Burada
bakmak lazımdır, ihlal edilen kural nedir? Söylenildiği gibi
besmele çekmeden kesmek mi, yoksa Allah'tan başkası adına kesim
yapmak mı? Bu kural ibadet maksadıyla kesilen hayvanlar için
midir, yoksa ticaret maksadıyla kesilen hayvanlar için de geçerli
midir? Besmelenin imani boyutu nedir? Kur'an durduk yerde helal
olan bir şeyi niçin haram kılmıştır? Soruların cevabını
vermeye devam ediyoruz. Konumuz Ehl-i Kitap'ın kestiği yenir mi,
yenmez mi?
Ehl-i
Kitap
"Kitap
ehli, kitaplı, kitaba bağlı olanlar" demektir. Dinî bir
terim olarak Ehl-i Kitap'ın mânâsı konusunda İslâm
müçtehitleri farklı görüşlere sahiptirler. Hanefîlere göre,
sonradan bozulmuş, değiştirilmiş bile olsa aslı itibarıyla
ilâhî olan, vahye dayanan bir kitaba iman eden kimseler Ehl-i
Kitap'tır. Buna göre yahûdîler ve hristiyanlar Ehl-i Kitap
oldukları gibi, Hz. İbrâhîm'e, Hz. Dâvûd'a gönderilen
kitaplara iman edenler de Ehl-i Kitap içinde yer almaktadırlar.
Diğer müçtehitlerin çoğuna göre Ehl-i Kitap'tan maksat,
yalnızca yahûdîler ile hristiyanlardır. (Fetâvâyı Hindiyye, c.
I, s. 281.)
Kur'ân-ı
Kerîm, nüzulü sırasında mevcut Ehl-i Kitap'ın
özelliklerinden, inanç, âdet ve ibadetlerinden bahsetmektedir.
Bunlar arasında onların tevhidden saptıkları, kitaplarını
değiştirdikleri, helâl-haram çizgisine riâyet etmedikleri...
zikredilmektedir. Bu vasıfta olan kimselere Kur'ân-ı Kerîm Ehl-i
Kitap dediğine göre, aynı çizgiyi devam ettiren yahûdî ve
hristiyanlara bugün de Ehl-i Kitap demek, onları Ehl-i Kitap olarak
kabûl etmek gerekecektir.
Hz.
Peygamber (s) Medîne'ye hicret ettiklerinde burada yahûdîler,
Yemen vb. uzak çevrede de hristiyanlar vardı. İlk İslâm devleti
olan Medîne devleti anayasasında yahûdîlere de ğer verilmiş,
onlar tebanın bir parçası olarak kabul edilmiş, devletin himayesi
altına alınmış ve kendilerine adlî muhtariyet ve din hürriyeti
bahşedilmiştir. Hususi hukuk ve sosyal ilişkiler sahasında da
Rasûlullah'ın (s) ve ashâbının sonrası için örnek teşkil
eden davranış ve tasarrufları vardır. Ehl-i Kitap ile evlenilmiş,
iş ortaklığı kurulmuş, kendilerinden kredi alınmış, komşuluk
haklarına riâyet edilmiştir.
Bu
vesile ile Hz. Peygamber'in (s), Necrân hristiyanlarının şahsında
bütün kitaplı gayr-i müslimlere hitaben yazdırdığı antlaşma
metnini vermekte fayda görüyorum. Bu metin, gayr-i müslimlere
verilen düşünce ve vicdan hürriyetinin muhteva ve sınırlarına
ışık tutmaktadır:
"....
Hiçbir din adamının görevi, rahibin ruhbanlığı
değiştirilmeyecek, kimse seyahatten menedilmeyecek, mabetleri
yıkılmayacak, binaları İslâm mescidlerine veya Müslümanların
binalarına katılmayacaktır. Kim bunları yaparsa Allah'ın ahdini
bozmuş, Rasûlüne (s) karşı durmuş ve Allah'ın verdiği emandan
yüz çevirmiş olacaktır... Papazlardan, din adamlarından,
kendilerini ibadete vermiş kişilerden, keşişlerden, tenha
yerlerde ve dağ başlarında ibâdetle meşgul olanlardan cizye ve
haraç (vergi) alınmayacaktır... hristiyan dînini benimsemiş
bulunan hiçbir kimse Müslüman olması için zorlanmayacaktır;
'...ehl-i
kitap ile ancak güzellik yoluyla mücadele edilecektir.' Onlar
nerede olurlarsa olsunlar kendilerine merhamet kanatları gerilecek,
kimsenin onları incitmesine izin verilmeyecektir...
Bir hristiyan kadın kendi isteği ile bir Müslüman erkeğin
yanında bulunursa, Müslüman koca onun hristiyanlığına râzı
olacak, kendi büyüklerine uyma ve dini görevlerini yerine getirme
konusundaki arzularına uyacak ve onu bunlardan men etmeyecektir. Kim
buna uymaz ve kadını dîni konusunda sıkıştırır, baskı
altında tutarsa Allah'ın ahdine, Rasûlü'nün (s) antlaşmasına
karşı çıkmış olur ve o kişi Allah nezdinde 'yalancılardan'
biridir.
Eğer
onlar (Hristiyanlar) kilise ve manastırlarını tamir, yahut başka
bir din ve dünya işinde Müslümanların yardımına muhtaç
olurlarsa, Müslümanlar onlara yardımda bulunacak ve bu onları
borç altına sokmayacaktır, yardım, dinî bir ihtiyaçlarından
dolayı onları destekleme, Allah Rasul'ünün (s) ahdine vefa,
onlara bağış ve Allah'ın bir lütfu olarak yapılacaktır..."
(M. Hamidullah, el-Vesâık, s. 124-126)
Bu
antlaşma Rasûlullah'ın (s) halifeleri tarafından teyid edilmiş,
yalnızca İslâm ülkesinin istiklâl ve bütünlüğünü, İslâm
toplumunun izzet ve düzenini koruyacak bazı ekler getirilmiştir.(M.
Hamidullah, age. s. 128, 133vd.)
Bu
antlaşmada, müşrik, dinsiz ve materyalistlere nispetle Ehl-i
Kitap'a bazı ayrıcalıklar tanındığı görülmektedir. Bir
önceki maddede verilen vesika bu ayrıcalıklara ışık tutar
mahiyettedir. Bunlara ek olarak, diğer kâfirlerin yiyecekleri
Müslümanlara helâl olmadığı hâlde, Ehl-i Kitap'ın
yiyecekleri -domuz,
şarap gibi özellikle Müslümanlara haram kılınanlar dışında
kalanlar-
helâl kılınmış, Müslümanların bunlardan yiyebilecekleri
bildirilmiştir.(Mâide 5)
İşte
Ehl-i Kitap budur. Bu Ehl-i Kitap'ın kestiklerinden ve
yediklerinden yenilebileceği Kur'an'ı Kerim'de ve Efendimiz (s)'in
sünnetinde beyan edilmiştir.
Burada
dikkate alınması gereken husus "Ehl-i Kitap'ın kestiği
hayvanların etleri yenilebilir" denilirken, bu kitlenin şirkine
herhangi bir katılım ve destek verilmeyecektir. Kesim işlerinde
gerçekten bir şirk varsa, bu durumda da, kestikleri hayvanların
etleri tabii ki haramdır, yenilmeyecektir. Fakat Allah'a ve ahirete
inanan ve kendilerini semavi Kitab'a nisbet eden bu kimseler, kesim
işinde Allah'a eş koşmuyorlar ve Allah'tan
başkası adına kesmiyorlarsa,
bu şekilde kestikleri hayvanların etleri Müslümanlara helal
olmaktadır.
Sadece
Ehl-i Kitap'ın değil, Müslüman kabul ettiğimiz bir kimsenin
dahi, keseceği hayvan -Allah'tan gayrisi adına boğazlıyorsa- bu
hayvanın eti kesinlikle haramdır, yenilmez. Tekkelerde, türbelerde,
anıtlarda ve daha birçok yerlerde bu şekilde kesilen hayvanlar,
ister azılı bir kafir adına, ister salih bir mü'min adına
kesilsin, o et murdardır, durum değişmez. Bu hükmünde istisna
yoktur. Hatta ve hatta Resulullah (s) adına kesilen kurbanlar da,
aynı şekilde haram hükmüne girer.
Elektroşok
yöntemi ile ilgili fetva
Beynine
çekiçle vurulan veya Elektroşok yöntemi ile kesilen hayvanlara
gelince: O hayvanlar daha canları çıkmadan kesiliyorsa helaldir,
özellikle ve kasten öldükten sonra kesiliyorlarsa bu hayvanların
eti de leş hükmündedir ve haramdır.
28
Haziran - 3 Temmuz 1997′de Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde
toplanan Mecmau'l-Fıkhi'l-İslâmî bazı şartlar altında
hayvanların bayıltılarak kesilebileceği yönünde bir karara
varmıştır. Buna göre kesimden önce hayvanlara şu şartlar
altında elektroşok uygulanabilir denilmiştir:
a.
Elektroşok aletinin kutupları hayvanların ya şakaklarına ya da
alın bölgelerine uygulanmalıdır.
b.
Uygulanacak voltaj 100 - 400 volt arasında olmalıdır.
c.
Elektrik akımı şiddeti koyun cinsinde 0,75 - 1 amper, sığır
cinsinde ise 2 - 2,5 amper olmalıdır.
d.
Elektrik akımı 3 - 7 saniye süresince verilmelidir.
(Mecmau'l-Fıkhi'l-İslami, Karar Rakam: 101 (3/D10) "Bi
Şe'ni'z-Zebâih", Mecelletu Mecmai'l-Fıkhi'l-İslami,
Cidde, Yıl: 1997, Sayı: 10, C:I, s: 653-654.)
Bu
kadar açıklamadan sonra, gelelim işin can alıcı noktasına.
Hayvanı besmele ile kesmek şart mıdır?
Devam
edecek
Rüştü Kam