1 Aralık 2025 Pazartesi

Anadilin Önemi

HAFTANIN HUTBESİ RÜŞTÜ KAM – BERLİN | 30 EKİM 2025 Anadilin Önemi Aziz Müminler! Değerli Veliler! Altmış yıldan beri Almanya’da yaşıyoruz. Bazılarımızın hayatının tamamı, bazılarımızın yarısı burada geçti. Artık bu ülkenin insanlarıyız. Üstelik iki dille büyüyen yeni bir de neslimiz var: Biri hayatı kolaylaştıran Almanca, diğeri varoluşumuzun ve kimliğimizin sesi olan Türkçe. İki kanada sahipler. Bugün hutbemizde; okulda ve evde, işyerinde ve sokakta rahatça yol almamızı sağlayan bu iki kanadımızı nasıl güçlendireceğimizi hatırlatacak, anadilimizin kalbimize ve gündelik hayatımıza nasıl yerleşeceğini konuşacağız. Sevgili Mü’minler Dil, kültürün taşıyıcısı ve toplumun sürekliliğini sağlayan temel unsurdur. Bunun merkezinde ise anadil vardır: Kişinin kimliğinin temelidir; kültürün gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlar, aidiyeti belirler. İnsan, kimliğini ve düşünme yetisini önce anadiliyle geliştirir. Anadil, çocuğun kimlik kazanmasına, duygu ve düşüncelerini ifade etmesine ve topluma uyumuna doğrudan katkı sunar. Araştırmalar, anadilin vazgeçilmez bir değer olduğunu; zihinsel gelişimde belirleyici rol oynadığını ve ikinci dil öğrenimi için sağlam bir zemin oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Anadilin zayıflaması ise kimlik ve özgüven sorunlarına, iletişim ve öğrenme güçlüklerine yol açabilmektedir. Avrupa’da yaşayan Türkler için Türkçe, kimliğin korunmasında büyük önem taşır. Türkçe, Almanya’da 5 milyonu, Berlin’de 300 bini aşkın kişi tarafından konuşulan en büyük azınlık dilidir. Ancak kuşaklar ilerledikçe Türkçeye hâkimiyet azalmaktadır ve bu durum kültürel kimliği tehdit etmektedir. Sosyo-kültürel koşullar, aile içi sınırlı iletişim, ihmalkarlıklar, ailelerin “ehem” ile “mühim” arasındaki farkı fark edememeleri ve eğitim politikalarındaki belirsizlikler, çocukların anadilini yeterli düzeyde öğrenmesini engellemektedir. Bu durum “yarı dillilik” riskini büyütmekte ve eğitim başarısını olumsuz etkilemektedir. Almanya’da genel politikalar Türkçenin kurumsallaşmasını yeterince desteklememektedir, hatta gündemde tutulmasını bile istememektedir. Anadilin temel insan haklarından olduğu ve güçlenmesi gerektiği konusunda kurumsal destek yoktur. Aileler de anadile mesafeli oldukları için bu iş kanaat önderlerine düşmektedir. Bunun için mesai sarf edilmelidir. Ailelere, önce anadilin önemi anlatılmalı, sadece anlatmak yetmez ikna çalışmaları yapılmalıdır; sonra da güçlü müfredat ve elini taşın altına koyacak kadar yürekli ve nitelikli öğretmenler gerekmektedir. Sivil toplum kuruluşları seferber olmalıdırlar. Bu iş için gerekli olan maddi desteği de iş adamlarımız temin etmelidirler. Büyükelçilik ve başkonsolosluklardaki görevli yetkililer de bu işe iştiyakla sarılmalı, görev sürelerinin hesabını yapmadan emek vermelidirler. Bu iş, yürek ve fedakârlık ister; mesai süresi hesabıyla yürümez. Evet bu iş fedakârlık ister. Evet, bu iş benim işimdir diyecek gönül erleri ister. Anadilin korunması hem bireyin kimliğini hem de kültürel devamlılığı güvence altına alacaktır. Almanya’da, özellikle Berlin’de Türk toplumunun dilini yaşatması için aile, okul, devlet ve sivil toplum kuruluşlarının süratle iş birliği yapmaları şarttır. Aksi hâlde bir kuşakta oluşacak kopuş, domino etkisiyle geri dönüşü zor bir kayba dönüşecektir. Ondan sonraki süreç kayboluşu seyretme sürecidir. Rabbimiz anadilin önemini şöyle vurgular: “Biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ki anlayasınız.” (Yûsuf, 12/2) Ve devamla: “Sizi milletler ve kabileler hâline yarattık ki tanışasınız, kaynaşasınız.” (Hucurât, 49/13) Diller, kültürler ve kimlikler Allah’ın ayetlerindendir. Dil sadece bir konuşma aracı değildir; inancın, hafızanın, duygunun, kimliğin evidir. Nasıl ki Kur’ân’ı doğru anlamak için anadile (Araplar için) ihtiyaç varsa, kendimizi, kökümüzü, tarih ve medeniyetimizi anlamak için de anadilimize ihtiyaç vardır. Kur’an’ı anlamak için de anadilde yazılmış meale ihtiyacımız vardır. Bu böyledir. Peygamber Efendimiz (sav) buyurur: “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” Biz dilimizi sevmezsek, sevdirmezsek çocuklarımız kimlerle beraber olacaklardır? Bir güzel söz vardır: “Dilini kaybeden, kendini de kaybeder.” Alman atasözü der ki: „Sprache ist Heimat.“ — Dil, insana vatan olur. Ve yine Almanların başka bir sözü de şöyledir: „Wie man spricht, so ist man.“ — İnsan, nasıl konuşursa öyledir. Aziz kardeşlerim, Dil, sadece kelimeler değildir; bir milletin ruhudur, hafızasıdır, vakar ve haysiyetidir. Espri bile anadilde yapılmalıdır; çünkü duygu, incelik, çağrışım, hafıza o dilin içinde yaşar. Anadiline yabancı kalan, asimilasyona en yakın duran kişidir. Kıymetli Müminler! Berlin’de yaşıyoruz. Bu şehirde 300 bine yakın Türk yaşıyor. Bir zamanlar okullarda Türkçe dersleri verilirken, bugün çoğu yerde dersler daraldı; yük derneklere, camilere kaldı. Ama acı gerçek şudur: Çocuklarımızı Türkçe dersine getirmekte zorlanıyoruz; çünkü önce veliyi ikna etmek gerekiyor. Yetkili kurumlar bu konuda iştahsız. Her şey önlerine gelsin diye bekliyorlar. Bunun için özel gayret göstermiyorlar. Dar çerçevede yapılan toplantılarla, iş yerlerinin camlarına birkaç el ilanı yapıştırmakla bu iş yürümez. Hiç emek harcamadan, çaba göstermeden her şeyin hazır gelmesini beklemek; hazıra konmak, “Armut piş ağzıma düş!” olmaz öyle. Aileleri suçlamakla da olmaz bu işler. Onlar zaten ellerindeki değneği atarak buraya gelen insanlardır. 60 seneden beri kimliklerini kaybetmemek için o cahil halleriyle buraya kadar gelmişler daha ne istenir onlardan…Geldikleri yerde belleri bükülmüş gözleri görmüyor, bütün azaları dökülüyor; onlar alkışlanmalıdır, suçlanmamalıdır. Daha güzelini yapmanız için devlet sizleri göndermiş buraya. Onların elinden bayrağı alarak devam etmeniz için…Oysa sizler sızlanıyorsunuz…Etmeyin eylemeyin, yazık oluyor bu insanlara… Türkçe dersine iki, beş, on öğrenci katılıyor… O da haftada bir saat. Sadece teori veriliyor. Bu, kimliğimizi inşa etmek ve yaşatmak için yeterli değildir. Bazı veliler de diyorlar ki: “Almanca bize yeterlidir!” Hayır! Almanca yetmez, Almanca lazımdır; Türkçe ise bizimdir. Yetecek olan bizim olandır. Biri geçim içindir, öteki var oluş içindir. Bir Alman atasözü der ki: „Zwei Sprachen öffnen mehr Türen als eine.“ — İki dil, bir dilden daha çok kapı açar. Ve devam eder: „Nur wer seine Wurzeln kennt, kann wachsen.“ — Köklerini bilen ancak büyüyebilir. Sevgili Mü’minler Dil meselesi pansuman tedbirlerle öğrenilmez. Bu mesele ciddi plan ister sabır ister yürek ister. Öyleyse Neler yapılmalıdır: 1. Hutbeler Almanya’daki bütün camilerde yılda birkaç defa Anadilin önemiyle ilgili ortak Türkçe hutbeler okunmalıdır. Minber yaraya dokunursa, aile değişir. 2. Kitaplar ve Müfredat Ders materyalleri Almanya’daki çocuğun dünyasına göre hazırlanmalıdır. Türkiye’deki çocuğun dünyasına göre değil. Bu çalışmayı da burada yaşayanlar yapmalıdır. Buradaki hayatı anlamayan kitap, çocuğa dokunamaz. 3. İçerikte Denge Tarihimiz saygıyla anlatılmalı, herkesin gönlü kazanılmalı. Bu doğrudur. Ancak, kitaplar hazırlanırken hedef kitlenin ve içinde bulunulan toplumun hassasiyetlerine de dikkat edilmelidir. Ben yaptım oldu demekle olmaz. Olmuyor zaten. Mesela yerli yersiz kitapların içine Atatürk resmi konulmamalıdır. Konuyla ilgiliyse tamam. Dayatma sevgiyi doğurmaz; nefreti doğurur, bizim hikmet yolunda olmamız gerekir. Burası Almanya, başka bir ülke. Bu unutulmamalıdır. Burada değneksiz dolaşılmaz. 4. Öğretmen Yaklaşımı Öğretmenler mesai saati dolunca işlerinin bittiğini sanmamalıdır. Onlar için iş yeni başlar. Çocukla bağ kurulmalıdır; müze gezileri yapılmalıdır, çocukla bağ kurabilmek için zaman zaman dondurma yemeğe gidilmelidir. Öğretmen bizzat taşın altına elini koymalıdır. Bu çocuklar gurbetçi çocuğudur. Çileli bir hayat yaşamışlardır onlarınj babaları. Bu insanlar, Almanya dahil nereleri imar etmediler ki; Almanya onlara “sen yabancısın” diyor zaten, sen de mesai hesabı yaparsan, onun durumuyla ilgili empati yapmazsan; sen neye varsın ki;… Sevgili öğretmen kardeşim: Çocuk, sevdiği insanın dilini öğrenir. Seni sevmemişse senin dilini niçin öğrensin ki;… Almanca bir deyim de şöyle denir: „Liebe geht durch die Sprache.“ — Sevgi, dilden geçer. Aziz Müminler, Sizlerin de biraz daha esnek olmanız gerekir. Cami sadece namaz kılma yeri değildir, olmamalıdır; kimliğin, kültürün, hafızanın sığınağıdır. Camilerimiz çocukların eğlenebilecekleri, Türkçe filmler seyredebilecekleri mekanlar haline getirilmelidir. Bu faaliyetler için ayrıca yeni yerler kiralanmamalıdır. 60 seneden beri 300 bin insanın yaşadığı bir şehirde bir kültür evi kurulamamış zaten. Bunun için nutuklar atılmış toplantılar yapılmış sonuç sıfır. Siz bari açın camileri de çocuklarımız kaybolmasınlar. Cami de sporlarını yapsınlar, dillerini öğrensinler, müziklerini çalsınlar söylesinler, oyunlarını oynasınlar, kendileri olsunlar. Ayrıca evlerimizde çocuklarımızla Türkçe konuşunuz. Evladınıza bırakacağınız en kıymetli miras, para değildir; kimliktir. Ve kimlik de ancak dille kazanılır ve yaşatılır. Hz. Ali (ra) buyurur ki: “Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı zamana göre yetiştirin.” Bizim çocuklarımız iki vatanlı, iki kültürlü büyüyor. O hâlde onları iki kanatla uçabilecek hale getirelim, birlikte getirelim: Bir kanadı Almanca, bir kanadı Türkçe olsun. Unutmayalım: Dil giderse, iz de gider. İz giderse, nesil de kaybolur. „Ohne Sprache keine Zukunft.“ — Dil yoksa gelecek de yoktur. Rabbim çocuklarımıza kimlik bilinci, bizlere de o bilinci oluşturacak irade ve sorumluluk bilinci nasip eyle. Allah’ım dillerimizi doğru sözde sabit kıl. Bizi kendine, dinimize ve dilimize yabancı düşürme. Âmin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder