Erkekler Kadınları Dövemezler mi?
Rüştü Kam
Ha-ber.com 2013
Müslüman
cemaatlerde Kur’an’ın kadınlara bakışı
hakkında erkek egemen bir anlayış hakimdir. Kur’an’ı doğru anlama
peşinde olanlar daha ziyade cemaat olmayan müslümanlardır. Müslüman cemaatlerdeki
hakim anlayış kadını insan yerine koymaz. Kadının yaratılışı bile farklıdır bu
anlayışa göre: Erkek topraktan yaratılmıştır ve kadın erkeğin eğe kemiğinden.
İbadetlerde de farklılıklar vardır. Mesela kadınlar özel hallerinde namaz
kılmazlar, kılarlarsa haram işlemiş olurlar. Camiye giremezler ve Kabe’yi tavaf
edemezler, Kur’an okuyamazlar. Oruç tutanlar o hal vaki olunca oruçlarını
derhal bozmalıdır… Kadınlar bu
dışlamalara karşı sessizdirler. Onlar hakkındaki tüm bu kararları erkekler
vermesine rağmen sessizdirler. Haklarında hadisler uydurularak
aşağılanmışlardır ve yine de sessiz kalmışlardır. Uydurma hadislerden birkaç
örnek:
“Kadınların dinleri ve akılları eksiktir.” (Buhari)
“Namazın önünden kadın, eşek ve siyah köpek geçerse namaz
bozulur.” (Buhari)
“Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında
alaca bir karga gibidir.” (Buhari)
“Nikah, kadınlar için bir çeşit
köleliktir.” (Buhari)
“Eğer bir kimsenin Allah’tan başkasına secde etmesi söz
konusu olsaydı, kadının kocasına secde etmesi gerekirdi.” (Buhari)
“Doksandokuz kadından biri cennette kalanı
cehennemdedir.” (Buhari)
Hanımı dövmeye cevaz
Bazı ayetlerdeki kavramlar amacına uygun olarak anlamlandırılmamıştır.
Bu işi yapanlar da erkeklerdir elbet. Ama kadınların duyarsızlığına ne demeli.
Erkeklere suçu atıp kadınların bu duyarsızlığını görmezlikten gelmek de
insafsızlık olur. Mesela, Nisa Suresi’nin 34. ayeti, amacının dışında
anlamlandırılmış bir ayettir. Okuyalım:
“Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle
ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve
koruyucusudur. Onun için saliha kadınlar itaatkardır. Allah'ın kendilerini
korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş
kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız
bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık
onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir,
büyüktür.”(Diyanet Vakfı Meali)
Bu
ayet, erkek despotluğunun egemen olduğu yozlaşma döneminde uydurulan hadislerin
etkisiyle dört noktada anlam tahrifatına uğramış bulunuyor. Türkçe meallere
yansıyan bu hataları sırasıyla analiz edelim:
“Kavvam”(1)
Ayette
geçen “erricalü kavvamune alennisai” ifadesi:
“erkekler kadınları gözetir,”
“erkekler kadınların geçiminden sorumludur,” veyahut “erkekler kadınlara karşı dürüst olmalıdır”
demektir.
“Kavvam”
kavramı 4:135, 5:8 ayetlerinde aynı anlamda kullanılmıştır.
“Kavvam”
kelimesi KVM kökünden türer. Bu kökün türevlerinin geçtiği tüm ayetlerde “yönetici ve hakim” anlamında
kullanılmamıştır. Kuran, yönetici ve hakimler için “hükkam” kelimesini kullanır
(2:188) Araplar, evin geçimini sağlayan erkekler için şu deyimi kullanırlar:
“Fülanün kavamu ehli beytihi” yahut “kıyamu ehli beytihi”.
“faddelellahu badehum ala badin”
4:34
ayetindeki “faddelellahu badehum ala badin” ifadesi, “herbirine farklı
yetenekler ve özellikler vermiştir” demektir. Ayetteki, “faddalellahur ricale
alen nisai” ifadesinin, Türkçeye en uygun çevirisi şöyle olabilir: “Allah
herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir.”
Bu şekildeki anlamı destekleyen bir çok
örnek vardır. Bu örneklerden bir kaç tanesine kısaca değinmek istiyorum.
Allah’ın kendisiyle kiminizi kiminize üstün kıldığı şeyleri çok arzulamayın.
Erkeklerin kazandıklarından bir payı ve kadınların da kazandıklarından bir payı
vardır…(4:32)
Ayet, erkeklerin ve kadınların farklı
payları yani farklı yetenek ve görevleri olduğunu ve bu konuda birbirlerini
kıskanmamaları gerektiğini belirtiyor.
“Yeryüzünde
komşu toprak parçaları, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar
var ki aynı su ile sulanırlar. (Buna rağmen) biz, yemekte onları bir birine
üstün kılmaktayız. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ayetler var.” (13:4)
Aynı
topraktan çıktıkları ve aynı su ile sulandıkları halde, içerdikleri değişik
vitaminler, besinler ve lezzetler ile birbirlerinden farklı özelliklere sahip
olan rızıklardan sözeden bu ayetteki “nufaddilu badeha ala badin” ifadesi,
herhangi bir meyve veya tahılın bir diğerinden mutlak olarak üstün
yaratıldığını bildirmiyor. Aksine, her birisinin karşılıklı üstünlüklere, yani
farklı özelliklere sahip olduğunu vurguluyor. Hurma, bazı yönlerden buğdaydan
üstün olduğu gibi, buğday da bazı yönlerden hurmadan üstündür. Üzüm ile hurma,
armut ile elma arasında da aynı ilişki söz konusudur. Meyveler arasındaki
özellik farkını belirtmek için kullanılan bir ifade, erkekler ve kadınlar için
de aynen kullanılıyor. Demek ki erkekler ve kadınlar, hem farklı hem de ortak
özelliklere sahip meyvelere benzerler.
Son
bir örnek olarak „O elçilerin bazısına diğerlerinden daha fazla lütufta
bulunduk. Örneğin, kimileriyle ALLAH konuştu, kimilerini de derecelerle
yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik ve onu Kutsal Ruh ile
destekledik. ALLAH dileseydi, onların ardından gelenler kendilerine apaçık
deliller geldikten sonra birbirleriyle kavga etmezlerdi. Fakat anlaşmazlığa
düştüler. Kimisi inandı, kimisi inkar etti. ALLAH dileseydi birbirleriyle
savaşmazlardı. Fakat, ALLAH dilediğini yapar.”2:253
„Rabbin
göklerdekileri ve yerdekileri en iyi bilendir. Peygamberlerden bir kısmını
diğerlerine üstün kıldık. Örneğin, Davud'a Zebur'u verdik“17:55
Allah’ın,
elçilerini birbirinden üstün kıldığını bildiren bu iki ayetin birisinde
Allah’ın Musa ile konuştuğu ve İsa’yı Ruhul Kudüs ile desteklediği
belirtilirken diğerinde de Davud’a Zebur’un verildiği anlatılır. Sözkonusu
ayetlerde belirtilen karşılıklı üstünlük farklı özellikleri ifade eder. Yoksa,
herhangi bir peygamberin tüm diğer peygamberlerden üstün tutulması sözkonusu
edilmez. Allah Musa ile konuşmuş, İsa’yı doğuştan peygamber kılmış, İbrahim’i
güzel bir örnek ve “halilullah” olarak tanımlamış, Davud’a Zebur’u vermiş,
cinleri ve kuşları Süleyman’ın emrine vermiş, Muhammed’e en büyük ve sürekli
mucizeyi vermiştir. Allah, Kuran’da peygamberlerin hiyerarşik bir üstünlük
listesini bildirmez. Nitekim, müminler Allah’ın elçileri arasında bir ayırım
yapmazlar:
“Elçi,
Rabbinden kendisine indirilene inandı, inananlar da... Hepsi, ALLAH'a,
meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanırlar: 'Elçilerinin hiçbirisi
arasında ayırım yapmayız.' Derler ki: 'İşittik ve uyduk. Rabbimiz bizi bağışla;
dönüş sanadır.“ (2:285)
Allah
peygamberlerini üstünlük yarışına sokmaz. Böyle bir farkllığın elçilerin ilahlaştırılmasına vesile olacağını bilir.
Bu
örneklerden anlaşılacağı gibi, 4:34′de geçen “faddalellahu badehum ala badin”
ifadesini, “herbirisine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir” biçiminde
Türkçeye çevirmek daha doğru olacaktır.
“idribuhunne”
4:34 ayetindeki
“idribuhunne” kelimesi vardır. Bu kelime üzerinde durmak gerekir. Önce evlilik
ile ilgili düzenleme yapan ayetin amacını gözden geçirelim:
Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız
diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması
O’nun ayetlerindendir. Düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır. (30:21)
Görüldüğü
gibi evliliğin amacı sevgi ve merhamete dayalı huzurdur. Erkeğin kadını döverek
sağlayacağı bir birlikteliğin bu amaca ne derece uygun düştüğü malum…
“Onları
dövün” biçiminde çevrilen “idribuhunne” kelimesinin kökü “darabe” fiilidir.
“Darabe” kelimesinin değişik anlamları vardır. Kur’an’da bu anlamlarda
kullanılmıştır:
-Seyahat etmek, dışarı çıkmak: 2:273; 3:156; 4:101
-Vurmak: 2:60,73; 7:160; 8:12; 20:77; 24:31; 26:63; 37:93
-Dövmek: 8:50; 47:27
-Ortaya koymak: 43:58; 47:27
-(Örnek) vermek: 14:24,45; 16:75,76; 16:112; 18:32,45…
-Muaf tutmak: 43:5
-Mahkum olmak: 2:61
-Kapamak, vurmak: 18:11
-Örtmek: 24:31
-Açıklamak: 13:17 ( 2)
Görüldüğü
gibi, “Darabe” kelimesi Kuran’da bir çok farklı anlamlarda kullanılıyor.
Kuran’da geçmeyen anlamları da vardır.
Örneğin, Arapçada parayı “Darabe” yaparsın, yani basarsın. Nitekim “darphane”
Arapça-Farsça bileşimi bir kelimedir. Arapçada rakamları birbiriyle “Darabe” yaparsın,
yani çarparsın. Arapçada “greve gitmek” de “idrab” dır.
Türkçemizde
de “vurmak,” kelimesi aynı şekilde bir çok değişik anlamlarda kullanılır.
“Tutmak” ve “çalmak” da öyle. “Radyoyu çaldım” diyen birisi bu ifadeyle ya
hırsızlığını itiraf eder, ya da radyoyu kullandığını bildirir. Nitekim “idrib”
kelimesi de “çık dışarı” anlamına gelir.
Çok
anlamlı bir kelimeyle karşılaştığımızda uygun olan anlamını metnin içeriğini,
kullanılış biçimini ve sağ duyuyu dikkate alarak seçeriz.
“nuşuz”
4:34
ayetindeki “nuşuz” kelimesi flörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye
kadar uzanan sadakatsizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir. Nitekim 4:34
ayetini dikkatle incelediğimizde bu ikinci anlamın sözün gelişine daha uygun
olduğunu görüyoruz. “Nuşuz” kelimesinden önce geçen “(onur ve iffetlerini) tek
başlarına bile olsalar korurlar” ifadesi, evlilik hayatında iffet ve sadakatin
önemini vurgulayarak “nuşuz” kelimesinin anlamına açıklık getiriyor.
Dahası,
aynı kelime, “nuşuz” 4:128 ayetinde sadakatsizlikte bulunan koca için
kullanılıyor. 4:34 ayetinde “nuşuz” kelimesine verilen anlam (şirretlik,
itaatsizlik) buraya uygun düşmüyor.
4:34
ayeti, sadakatsiz ve iffetsiz davranan eşine kocasının nasıl davranacağını
öğretiyor. Bu uygunsuz tavrın başlangıcında koca öğüt vermeli. Kadın başkasıyla
flörte devam ederse kocası yatakları ayırmalı. Bu da yarar sağlamaz ve kadın
işi zinaya kadar götürürse o zaman kocası onu evden çıkarmalı. (4:34 ve 65:1)
Erkeğini
kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir kadını dövmek nihai bir çözüm
olamaz. Ancak ayrılmak sıkıntılı da olsa
mümkündür. Bu son tavır gösterildikten sonra boşama konusu hakemler
huzurunda gündeme getirilmelidir.
„Evli
çiftin aralarının açılmasından endişeleniyorsanız, erkeğin ailesinden bir
hakem, kadının ailesinden de bir hakem atamalısınız. (Karı ve koca) barışmayı
isterlerse ALLAH ikisinin arasını bulur. ALLAH Bilir, Haber alır“ (4:35)
Aynı
hak, „Bir kadın kocasının huysuzluğundan, yahut kendisinden yüz çevirmesinden
endişe ediyorsa uzlaşmayla tekrar aralarını düzeltmeleri daha uygun. Uzlaşma
daha iyidir. Kişi bencil ve kıskanç davranmağa eğilimlidir. İyilik yapar ve
erdemli davranırsanız, elbette ALLAH yaptıklarınızı haber alır“ .4:128 ayetinde
kadına da tanınmıştır.
Doğru meal şöyle olmalıdır:
“Erkekler kadınları gözetmekle
yükümlüdür. Zira Allah, herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir.
Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar, (Tanrı’nın
yasasına) boyun eğer ve Allah’ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek
başlarına bile olsalar korurlar. Onur ve namusları konusunda endişe duyduğunuz
kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın, nihayet onları çıkarın. Ancak, sizi
dinleyip vazgeçerlerse onlara karşı bir yol aramayın. Allah Yücedir,
Büyüktür.”(3)(4:34)
Sonuç:
1- Evet, erkekler kadınları dövemezler. Kur’an onlara
böyle bir yetki vermez. Kur’an son Kitaptır. Kemale erdirilen dinin son
Kitabıdır. Böylesine mükemmel olan bir dinin kadın haklarıyla ilgili hükmü
erkeğin eline bırakılamaz. İlkel toplumlar da bile böyle bir uygulama yoktur.
2-Kur’an’ı doğru anlamak suretiyle sıkıntıların
üstesinden gelmek mümkündür. Kur’an’ı erkek egemen bir toplumun gözüyle bakarak
doğru anlamak mümkün değildir.
3- Dövme işi bir had (ceza) uygulamasıdır. İşlenen suça
uygun cezayı vermek ve bu cezayı uygulamaya koymak devletin işidir. Şahıslar
ceza kesemeyecekleri gibi bunu uygulamaya da koyamazlar. Bu durumda kaos olur.
Kadına şiddet uygulamasının temelinde yatan anlayışta, Kur’an’ın yanlış
anlamlandırılmasının dahli de vardır. “Allah bana dövme yetkisi vermiştir, size
ne oluyor” anlayışı.
4- Bu anlayışın düzeltilmesi için ilk adımı diyanet
işleri başkanlığı atmalıdır. Diyanet mealindeki Nisa 34’üncü ayetin anlamı
yeniden gözden geçirilmelidir.
5- Ayetteki sıralamayı takip edersek, kadın ahlakî zaaf
içinde olursa (bu durum erkek için de geçerlidir), bu duruma şahit olan erkek
önce hanımıyla oturup konuşacaklar, konuşmayla sorunun üstesinden gelemzlerse,
sakin kafayla düşünmeleri için bir süre ayrı odalarda kalacaklar, sorun yine çözülmez
ise ayrılacaklar. Dövme ile sorun çözülmez daha da derinleşir.
İstifade edilen mealler:
1-Muhammed
Esed, Kur’an Mesajı; s. 343, dipnot 42, 44.
2-Mustafa
İslamoğlu, Hayat kitabı Kur’an; s.158, dipnot. 5/ Mustafa Öztürk, Kur’an meali;s. 115, dipnot.111/ Mustafa Sağ,
Çağrı, Kur’an Meali; s. 692/
3-
Mustafa Sağ, Çağrı, Kur’an Meali; s. 692 dipnot. 399/ Kur’an-ı Kerim Meali,
Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk; s.86/ Yaşayan Kur’an, İhsan Eliaçık; s.797, dipnot.
36/