Milli
Şairimiz Mehmet Akif Ersoy Osmanlı İmparatorluğu'nun en zor
günlerinde davet üzerine Berlin'e geldi. Müslüman savaş
esirleryle konuştu. Bundan sonrasını Doç. Dr. Nazım Elmas(*)tan
okuyalım:
Mehmet
Akif Osmanlı Devleti'nin en zor dönemlerinde bir sanatçı olarak
üzerine düşen göreve yerine getirmiştir. Yurt içinde ve yurt
dışında ona ihtiyaç duyulan her yerde Mehmet Akif'i görmek
mümkündür. Yaşadığı dönemde yaptığı işler bakımından
milletin değerleriyle tam bir uyum içinde olan Akif bu özelliğini
savaş yollarında bazı hizmetlerin ifası için kullanmıştır.
Akif'in bu hizmetleri onun güvenilen bir yazar olarak İslâm
coğrafyasında tanınmasıyla alakalıdır. İkinci Meşrutiyet'ten
hemen sonra , adı önce Sırat-ı Müstakim (1) daha sonra
Sebil'ür-Reşat olan önemli gazetesi, İslâm coğrafyasında
ilgiyle ve güvenle okunan bir gazetedir...
Milli
Mücadele yıllarında Kastamonu'da yayınlanmaya başlayan, geniş
bir coğrafyada okuyucu kitlesine sahip bu gazete bir Kastamonu
gazetesi olan Açıksöz'de
şöyle tanıtılır:"Sebil'ür-Reşad cerîde-i İslâmiyesi
Kastamonu'muzun şerefine ilk nüshasını şehrimizde
neşredecektir. Bütün İslâm aleminde pek büyük bir te'sîr-i
dînîsi olan muhterem risale baş muharriri Mehmet Akif ve müdürü
Eşref Edip Beylerin şehrimizde kaldıkları müddetçe
mücahedelerini memnuniyetle haber aldık. Büyük ve her müslümanca
muhterem olan risalenin temadî-i neşrini temenni ederiz."
|
|
Akif bu
gazete vasıtasıyla İslâm ülkelerinde tanınıyor, şiirleri ve
makaleleri okunuyor, herhangi bir konuda söyleyecekleri kabul
görüyordu. Akif'in Birinci Dünya Savaşı yıllarında yurt içi
ve yurt dışında görev alması heyetlerde bulunması bu özelliği
sebebiyledir. Almanya'da da bu sebeple bulunmuş, hemen ardından
Necid çöllerine bu özelliği sebebiyle gitmiştir. Teşkilat-ı
Mahsûsa yetkilileri bu görevlere Akif kimliğinde ve kişiliğinde
birini göndermenin faydalı olacağını düşünmüştür.
Berlin
Hatıraları Safahat'ın Hatıralar bölümünün önemli bir şiiri
olarak çok okundu. Yaklaşık dört aylık Berlin günlerinin onu
nasıl etkilediği ve bu uzun şiirde Akif'in ne anlatmak istediği
dile getirildi. Mehmet Akif'in görevli ve davetli olarak katıldığı
bu seyahatte neler yaptığı nerelere gittiğine dair kısa
bilgilerden başka bir malumat bulunmuyordu. Berlin'de görevli
bulunduğum yıllarda bu hatıranın izini sürme imkanı doğdu.
Kaynaklarda yer alan Adlon Oteli'ni, Berlin yakınlarındaki
Wünsdorf'u gezip görme fırsatı doğdu. Mehmet Akif'in
Berlin'de olmasının asıl sebebi olan Wünsdorf'taki Hilal
esir Kampı'nı ve o döneme ait belgelerin yer aldığı müzeyi
gezdikten o yıllara ait fotoğrafları gördükten sonra Berlin
Hatıraları başka bir
anlam kazandı. Şiirde geçen bazı kavramlar ve sahneler bu
ziyaretlerden sonra yerine oturdu. Bu çalışma Akif'in Berlin
günlerini anlatmak ve Berlin Hatıraları'na bu bağlamda yeni bir
katkı yapmak amacıyla kaleme alındı.
Almanya'ya
Davet
Birinci
Dünya savaşı'nda Almanya ve Avusturya- Macaristan
İmparatorluğu'ndan oluşan ittifak güçleri yanında yer alan
Osmanlı Devleti, itilaf Devletleri denilen başta İngiltere,
Fransa, Rusya, İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri ile savaşa
girdi. Almanların İngiliz, Fransız ve Ruslardan aldıkları
esirler arasında çok sayıda Müslüman esir bulunmaktaydı. Bu
Müslüman esirlere iyi muamele yapıldığını görmenin Osmanlı
devletini ve İslâm dünyasını memnun edeceğini düşünen
Almanlar, esirlerin durumunu yakından görüp tüm dünyaya
anlatacak bir heyetin Berlin'e gelmesini istediler.
İslâm
dünyasında etkili olan, o günlerin kamuoyunda sevilen
şahsiyetlerin tespit edilmesi işinde İstanbul'daki Alman
Konsolosunun katkısı istenir. Konsolos içinde Mehmet Akif'in de
bulunduğu isimleri belirler ve bu isimler Alman imparatoru
tarafından esir kampının durumunu incelemek üzere Almanya'ya
davet edilir. Osmanlı coğrafyasında ve İslâm dünyasında
tanınan, eserleri ve icraatları ile haklı bir itibar sahibi olan
şahıslar arasında Mehmet Akif Ersoy, Abdülaziz Çaviş,
Abdürreşit İbrahim, Şeyh Salih Et-Tunusi, Halim Sabit, Alimcan
İdris gibi önemli şahsiyetler vardır. Bu şahıslar Almanya'nın
şark siyaseti gereği Berlin'e davet edilirler. Bu kişilerden bir
kısmı Teşkilat-ı Mahsûsa tarafından görevlendirilirler. İlk
görevliler Sebil'ür-Reşad Gazetesi başmuharriri, sevilen İslâm
şairi Mehmet Akif Ersoy ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinin
tanınmış şahsiyeti Şeyh Salih Et-Tunusi'dir.
|
|
Berlin
Günleri
Müslüman
ülkelerden Berlin'e davet edilen kişilerden önemli beklentiler
vardı. Almanya müttefiki olan Osmanlı Devleti üzerinden tüm
İslâm dünyasının gönlünü almayı ve o taraflarda etkin olmayı
amaçlıyordu. Sömürge durumundaki Müslümanların bulundukları
yerlerde özgürlük mücadelesine girmesi her bakımdan Almanların
işini kolaylaştıracaktı. Bu yerlerdeki isyanlar Fransızları,
İngilizleri ve Rusları yeni bir alana yönlendirecek böylece
düşmanın kuvveti bölünmüş olacaktı. Bu sebeple Müslümanların
bilinçlendirilmesini amaçlayan propaganda çalışmalarına ağırlık
verilmiş, İslâm dünyasının sevilen simaları Berlin'e davet
edilmiştir. Bu kişiler vasıtasıyla esir kampındaki Müslümanlara
hitabeler veriliyor kendi dillerinde çıkartılan gazetelerle
bilgilendiriliyorlardı. İslâm dünyasına yönelik olarak da
Berlin'de dışişleri bakanlığı bünyesinde oluşturulan Şark
İstihbarat Birimi
(Nachrichtenstelle für den Orient/NfO) ağırlık sömürge ülkeleri
olmak üzere dünya Müslümanlarını Alman-Osmanlı ittifakı
lehine kazanmayı hedefliyordu. Bu birimde Almanların İslâm
dünyasını çok iyi tanıyan şarkiyatçıları yanında İslâm
dünyasının güvenilir şahsiyetleri de yazıları ve konuşmaları
ile faaliyetlere katılıyorlardı. (2)
Alman
belgelerinde oluşturulacak şark basın grubu içinde Akif'in adı
yer almaktadır. Ancak "Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir
" diyen Akif mizacı gereği önde olmayı ünlü olmayı, isminden
söz edilmesini sevmemiştir. Berlin dönüşü arkadaşlarına
anlattıklarından hareketle Berlin'deki faaliyetleri hakkında
malumat sahibi olunmaktadır.
Berlin'de
Alman şarkiyatçılarla görüşür. Propaganda işlerini organize
eden yetkililerle tanışır. Onu asıl düşündüren Almanya'nın
hayalleri değil, o sırada tüm şiddetiyle devam eden
Çanakkale'deki muharebelerdir. Berlin hatıralarının son
kısımları Çanakkale muharebelerinin endişesi sebebiyle kaleme
alınmıştır.
Almanya'ya
Alman Dışişleri Bakanlığı temsilcisinin delaletiyle giden
Mehmet Akif ve Şeyh Salih Et-Tunusi Berlin'de meşhur Brandenburg
kapısının yanında tarihi bir otelde Almanya'nın şeref konuğu
olarak misafir edilirler. Ortam çok değişiktir ve Akif Almanya'yı
ilk defa bu kadar yakından tanımaktadır. Kaldığı otel başta
olmak üzere Berlin'in insanı hayran bırakan gelişmişliğini
şiirine yansıtır.
|
|
Mehmet
Akif'in Kaiser II. Wilhelm'in misafiri olarak kaldığı daha
sonra çok lüks diye ayrıldığı Adlon oteli
Adlon
Otelin Brandenburg kapısının üstünden çekilmiş bu günkü
hali
Akif'in
bu otelle ilgili düşünceleri hayranlık derecesinde olumludur. Bu
otelle bizdekileri karşılaştırırken Berlin'deki otelin
özelliklerine de yakalarız. Mevsimlerden kıştır. Akif, Kasım
sonlarından Mart sonlarına kadar Berlin'dedir. Her şeyde olduğu
gibi oteller de bir seviyenin işaretidir.
Meğer
oteller olurmuş saray kadar ma´mûr:
Adam
girer de yaşarmış içinde, mest-i huzûr:
Beş
altı yüz odanın her birinde pufla yatak...
Nasîb
olursa eğer, hiç düşünme yatmana bak!
Sokakta
kar yağa dursun, odanda fasl-ı bahâr,
Dışarda
leyle-i yeldâ, içerde nısf ı nehâr!
Hıyât-ı
nûrunu temdîd edip her âvîze,
Fezâda
nescediyor bir sabâh-ı pâkîze,
Havâyı
kızdırarak hissolunmayan bir ocak;
Ilık
ılık geziyor, her tarafta aynı sıcak.
Gürül
gürül akıyor çeşmeler, temiz mi temiz;
Soğuk
da isteseniz var, sıcak da isteseniz.
Gıcır
gıcır ötüyor ortalık titizlikten,
Sanırsınız
ki zemîninde olmamış gezinen.
Ne
kehle var o mübârek döşekte hiç, ne pire;
Kaşınma
hissi muattal bu i´tibâra göre!..
Unuttum
ismini... Bir sırnaşık böcek vardı...
Çıkar
duvarlara, yastık budur, der atlardı.
Ezince
bir koku peydâ olurdu çokça, iti...
Bilirsiniz
a canım... Neydi? Neydi? Tahtabiti!
O
hemşerim, sanırım, çoktan inmemiş buraya,
Bucak
bucak aradım, olsa rast gelirdim ya! (3)
Wünsdorf
ziyaretler
Safahat'ın
Beşinci kitabındaki Berlin Hatıraları adlı şiirin yazılışına
ilham kaynağı olan önemli yerlerden biri de Berlin yakınlarında
bulunan Wünsdorf'taki esir kampıdır. Doğu ve batının
gelişmişlik ve kalkınma ile ilgili durumu Berlin şehri
gözlemlenerek verilmiştir. İslâm dünyasından insan manzaraları
ise esir kampı gözlemlerinden hareketle yazılmıştır. Tamamı
Müslüman ülkelerden toplanıp Rus, İngiliz ve Fransız'ların
Almanlara karşı savaşmak üzere cephenin önüne yerleştirdikleri
bu insanlar, kendilerine yapılan bir propaganda ile büyük bir
fedakarlık örneği göstererek hayatları ve özgürlükleri
pahasına savaşıyorlardı.. Cahil ve yoksul bıraktıkları bu
insanlara "Almanlar
İstanbul'u işgal etti. Halifenizi esir aldı.Biz halifenizi
kurtarmak için savaşıyoruz. Bu Savaş halifenizi kurtarma
savaşıdır" diye
kandırmışlar ölüme göndermişlerdir. Wünsdorf'taki Müslüman
esirlere, savaşın kim ile kimler arasında olduğu anlatılacak,
gerçeğin bilinmesi sağlanacaktı.. Akif bu görevle Zaman zaman
Wünsdorf'a gidiyor, orada Alman-Osmanlı ittifakının dostluk
nişanesi olarak yaptırılan camide (4) Müslüman esirlere
güvenilir bir ağızdan gerçeği anlatıyordu.
Berlin'deki
bir kahvede savaşta ölen çocuğuna ağlayan bir anneye hak
verirken Akif esir kampında gördüğü manzaranın tesirindedir.
Afrika'dan ve Asya'dan toplanan esir Müslümanlar için bakınız
ne diyor:
Hesaba
katmıyorum şimdilik bizim yakada
Sönen
ocakları; lakin zavallı Afrika'da
Yüz
elli bin kadının tütmüyor bugün bacası.
Ne
körpe oğlu denilmiş, ne ihtiyar kocası,
Tutup
tutup getirilmiş Fransız askerine.
Siperlik
etmek için saff-ı harbin önlerine (5)
Berlin
Hatıraları'nda
cehaletin ve hürriyetsizliğin yol açtığı esaret anlatılır.
Esir kampındaki bu Müslümanlar cahil bırakılmamış olsalardı
bu kadar kolay kandırılıp cepheye sürülemezdi. Efendileri önce
bu insanların özgürlüklerini almışlar sonra cahil bırakıp
kendi emellerine uygun hale getirmişler, zamanı gelince de cephenin
önüne sürmüşlerdir. Akif Safahatta "cehalet
denilen yüz karasından"
kurtulmayı bu sebeple sık sık dile getirir.
Wünsdorf'ta
tel örgülerin arkasında hürriyete kavuşacakları günü bekleyen
Müslüman esirler
Akif
Berlin'de bulunduğu zaman içinde bu esirlerin bilgilendirilmesi
için çalıştı. Esirlerden her biri aldatılmış olmanın acısını
yaşadı. Savaşın mahiyetini öğrenenlerden oluşturulan Asya
Taburu bu sefer kendi davası adına Suriye cephesine gönderildi.
Sunulan her türlü imkâna rağmen savaş şartlarında esir
kampında hayat zordur. Birçok esir hastalıktan ölür. Kamp
yakınında bu gün hala mevcut olan mezarlığın bir kısmı
düzenlenerek ülkelerinden uzaklarda ölmek zorunda kalan bu
mazlumların hatıraları yaşatılmıştır.
Wünsdorf'taki
camiin ve kampın genel görünüşü
Berlin'e
45 km mesafedeki Wünsdorf'ta Hilal adlı esir kampında Müslüman
esirler için 1915 yılında yaptırılan ve 1926 yılında
yıktırılan Camii ve önünde Müslüman esirler
Wünsdorf'ta
Hilal adlı esir kampında Müslüman esirler için 1915
yılında
yaptırılan camiin, ziyaretçilerin yoğun isteği üzerine 2012
yılında aynı yerdeki müzede (Garnisonsmuseum) yapılan maketi.
Sömürge
yarışları sebebiyle işgaller ve insana zulüm 19. asrın en acı
olayıdır. Asya bu paylaşımda İngiliz'e ve Rus'a düşmüştür.
Orta Asya'da Ruslar, Güneyde İngilizler bir başkasının kanını
emmektedirler. Akif'in deyimiyle Bizim yaka o sıralar böylesine
hazin bir paylaşımı yaşamaktadır. Akif'i üzen her tarafta
Müslümanların ezilmesidir. Fransız eline düşmüş Afrika'lı
Müslümanlardan başka Koca Asya kıtasının güneyinden İngiliz
esaretindeki genel adıyla Hindistan Müslümanları, Orta Asya ve
kuzeyinden Rus esaretindeki Müslümanları efendisinin düşmanı
ile çarpışmak için ölüme gönderilmişlerdir. Berlin
Hatıralarında bu acı şöyle anlatılır:
Biraz
da geçmeyi ister misin bizim yakaya?
Al
işte bir günü mâtemsiz olmayan Asya!
Zamân-ı
rüşdünü andıkça ağlasın dursun,
İkiz
vesâyeti altında İngiliz´le Rus´un.
Sülük
benizli vasîler ne emdiler kanını,
Mecâli
kalmadı artık çıkardılar canını!
Zavallı
yerliyi kıtlık zaman zaman kemirir
Bu,
kan tükürmeye baksın... O, muttasıl semirir!
.......
Damarlarındaki
son damlanın gelir sırası...
Ki
saklı durmayacak, ister istemez akacak
Gidip
efendisinin düşmanıyla çarpışarak.
(6)
Berlin'den
Ayrılış
Mehmet
Akif Berlin'de kaldığı günlerde, Çanakkale Savaşları bütün
dehşetiyle devam ediyordu. Savaşın durumu her an merakını
çekiyor sık sık son durumu öğrenmeye çalışıyordu.
Çanakkale'nin kaybedilmesi Osmanlı'nın bitmesi demekti. Bunu
bildiği için savaşın seyrini Berlin'deki Askeri Ataşemiz Ömer
Lütfi Bey 'e soruyor, "Çanakkale ne olacak? diyordu. Uzakta
olmasına rağmen aklı Çanakkale'deydi. Her türlü teknik
imkanla Çanakkale'ye saldıran güçler, galip gelerek hilâlin
hakimiyetine son vermişler müydi? Berlin Hatıralarında
endişesini şöyle belirtir:
Silindi
gitti Hilâl´in şu anda belki izi,
Zavallı
Marmara´nın şerha şerha bağrından!
Bir
İngiliz bezidir, belki, şimdi dalgalanan
Bizim
Çanakkale âfâk-ı târumârında,
O
dâr-ı Saltanat´ın bâb-ı şerm-sârında!
...
Uzakta
olmama rağmen civâr-ı zârından,
Civârım
inliyor âvaz-ı intizârından!
(7)
|
|
Sonuç
Tarih
yaşanmış zamanların hikâyesidir. Tarih yazmak büyük insanların
ve milletlerin işidir. Geçmişte yaşananlar gelecek için bir
rehberdir. Geçmişini bilemeyen, insanını ve insanının
hasletlerini tanımayan, geleceğe emin adımlarla gidemez. Gelecek
nesillere atalarını tanıtmak şimdikilerin görevidir. Bu görevin
yapılmaması ağaçların köklerinin kurutulması demektir. Köksüz
ağaç nedir ki? Kökü olmayan nesiller... Millet için en büyük
öksüzlük köksüzlüktür. Kendini tanımadan var olmak mümkün
değildir. Bizlere bir vatan bırakan aziz şehitlerimizin manevi
hatırasına saygı, onlara layık nesiller yetiştirmekle mümkün
olacaktır.
Milletin
değerlerini bilmeden onun adına söz söylemek zordur. Tanımadığın
bir nesneyi nasıl anlatacaksın? Milletini tanıyan değerlerini
bilen sanatçılar ve nesiller gelecek günlerin teminatıdır.
Birçok
Müslüman vatanları için şehit oldu, bir kısmı da kara
talihinin sonucu düştüğü sömürgeciler elinde memleketinden çok
uzaklarda efendilerinin aldatmasıyla sürüldükleri cephelerde
vatanlarını göremeden göçüp gittiler.
Berlin'de
tarihe yolculuk yapmak için önemli bir yer var: Wünsdorf. .Bu
yerden Çanakkale savaşlarını ve Birinci dünya Savaşı'nın
hatıralarını yâd etmek mümkün. Çanakkale Muharebeleri olurken
Berlin'de görevli olarak bulunan Mehmet Akif, buraya yaklaşık
elli kilometre uzaklıktaki Wünsdorf'ta Müslüman esirlerin
toplandığı "Hilâl"
kampında konuşmalar yapıyor, Berlin Askeri ataşesi Ömer Lütfi
Bey'den her gün Çanakkale savaşlarının son durumunu öğrenmeye
çalışıyordu. Berlin'de bulunan ecdat torunlarının bir
Çanakkale'si de Wünsdorf'tur.
Atalarımız
görevlerini yapıp gittiler. Onların fedakarlıklarını anmak,
yapılanlar ile öğünmek, yeni nesiller olarak elbette hakkımız.
Ancak bir de sorumluluğumuz var: Geçmişi hatırlayıp milli ruhu
diri tutarak bulunduğumuz yerde ve yaptığımız işte en iyi
olmaya çalışmak atalara layık olmanın gereğidir.
Bu
sebeple;
1.Yeni
nesillerin tarih bilinci kazanmaları için Mehmet Akif ve Wünsdorf
üzerinden bir çalışma yapılması gerekmektedir. Bugün dünyada
etkin olamaya çalışan devletlerin sömürgeci geçmişlerinin
bilinmesi, dünya Müslümanlarından binlerce mazlum insanın onlar
elinden çektiklerinin hatırlanması bu çalışma ile olacaktır.
2.
Osmanlı-Alman ittifakı ile başlayan Türkiye- Almanya
ilişkilerinin tarihi temellerini anarak ve yaşatarak, Almanya'daki
Türklerin ve diğer dünya Müslümanlarının bu tarihi mirastan
yararlanmaları mümkündür.
3.
Bu çalışmalarla Wünsdorf'ta vaktiyle esir Müslümanlar için
yapılan camiin o günlerin hatırası adına aynı yerde yeniden
aynı özellikte bir camiin yapılması sağlanabilir. Halen orada
yaşayan ve ibadet edecek bir yerleri olmayan Müslümanlar da bu
vesile ile bir camie kavuşurlar.
Rüştü
Kam
..........................................
*
Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
1- Din,
felsefe, edebiyat, hukuk, ilim, siyaset, içtimaiyat ve Müslümanların
ahvalinden bahseden ve haftalık yayımlanan Sebil'ür-Reşad
dergisinin ilk yedi cildi (182 sayı) Sırat-ı Müstakim adıyla
çıkmıştır. Bundan sonra derginin, Sırat-ı Müstakim olan
adı, 24 Şubat 1912'de 183. sayıdan itibaren Sebil'ür-Reşad
olarak değiştirilmiş ve başlangıçtan beri derginin sorumlu
müdürlük görevini yürüten Eşref Edib derginin sahipliğini de
üstlenmiştir. Dergi, İslam dünyası ile haberleşmeyi sağlamada
da başarılı olmuş, Mısır, Hindistan, Balkanlar, Kuzey Afrika
ve Müslüman Rusya'da çıkan yayın organlarını çok iyi takip
etmiştir. Derginin buralara ulaştığı, gelen mektuplardan
anlaşılmaktadır. Ayrıca İslam dünyasının çeşitli
bölgelerine geçici ve daimi muhabir gönderme/bulundurma derginin
başarılı olduğu yeniliklerden biridir.15."Sırat-ı Müstakim"
maddesi, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, VIII. s.8.
2- Alman
tarihçi Gerhard Höpp. I.Dünya Savaşı'nda Almanya'daki
Müslüman esirler üzerine yazdığı kitapta Âkif'e ilişkin
olarak yalnızca"Şark İstihbarat Birimi" tarafından Müslüman
esirlere yönelik propaganda için çıkartılan farklı dillerdeki
El Cihad adlı gazetenin Türkçe redaksiyonundan sorumlu olmak üzere
Âkif'in Berlin'e geldiği bilgisine yer vermiştir. Kadir Kon,
Birinci Dünya Savasında Mehmet Akif'in Almanya Seyahati,.s.5
www.academia.edu/.../
3-
Safahat, Mehmet Akif Ersoy, Berlin Hatıraları, Akçağ yayınları
Ankara 1997 s.304 -305
4-Wünsdorf'da
Müslüman esirler için yaptırılan bu cami, , 68 m.genişliğinde
ve 12 m yüksekliğinde kırmızı beyaz renkli ahşaptan inşa
edilmiştir. 23 m yüksekliğinde bir minaresi vardır. Cami,
Berlin'de bütün ileri gelenlerin katıldığı bir törenle, 1915
de zamanın Berlin Büyükelçisi İbrahim Hakkı Paşa tarafından
açılmıştır.
5-A.g.e.
s.311
6-
A.g.e. s.312
7-
A.g.e. s.323