1 Aralık 2025 Pazartesi
TEKE YÖRESİ SANCAĞI: ANTALYA
TEKE YÖRESİ SANCAĞI: ANTALYA
-Gezi notları_
RÜŞTÜ KAM
2017
O kadar insan tanıyorum ki Antalya'ya gidip gelen hep kumundan sahilinden bahsediyorlar. Otellerinden ve yedikleri yemeklerden, suyun içinde kaldıkları süreden bahsediyorlar. Teke yöresinden ve yörüklerin, Selçukluların, Osmanlının geride bıraktığı eserlerden bahsetmiyorlar. En azından ben duymadım. Oysa Antalya'da tarih bu durumdan şikayetçiymiş meğer. Türk Eğitim Derneğinin düzenlediği gezi çerçevesinde biz de ziyaret ettik Antalya'yı. O kadar dolmuş ki bizi görür görmez başladı dökülmeye; şikayetçiydi o tarihi eserler, gelenlerden. Ya, insan Karatay medresesiyle, yivli minaresiyle... hiç tanışmaz mı? Şehzade Korkut Camii'nde iki rekat namaz kılmaz mı? Neyseki bizler ordaydık, hasret giderdik. Uzun uzun sohbetimiz oldu; Selçuklu ve Osmanlı beyleriyle: İsterseniz bizi takip edin birlikte gezelim:
Kaleiçi
“Kaleiçi, dar sokakları ve kiremit çatılı evleriyle yalnızca mimarîyi değil, bir yaşam tarzını da yansıtır. Günümüzde pansiyonlar, butik oteller, lokantalar ve barlarla doludur. Trafiğe kapalı sokaklarında dolaşmak, adeta bir zaman tünelinde yürümek gibidir.
Antik Dönem'de Attaleia'yı barındıran Kaleiçi; içten ve dıştan, at nalı şeklinde surlarla çevrilidir. Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin ortak eseri olan bu surların içinde, kiremit çatılı 3 bin kadar ev bulunur. Evlerin karakteristik yapıları, Antalya'nın sadece mimari tarihi hakkında fikir vermekle kalmaz; aynı zamanda bölgedeki yaşam tarzını, gelenek ve görenekleri en iyi şekilde yansıtır. Sur içindeki dar sokaklar limandan yukarıya, duvar boyunca uzanır. Yivli Minare ve Külliyesi, Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Karatay Medresesi, Şehzade Korkut Camii, İskele Camii, Tekeli Mahmut Paşa Camii, sur içindeki önemli tarihi yapılardan bazılarıdır.
Kaleiçi'ndeki antik liman, şimdilerde modern yat limanı olarak kullanılmaktadır. Yat limanı ve antik kent, birlikte; pek çok ressam, yazar ve şaire ilham veren muhteşem bir manzara ortaya çıkarır. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1984 yılında, günümüzde koruma altına alınmış olan Kaleiçi'nde yapılan restorasyon projesi ile FIJET (Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri Federasyonu) tarafından; "Turizmin Oscarı" olarak kabul edilen Altın Elma Ödülü'ne layık görülmüştür.
Otel, pansiyon, restoran ve bar gibi yeme-içme, konaklama ve eğlence tesislerine dönüştürülmüş tarihi binalarıyla Kaleiçi, Antalyanın cazibe merkezidir. Canlılığını ve ritmini her daim koruyan Kaleiçi'nin begonvillerle süslü, turunç çiçeği kokan sokaklarında geçmişe yolculuk ederken; yöresel ürünler ve hediyelik eşya satan dükkanlarından alışveriş de yapabilirsiniz.”
•
Yivli Minare – Mevlevihane
Antalya’nın tarihi kent merkezi Kaleiçi’nde yer alan Yivli Minare, Anadolu Selçuklu Hükümdarı I. Alâeddin Keykubad döneminde (1220–1237) inşa edilmiştir. Zamanla etrafında bir külliye oluşmuş; bu külliyenin ana yapısını, Yivli Minare Camii (Alâeddin Camii) olarak da bilinen ulu cami ile Yivli Minare oluşturmuştur.
Antalya’nın sembolü sayılan Yivli Minare, zeminden yukarı doğru kaide, pabuç, tambur, gövde, şerefe, petek ve külah bölümlerinden meydana gelir. Blok kesme taş kaide üzerine tuğla ile inşa edilen yapı, üst kısımda köşeleri pahlı biçimde yükselerek sekizgen bir kasnağa dönüşür. Bu sekizgen kasnak, taş ve tuğla dizileriyle pano görünümünde tasarlanmış nişlere ayrılmıştır. Batı cephesindeki nişlerde inşa kitabesi yer alır. Kuzey cephesindeki küçük bir kapıdan başlayan doksan basamaklı merdivenle minareye çıkılır. Minarenin yüksekliği yaklaşık otuz metredir.
Yapıldığı dönemde Anadolu Türk mimarisinde yeni bir biçim denemesini temsil eden minare, yivli formu (yarım daire profilli çıkıntılar yapan örgü düzeni) ile dikkat çeker. Kırmızı tuğla örgülü dilimli gövdesi, çini mozaik süslemeleri, kufî yazıları, mukarnaslı şerefesi ve sağır nişleriyle hem yapısal hem sanatsal değere sahiptir. Bunun yanında cami, altı kubbeli ibadet mekânıyla Anadolu’daki çok kubbeli cami tipinin günümüze ulaşan en eski örneği kabul edilmektedir. Bu özellikleri dolayısıyla dünya mirası olarak önerilen Yivli Minare Camii, 2016 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer almaktadır.
Yivli Minare Külliyesi’nin diğer yapıları; Atabey Armağan Medresesi, Ulucami Medresesi, Mevlevihane, Yivli Minare Hamamı, Nigâr Hatun Türbesi ve Zincir Kıran Mehmet Bey Türbesi’dir.
Mevlevihane, üzerindeki yazıta göre I. Alaeddin Keykubat döneminde (1219–1236) inşa edilmiştir. Caminin zemininde, üzeri camla kapatılarak korunan antik su kanallarının, ısıtma sistemi olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
Karatay Medresesi
“Antalya’nın Kaleiçi semtinde, Selçuk Mahallesi’nde yer alan Karatay Medresesi, 1250–1251 yıllarında Emir Celâleddin Karatay tarafından yaptırılmıştır. Kimi kaynaklarda “Karatay Camii” veya “Karadayı Camii” olarak da anılan yapı, Anadolu Selçuklu döneminin özgün taş işçiliğini yansıtan önemli örneklerden biridir. Medresenin büyük bölümü günümüze ulaşmamış olsa da, iki eyvanlı plan düzeni, giriş eyvanı ve ana eyvandaki mihrap kalıntıları hâlâ görülebilmektedir.
Yivli Minare Külliyesi’nin hemen yakınındaki medrese, Kaleiçi’nin dar sokakları arasında sade ama etkileyici bir görünüm sergiler. Taş yüzeylerdeki zarif bezemeler, Selçuklu taş ustalığının izlerini taşır. Zamanla harap olsa da, duvarlarındaki motifler hâlâ sessiz bir zarafetle konuşur. Osmanlı döneminde de kullanıldığı bilinen yapı, 19. yüzyılın sonlarında terk edilmiştir.
Bugün ziyaretçiler, Yivli Minare’den aşağı süzülen yolları takip ederek Karatay Medresesi’ne ulaşabilir. Sabah erken saatlerde ya da akşamüstü ışığında taş süslemelerinin gölgeleri belirginleşir ve yapı, tarihî atmosferiyle ziyaretçisini geçmişe taşır.”
Bu yapı, sadece bir okul değil; taşlarının diliyle suskun bir hikâye anlatıyor. Duvarlarında çini parıltısı yok belki, ama her taşın yüzeyinde bir ustanın nefesi var. Güneş, öğle vaktinde kemerli girişin üzerine vurduğunda gölgeler, desenlerin içine çekiliyor; taşın dili, zamana karşı hâlâ direnen bir sabrı anlatıyor.
1250–1251 yıllarında Emir Celâleddin Karatay tarafından yaptırılan bu medrese, bugün Kaleiçi’nin dar sokaklarında sessizce duruyor. Kapısının önünden geçenler çoğu kez fark etmeden yanından geçip gidiyor; oysa taşın soğukluğunda yüzyılların sıcak emeği gizli. Çökmüş kubbelerin, yarım kemerlerin arasında hâlâ bir düzen, bir ritim hissediliyor — tıpkı bir zamanlar burada yankılanan ders halkalarının sesi gibi.
Antalya’nın güneşi altında, Karatay Medresesi’nin taşları gün boyu ısınıp akşam serinliğinde soluk alıyor. Ve her akşam, gökyüzü yavaşça kararırken taş duvarlar, sanki bir dua mırıldanır gibi eski günleri hatırlatıyor.
Düden Şelalesi
“Antalya merkezinin yaklaşık on kilometre kuzeydoğusunda yer alan Düden Şelalesi, yirmi metreden dökülen suları ve çevresindeki yeşil doku ile kentin en bilinen doğal simgelerinden biridir.” Şelaleye vardığımızda sağ tarafta bir patika yol görünüyor. Oradan aşağıya doğru indik ve suyun döküldüğü noktaya ulaştık. Şelale yukarıdan adeta uçarak geliyor; suyun düştüğü yerin arkası boşluk. O noktadan şelaleyi seyretmenin tadı bambaşka.
Rüzgârın yönü değiştikçe, uçuşarak düşen suların serpintisi yüzümüzü serinletiyor; tabii bu arada elbiselerimiz de payına düşeni alıyor. Su sesiyle insan sesleri birbirine karışıyor; kahkahalar, hayret nidaları ve deklanşör sesleriyle birlikte ortalık âdeta coşkulu bir konser alanına dönüşüyor.
Fotoğraf faslından sonra yamacı dik ama manzarası muhteşem olan sol taraftaki restorana indik. Rehberimiz sevgili Emin kardeşim tarafından önceden yer ayrılmış olmasına rağmen işletme belli ki hazırlıksızdı; geleceğimizi unutmuşlar. Bir anlık telaşla garsonların elleri ayaklarına dolaştı, siparişler karıştı, ortalıkta kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Arkadaşlar siparişlerin karışmasına öfkeliydiler. Hüseyin Bozkurt ortalığı sakinleştirdi. Ahmet başkanın ölüm haberinin geldiği Demre’den beri tadımız yok zaten. Herkes pimi çekilmiş el bombası gibi. Neyse ki sonunda her şey tatlıya bağlandı. Böyle durumlarda sabır şart; hele Türk Eğitim Derneği’nin misyonunu taşıyorsanız, iki kat daha fazla şart.
Günün sonunda, hem şelalenin sesi hem yüzümüzdeki o serinlik, Antalya’nın kalbinden hafızamıza kazınmış bir anı olarak kaldı.
Antalya, tarih ve doğanın birbirine yaslandığı bir şehir. Yivli Minare’nin taşlarıyla Karatay Medresesi’nin sessizliği, Düden Şelalesi’nin su sesiyle birleşiyor. Her köşesi ayrı bir nefes, her durağı ayrı bir hikâye. Antalya’da dolaşmak, tarihin, sanatın ve doğanın aynı cümlede buluştuğu bir metni adım adım okumak gibi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder