1 Aralık 2025 Pazartesi
“SORUMLULUK KADIN VE ERKEK DE”
BIR AYETİN YANLIŞ ANLAŞILAN ÇIĞLIĞI: “SORUMLULUK KADIN VE ERKEK DE”
Rüştü KAM
02.10. 2025 Berlin
Kur’an’da geçen bazı ayetler, tarih boyunca en çok tartışılan başlıklardan olmuştur. Bunların başında da Nisâ Suresi’nin 34. ayeti gelir. Halk arasında bu ayet “kadın dövme ayeti” diye anılır. Oysa bu anlayış, ayetin gerçek anlamını gölgeleyen, hatta tersyüz eden bir algıdan doğan anlayıştır. Nisâ Suresi’nin 34. ayeti çoğu zaman tek taraflı yorumlandı. Kimileri bunu “kadını dövme ruhsatı” gibi algıladı, kimileri de tüm suçu erkeklere yükleyip meseleyi bir cinsiyet kavgasına dönüştürdü.
Oysa bu ayetin sahnesini doğru kurmadan, bugüne bakan mesajını hakkıyla kavramadan ne toplumsal barış sağlanır ne de aile huzuru sağlanır.
Unutmayalım: Bu ayet, orta çağ toplumuna inmiştir. O dönemde erkek, sınırsız bir şiddet hakkına sahipti, örf böyleydi; kadın çoğu zaman hakları elinden alınmış, sesini çıkaramayan bir varlıktı. Kur’an sözü edilen ayet ile önce kadının onurunu kurtardı. Onu erkek ile aynı masaya oturttu, muhatap yaptı. Bu, başlı başına bir devrimdi.
Ama Kur’an sadece erkeği hizaya sokmadı. Kadına da sorumluluk yükledi. Çünkü aile, tek taraflı sorumlulukla ayakta duramaz. Ayetin üç aşamalı çözüm süreci (öğüt – yatak ayırma – mesafe koyma) aslında karşılıklı sorumluluğu hatırlatma mekanizmasıdır. Sorun büyürse, büyükse birlikte yaşamak mümkün olmayacaksa o zaman Allah bir sonraki ayeti (Nisâ 35) yani, hakemi, adaleti, hukuku devreye soktu. Olmuyorsa ayrılın…
Bugün için hermenötik mesaj şudur:
• Erkek, güç ve öfkesini şiddete dönüştürmemelidir. Kadına el kalkmaz, kalkmamalıdır. Erkeğe de kalkmaz. Herkes gücüyle değil, adaletiyle sorumlu tutulacaktır.
• Kadın da sorumluluklarını unutmamalı, aile içi dengeyi yıkacak tutumlar sergilememelidir. Sevgi, sadakat ve iletişim onun da yükümlülüğüdür.
• Ailede anlaşmazlık çıktığında çözüm diyalog, sabır ve gerektiğinde adalet mekanizmalarıdır. Şiddet değildir.
Kadın cinayetleri, sadece erkekleri suçlayarak çözülemez. Aynı şekilde, kadınları tümden masumlaştırmak da gerçeği ıskalamaktır. Çünkü insan sorumluluk sahibidir; kadın da erkek de birey olarak hata yapabilir. Ama çözüm, suçlamakla değil; sorumlulukları hatırlamakla, adaleti merkeze koymakla olur.
Kur’an’ın bu ayetteki çağrısı, aslında çok açıktır: Kadın ve erkek ikisi de insandır. Aile kurdukları andan itibaren birlikte sorumluluk yüklenmişlerdir. Yaptıklarından ikisi de sorumludurlar. Birlikte sınanırlar.
Ne tek taraflı tahakküm ne de tek taraflı mağduriyet olmaz…
Çözüm, adalet, merhamet ve karşılıklı anlayışla olur. Adalet aramak için feminist olamaya gerek yoktur. Feministlik çözümsüzlüğe giden yolda atılan ilk adımdır. Cephe oluşturmaktır. Anlaşmazlığa atılan ilk adımdır. Yolların kapanmasına vesile olan ilk adımdır.
Kur’an’ın bu çağrısı sadece Orta Çağ’ın insanına değil, kendisini modern diye adlandıran günümüz insanınadır da. Aileyi kurtarmak için şiddeti değil, sorumluluğu merkeze almak gerekir.
Orta Çağın Zihniyeti ve Kur’an’ın Devrimi
Unutmayalım: Bu ayet, Orta Çağ toplumuna inmişti. Müslümanların Orta Çağ’ı yoktur. İslâm bir devrim yapmıştır Orta Çağ’da. Bundan dolayı Müslümanların Orta Çağ’ı yoktur. Orta Çağ karanlığı Avrupa için geçerlidir.
O dönemde erkek, sınırsız bir şiddet hakkına sahipti; kadın çoğu zaman hakları elinden alınmış, sesini çıkaramayan bir varlıktı. Tekrar vurguluyorum evet; Kur’an önce kadının onurunu kurtardı. Onu masaya oturttu, muhatap yaptı. Bu, başlı başına bir devrimdir.
Bunu daha iyi anlamak için aynı dönemde Avrupa’ya bakmak lazımdır. Orta Çağ’da kilise meclislerinin “Kadın insan mıdır değil midir?” tartışmaları yaptığını biliyoruz. Kadını ikinci sınıf, hatta insanlık dışında gören bir anlayışa sahip olduklarını biliyoruz. İşte tam o çağda Kur’an, kadını onurlandırıyor, erkeğin karşısına muhatap olarak oturtuyor ve aileyi adalet zemini üzerine kuruyordu. Mescidlerde tartışılan kadının onuruydu, insan olup olmadığıydı.
Bugünün Dünyasına Mesaj
Zaman geçti, çağlar değişti ama kadının onuru hâlâ tartışma konusu. Bugün modern dünyada, özellikle Batı toplumlarında kadın bu kez başka bir şekilde sömürülüyor. Reklamlarda, vitrinlerde, moda ve medya sektöründe kadının bedeni bir malzeme hâline getiriliyor. Kadının sırtından para kazanılıyor, adına da “kadın–erkek eşitliği” deniliyor.
Oysa gerçek eşitlik, kadının bedenini sömürmek değil, kişiliğini ve onurunu korumaktır. Kur’an’ın yaptığı da buydu: Kadını şiddetin nesnesi olmaktan çıkardı, onurlu bir birey olarak topluma kattı. Bugün Müslüman birey de aynı şeyi yapıyorsa ki yapıyor; o da kadının bedeninden para kazanan Avrupalının yolundan gidiyor demektir. Onun adının Müslüman olması Kur’an’ın yolundan gidiyor anlamına gelmez…
Kadın ve Erkek: Ortak Sorumluluk
Kur’an sadece erkeği hizaya sokmadı, kadına da sorumluluk yükledi. Çünkü aile tek taraflı sorumlulukla ayakta durmaz, duramaz. Erkek öfkesini şiddete dönüştürmeyecektir, kadın da sadakat ve denge sorumluluğunu üstlenecektir. Çözümsüzlük devam ederse hakem mekanizması (Nisâ 35) devreye girecektir. Kur’an bunu diyor.
Hermenötik Çağrı
Bugün için bu ayetin mesajı çok açıktır:
• Kadın ve erkek birlikte insandır (Nisa1).
• Birlikte sorumludurlar.
• Birlikte sınanırlar.
Ne Orta Çağ’daki şiddet ne de bugünkü tüketim kültürünün kadını metalaştırması… Hiçbiri Kur’an’ın adalet anlayışıyla bağdaşmaz. Kur’an’ın çağrısı, aileyi bozmak değildir; aileyi adalet, merhamet ve onur üzerine inşa etmektir.
Buradaki “darabe” kelimesi yüzlerce yıldır “dövmek” diye tercüme edildi. Ama aynı kelimenin Kur’an’da “yola çıkmak, uzaklaşmak, misal vermek” gibi farklı anlamları da var. Orta Çağ’da anlaşıldığı gibi bugün hâlâ neden bu ayet sadece “dövmek” şeklinde anlaşılıyor? Çünkü bugünün ataerkil kültürü bu ayeti işine geldiği gibi yorumluyor da ondan.
O halde şöyle diyelim: Ayet, şiddeti meşrulaştıran bir kapı değil; tam aksine, var olan şiddeti sınırlayan ve aileyi korumayı hedefleyen bir adımdır. Bugün bizim için hermenötik anlamı nettir, net olmalıdır: Şiddet yoktur. Çözüm ise; diyalog, mesafe koyma, gerekirse medeni ayrılıktır.
Kadını incitmek, dövmek, aşağılamak… Bunların hiçbiri Kur’an’ın ruhuyla bağdaşmaz. Kur’an’ın temel mesajı merhamettir, adalettir, şefkattir. Yirmi birinci asırda, bir ayeti kültürel önyargılarla çarpıtıp, kadına şiddetin dini dayanağı gibi göstermek hem Kur’an’a hem insana ihanettir.
Bugün bu ayet bize şunu söylüyor: Ailede sorunlar olabilir, ama çözüm asla şiddet değildir. Çözüm, konuşmaktır, sabırdır ve gerektiğinde medeni şekilde yolları ayırmaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder