22 Ekim 2011 Cumartesi

AVRUPA’DA KURULMUŞ OLAN İSLÂMÎ KURULUŞLAR YENİDEN YAPILANMAK ZORUNDADIR


Rüştü Kam  30.03.2011

Berlin’de İslam Konferansları düzenleniyor. Ancak bu İslâm Konferansları’nın İçişleri Bakanlarının başkanlığında yapılması bu toplantılara gölge düşürüyor.  İçişleri bakanlıkları güvenlikten sorumlu bakanlıklardır. İslam konferansı’nın güvenlikle alakasının olmaması gerekir. Bu şekildeki organizeler uzlaşmacı değil kavgacı bir ortamın oluşmasına vesile olabilir. Müslümanların düşüncelerinde terörist muamelesi yapılıyormuş gibi bir izlenimin uyanması, müslümanları yaralar. Güven ortamı oluşmaz. İçişleri bakanlarının elinde sopa vardır. Gül yoktur, güvercin yoktur, zeytin dalı yoktur. Bu toplantıların Eğitim bakanlığının başkanlığında toplanması güven ortamının oluşması açısından daha faydalı olacaktır. Müslümanların konumu güvenlik açısından değil de din eğitimi açısından ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Bu toplantılarda müslümanlar kendilerini potalsiyel suçlu değilde, Cumhurbaşkanımız Wullf’un ve Hükümet Eden Belediye Başkanımız\Başbakanımız Wowereit’ın da dediği gibi Almanya’nın bir gerçeği olarak görmeye başlarlarsa ve sorunların çözümünde kendilerine görev düştüğüne inanırlarsa, gerçekten sorunlar birer birer çözülecektir.
Samimiyet ve güven esastır
Ayrıca toplantıya çağrılanların  da din ile, dini cemaatlarla alakalı olmayışı İslâmi kuruluşların mensuplarını derinden yaralamaktadır. Toplantıya davet edilen bazı kuruluşların üyeleri arasında bir cami derneği bile yoktur,  din hizmeti veren bir dernek yoktur. Dahası, İslam dini ile alakası olmayan, Kur’an’ı istifade edilmesi gereken bir kitap olarak görmeyen kişilerin de bu toplantılarda taraf olarak bulunması aynı şekilde İslâmi hizmet veren kuruluşları yaralamaktadır.
İslâmi kurum ve kuruluşların da bu olumsuzluklarda elbette katkıları vardır. Değişik isimler altında oluşturulan kurumlar da, güven ortamının oluşması açısından Alman Devletini rahatsız ediyor olabilir. Müslümanların birlikte haraket etmeleri, sorunların çözümünde devletin konu ile ilgili kurumlarına yardımcı olmaları arzu edilen bir yapılanmadır.  Bu açıdan konuya yaklaşırsak:
Müslümanların teşkil ettiği kuruluşların yeniden yapılanmaya ihtiyacı vardır. Müslümanlar dünyada ve özellikle de halkı müslüman olan ülkelerde olup bitenleri görmezlikten gelerek, hiçbirşey olmuyormuş gibi davranamazlar. Arap ülkelerindeki son olaylar özgürlük arayışın da gelinen son noktayı götermektedir. 
Müslümanların yeniden yapılanmaları gerekir
Hele Avrupa ülkelerinde yaşayan müslümanların, mezhep ve meşrep endişelerini bir kenara bırakarak  hızlı bir şekilde hareket ederek, Avrupa’nın şartlarını da göz önünde bulundurarak demokrasinin içinde kalarak, tez elden yeniden yapılanmaları gerekir. Geçmişten devralınan yapılanmalar bugünün müslümanlarına faydalı olamadığı gibi, içinde yaşanılan toplumun fertlerine de korku veriyor. Almanya’da ve Avrupa’da yaşayan müslümanlar geçmişte buraları imar eden insanlardır. Şimdi de geleceklerini aynı gayret ve fedakarlıkla şekillendirmek zorundadırlar.  Ancak geleceğin şekillendirilmesi bazı yapısal değişiklerin yapılmasına bağlıdır.

NELER NASIL YAPILMALIDIR
Yeniden yapılanma çok ciddi şekilde üzerinde durulması gereken ve Avrupalı müslümanlar açısından önem arzeden hayati bir konudur. Bu zamana kadar uygulanan metodların belli teşebbüslerin, niyet ve nitelik yoksunluğundan dolayı taasup ve noksan uygulamalarla bir türlü rayına oturamaması, hastalığı kronikleştirmiştir.
Müslümanlar, hem düşünce planında, hem de öze yönelik değişiklikler planında, köklü bir yapılanma içine girmelidirler. Çünkü, her kurumsal faaliyet zaman, şartlar ve taleplerin gereği olarak, kendini işlev ve içerik olarak her konuda yenilemek mecburiyetindedir. Aksi halde gerek içinde barındırdığı kitleden, gerekse dışında muhatap olduğu kitleden uzaklaşmak ve kopmak durumunda kalacaktır, demode olacaktır.
Doğal olarak müslümanların hem söylem, hem de kurumsal organizasyon olarak durumunu köklü bir şekilde gözden geçirmesi gerekir. Bu konularda adım atacak cesur ve  sorumluluk taşıyan iyi niyetli ehil  yöneticilere ihtiyaç vardır.

Müslümanlar için yeniden yapılanma gerekli midir?
Yeniden yapılanmaya her açıdan ihtiyaç vardır. Ancak bu ihtiyacı giderecek potansiyeli ciddi bir şekilde gözden geçirmek gerekir: çünkü, yeniden yapılanmanın bedeli vardır, yeniden yapılanmanın şartları ağırdır, yeniden yapılanma fedakarlık ister, yeniden yapılanma ehliyet ister, yeniden yapılanma zamana ve şartlara göre tecditler ister.
Yeniden yapılanma, mümkün olduğu kadar ön yargılardan uzak, yeterli birikime ve analiz gücüne sahip kişilerin öncülüğünde, tabanın sesini de dinleyerek, mevcut kaynaklar tesbit edilerek yapılmalıdır.
Yeniden yapılanma sürecinde, bulundukları makamları kendine ait ve kurumu kendisiyle özdeşleşmiş gören bazı kişilerin, bu süreçten rahatsız olup, makam, mevki ve menfaat telaşıyla ciddi sorunlar ve engeller çıkarabileceği gözardı edilmemelidir. Bu kişilerin, kendi menfaatlerini, teşkilat menfaati gibi takdim etmeleri her zaman mümkündür.

YENİDEN YAPILANMA
1- Yapısal değişiklikler
Teşkilat saydamlığı esas alınmalıdır. Şimdiye kadar çekilen sıkıntıların temelinde takiyeci bir mantık yatmaktadır. Bu da içinde yaşdığımız topluma verdiğimiz güveni (yapılan bütün olumu icraatlara rağmen) zedelemektedir. Bundan dolayı teşkialatlarımızı temsil eden şahısların içeride söyledikleri ve yaptıklarıyla dışarıda söyledikleri ve yaptıkları örtüşmelidir, uyum içinde olmalıdır ki beklenilen güven oluşabilsin.
Müslümanların kurdukları teşkilatlarda teşkilatların genel başkanı dahil bütün yöneticileri atamayla değil seçimle işbaşına gelmelidir. Cemaat atanan başkandan daha ziyade kendi seçtiği başkanla çalışmak ister.
Genel Başkan ve dernek başkanları en fazla dört sene süreyle icra heyetlerinin başında kalabilmelidir.      (Bu süreler şartlara göre kısaltılabileceği gibi uyatılabilmelidir de)
Katılımcı şûrâ prensibinin karar alma mekanizmasında esas alınması.
Katılımcı şura prensibi doğru bir ifadedir. Sorun bu anlayışın doğru olarak uygulamaya konulmamasında yatmaktadır. Bu prensib, esas alınmanın da ötesinde bütün işleviyle birlikte titizlikle uygulanmalıdır, yani şurada istişare heyetine rağmen karar alınmamalıdır. Peygamber efendimizin ''Ümmetim yanlışta ittifak etmez'' buyruğu dikkate alınmalıdır. Sahibimizin de “Aklınızı çalıstırmazsanız sizi pislik içinde bırakırım[1] buyruğu, şûrâda tüm boyutlarıyla geçerli olmalıdır.
Genel Merkez, Bölge ve Şube ilşkisinin belirlenmesi
Genel Merkez ve Şube ilişkilerinde bulunulan ülkelerin hukuku çerçevesinde federatif bir yapı esas alınmalıdır. Yani her bölge ve şube özerklik haklarını korumalıdır. Ve Genel Merkezle olan münasebetler bu yapı çerçevesinde özenle sürdürülmelidir.
İslam yerinden yönetimi esas alır ve güdümlü idareye karşı tavır koyar. Doğru olan da budur. Buradan hareketle her kuruluşun kendi tüzüğüyle ve adıyla varlığını sürdürmesi icabeder.
Müslüman teşkilatlar her bölgede federasyonlar kurarak varlıklarını sürdürmelidir. Faaliyet alanları farklı olan lokal kuruluşlar da çatı organizasyonlarını üye olarak desteklemelidirler. Bölge federasyonları bulunulan ülke çapında konfederasyonlarını oluşturmalıdırlar. Eyalet ve Ülke hukuku bu oluşumda belirleyici olmalıdır.
Böylece lokal kuruluşların faaliyetleri federasyonu olumsuz olarak etkilemeyecektir. Gerekli görüldüğü takdirde federasyonun dünya görüşüne muhalefet eden veya faaliyetleriyle federasyonu  zor durumda bırakan dernekler rahatlıkla federasyon bünyesinden çıkarılabilirler.
Kadın, Gençlik ve diğer kuruluşlar
Kadın, gençlik ve diğer kuruluşlar da çeşitli isimler altında dernekleştirilerek kendi federasyonlarını oluşturmaları ve konfederasyona, federasyon olarak üye olmaları, ancak kendi faaliyet alanlarında serbest bırakılmaları sağlanmalıdır. Çatı organizasyonuna bağlılıkları resmi üyelik şeklinde olmalıdır. Federasyon ayda bir olmak üzere üye derneklerle toplantılar yaparak faaliyetlerle ilgili bilgiler almalı ve yeni stratejiler belirlemelidir. Bu toplantılar kamuya açık olarak yapılmalıdır. Stratejilerin belirleneceği toplantılar istisna tutulabilir. Spor kulüpleri, veli dernekleri v.b. kuruluşlarda aynı prensiplerle çalışmalıdırlar.
2- Eğitimde yeniden yapılanma
Her teşkilatın bir el kitabı olmalıdır. Böyle bir çalışmanın yapılması fekalade faydalı olacaktır. Ancak muhtevanın akademik bir süzgeçten geçirlerek kitap haline getirilmesi gerekir. Böyle titiz bir çalışmayla daha faydalı sonuçlar elde edilebilinir. Ancak bu kitapçık içinde yaşanılan toplumun hukuk yapısına ters düşmemelidir.
Eğitim kurumları, dernekleşerek ve de özelleştirilerek federasyon içinde yerlerini almalıdırlar. Yaptığı faaliyetlerin getirisiyle ayakta durabilenler durmalı, duramayanlar belirli zaman dilimi içinde yapılabiliyorsa sübvanse edilmeli, yapılamıyorsa elden çıkarılmalıdırlar.
Müfredat programları bulunulan ülkenin şartları göz önünde bulundurularak ehillerince modern çağın eğitim metodlarından faydalanılarak hazırlanmalıdır.
Ders kitapları Ehl-i Kitap gerçeği göz önünde bulundurularak ehillerince hazırlanmalı ve okutulmalıdır. Diğer sahalarda, Tarih, Türkçe ve  Ehli Kitap medeniyetini tanıtan entegrasyon amaçlı kitaplar uzmanlarınca hazırlanacak veya başka yollarla tedarik edilebilecek yardımcı kitaplar da, faydalanılabilecek kitaplar olarak eğitim kurumlarına tavsiye edilmelidir. Öğretmenler çalışmalarında kaynak arama derdine düşmeden bu kitaplardan azami derecede yararlanabilmelidirler. Tabii ki derslerde bu kitapların dışında başka kitaplardan faydalanılamaz gibi bir şart, eğitimde kısırlaşmanın yolunu açar.
Müslümanlar yaygın ve örgün eğitime ağırlık vermelidirler. Eğitim kurumları da kendilerini yaygın ve örgün eğitime göre programlamalıdırlar. Örgün eğitimler hafta sonunda, yaygın eğitim hafta içinde  yapılmalıdır, böylece yaygın eğitim için gerekli zaman ve zemin oluşturulmuş olacağı gibi, eğitimci sıkıntısı da çekilmeyecektir.
Hafta içinde camilerde nachhilfe eğitimi yapılmalıdır
Bu şekildeki bir eğitim organizasyonu ile cemaat birebir eğitime tabi tutulacağı için, yanlış  cephelere kaymalar asgariye indirilmiş olacaktır. Hafta içinde camilerde nachhilfe eğitimi yapılmalıdır. Dolayısıyla çocuklar için cami faydalı hale geleceğinden, cami zorla gidilen bir yer olmaktan çıkacak ve cazibe merkezi haline gelecektir. Din eğitimi de hafta sonlarına kaydırılarak uygun ortamlarda belirli bir disiplin içinde günde üç ders saati olmak şartıyla toplam altı ders saati olarak verilmelidir. Böylece öğrenciler arasında yaş ve seviye tespiti yaparak cami eğitimi daha faydalı hale getirilmiş olacaktır.
İnternet ve radyonun eğitim amaçlı olarak kullanılması
Böyle bir çalışma gereklidir, ancak pahalı bir çalışmadır. Müslümanlar arasındaki yorum uyumunu sağlayacak  profesyonel ciddi bir dergi ve gazete çıkarılabilir. Hem teşkilat mensupları hem de dışarıdaki insanların istifadesine sunulabilir. İnternet, radyo ve televizyon gibi araçlarla da eğitim hizmetleri sunulabilir. Sözkonusu araçlara sahip değilsek bile bu araçlara sahip kişi ve kurumlarla menfaat birliği kurulabilir.
Yeni bir İlmihal çalışması
'Yeni bir İlmihal' yazılmalıdır. Geleneksel din anlayışından kaynaklanan yanlışlarımızdan uzaklaşarak, insanların dini idrak ve şuurları, Kuran'ın penceresinden hareketle geliştirilmeli, insanlarımız içinde yaşadıkları toplumda aydın bir müslüman kimliğiyle yaşayabilecekleri şekildeki özelliklerle donatılmalıdır.
Bu İlmihal Avrupa'nın şartlarını bilen yani Avrupa'yı, Avrupalı'yı, Avrupa'da yaşayan müslümanları ve onların yaşam şartlarını çok iyi tanıyan, ön yargısız, ufku geniş  uzman kişiler tarafından Kur’an esas alınarak hazırlanmalıdır.
Bu İlmihal „Ehl-i Kitap çoğunluk içinde azınlık olarak bulunan müslümanlar İslâm'ı nasıl yaşamalıdırlar?“ sorusunun her konuda rahatlatıcı cevabını içeren bir ilmihal olmalıdır: Yani müslümanların işlerini zorlaştıran değil kolaylaştıran, onların ellerinden tutan bir ilmihal olmalıdır.

Burs Yönetmeliği
Burs, müslümanların üzerinde hassasiyetle durması gereken bir çalışma alanı olmalıdır. Kadro elamanlarını yetiştiremeyen bir topluluk başarısızlığa mahkumdur. Hasbelkader ilk öğretim okullarından mezun olmuş veya sonradan meslek yapmış, imkanları ölçüsünde teşkilatlar içinde hizmete devam eden gönüllülerle, müslümanlar uzun vadede  hizmetlerine devam edemezler.
Üniversitelerde okuyan öğrenciler geçinebilecekleri kadar burs verilerek mutlaka desteklenmelidirler. Burs verilecek öğrencilerde aranacak vasıflar elbette olacaktır, ancak bu vasıflar, dar bir çerçeve içine sıkıştırılan üç beş maddelik cemaat mensubiyetiyle ilgili  vasıflar olmamalıdır. 
Bursları Genel Merkez veya bölgeler değil, şubeler vermelidir. Böylece şubelerin bünyesinde vasıflı elamanların sayısı artacak ve cemaat kime ne veriyorsa onu bilecek ve hergün gözünün önünde görecek, şubelerdeki sorumluluk bilinci artacaktır. Özet olarak şubeler arası hayırda yarış teşvik edilmiş olacaktır. En önemlisi bu vesileyle teşkilatlar ehil imsanların eline teslim edilmiş olacaktır.
Eleman yetiştirmek  
Müslümanların, teşkilata elaman yetiştirmek gibi bir lüksü olmamalıdır. Vasıflı insan yetiştirmek gibi bir derdi olmalıdır. Böylece yetişen vasıflı elemanlar içinden doğal seyrinde ihtiyaç duyulan birim ve konularda eleman seçmek daha kolay ve mantıklı olacaktır.
Seçilen bu elemanların teşkilat amacı doğrultusunda bilgilendirilecekleri ve belirli becerileri elde edebilecekleri enstitüler açılarak istenilen vasıflarla donanmış personel elde edilebilir. Eleman yetiştirmek için yukarıdaki metodun tercih edilmesinin sebebi şudur: Teşkilat için yetiştirilen insan çoğunlukla teşkilat varlığını sürdürdüğü müddetçe var olabilmekte aksi sözkonusu olduğunda ise yokolabilmektedir. Halbuki müslümanlar yetiştirdiği insanların vasıflı olmasına özen gösterirlerse, sözkonusu şahıslar,  bırakın kaybolmayı hiç teşkilatımızın olmadığı yerde bile çalışmalar başlatıp yeni  şubeler kurabilirler.
3- İrşad ve Tanıtma faaliyetlerinin reorganizasyonu
İrşad faaliyetlerinde Kur’an esas alınmalıdır. Tebliğ ve irşad denilince İslâm'ın tebliği, insanların irşadı akla gelir. Bu konuda Sahibimiz'in mihmandarlığı tebliğciler için yeterlidir.
Ne yaptığını bilen donanımlı, faaliyet yapacağı alana göre şuurlandırılmış tebliğ ve beyan edici elamanlar yetiştirmek esastır. Bundan ötesi propagandist yetiştirmek, çığırtkan yetiştirmek olur. Bu tür elemana gerek yoktur: Çünkü bu elamanlar cemaat fanatizmiyle hareket ederler. Gayesi Allah’ın rızasını kazanmak olan teşkilatların böyle ucuz kahramanlara ihtiyacı olmaz. Teşkilata üye yetiştirmek olmamalıdır maksat, maksat Allah’a duruşu belli kul yetiştirmek olmalıdır.
İrşad derslerinin, hassaten nafile ibadet ve zikir programlarının teşvik edilmesi.
Gerçek bir müslüman yetiştirmek özlemiyle çalışan bir teşkilat, önüne hedef olarak irşad faliyetlerini ve nafile ibadetleri koyuyorsa, orada ruhbanlığa doğru bir kayma olur. Sistemlerin değil tarikatların alternatifi olmak gibi bir anlayışın varabileceği sonuçtur bu.
İslâm eğitiminde nafile ibadetlerin yeri bellidir. Merkezi idarenin nafile ibadetleri teşvik etmesi müslümanları  teşkilat amacının dışına taşımak olacaktır.
'İnsanlara hizmet etmek (Cihad) gibi ulvi bir davası olan insanların başka şeyleri yapmaya zamanı kalmaz'
Müslümanların kurdukları teşkilatlarda  genel olarak irşad faaliyeti yapılmaktadır. Sanki amaç problem çözmek, insan eğitmek  değil de beyin yıkamak gibi. „Hedef kitlenin derdi nedir? Bizler bu insanların ellerinden nasıl tutar da onlara yardımcı olabiliriz?“ diye bir düşüncenin geliştirilmesinin  planları maalesef  yapılmamaktadır. Bu durumun gözden kaçmış olabileceğini ümit ediyorum. Aksi taktirde insanların müslüman olmaları için sebep kalmamaktadır.
İmamların eğitiminin gözden geçirilmesi
Camilerde hizmet veren din görevlilerinin yaptıkları iş karşılığında hak ettikleri maaş  kendilerine verilmelidir. İkinci olarak imam olmalarından ötürü gerekli olan saygı ve hürmet kendilerinden esirgenmemelidir. En az bilgili olan imam bile,- madem onun arkasında namaz kılıyor ona tabi oluyoruz- hürmete layık büyüğümüz, önderimiz olarak baş tacı edilmelidir, tahsildar ve garson olarak kullanılmamalıdır. Ulema ve Umera sıralamasında birinci sırada olmalıdır. Başkana ve idare heyetine veya cemaatın önde gelenlerine yağ çekmek mecburiyetinde bırakılan imamın ne kendisine ne de başkasına faydası olur.
Donanım konusuna gelince; imamlara  ilk önce ülke lisanını öğrenme konusunda yardımcı olunmalı, teşkilat imkanları lisan öğrenimi için seferber edilmelidir. Lisan öğenimine parelel olarak hutbeler en azından iki lisanda okunmalıdır. Alt yapısı olan gençler imkanlar zorlanarak yukarıda sözünü ettiğim enstitülerde belirli periyodlarla ehil kişilerin gözetiminde  eğitime tabi tutularak ihtiyaç duyulan kadar imam yetiştirilmelidir.
Din İşleri Yüksek Kurulu (DİYK)oluşturulmalıdır
Bölge federasyonları içinde ve konfederasyon bünyesinde kurumlaştırılmalıdır.  üyeleri atama usulüyle değil ehillerince seçim usulüyle işbaşına getirilmelidir. Her bölge kendi dini problemini kendisi çözmelidir. Konfederasyon içinde kurumlaşan DİK ise, bölgelerde çözülemeyen konularda araştırma yapabilecek bir üst kurul olmalıdır. Ancak her iki kurulun fetvaları da bağlayıcı değil tavsiye niteliğinde olmalıdır. Ve aynı şekide başka konularda da DİK benzeri kurullar oluşturularak en azından hedef kitlenin günlük dini problemlerine neşter vurulmalıdır. Yani sadece dini alanda değil bunun yanısıra sosyal, kültürel ve hukuki alanlarda da benzeri kurullar oluşturulmalıdır.
Türkçe ve Türkçe olmayan tanıtma çalışmaları...
Türkçe ve Almanca yapılmış olan basılı ve sesli yayınlar derlenerek ihtiyaca uygun olanlarının üyelere servisi yapılmalıdır. Ancak bu pahalı bir çalışmadır. bu konularda çalışma yapan kurumlara siparişler verilerek daha ucuz ve daha az emekle bu ihtiyaç karşılanabilir. Teşkilat iş yapmak yerine işi organize edip, plan ve programını yapıp uzmanlarına havale etme yolunu seçmelidir. Yani özel teşebbüslerle işbirliğine gitmelidir. Ancak teşkilat bu işleri takip edecek kurul ve kurullar oluşturabilir. Bu kurullar dernek ve şirket statüsünde hizmet verebilir. Dolayısıyla Genel Merkez'deki personel fazlalığı da giderilmiş olur.
Müslim ve Gayri Müslim Göçmen kuruluşlarla işbirliği..
Bu tür faaliyetler uzman eleman işidir, nitelikli eleman ister, cemaat fanatizminden uzak olmayı gerektirir, özveri ister. Diyalog hep bana düşüncesiyle kurulmaz, biraz sana biraz da bana anlayışıyla kurulur.
İstenen çalışma böyle bir çalışma olacaksa hemen işe başlanılmalıdır. Hele 11 Eylülden sonra, müslümanların dışarda olup bitenlere bigane kalarak cazibe merkezi olmaları mümkün değildir.
Dini cemaatlarla olan ilişkiler de aynı şekilde cemaat fanatizminden uzaklaşarak kurulabilir.
Müslümanlar Ehl-i Kitapla olan ilişkilerini  Kura'n ve Sünnet çizgisine oturtmalıdırlar. Günümüzde dünyadan başka bir hayatı gerçek kabul etmeyen modern insanlara nispetle, Ehl-i Kitab'ın müslümanlığa yakın olan inançlarını dikkate alıp onlarla olan hukukun bu temelde oluşturulması  gerekir.
Camilerimize yeni şekiller kazandırılmalıdır.
„Camilere yeniden gözden geçirilmelidir. Mümkünse birinci ve ikinci katlarda ibadet yapma yerine, ihtiyaca göre şehrin mekezi yerlerine minareli camiler inşa edilmelidir.  İçine giren insanlarımızın manevi bir atmosfere bürünebilmelerini sağlayacak ortam oluşturulmalıdır. Böylece İslam medeniyetinin merkezini teşkil eden camiler Avrupa'da da işlerlik kazanabilir.
Estetik ve temizliğe önem verilmelidir. Çorap kokusundan, tuvalet kokusundan dolayı huşu içinde ibadet yapılamayan camilerimiz var. Secdeye inince burnunuzun direği sızlıyor. Bu faaliyetlerin denetlenmesi için her bölgede bir murakıb heyeti kurulabilir.
Bu konularda, bölgeler  kendi yerel yönetimleriyle ilişkiye girebilirler. Samimiyet ve güven içerisinde yapılan iyi niyetli çalışmalarla sorun çözülecektir.
Ancak kimlik gizlemekle, „Ben ondan değilim de“, „İşte karşılıklı menfaat birlikteliğimiz var da“, „Aslında o tukaka da, ben daha iyiyim de“ gibi, çelişkili tutarsız ifadelerle o istenilen güven ortamı oluşturulamaz. Oluşturuluyor gibi görünse bile bir gün ipler kopuverir. Şeffaflık esas olmalıdır.
4- Mali durum
Üyelik
Federasyon ve konfederasyon tipi bir yapılanmada çatı kuruluşlarına şahıslar değil, cemiyetler üye olacağından hukuki olarak zaten aidat alma hakkı doğmaktadır. Tek tek şahısların üye yapılması için çalışmalar yapmaya gerek kalmayacaktır.
Mensubiyet şuuru çalışmalarını samimiyetle yürüten ve hedeflerini gerçekleştirmek için gayret gösteren teşkilatlarda doğal olarak gelişecektir. Eğer gelişmiyorsa hatayı mensuplarda değil, ortaya koyduğumuz çalışmaların yukarıdaki ilkelere ne derece uyup uymadığına bakmak gerekir. Burada belirleyici olan güven unsurudur.
Hizmet alanlarına uygun yatırım
Hac hizmetlerimizin daha güzel yürütülebilmesi için yeni yapılanmaya uygun olarak konfederasyon seviyesinde şirket kurulmalıdır. Bu hizmetlerden elde edilen gelirler en küçük birimlere (şube) ulaşacak şekilde ve hizmetler katılım oranı dikkate alınarak adalet gözetilerek dağıtılmalıdır. Hac görevlileri hep aynı derneklerden değilde, konfederasyona üye olan derneklerin dönüşümlü olarak görev yapabilecekleri şekilde organize edilmelidir.
Kurban hizmetleri dedikoduya meydan vermeyecek şekilde organize edilmelidir. Kurbanların Almanya sınırları içinde kesilmesine özen gösterilmelidir. Alman komşularımızla birlikte paylaşılmalidir. Almanya’daki sosyal kurumlarla işbirliği yaparak ihtiyaç sahiplerine kurbanlarımız ulaştırılmalıdır. . Bu durum Allah’ın rızasına daha uygun olacaktır.  Diğer hizmet alanlarında da aynı hassasiyet gösterilmelidir.
Almanya’da Kurban ve Zekat paralarıyla ihtiyaç duyulan kurumlar kurulabilir. Okul, gazete, dergi, cami ve araştırma merkezi gibi kurumlar kurulabilir.  Vakıflar kurulabiliir....


[1]   Yunus 100

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder