağlamak için canla başla çalış, insanlara insan olduklarını hatırlat, huzur içinde devam edip giden yaşamın içine birileri gelip ırkçılık çomağını soksun ve halkın kavmiyet duygularını kamçılayarak milliyetçilik duygularını öne çıkarsın, sonra da kardeş kardeşin kanına girsin ve Mehmet Akif de sussun öyle mi? Susmamış zaten. Yukardaki dizelerde okuduğunuz gibi vermiş veriştirmiş… Allah rahmet eylesin.
Vatan- millet ve din uğruna hayatından vazgeçen büyük insan; biz şimdi Sen’in söz ettiğin o insanların yaşadığı topraklardayız, 600 senenin sonunda geriye ne kalmış görmek ve ibret almak için geldik buralara. Üstadım; sen az bile söylemişsin, buralar hâlâ hain dolu. O hainler tarafından tarumar edilmiş, tanınmaz hale gelmiş bu güzelim coğrafya. Müslümanlardan, Osmanlıdan geriye tek-tük eser kalmış. Hepsi o kadar. Heyhat!
KARADAĞ
Karadağ sınırında fazla beklemeden girdik içeriye. Coğrafya birden değişiverdi. İsmi üstünde Karadağ. Dağlık bir bölge. Adını yüksek dağlardan almış. O kadar hoş bir görüntüsü var ki; büyüleniyoruz. Dağın böğründe 50 kişilik koca bir otobüsle ağır ağır yol alırken, aşağıya baktığımızda başımız dönüyor. Dağların bittiği yerden metrelerce aşağıdan bir nehri akıyor. İbre nehri. Karadağ’ı Karadağ yapan, bu nehir olmalı. Cennet gibi bir coğrafya. Yol gidişli gelişli, nihayet bir cep bulduk ve hemen indik otobüsten ve o muhteşem güzellikleri ölümsüzleştiriverdik. Bütün grup üyeleri fotoğraf çekmek için yarışa girdiler. Ben de onlardan biriyim. Ben yoldan biraz daha yukarıya tırmanarak yaptım o işi. Arkadaşlar benim için endişelendiler elbet. “Hocam çok tehlikeli lütfen geriye dönünüz, daha yukarıya tırmanmayınız! Allah göstermesin ayağınız kayar, bir şey olur…” Ama ben dinlemedim onları. Çünkü Yörük, dağa nasıl tırmanacağını bilir. Çocuklar gibi şendik.
Karadağ; Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Sırbistan ile komşu olan bir devlet. Ekonomik yönden oldukça geri kalmış. İtalyanca ’da Montenegro adıyla anılıyor. Nüfusu 700.000 civarında (2022). Benim şehrim olan Denizli’den küçük. Ama devlet…Nüfusunun %20’ si Müslümanmış. Kalanı Ortodoks Hristiyanlardan ve Katoliklerden oluşuyormuş.
Tarih içinde, şamar oğlanı gibi gelen vurmuş giden vurmuş Karadağ’a. Kendisinin de duruşu belli olmadığı için, sahip çıkanlara da ihanet ettiğinden bir türlü ayağa kalkamamış. Eee, o kadar güzel ve alımlı olursan rahat mı bırakırlar insanı, bırakmamışlar zaten. O yüzden her gelen ile nikah masasına oturmuş, gönüllü veya gönülsüz. Sürekli eş değiştirmiş.
İlk evliliğini, 1189 yılında Sırbistan ile yapmış, zamanla aralarında geçimsizlik başlamış. 1385’te Fatih Sultan Mehmet gelmiş Karadağ’a, çıkmış meydana o beyaz küheylanıyla, küheylanı arka ayaklarının üzerinde şaha kaldırmış, çekmiş kılıcını ve şöyle bir kendisini göstermiş; yakışıklı, genç bir delikanlı. Aynı zamanda İstanbul’un Fatihi, çağ kapatmış çağ açmış bir padişah. Fatih’in cazibesine dayanamamış Karadağ ve Devlet-i Âli Osmaniye’nin nikahı altına girivermiş.
Birlikte oldukça mutlu olmuşlar. 600 sene sürmüş bu mutlu evlilik. Bu evliliğin devam etmesini istemeyenler, devamlı fırsat kollamışlar ve uzunca bir zaman sonra, Devlet-i Âli Osmaniye’nin yumuşak karnını keşfetmişler, Merhamet... Maraz doğmuş merhametten. Gel zaman git zaman, o koca imparatorluk parçalanıvermiş.
Sonunda Osmanlı İmparatorluğu’ndan da boşanan (1990) Karadağ, bu sefer SSCB ile nikahlanmış, bir müddet sonra ondan da boşanmış ve 1992 yılında tekrar eski kocasına dönmüş. Böylece, hülle gerçekleşmiş ve Karadağ-Sırbistan birliği kurulmuş. O evlilik de dikiş tutmayınca (2006) yeni birini aramış ve bulmuş. Şimdilerde Birleşmiş Milletler ’in 192’nci eşi olarak hayatına devam etmekteymiş. Bize Allah mesut etsin demek düştü…
İşte biz, o paramparça olan vücuttan geriye kalan bir şeyler var mıdır diye araştırmaya geldik Balkanlara. Ufak tefek bir şeyler bulduk elbet. Bulduklarımız otopsi için yeterli…
Eğitim
Karadağ, eğitim seviyesi yüksek olan bir bölge imiş Osmanlı zamanında. İslâm kültür ve medeniyetinin damgasını vurduğu bir bölge. 1570 tarihinde inşa edilen Hüseyin Paşa Camii, bu eserlerden biriymiş. Pljevlja’da (Taşlıca) inşa edilmiş. Karadağ’ın diğer şehirleri de İslam Kültürü açısından çok zenginmiş. Şairlerin, hattatların, âlimlerin yetiştiği bir bölge imiş Karadağ.
1840 yılında Karadağ’da yedi tane rüşdiye mektebi açılmış. Sadece Karadağ’da yedi tane rüşdiye açıldıysa diğer ülkelerde daha fazla olmalıdır. Nüfus yoğunluğu açısından düşünülürse.
Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde okuma yazma bilenlerin sayısını %10,6 olarak gösterenlere ne demeli. Ne denecekse onu Kemal Karpat demiş zaten. “Osmanlı topraklarında okuma yazma bilenlerin oranı %59,7 dir.” Ottoman Population (Osmanlı Nüfusu 1830-1914) isimli kitabında yazmıştır bu bilgiyi. O kitabın okunması tavsiyemdir.
Ama kastedilen Osmanlı sonrasında kurulan Cumhuriyetin ilk kuruluşundaki okuma yazma bilmeme oranı ise; o başka hesaptır. Balkanlarda şehid olanlar, Çanakkale’de şehit olanlar, Kurtuluş Savaşında şehit olanlar, Rus Cephesinde şehit olanlar, %59’un içinden gidenlerdir. Lise öğrencilerine kadar askere alınanlar %59’un içindekilerdir. Sadece, 23 Milyon km. kareden gelenler 780.000 km. kareye sıkıştırılmıştır. Gelmeyenler de vardır. %59’un bir bölümü de dışarıda kalmıştır. Bir gecede alfabe de değiştirilince herkes okuma yazma bilemez hale gelmiştir. Hesap doğru yapılmalı ve insanlar doğru bilgilendirilmelidir. Türk Dil Kurumu’nun başına Agop Martayan (Dilaçar)’ı getirirsen olacağı budur.
Prof. Dr. Kemal Karpat kimdir:
Kemal Karpat, Babadağ-Romanya doğumlu (1924–2019). İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, Washington ve Rewington Üniversitelerinde siyasal ve sosyal bilimler üzerine master (yüksek lisans) ve doktora çalışması yapmış. Romanya'da tarih ihtisasının ardından Amerikan tarihi, Rus tarihi, Ortadoğu tarihi ve Osmanlı tarihi konularında çeşitli kurslara katılmıştır. 20 ülkede yayımlanmış 130 makalesi ve 16 kitabı bulunmaktadır. Amerika'daki Türk Araştırmaları Cemiyeti'nin kurucusu ve başkanıdır. Orta Asya Cemiyeti'nin (ACAS) kurucusu. Türk Tarih Kurumu’nun şeref üyesidir.
Yurtdışında en çok ilgi gören eseri Ottoman Population adlı çalışmasıdır. Wisconsin University tarafından basılmıştır. TBMM Onur Ödülü sahibidir. 2019 Şubat’ında. Madison, Wisconsin’de rahmeti Rahman’a kavuşmuştur. Allah rahmet eylesin.
Müslüman Katliamı
Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesinden sonra Müslümanlara karşı soykırım başlamış. Cami, mescid, medrese, misafirhane, hamam gibi tarihi eserler tahrip edilmiş. Müslümanlar, evlerini terk edip Bosna, Sancak ve Arnavutluk’ta daha güvenli bölgelere yerleşmeye başlamışlar. 1878-1910 yıllarında Karadağ’da yaşayan Müslümanların %80’i göç etmiş, geriye kalanlar katledilmiş. Osmanlı döneminde Karadağ’ın muhtelif köy ve şehirlerinde 162 cami inşa edilmiş. Bu camilerin 88’i savaş, isyan, yangın ve depremden dolayı yıkılmış. Geriye kalanların çoğu da 1993 yılında Sırplar tarafından tahrip edilmiş.
Günümüzde Karadağ
2006 yılında yapılan referandumla Sırbistan’dan ayrılarak bağımsızlığına kavuşan Karadağ’da günümüzde kültürel yönden çok güzel gelişmeler görülmeye başlanmış. Son yıllarda kırk cami yapılmış veya onarılmış. Bir kısmının da inşaatı devam etmekteymiş. Bu konuda Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) öncülük yapmaktaymış. Günümüzde Karadağ’ın nüfusunun %24’ü Müslümanmış.
Balkanların En Büyük Külliyesi
Adriyatik denizi kıyısındaki Bar şehri 1571 yılında II. Sultan Selim zamanında, Pertev Paşa tarafından fethedilmiş. O tarihte Bar kalesi içinde Osmanlı Padişahının ismini taşıyan ilk cami olan Selimiye inşa edilmiş. Selimiye Camii zamanla harabeye dönmüş, sadece temelleri kalmış. On dokuzuncu yüzyılda Fatima Ömerbaşiç tarafından vakfedilen arazi üzerine temelleri yeniden atılan Selimiye Camii ve külliyesi TİKA tarafından 30 Mayıs 2014 tarihinde hizmete sokulmuş.
Camide iki bin kişi namaz kılabilmekteymiş. Külliyenin Kütüphanesi, Konferans salonu, misafirhanesi, restoranı, okuma ve tercüme odaları, gasilhanesi, çocuk bahçesi gibi sosyal hizmet veren bölümleri de bulunmaktaymış.
İslam Kültür Merkezi, muhtelif yönleriyle sadece Bar’ın değil, bütün bölgenin her türlü dini ihtiyacına cevap verebilecek büyüklükte bir külliye imiş. Eşsiz güzellikte mimarisi, inşaat kalitesi, modern ekipman ve malzemeleri bakımından örnek bir yapıymış. Biz maalesef bu külliyeyi göremedik.
Tembellik Yarışması
Karadağ’da dünyada olmayan bir yarışma yapıyorlarmış. Garip bir yarışma. Tembellik yarışması. Zaruri ihtiyaçlar dışında, yataktan hiç çıkmadan uzun süre kalabilen kişi şampiyon oluyormuş. İnanmayacaksınız ama doğru; tembellik tavsiye edilen bir şeymiş Karadağ’da. Tembelliğin önemiyle ilgili tavsiyeler şöyle:
1- İnsan yorgun doğar, dinlenmek için yaşar.
2- Yatağını kendini öper gibi öp.
3- Geceleri uyumak için gündüzleri dinlen.
4- Çalışma; çalışmak öldürür.
5- Dinlenen birini gördüğünde ona yardım et!
6- Çalışabildiğinin en azını çalış, mümkünse işi başkasına yaptır (itele).
7- Gölgeler kurtuluştur, dinlenmekten kimse ölmez (Tarlada çalışanlar için).
8- Çalışmak ölüm getirir, çalışarak erken ölme.
9- Olur da çalışma isteğin gelirse, otur, bekle, göreceksin ki bu istek geçecek.
10- Yiyen birini görünce yanaş, çalışanı görünce uzaklaş, rahatsızlık verme.
Osmanlı Devleti’nin hoşgörüsüne örnek olsun diye…
14 Şubat 1858’de toplanan Meclis-i Mahsûs’ta, Osmanlı Hükümeti aşağıdaki kararları almıştır. Hangi işgalci işgal ettiği devletle böyle bir antlaşma yapar varın siz karar verin:
1- Karadağlıların ve Karadağ reisinin (vladika) Osmanlı hâkimiyetini kayıtsız şartsız tanıması karşılığında kadim Karadağ’ın iç idaresi kendilerine bırakılacak.
2- Karadağ idaresini üzerine alan reisin Osmanlı Devleti’nin verdiği unvanı kullanması ve reisliğinin bir fermanla tasdik edilmesini kabul etmesi karşılığında, kendisine bir rütbe verilecek ve münasip miktarda bir maaş bağlanacak.
3- Karadağlıların eşkıyalık faaliyetlerine son vermesi karşılığında, onlara devletin her yerinde ticaret yapabilme ve her yere rahatlıkla seyahat edebilme hakkı tanınacak.
4- Karadağ halkı Karadağ’a sınır olan bölgelerde ziraata elverişli mirî arazi ve otlaklardan istifade edebilecek, bunun karşılığında sadece öşür verecek.
5- Mekteb-i Şahane, Karadağ’dan gelen çocuklara da açık olacak. Bunların karşılığında Karadağ metropolitliği Rum Patrikhanesi’ne tabi olacak.
6- Hersek’le İşkodra (İşbuzi-Nikşiç) yolu arasındaki yol daima emin ve açık olacak.
7- Karadağ’dan vergi alınmayacak, toplanması halinde yine Karadağ için harcanacak.
2 Mart 1858’de Ost Deutsche Post gazetesinde yayınlanan bir makalede Karadağ için “devlet denilen” ibaresi kullanılmış, Karadağ’ın Osmanlı Devleti’nin bir parçası ve Sultan’ın hükümranlığı altında olduğu açıkça deklare edilmiştir.
Sonuç:
Karadağ’da bir Müslümanlara ait eser bulmanız oldukça zor. Var olan eserler de yok edilince Karadağ Müslümanlar açısından çorak bir ülke haline gelmiş. TİKA Karadağ’ın imdada yetişmiş ve Karadağ’ı yeniden Müslümanlar açısından verimli hale getirmek için gayret etmekteymiş…
Devam edecek
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder