22 Ekim 2011 Cumartesi

6.İSLÂM KONFERANSI’NIN ARDINDAN...



YETKİLİ MAKAMLAR TARAFSIZ OLMALI VE ALMANYA’DA KURULMUŞ OLAN İSLÂMÎ ÖRGÜTLER DE YENİDEN YAPILANMALIDIR
Rüştü Kam  30.03.2011

Bir İslâm Konferansı daha sona erdi. İslâm Konferansları’nın İçişleri Bakanlarının başkanlığında toplanması bu toplantılara gölge düşürüyor.  İçişleri bakanlıkları güvenlikten sorumlu bakanlıklardır. İslâm Konferansı’nın güvenlikle alakasının olmaması gerekir. Bu şekildeki organizasyonlar uzlaşmacı değil, kavgacı bir ortamın oluşmasına vesile olabilir. Müslümanların düşüncelerinde terörist muamelesi yapılıyormuş gibi bir izlenimin uyanması, müslümanları yaralar. Güven ortamı oluşmaz. İçişleri bakanlarının elinde sopa vardır. Gül yoktur, güvercin yoktur, zeytin dalı yoktur. Bu toplantıların Eğitim bakanlığının başkanlığında toplanması güven ortamının oluşması açısından daha faydalı olacaktır. Müslümanların konumu güvenlik açısından değil de din eğitimi açısından ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Bu toplantılarda müslümanlar kendilerini potansiyel suçlu değil de, Cumhurbaşkanımız Wullf’un ve Berlin’de Hükümet Eden Belediye Başkanımız\Başbakanımız Wowereit’ın da dediği gibi Almanya’nın bir gerçeği olarak görmeye başlarlarsa ve sorunların çözümünde kendilerine görev düştüğüne inanırlarsa, gerçekten sorunlar birer birer çözülecektir.
Samimiyet ve güven esastır
Ayrıca toplantıya çağrılanların  da din ile, dini cemaatlarla alakalı olmayışı İslâmi kuruluşların mensuplarını derinden yaralamaktadır. Toplantıya davet edilen bazı çatı kuruluşlarının üyeleri arasında bir cami yoktur,  din hizmeti veren bir dernek yoktur. Dahası, İslâm dini ile fazla alâkası olmayan, Kur’an’ı istifade edilmesi gereken bir kitap olarak görmeyen kişilerin de bu toplantılarda taraf olarak bulunması aynı şekilde İslâmi hizmet veren kuruluşları yaralamaktadır.
Adına İslâm Konferansı denilen bu toplantılara İslâmi duyarlılığı fazla olmayan insanları davet ederek, mütedeyyin müslümanların yaşamlarını düzenleyici kararlar almak çözüme yönelik adımların atılmaması anlamına gelmektedir.
İslâm bir dinin adıdır. Bu din vahye dayalı olan son dindir. Bundan sonra peygamber de gelmeyecektir, din de. Müslümanların inandıkları  Kitap’ta  böyle yazar. Müslümanlar da böyle inanır. Sorun varsa eğer, bu sorun nerededir, dinde mi,  dinin Kitabında mı, yoksa   O dinin mensuplarında mıdır?
İslâmî bilgisi ve duyarlılığı olmayan insanları, İslâm dîni konusunda danışman olarak İslâm Konferansı adı altında yapılan toplantılara davet etmek, mesleği kaportacılık olan insanları inşaat konusunda danışman olarak kabul etmeye benzer. Onların verdiği bilgilerle yapılan  binalar yarın birer birer çökmeye başlarsa bu çöküşten herkes zarar görecektir.
Müslüman terör yapmaz
Müslümanlar 50 yıldan beri Almanya’da yaşamaktadır. Almanya’nın en küçük yerleşim birimlerinden tutun da büyük şehirlerine varıncaya kadar müslümanlar Alman tolumuyla içiçe yaşamaktadır. Bu güne kadar kaç tane müslüman sadece inancından dolayı terör eyleminde bulunmuştur, kaç tane müslüman kutsalı adına savaş çığırtkanlığı yapmıştır? Kaç tane müslüman hristiyanları rencide edici, aşağılayıcı tavırlar içine girerek cephe oluşturmuştur? Müslümanları eleştirirken biraz insaflı olmak lazım. Bazı fevri davranışları, gelenekle ilgili, örfle ilgili, töre ile ilgili bazı meseleleri bahane ederek müslümanların potansiyel birer suçlu gibi topluma takdim edilmeleri doğru değildir, yanlıştır, yaralayıcıdır, rencide edicidir.
Müslümanlara gelince
Müslümanlar da kendi davranışlarını elbette gözden geçirmelidirler. Dinleriyle barışık olmalıdırlar. Adlarının müslüman adı olması, toplumda müslüman olarak bilinmeleri demek ki yetmiyor. “Ben de müslümanım, sen benim kalbime bak, benim dedem ve babamda müslüman, hacı “v.s gibi kelimerin arkasına sığınılarak gerçek müslüman olunmuyormuş demek ki. Müslümanlığı yaşamak gerekiyormuş demek ki... Kur’an’ın sesine kulak vermek gerekiyormuş demek ki...
İslâm, Kur’an çerçevesinin dışına çıkarılarak yaşanmıyor demek ki...İslâm sosuyla hazırlanan menülerden gerçek İslâm’ın tadı alınmıyor demek ki...
İslâm Konseyi
Bu durumda daha dikkatli davranmak gereklidir. Değişik isimler altında oluşturulan kurumlar, güven ortamının oluşması açısından Alman Devleti’nin ilgili kurumlarını rahatsız ediyor olabilir. Bu durumda Almanya’da “İslam Konseyi”ni oluşturmak gerekir. Adı ne olursa olsun, hangi meşrebe dahil olursa olsun ben müslümanım diyen herkes konsey şemsiyesi altında toplanmalıdır. Resmi makamlar da böylece muhatap olarak bu konseyi tanıyacak onlarla meselelerini konuşacaktır. Müslümanların birlikte haraket etmeleri güven ortamının oluşması açısından faydalı olacaktır. Bu konsey sorunların çözümünde devletin  ilgili kurumlarına yardımcı olunması açısından önemli  bir yapılanmadır. 
Öte yandan, Müslümanlar bugün dünyada ve özellikle de halkı müslüman olan ülkelerde olup bitenleri görmezlikten gelerek, hiçbirşey olmuyormuş gibi davranamazlar. Halkı müslüman olan Arap ve Afrika  ülkelerindeki son olaylar özgürlük arayışın da gelinen son noktayı göstermektedir. 
Müslümanların yeniden yapılanmaları gerekir
Hele Avrupa ülkelerinde yaşayan müslümanların, mezhep ve meşrep endişelerini bir kenara bırakarak  hızlı bir şekilde hareket ederek, Avrupa’nın şartlarını da göz önünde bulundurarak ve de demokrasinin içinde kalarak, tez elden yeniden yapılanmaları gerekir. Geçmişten devralınan yapılanmalar bugünün müslümanlarına faydalı olamadığı gibi, içinde yaşanılan toplumun fertlerine de gördüğümüz kadarıyla korku veriyor. Almanya’da ve Avrupa’da yaşayan müslümanlar geçmişte buraları imar eden insanlardır. Şimdi de geleceklerini aynı gayret ve fedakarlıkla şekillendirebilirler.
Neler yapılmalıdır diye bakarsak
Müslümanlar, hem düşünce planında, hem de öze yönelik değişiklikler planında, köklü bir yapılanma içine girmelidirler. Doğal olarak müslümanların hem söylem, hem de kurumsal organizasyon olarak durumlarını  yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Bu konularda adım atacak cesur ve  sorumluluk taşıyan iyi niyetli dini bilen ve Kur’an’a saygılı olan ehil  yöneticilere, toplum mühendislerine ihtiyaç vardır.
Yeniden yapılanma gereklidir ama, yeniden yapılanmanın bedeli de vardır, yeniden yapılanmanın şartları ağırdır, yeniden yapılanma fedakarlık ister, yeniden yapılanma ehliyet ister, yeniden yapılanma zamana ve şartlara göre tecditler ister:
Çünkü, yeniden yapılanma, mümkün olduğu kadar ön yargılardan uzak, yeterli birikime ve analiz gücüne sahip kişilerin öncülüğünde, tabanın sesini de dinleyerek, mevcut kaynaklar tespit edilerek yapılmalıdır.
Yeniden yapılanma sürecinde, bulundukları makamları kendine ait ve kurumu da kendisiyle özdeşleşmiş gören bazı kişilerin, bu süreçten rahatsız olup, makam, mevki ve menfaat telaşıyla ciddi sorunlar ve engeller çıkarabileceği gözardı edilmemelidir. Bu kişilerin, kendi menfaatlerini, müslümanların  menfaati gibi takdim etmeleri her zaman mümkündür.
Yeniden yapılanmada şeffaflık esas alınmalıdır. Takiyeci mantıkla yapılanma olmaz. Böyle bir  mantık, yapılan bütün olumlu icraatlara rağmen güveni zedeler. Müslümanların, bilhassa müslümanları temsil eden şahısların içeride söyledikleri ve yaptıklarıyla dışarıda söyledikleri ve yaptıkları örtüşmelidir, uyum içinde olmalıdır ki beklenilen güven oluşabilsin.
Katılımcı şûrâ prensibi
Katılımcı şûra prensibi doğru bir ifadedir. Sorun bu anlayışın doğru olarak uygulamaya konulmamasındadır. Bu prensip, bütün işleviyle birlikte titizlikle uygulanmalıdır, yani şûra toplantılarında istişare heyetine rağmen karar alınmamalıdır. Peygamber efendimizin ''Ümmetim yanlışta ittifak etmez'' buyruğu dikkate alınmalıdır. Sahibimizin de “Aklınızı çalıstırmazsanız sizi pislik içinde bırakırım[1][1] buyruğu, şûrâ kararlarında tüm boyutlarıyla geçerli olmalıdır.
Muhatap olmak
İslam yerinden yönetimi esas alır ve güdümlü idareye karşı tavır koyar. Doğru olan da budur. Buradan hareketle her müslüman kuruluşun kendi tüzüğüyle ve adıyla varlığını sürdürmesi icabeder.
Müslüman kuruluşlar her bölge de federasyonlar kurarak varlıklarını sürdürebilirler. Bu federasyonlar da “İslam Konseyi”nin üyesi olarak birlik içindeki yerini almalıdır. Böylece ilgili kurumların istediği birlik oluşacak ve muhatap bulmakta sıkıntı çekmeyeceklerdir.
Eğitim birliği sağlanmalı
Müslümanlar yaygın ve örgün eğitime ağırlık vermelidirler. Müslümanlar arasında eğitim birliği sağlanmalıdır. Müslümanlar arasındaki birliğin, beraberliğin oluşması doğru bir eğitime bağlıdır. Din eğitiminde Kur’an esas alınarak müfredat hazırlanmalıdır.
İnternet ve radyonun eğitim amaçlı olarak kullanılması
Eğitim birliğini sağlamak için, böyle bir çalışma gereklidir, ancak bu pahalı bir çalışmadır. Müslümanlar arasındaki yorum uyumunu sağlayacak  profesyonel, ciddi bir dergi ve gazete de çıkarılabilir, radyo da kurulabilir veya bu araçlara sahip kişi ve kurumlarla menfaat birliği yapılabilir.
Yeni bir İlmihal çalışması
Müslümanların yapması gereken işlerin başında gelen en önemli çalışma “İlmihal” çalışması olmalıdır. Mutlaka  'Yeni bir İlmihal' yazılmalıdır. Avrupa’da yaşayan müslümanların yaşam şartları farklıdır. Çünkü, Avrupa farklıdır. Avrupa Ehlikitaptır. Geleneksel din anlayışından kaynaklanan yanlışlarımızdan uzaklaşarak, insanların dînî anlayışları, Kuran'ın penceresinden hareketle geliştirilmelidir.
Müslümanlar içinde yaşadıkları toplumda aydın bir müslüman kimliğiyle yaşayabilecekleri şekildek donatılmalıdır. Geçmişte yazılan ilmihallerin bugünün insanına ve de Avrupa’da yaşayan müslümanların ihtiyaçlarına cevap veremediği aşikardır. Hatta bu ilmihaller Avrupa ülkelerinde sıkıntı bile doğurmaktadır.
Bu İlmihal Avrupa'nın şartlarını bilen yani Avrupa'yı, Avrupalı'yı, Avrupa'da yaşayan müslümanları ve onların yaşam şartlarını çok iyi bilen, tanıyan, ön yargısız, ufku geniş  uzman kişiler tarafından Kur”an esas alınarak hazırlanmalıdır. Bu “İlmihali” Avrupa’da yaşayan din bilginleri hazırlamalıdır. Arap ülkelerindeki ve Türkiye’deki müslüman alimler hazırlamamalıdır.
Bu İlmihal, „Ehl-i Kitap çoğunluk içinde azınlık olarak bulunan müslümanlar İslâm'ı nasıl yaşamalıdırlar?“ sorusunun, her konuda rahatlatıcı cevabını içeren bir ilmihal olmalıdır: Yani müslümanların işlerini zorlaştıran değil kolaylaştıran, onların ellerinden tutan bir ilmihal olmalıdır.
Bu ilmihal bir mezhebin görüşünü yansıtacak şekilde, mezhep taasuubuyla, meşrep taassubuyla  hazırlanmamalıdır.  Kur’an esas alınarak hazırlanmalıdır.
Bazı dînî kavramlar yeniden gözden geçirilmelidir.
Vakıflar kurulmalıdır
Müslümanların “zekat, fitre, sadaka, bağış ve kurban” gibi mali badetleri bu vakıfta toplanmalıdır. Toplanan bu sadakalar Almanya’da harcanmalıdır. Kur’an, yardımların en yakınımızdakilerden başlayarak verilmesini ister. Müslümanların Almanya’da yapacakları bir o kadar hizmet var iken Afrika ülkelerine, Asya ülkelerine büyük ölçüde yardım yapamazlar. Kur’an’ın ruhuna uygun değildir. Kendi evinde yangın varken başkasının evindeki yangını söndürmeye kimse gitmez, gidemez. Müslümanlar arasında yardımlaşma elbette olacaktır, ancak bu yardımlaşma Almanya dışında yaşayan müslümanlar için kırkta bir oranında olmalıdır.
Doğru olan zekatların büyük bölümünün Almanya’da kalmasıdır. Kurbanların da Almanya’da kesilmesidir, Alman komşularımızla birlikte paylaşılmasıdır. Sosyal kurumlarla işbirliği yaparak ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasıdır. Bu durum Allah’ın rızasına daha uygun olacaktır.  Diğer hizmet alanlarında da aynı hassasiyet gösterilmelidir.
Kurban ve Zekat paralarıyla ihtiyaç duyulan kurumlar kurulabilir. Okul, gazete, dergi, cami ve araştırma merkezi gibi müslümanları bilgi olarak besleyen, donatan kurumlar kurulabilir. 
Mesela:
1- Üniversite öğrencilerine burs verilebilir: Bu alan müslümanların üzerinde hassasiyetle durması gereken bir çalışma alanı olmalıdır. Kadro elamanlarını yetiştiremeyen bir topluluk başarısızlığa mahkumdur. Hasbelkader ilk öğretim okullarından mezun olmuş veya sonradan meslek yapmış, imkanları ölçüsünde İslâmi teşkilatlar içinde hizmete devam eden gönüllülerle, müslümanlar uzun vadede  hizmetlerine devam edemezler.
Üniversitelerde okuyan öğrenciler desteklenmelidir. Yeterli miktarda burs verilerek  desteklenmelidir. Doktora yapanlar daha çok desteklenmelidir. Bu vesileyle gelecekte teşkilatlar ehil imsanların eline teslim edilmiş olacaktır.
2-İhtiyaç duyulan yerlere minareli camiler yapılabilir: Müslümanlar fabrika binalarından, arka binalardan, bodrumlardan kurtarılmalıdır. Bodrumdaki dine kimse itibar etmez. Bodrumdaki dinin mensubuna da kimse gereken değeri vermez.
3- Gazete, dergi, radyo ve televizyon kurulabilir: Böylece müslümanlar arasında eğitim birliği sağlanacak ve hem de  eğitim seviyeleri yükselecektir.
4- İslâm’ı tanıtım amaçlı konferaslar ve paneller düzenlenebilir: Ancak bu konferanslar Kur’an esas alarak hazırlanmalıdır. Mezhep ve meşrep taasubuyla hazırlanmamalıdır.
5- İslam araştırma enstitüleri ve okulları açılabilir: Araştırma enstitüleri müslümanların geleceğinin sağlam temeller üzerine oturması için gerekli olan bir kurumdur. Bu enstitülerinin araştırmalarının sonuçları müslümanlarla sürekli paylaşılmalıdır. İlk okuldan liseye kadar özel okullar açılmalıdır. Bu okullar da bir mezhep ve meşrep taassubundan uzak Kur’an merkezli din eğitimi yapılmalıdır.
6- Çocuk yuvaları açılabilir: Çocuk yuvaları çocuğun eğitimi açısından fevkalade önemlidir. Dil eğitimi açısından, görgü kuralları açısından ve hem de temel dini bilgiler açısından fevkalade önemlidir.
7- Gençlik merkezleri açılabilir: Gençlerin kötü alışkanlıklardan uzak tutulması için gerekli olan gençlik merkezleri açılmalıdır. Bu merkezlerde sportif faaliyetler, müzik eğitimi, tiyatro eğitimi verilebilir. Meslekî yönlendirme yapılabilir.
8- İlk öğretimdeki öğrencilerin başarılarının artması için okul öğrencilerini destekleme kursları açılabilir: Bu kurslar çocukların okullardaki başarılarının artırılması için gerekli olan kurslardır. Bu kurslar veli ve okul işbirliği ile desteklenebilir.
9- Kütüphaneler açılabilir: Bu kütüphanelerde Kur’an merkezli din kitapları bulundurulmalıdır. Aynı zamanda okuma akşamları düzenlenerek müslümanların bilgi seviyeleri yükseltirlmelidir.
Eleman yetiştirmek  
Müslümanların, teşkilatlarına elaman yetiştirmek gibi bir lüksü olmamalı, vasıflı insan yetiştirmek gibi bir derdi olmalıdır. Böylece yetişen vasıflı elemanlar içinden, doğal seyrinde ihtiyaç duyulan birim ve konularda eleman seçmek daha kolay ve mantıklı olacaktır.
Seçilen bu elemanların müslümanların amaçları doğrultusunda bilgilendirilecekleri ve belirli becerileri elde edebilecekleri enstitüler açılarak istenilen vasıflarla donatılmış personel elde edilebilir. Müslümanlar yetiştirdiklerii insanların vasıflı olmasına özen gösterirlerse, sözkonusu şahıslar her yerde faaliyetlerini sürdürebilirler. Bu konuda bilhasa iş adamlarına önemli görevler düşmektedir. İş adamlarımız yetişmiş elaman aramamalıdır, elaman yetiştirmelidir.
İrşad faaliyetleri
Çuurlu bir müslüman yetiştirmek özlemiyle çalışan müslümanlar,  önlerine hedef olarak irşad faliyetlerini ve nafile ibadetleri koymamalıdır. Böyle yapılırsa müslümanlarda ruhbanlığa doğru bir kayma olur. İslâm eğitiminde nafile ibadetlerin yeri bellidir. Adı üstünde o ibadetin adı nafiledir. Yani boş zaman ibadetidir.
'İnsanlara hizmet etmek (Cihad) gibi ulvi bir davası olan insanların başka şeyleri yapmaya zamanı kalmaz'
İmamların eğitiminin gözden geçirilmesi
Camilerde hizmet veren din görevlilerimize gerekli olan saygı ve hürmet kendilerinden esirgenmemelidir. En az bilgili olan imam bile,- madem onun arkasında namaz kılıyor ona tabi oluyoruz- hürmete layık büyüğümüz, önderimiz olarak baş tacı edilmelidir, tahsildar ve garson olarak kullanılmamalıdır. Onlar, ulema mı, Umera mı? sıralamasında birinci sırada olmalıdırlar. Geçim kaygısıyla, başkana ve idare heyetine veya cemaatın önde gelenlerine yağ çekmek mecburiyetinde bırakılan imamın ne kendisine ne de başkasına faydası olur.
Donanım konusuna gelince; imamlara  ilk önce ülke lisanını öğrenme konusunda yardımcı olunmalı, teşkilat imkanları lisan öğrenimi için seferber edilmelidir. Lisan öğenimine parelel olarak hutbeler en azından iki lisanda okunmalıdır. Alt yapısı olan gençler imkanlar zorlanarak yukarıda sözünü ettiğim enstitülerde belirli periyodlarla ehil kişilerin gözetiminde  eğitime tabi tutularak yetiştirilmelidir.
Din İşleri Yüksek Kurulu (DİYK)oluşturulmalıdır
Müslümanlar kendi dini problemini kendileri çözmelidir. Bu iş için, ehil olan din alimlerinden oluşan bir din kurulu oluşturulmalıdır.  Ancak her iki kurulun fetvaları da bağlayıcı değil tavsiye niteliğinde olmalıdır. Ve aynı şekide başka konularda da DİYK benzeri kurullar oluşturularak en azından hedef kitlenin günlük dini problemlerine neşter vurulmalıdır. Yani sadece dini alanda değil bunun yanısıra sosyal, kültürel ve hukuki alanlarda da benzeri kurullar oluşturulmalıdır.
Müslim ve Gayri Müslim Göçmen kuruluşlarla işbirliği..
Bu tür faaliyetler uzman eleman işidir, nitelikli eleman ister, cemaat, tarikat, meşrep fanatizminden uzak olmayı gerektirir, özveri ister. Diyalog hep bana düşüncesiyle kurulmaz, biraz sana biraz da bana anlayışıyla kurulur.
Hele 11 Eylülden sonra, müslümanlar dışarda olup bitenlere bîgâne kalarak, müslümanlığı cazibe merkezi haline getiremezler.
Dini cemaatlarla olan ilişkiler de aynı şekilde cemaat, tarikat ve meşrep fanatizminden uzaklaşarak kurulabilir.
Müslümanlar Ehl-i Kitapla olan ilişkilerini  Kur’an ve Sünnet çizgisine oturtmalıdırlar. Günümüzde dünyadan başka bir hayatı gerçek kabul etmeyen modern insanlara nispetle, Ehl-i Kitab'ın müslümanlığa yakın olan inançlarını dikkate alıp onlarla olan hukukun bu temelde oluşturulması  gerekir.
Camilerimizin fizik mekanları  yeniden gözden geçirilmelidir
„Camiler yeniden gözden geçirilmelidir. Mümkünse arka binalarda, bodrum katlarda, birinci ve ikinci katlarda ibadet yapma yerine, ihtiyaca göre şehrin mekezi yerlerine minareli camiler inşa edilmelidir.  İçine giren insanlarımızın manevi bir atmosfere bürünebilmelerini sağlayacak ortam oluşturulmalıdır. Böylece İslam medeniyetinin merkezini teşkil eden camiler Avrupa'da da işlerlik kazanabilir.
Estetik ve temizliğe önem verilmelidir. Çorap kokusundan, tuvalet kokusundan dolayı huşu içinde ibadet yapılamayan camilerimiz var. Secdeye inince burnumuzun direği sızlıyor. Bu faaliyetlerin denetlenmesi için her bölgede bir murakıb heyeti kurulabilir.
Bu konularda, bölgeler  kendi yerel yönetimleriyle ilişkiye girebilirler. Samimiyete ve güvene dayalı iyi niyetli çalışmalarla sorunlar mutlaka  çözülecektir.
Takiye yaparak:
-„Ben ondan değilim de“,
-„İşte karşılıklı menfaat birlikteliğimiz var da“,
-„Aslında o kötü, ben daha iyiyim de“ gibi, çelişkili, iftiraya ve kıskançlığa dayalı tutarsız ifadelerle güven ortamı oluşturulamaz. Oluşturuluyor gibi görünse bile bir gün ipler kopuverir. Şeffaflık esastır. Şeffaf olmayan müslümanlara Allah münafık der...Allah Münfıkların şerrinden gerçek müslümanları korusun...

Sonuç

İNFAK Müslüman’ım ve İŞİTTİM İTAAT ETTİM diyen her Mümin'ın olmazsa olmazıdır..Allah aklını çalıştırmayan teslimiyetçiler için şöyle der:

“-Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler:

“Sizi cehenneme ne soktu?

Onlar şöyle derler:

Biz namaz kılanlardan değildik.

Yoksula yedirmezdik.

Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık.

Ceza gününü de yalanlıyorduk.

Nihayet ölüm bize gelip çattı.“

Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.

Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar? Onlar sanki aslandan kaçan yaban eşekleridirler.” Müddessir 40-51

“İÇİMİZDEKİ

BEYİNSİZLERİN

YÜZÜNDEN,

BİZLERİ HELAK

EDERMİSİN

ALLAHIM! “ A`raf suresi 155.âyet



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder