NASIH- MENSUH MASALI
Rüştü Kam 1993
Nesh,
„Ne- se- ha“ fiilkökünden gelir, mastardır. Sözcük olarak, „yok etmek, gidermek, değiştirmek“ gibi
anlamlar içermektedir. Günlük konuşmalarda güneş gölgeyi neshetti (giderdi)
gibi anlamlarda da kullanılır. Ruhların bir bedenden diğerine geçiş anlamında
kullanılan „Tenâsuh“ ile bir kitabı çoğaltmak kopyesini çıkarmak anlamında
kullanılan „nüsha“ Kelimeleri de „nesh“
ten türemedir.[1]
Nesh, terim olarak:
1- Mutlakın takyidi (mutlak olanı
kayıt ve şarta bağlama, sınırlandırma), mücmel ve mübhemin tebyini (açık
olmayan ifadelerin açıklanması), âmm’ın
tahsisi ( umûmî ifadelerin özele tahsis edilmesi) dir.[2]
2- İstinadır[3]
3- Kimilerine göre Kur’an`dan bazı ayetlerin
kaldırılmasına veya unutturulmasına nesh denir.[4]
4- Kimilerine göre Kur’a’nın Levh-i Mahfuz’ dan
indirilmesidir.[5]
5- Müteahhir âlimlerin çoğunluğuna göre „Bir nass“ ın
hükmünü sonra gelen bir „nass“ la kaldırmaktır. Yani; şer‘i bir delille şer‘i
bir hükmü kaldırmaktır.[6] Ve
neshedilen hükümle amel edilmez.[7]
* Hükmü kaldırılmış şer’i delile mensuh; hükmü kaldıran
Şer’i delile nâsih: bu olaya da nesh denir. Hedefimiz; yukarıya aldığımız son
tarif doğrultusunda, ilk önce Kur’a’nın bünyesinde böyle bir olayın olup
olamayacağını söyleyenlerin görüşlerini ele almak; daha sonrada Kur’a’nın
bünyesinde neshin mümkün olamayacağını söyleyenlerin görüşlerini ele alarak
konuyu özetlemektir.
* Neshin alanı: Neshin alanı ahkam ayetlerdir.
A- Nesh Taraftarlarının
Delilleri:
1- Birinci delilleri,Nahl-101 dir.
„Bir âyeti başka bir âyet’in yerine getirdiğimizde, -ki, Allah ne indirdiğin
gayet iyi bilir- „sen sadece
uyduruyorsun“ derler. Hayır öyle değildir, amma onların çoğu bunu
bilmezler“.[8]
2- İkinci delilleri, Bakara 106 dir. „Biz daha iyisini
veya bezerini getirmedikçe bir âyeti neshetmez veya onu unutturmayız“.[9]
3- Üçüncü delilleri, Rad 39 dir. „Allah dilediğini siler,
dilediğini bırakır; Ümmü’l kitab O’nun katındadır.“[10]
4- Nesh taraftarlarının dördüncü delilleri: Bu konuda
icma vardır, çünkü hükmü mensuh ayetler Kur’an da mevcuttur. Bu da fiili bir
delil teşkil etmektedir.[11]
5- Beşinci delilleri neshle ilgili haberlerdir.
6- Altıncı delilleri ise, akli delillerdir.
B- Nesh Tataftarlarının neshin meydana gelmesi için
ileri sürdükleri şartlar:
a-
Nasslar uzlaşamayacak
kadar birbirleriyle çelişkili olmalıdır. Aralarını uzlaştırmak mümkün ise nesh
sözkonusu olamaz.
b-
Mensuh, nasihten önce
inmiş olmalıdır.
c-
Her iki hükümde şer’i
olmaıdır.
d-
Sıhhat açısından,
nasih mutlaka mensuhtan üstün olmalıdır. Veya denk olmalıdır.[12]
e-
Nesh ahkâm ile ( ile
ilgili) ayetlerde olmalıdır.
C- Nesh Taraflarına Göre ,Mensuh’un Kısımları:
1- Hükmü mensuh metni baki olan ayetler.
2- Metni mensuh hükmü geçerli olan ayetler.
3- Hem metni hem de hükmü mensuh olan ayetler.
Not:
Sünnet’in ayeti neshedip etmeyeceği ise nesh taraftarı alimler tarafından
ihtilaflı bir konudur.
D- Delillerin Tartışması:
1- Kur’an
da neshin olduğunu ileri sürenlerin birinci delilleri: Nesh taraftarlarının en kuvvetli gibi görünen delilleri
Nahl 101 dir. Ancak neshin alanı ahkam ayetleridir.[13]
Buradan hareketle meseleye yaklaşacak olursak bu ayet bu alana hitap
etmemektedir. Çünki bu ayet Mekkidir. Ahkamlailgili ayetler ise henüz mekkede
inmeye başlamıştır. Dolayısıyla bu ayette ki, ayetlerin yer değiştirmesinden
maksat nesh olamaz.[14]
Ibn. Abbastan gelen bir rivayete göre ilk nesh olayı kıblenin değişmesi
olayıdır.[15] Kıble
değişikliği Hicretten birbuçuk yıl sonra olduğuna göre, Mekkede inen bu ayetin
neshle bir ilgisi yoktur. Çünkü ayette vuku bulacak bir olaydan değil vuku
bulmuş olaydan bahsedilmektedir.
Dikkat
Çekmek istediğimiz ikinci husus, dik ile ilgilidir. Ayette „Bir ayeti diğer bir ayetin yerine getirdiğimizde“
buyruluyor. O halde burada söz konusu edilen şey ayetlerin yer değiştirmesidir.
Bu da ya zamanla ilgilidir ya da mekanla.
a- Yer değişikliğinden maksat,
Kur’anın diğer kitaplardan farklı olarak peyder pey inmesidir. Ilahi kitapların
toplu olarak inmesine alışkın olan Yahudiler ve Hristiyanlar bu duruma itiraz
ederek Muhammedin olaylara uygun olarak O nu kendisinin uydurduğunu
söylüyorlardı. Inkar edenler: „Kur’an O
na bir defada indirilmeli değilmiydi ?“[16]
dediler.Peyderpey inen bu ayetleri Peygamberimiz hangi sureye yazılacağını
kendisi tesbit ediyordu. Hatta bazı ayetleri önce inmesine ramen sonra inen bir
ayetten sonra yazdırabiliyordu vahiy kâtiplerine. Böylece ayetlerin yerleri
değişmiş oluyordu. Ehl-i Kitabın veya onlardan taktik öğrenen Müşriklerin bu
duruma itirazları kuvvetle muhtemeldir. Söz konusu ayet, bu itirazlara cevap
niteliği taşıyabilir.
b- Zaman değişikliğinden maksat,
Risalettir. Hz. Muhammedin Peygamber olarak gelmesiyle, Hz. Musa’nın ve Hz.
İsa’nın peygamberliklerinin son bulduğuna işaret ediyor olması daha mantıklı ve
tutarlı olsa gerektir. Mekke döneminin sonlarına doğru inen bu ayetle Hz.Musa ve
Hz. İsa’nın döneminin kapandığı, bundan sonra Hz. Muhammedin döneminin
başladığına Hicret öncesinde özellikle vurgulanmaktadır. Medinede Ehl-i
Kitab’la yüzyüze gelecek olan müslümanlara önceki şeriatların hükümlerinin
kaldı-rıldığı haber verilmiş olsa gerektir. Burada „daha güzeli ve benzeri“
olan Hz. Muhammed’in Getirdiği Şeriattır. Bir sonraki ayet de[17]
bu tezimizi destekler mahiyettedir. „Biz onların O na bir insan öğretiyor
dediklerini biliyoruz. Haktan saparak kendisine yöneldikleri adamın dili,
arapça değilidir. Bu ise apaçık arapça bir dildir.”[18]
Netice
olarak ister yer değişikliği ister zaman değişikliği yönünde olsun, bu ayet’le
Kur’an bünyesinde bir nesh ten söz etmek mümkün görünmemektedir.
2. Kur’an
da neshin olduğunu ileri sürenlerin ikinci delilleri: „Biz daha iyisini veya
benzerini getirmedikçe bir âyeti neshetmez veya onu unutturmayız“.
Bu
ayette Kur’an Bünyesinde neshin olacağı değil, olamayacağına delildir. Bu
ayetin Kur’an da neshin varlığına delil olacağı kabul edilse bile.
Mevcudiyetine kesin delil olamaz. Mealden anlaşıldığı üzre nesh bir şarta
bağlanmıştır. Nesh sözkonusu olacak olursa „daha iyisi veya benzeri
getirilecektir“. Kur’an da bu usluba ifade edilen nice şart vardırki vuku
bulmamıştır. Meselâ: Peygembere hitaben;1- „Yeryüzünde bulunanların çoğuna
uyucak olursan, seni Allahın yolundan saptırırlar“[19]
2- „Andolsun eğer Allah’a ortak koşacak olursan, amelin
boşa çıkacak ve ziyana uğrayanlardan olacaksın“.[20]
a- Peygamberin Allah’a sırt çevirip yeryüzündekilerin
çoğunluğuna uyması mümkün değildir.
b- Bu ayet hicretten kısa bir süre sonra inmiştir ki;
nesh taraflarının kabul ettiğineshe konu olan ahkâm ayetleri henüz inmiş
değildir.
c- Bu ayet Yahudilerin durumunu anlatan bir bölüme
geçiyor.[21] Bu
ayetten hemen önceki ayette şöyle buyrulmaktadır. „Kitap ehlinden ve Allah’a eş
koşanlardan inkar edenler, Rabbinizden size iyilik gelmesinden hoşlanmazlar...
Allah rahmetine dilediğne tahis eder, Allah büyük nimet sahibidir“.[22]
d- Yahudilerin karşı çıktıkları iyilikten maksat,
Peygamberlik ve İslâmdır.[23]
e- Tevrat Allah tarafından indirlmiştir hiçbir hükmü
değiştirilemez,“Allah yaptığını bozarmı
söylediğini geri alırmı?“ diyorlardı.[24]
f- Ayette söz edilen iyilikten maksat Vahiydir. „Rabbinin
rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar“ ayeti bunun delilidir.[25]
O halde bu ayette hemen sonra gelen ve nesihten bahseden ayetteki neshten
maksat Tevratın ve diğer Kitapların neshi olmak gerekir.
g- Birde Yahudilerin neshedilen kıblesi var: Kudüs. Birçok peygamberin kıblesi
olmuştur. Artık müslümanlar bundan böyle Kudüse değil, Mekkeye yönelerek
namazlarını kılacaklardır.Tabiki bu durum Yahudileri zora sokmuştur. Ve
intikamlarını „Muhammed her gün Ashabına
başka bir şey emrediyor, yapın dediği şeye bir müddet sonra yapmayın diyor.“ Şeklinde
yaygara yaparak almaya çalışmışlardır. Ayetin nüzul sebebi bu yaygaradır.[26]
İşte bunun üzerine „Biz daha iysini veya
benzerini getirmedikçe bir âyeti Neshetmez veya onu unutturmayız“ ayeti
inmiştir. Nitekim neshle ilgili Ayetten
sonraki ayetlerde bunu teyid etmektedir „Doğrusu biz seni, gerçekle müjdeleyici
ve uyarıcı olarak gönderdik. Cehennem halkından sen sorumlu değilsin. Yahudiler
ve Hristiyanlar birbirleri hakkında bir esas üzerinde değiller dediler. Oysa
hepsi de Kitabı okuyorlar.
Cahiller
de tıpkı onların dedikleri gibi demişlerdi. Artık kıyamet günü aralarında
ayrılığadüştükleri şeyde Allah hüküm verecektir. Allahın Mescidlerinde Allahın
anılmasına mani olan ve onlartın harap olmalarına çalışanlardan daha zalim kim
vardır. Doğu ve Batı da Allahındır. Nereye dönerseniz Allahın rızası oradadır.[27]
Bu ayetlerde, geçmiş şeriatların neshedilme gerçekleri anlatılmaktadır sanki.
h- Bu ayette söz edilen husus ta görüldüğü gibi kıble
meselesidir. Ve dolayısıyla nesh Kur’an ın bünyesinde değildir. Kur’an da
Kudüsün kıble olduğuna dair herhangi bir ayet yoktur. Kur'an müslümanları
kıbleye (Kâbe’ye) döndürdükten Tevratta var olan kıbleyi ( Kudüs’ü)
neshetmiştir.
j- Kur'an nın hiçbir yerinde „âyet“[28]
kelimesi müfret olarak kullanıldığında Kur'an âyeti kastedilmemiştir.Kur'an
âyetleri hep „âyât“[29]
şeklinde kullanılmıştır. Oysa müffesirler âyetten maksadın Kur'an âyetleri
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Halbuki bu âyetlerde Kur'an ayetleri
kastedilmemektedir.
3- Üçüncü
delillerine gelince: „Allah
dilediğini siler, dilediğini bırakır; Ummu’l Kitab O’nun katındadır“. Âyetine
gelince, bu âyetin de neshe delil olması sanırım mümkün değildir. Ayetin
geçtiği Rad Sûresi‘nin medeni olduğunu söyleyenler olduğu gibi, Mekki olduğunu
söyleyenler de vardır.[30]
Uslûb ve Muhteva yönünden “Mekkî„ olduğunu söyleyenlerin görüşü daha
kuvvetlidir.[31]
Sûre: a-
Tamamen Müşrikleri hedef almakta
b- Tevhit, Peygamberlik ve Kıyamet
günü gibi itikadi konulardan bahsetmektedir. Dolayısıyla Mekkede neshe hedef
olacak ahkam ayetleri inmiş değil-di. Ayetin siyat ve sibakından da, Kur’an
bünyeside bir neshle ilgili olmadığı açık bir şekilde anlaşılmak-tadır.
„Andolsun ki senden önce de Peygamberler gönderdik Onlara da eşler Çocuklar
verdik. Allahın izni olmadan hiç bir Peygamber bir âyet getiremezdi. Her ecelin
Kitabı vardır.“[32]
Ayette:
a- Peygamberimizden öncede Peygamberlerin gelip geçtiği
b- Onların da dönemlerinin bittiği haber
verilmektedir.
c- „Her ecelin bir kitabın vardır“ sözlerinde
taktim te‘ hirin söz konusu olduğunu söyleyen müfessirlerde vardır. Bu görüşe
göre âyetin anlamı şöyle oluyor „Her kitabın bir eceli vardır“[33]
d- Dolayısıyla bu ayette de Kur'an ın geçmiş
Kitaplar neshattiği belirtilmektedir.[34]
e- Nesh taraftarlarının nesh konusunda icma bulunduğu iddialarına gelince:
Bu iddia da doğru olmasa gerektir.
l- Alimlerin nesh idiaları birbirinden farklıdır:
Meselâ
ed- Dahhak’a göre nesh, unutturma; Ibn. Ebî Hatim’e göre indirilmeyen
manasıdır.[35]Bazılarına
göre âyetlerin Levh’i mahfuzdan indirilmelerine nesh denirken,[36]
bazıları muhkemin karşıtı olan müteşabibe bu ismi vermektedirler[37].
Bu görüşlerde olanlar Kur'anın bünyesinde neshi kabul etmiyorlar demektir.
İmam
Eş’âri bu konuda imamlarındört görüşe ayrıdıklarını belirtir:
1- Mensuh, tilâveti kaldırılandır.
2- İndirilmiş okunmuş ve peygamber tarafından açıklanmıoş
uygulanmış hususlarda nesh yoktur . Nesh Allah’ın önceki ümmetlerin
mihnetlerini bu ümmetten kaldırması anlamınadır.
3- Nesh K.Kerîmin Ümmü’l-Kitab olan Levh’i mahfuz’dan
indirilmesidir.
4- Kur'an âyetlerininbirbirinin neshetmesidir.[38]
Daha
neshin ne olduğu konusunda ittifak yokken, Kur'an ayetlerinin birbirini
enshetmesi konusunda icma olduğunu söylemek fazla tutarlı olmasa gerektir.
II- Neshe taraftar olanların, neshinde ittifak ettikleri
hiçbir ayet yoktur:
Mensuh
âyetlerin sayısı müfessirden müfessire değişmektedir. Bu bile icma iddiasının
delil olmaktan uzak olduğunu göstermeye kâfidir.
1- Meseleye çağımız açısından bakacak olursak, Böyle bir
iddia elimizdeki kaynaklara ters düşmektedir. Ancak, İslâm ilim mirasının
tamamının da elimizde olmadığı bir gerçektir.
2- Hepsinden önemlisi, neshin mevcudiyeti, Kur' an da
çelişkinin bulunmadığını bildiren âyete ters düşer.
E- Nesh Taraftarlarının dayandıkları Haberlerden Birkaçı şöyledir:
1- İbn. Abbas’tan nakledilen bir habere göre Hz. Ömer
şöyle demiştir: „Bizim en düzgün Kur'an
okuyanımız Übeydir. En isabetli hüküm verenimiz Alidir. Biz Übey’in usul,
kıraat ve edasından çoğunu unutuyoruz. O ise Rasülüllah’tan işittiği hiçbirşeyi
unutmadığı iddiasındadır. Halbuki Allah „Biz bir ayetten nesheder veya te’hir
edersek...“ buyurmuştur.[39]
Bu haber Kur'an bünyesindeneshin bulunduğuna değil, bulunmadığına delildir.
Burada Hz. Ömer neshi unutturma anlamına almaktadır. Ve Übeyyin unutturulmuş
ayetleri[40]
hatırlamasının mümkün olmadığını ifade etmektir.
1- Nesh taraftarlarının ileri sürdükleri bir rivayette,
Hz. Ali ile ilgilidir. Rivayete göre, şikayet üzerine; Hz. Ali Kûfede Vaaz
veren bir kıssacıyı hesaba çeker ve nasih, mensuhu bilip bilmediğini sorar. O
da bilmediğini söyleyince vaaz vermesini yasaklar.[41]
Bu
haber de Kur’an bünyesinde neshin olduğuna delil olmasa gerektir. Biz biliyoruz
ki o dönemlerde (hâlâ öyledir) Kıssacılar israliyyatan anlatırlardı. Büyük
ihtimalla bu kıssacı da, tarif edilmiş Tevrat kıssalarını halka anlatıyordu ki
Hz. Ali, o na çıkıştı. Ve böylece Kur'an ın geçmiş kitapları neshettiğini o
kıssacıya anlatmak istedi.
Not:
Ote yandan bir Peygamber buyruğundan da Kua’an bünyesinde nesh olamıyacaçını
çıkarmak mümkün. Rasülüllah bir ayet hususunda tartışmaya giren cemaatın yanına
gelerek „Size ne oluyor! Sizden önce ki
cemaatlar böyle davranmakla, Peygamberine muhalefet etmekle ve kitabına bir
kısmını bir kısmıyla çarpışmakla helâk oldu. Muhakkak Kur'an bir kısmı bir
kısmını yalanlar olarak inmedi. Aksine birbirini doğrular olarak indi. Ondan
anladığınızla amel edin, bilmediğinizi bilenine havale edin. „buyurmuştur.[42]
Her ne kadar, nesh taraftarı olan müfessirler, neshin, Kur'an ın birbirini
yalanlaması anlamına gelmediğini söyleselerde; bir şer’i nas diğer bir Şer’i
nas ile uzlaşamıyor ve biri diğerinin hükmünün kaldırıyorsa araarında bir
çelişki var demektir.
F- Nesh
Taraftarlarının ileri sürdüğü Akli Deliller:
1- Şeriattan maksat insanların maslahatlarının
gözetilmesidir. Maslahatlar da, zaman ve mekana göre değişiklik arzeder. O halde
hükümlerinde zamanla değişmesi normaldir, hatta gereklidir.[43]
2- Ayrıca emredici makamda olan Allah istediğini
emretmekte serbesttir önce emrettiğini daha sonra iptal eder, ve onun yerine
istediği başka birşeyi emreder. Böylece kulların ne itaatkar olduğu da ölçülmüş
olur.[44]
Söylenenler doğrudur. Ancak nasih, mensuhun hükmünü edebiyyen kaldırır demek
Kur'an ın bir kısmını rafa kaldırmak olmaz mı? Bugün ihtiyaç duyulmayan veya,
anlaşılamayan bazı ayetlere yarın da ihtiyaç duyulmayacakmıdır. Veya yarın da o
ayet gerçekten anlaşılmayacak mıdır. Veya şartlar o ayetlere ihtiyaç
duyulmayacak şekilde mi gelişecektir. Böyle bir garantimiz var mıdır? Mesela
zaman ve zemin meselesidir her ayet kendi şartları içerisinde kıyamet sabahına
kadar geçerlidir demek sanırım daha doğru olacaktır. Tekrar şunu hatırlatmakta
fayda vardır. Neshin Kur’an bünyesinde varlığına inananlar ve savunanların,
mensuh olduklarında ittifak ettikleri ayetleri yoktur. Kimilerinin Mensuh
dediğine, kimileri muhkem demektedir. Meselâ Dr. Mustafa Zeyd; „en Nesh
fi’l-Kur'an-ı’l Kerîm“ adlı eserinde mensuh olduğunu söylenen 280 ayet üzerinde
yaptığı incelemeden sonra 5 ayette neshin olabileceğine kanaat getirmiştir.
Bunlar da:
1- Müezzemmil Suresinde (1-4 ün- 20) Teheccüd namazının
önce emredilip sonra neshedilmesi
2- Mücadele Suresinde (12-13) Necva âyetinin neshedilmesi
3- Enfal Suresi 65. Âyetin 66. Âyetle nesh edilmesi
4- Nur Suresi 15‘in Nisa 2. Ayetle neshedilmesi
5- Nisa 43- Nahl
67, Bakara 129‘un, maide 90- 91. Ayetle
neshedilmesi
Örnekler:
Örnek 1) „Haram
aylar çıkınca Müşrikleri nerede bulursanız öldürün; onları yakalayın,...“ „...
ortak koşanlar nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekün
savaşın... „[45]
gibi ayetlerin, Müşriklerle barış iğerisinde olmayı, onları affetmeyi,
onların eziyetlerine katlanmayı emreden ayetlerin hepsini neshettiğini
söylerler. Bunların da sayısı 114 kadardır.[46]
Açıklama:
Rasülullahın
hayatına Kur’anın nüzul sırasına göre şöyle bir göz atarsak, müşriklere karşı
takınılan tavrı dört safhada incelemek mümkündür.
a- Davet ve Tebliğ safhası.
b- Savaş safhası.
c- Antlaşma safhası.
d- Müşriklerin antlaşmaları bozduklarında,
ultimatom ve topyekün savaş safhası.
Bu
dört safhada ayetler inmiş ve müşriklere karşı nasıl bir tavır takınılacağı
belirtilmiştir. Inen bu ayetlerin hepsi de kendi şartları içerisinde geçerli
olmuştur. Kur’anı Kerîm kıyamete kadar geçrli olduğuna gre bu gün anlaşılamaz
gibi görünen ayetler yarın kendisiyle ilgili şartlar oluşunca anlaşılacaktır.
Mesele zaman ve zemin meselesidir.Öyleyse bu ayetlerde nesh söz konusu
değildir.
Örnek 2) „Sizden sabreden 20 kişi olsa 200, 100 kişi olsa
100 kişiyi yenerler „ayeti„ Şimdi Allah sizden hafifletti. Sizde zaaf
bulunduğunu bilidi. Sizden sabreden 100 kişi Kişiyi yenerler“ ayetiyle
neshedilmiştir.[47]/[48]
Açıklama:
1- Bu ayetler aynı sureden geçen „Ey iman edenler bir toplulukla krşılaştığınız zaman sabredin“[49]ayetini
takyid etmektedir.
2- Birinci ayette oran bire on iken ikinci ayette oran
yarı yarıyadır. Oranın düşürülmesi arzi bir sebepten ötürüdür.
3- Müslümanlar çoğalmıştır ama keyfiyet azal-mıştır.
Nitekim Huneyn Gazvesinde bu durum açıkca görülmüştür. Mekke’nin fethinden
sonra İslam’a girenler bu savaşta kaçmışlardır.
Öyleyse
söz konusu ayetler neshe konu değildir. Kendi şartlarında geçerlidir[50]
Arızi bir durum olan Teyemmüm abdesti nasıl neshetmişse, ikinci ayette birinci
ayeti neshetmiştir.
Örnek 3) Kur'an ın peyderpey, tedrici olarak inmesi nesh
taraftarları nesh olarak anlamışlardır. Meselâ İçki ayeti böyle anlaşılmıştır.
Içki ile ilgili ayetlerin nüzul sırası şöyledir:
a- „Hurma
ağaçlarının meyvalarından ve üzümlerden de içki ve güzel rızık elde edersiniz“ [51]
b- „Sana
içkiden ve Kumardan soruyorlar. De ki: O ikiside büyük günah vardır. Insanlara
bazı faydaları varsada günahları faydalarından büyüktür.“[52]
c- „Ey
iman edenler sarhoşken namaza yaklaşmayın ki ne dediğinizi bilesiniz“[53]
d- „Ey
inananlar, içki, kumar, dikili taşlar, şans okları, şeytan işi birer pisliktir.
Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz...artık bunlardan vazgeçtiniz değilmi?“[54]
Açıklama:
1- Nesh taraftarlarından bir kısmı, ilk ayette içkinin
helal kılındığını sanarak, son ayetle onu neshetmişlerdir.[55]
Ne birinci ayet ne de ondan sonra gelen ayetler içkiyi helal kılmaktadır.
Aksine ilk ayet le içkinin haram kılınması için ilk adım atılmaktadır. Şöyle
ki; ilk ayette güzel rızkın yanın da içkinin de yapıldığına dikkat
çekilmektedir. Ancak içki güzel rızık olarak değerlendirilmemektedir. Içkinin
terkedilmesi hususunda takib edilen bu yol, ilahi bir yoldur ve her zaman için
geçerlidir.
2- Kur'an içki içenlere şimdilik için şeklinde bir emir
vermemiş, içenlere içkiyi nasıl terkedeceklerinin yolunu göstermiştir.
3- Sarhoşken namaza yaklaşmayın ayeti mensuh olursa,
sarhoşken namaz kılan kimse için yasaklayıcı bir hüküm söz konusu
olmayacağından, bu da sarhoşken namaz kılınabilir hükmünü beraberinde
getirecektir.
Örnek 4) „İçinizden
ölüp geriye eşler bırakanlar eşlerinin, evlerinden çıkarılmaksızın bir yıla
kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Şayet kendileri çıkarlarsa,
kendi haklarında uygun olanı yapmalarında sizin için bir günah yoktur“[56]
ayetini: “Içinizden ölenlerin, geriye
bıraktırları eşleri, dört ay on gün bekleyip kendilerini gözetler. Sürelerini
bitirince artık kendileri için uygun olanı yapmalarında size bir günah yoktur.“[57]
ayetinin neshettiği söylenir.
Gerekçe;
iki ayette zikredilen sûrelerin birbirinden farklı olmalarıdır.Birinci ayette
ki bir yıllık sürenin ikinci ayette dört ay on güne indirilmiş olmasıdır.[58]
Açıklama:
Ayetlerin
dikkatlice incelemesinde ortaya çıkacak olan sonuç şudur.
1- Birinci
ayette, istediği kadının kocasının evinde bir yıla kadar kalabileceği
anlatılmaktadır. 2- Ikinci ayette
ise, kalmak mecrubiyetinde olduğu süre belirtilmektir. Yani kocası ölen kadın
kocasının evinde dört ay on gün kalmak zorundadır. Bu sûresi bir yıla kadar
uzatmakta ise muhayerdir.
Örnek 5) Nesh taraftarlarının büyük çoğunluğu, Nisa
suresinin onbeşinci ayetinin, Nur suresi ikinci ayetiyle neshedildiğini
söylerler.
„Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı
içinizden dört şahit getirin; eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm
alıp götürünceye, yada Allah onlara bir yol gös-terince kadar evlerde tutun.“[59]
ayetinin: “Zina eden kadın ve zina eden erkeğin
herbirine yüz değnek vurun“ ayetiyle nesholduğunu söylerler.
Açıklama:
Neshedilen
ayette, fuhuş yapan kadınlar denilmektedir.Itidal sınırını aşan her türlü
kötülüğe fahişe denir. Dolayısıyla bu kelime zina ile birlikte diğer
kötülükleri de içerisine almaktadır.
1- Dolayısıyla dar anlamlı bir zina olayının, geniş
anlamlı fahişe kavramının içeriğini neshetmesi mümkün değildir.
2- Bir ayetin manasını tebitte en önemli husulardan biri
sıyak sıbaktır. Bu sebeple bize ışık tutacak sonraki ayete bakalım. Bu ayette: „... içinizden iki kişi fuhuş yaparsa...„buyuruluyor.
Ayetin orijinalinde „ellezêni“ ismi mevsulü kullanılmaktadır. Mensuh olduğu
söylenen yukardin ayette ise „ellêti“ ismi mevsulü kullanılmaktadır. Yani,
mensuh olduğu söylenen ayette „fuhuş işleyen kadınlar“ buyurulurken, sonraki
ayette „fuhuş işleyen iki erkek“ deniyor. Kelimelerin bu şekilde
kullanılmaları, mensuh olduğu söylenen ayette homoseksüelliğin, kadın kadına;
sonra ki ayet-te ise, erkek erkeğe yapılışının kastedildiği kuvvetle muhtemeldir.
3- Cahiliye toplumunda zinanın çok yaygın oldu-ğunu
biliyoruz. Zinanın yaygın olduğu toplumlarda da, hem kadınlar hem de erkekler
arasında eşcinselliğin yaygın olduğunu da biliyoruz ve görüyoruz. Böylece
mensuh olduğu söylenen ayetin hükmünün eşcinsellerle ilgili olduğunu söylemek
mümkündür.
4- Kaldıki, öyle bir zaman gelirki, zina ile ilgili
ayetin hükmünü uygulamanız zorlaşır, bu durumda mensuh olduğu söylenen bu
ayetin hükmü belki uygulanabilir. Çünkü Dünyanın her tarafında müslümanlar
vardır ve bu insanlar imkanları ölçüsünde Islßmı yaşamakla mükellftir. Ayetin
mensuh kılınmasıyla insanlık bir şey kazanıyor demek değildir.
5- Öte yandan randevu evlerine gidip gelen ancak, zina
suçu tesbit edilemeyen, kadınlara da bu cezanın uygulanabileceğini söyleyenler
de vardır.[60]
Örnek 6) „Ey
inananlar Peygamberle mahrem konuşacağınız zaman, önce sadaka verin...“ayetinin;
hemen sora gelen „Mahrem konuşmanızdam
önce sadaka vermenizden korktunuz mu? Çünkü yapmadınız. Allah da sizi bundan
muaf tuttu...“[61]
ayetiyle nesholunduğunu söylerler.[62]
Açıklama:
Mücadele
suresindeki bu iki ayet, başta peygamberimizin, daha sonralarda da meslek
sahiplerinin ve idarecilerin, meşguliyetin çok fazla olan kamu yöneticilerinin
işlerini kolaylaştırıcı hükümler içermektedir.
1- Sizi çok fazlamı meşgul ediyorlar, buna bir baraj
koyun.
2- Bu durum ortadan kalktıktan sonra da barajı
kaldırın.
a- İdareci misiniz, sizi lüzumsuz yere meşgul edecekleri
bekleme salonunda biraz bekletin.
b- Gelen kişi zengin birimi, bir hayır kurumuna yardım
isteyin ondan.
c- Eğitici misiniz, sizi meşgul eden öğrenciye,
cevaplaması zor olan birkaç soru sorun, soruların cevabını hazırladığı zaman
onunla biraz konuşacağınızı söyleyin. Ya da, okuması için sorduğu soruları
içeren bir kitab tavsiye edin. V.s.
d- Bu tür eğilimler ortadan kalktığı zaman ise barajı
kaldırın.
e- Sonuç olarak, mensuh olduğu söylenen bu ayet
müslümanların pratik hayatlarında işlerini kolaylaştırıcı bir ölçü ortaya
koymaktır. Hz. Muhammed s.a.s için de bu böyle olmuştur.
Örnek 7) „Birinize
ölüm geldiği zaman eğer bir hayır bırakacaksa, anaya,babaya, yakınlara uygun
bir biçimde vasiyet etmek, Allahtan bir borçtur.“ ayetini kimilerine göre
nisa 7 neshetmiştir, kimilerine göre „
mirascı olana vasiyet yoktur“ hadisi neshetmiştir[63]
Nİsa 7 şöyledir:“
Ana- baba ve akrabanın geriye
bıraktığından erkeklere bir pay vardır. Ana-
baba ve akrabanın geriye bıraktığından onun azındanda çoğundanda farz
kılmış bir nasip olarak kadınlara da bir pay vardır“.
Ayrıca
ayetin tamamının mı yoksa bir bölümünün mü mensuh olduğu konusunda da ihtilaf
vardır.[64]
Açıklama:
1- Miras ayetinin vasiyeti neshedemiyeceği açıktır. Çünkü
mirasın varlığı vasiyete engel değildir.[65]
2- Kişi malının üçte birini aşmayacak şekilde vasiyet
edebilir ve geri kalanını da mirascılar arasında paylaştırabilir.
3- Âyet ana-babaya ve akrabaya vasiyeti emretmektedir.
Herşeyden önce akrabaların tamamı mirasçı değildir.
4- O halde mirasçı olmayan akrabaya vasiyet devam
etmektedir.
5- Ana-baba da bazı durumlarda mirasçı değildir. Meselâ
farklı bir dine mensup iseler. Bu durumda da onlara vasiyet devam etmektedir.[66]
O halde vasiyet iddiası ile ilgili nesh iddiasıda batıldır.
Örnek 8) Bazıları: “Doğuda
batıda Allah‘ındır. Nerye dönerseniz Allah’ın yüzü orasıdır...“ayetini„ Nereden yola çıkarsan yüzünü mescidi
harama doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çeviriniz“[67]
ayetiyle neshedildiğini söylerler.[68]
Açıklama:
Mensuh
olduğu ileri sürülen ayetin iniş sebebi ve kendisinden ne kastedildiği
konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Kurtubî bu konuda ön görüş
zikre-derken[69], ibnü’l
Cevzi sekiz görüş zikretmektedir.[70]
Bu görüşlerden sadece birine göre ayet mensuhtur. Ileri sürülen belli başlı
görüşler şöyledir:
a- Ayet kıblenin hangi tarafta olduğunu bilmeyenler
hakkında inmiştir.
b- Ayet nafile namaz hakkında inmiştir.
c- Ayet kıbleye yönelerek namaz kılmayı anlatmaktadır.
d- Ayet namazla ilgili değil, dua ile ilgilidir.
e- Ayet Allah’ın ilminin her yeri kuşattığını bunun
dışına çıkamayacağımızı anlatmaktadır.
f- Ayet kıblenin Kudüs değilde, mescidi Haram olmasına
itiraz eden yahudilere cevap olarak inmiştir.
g- Peygamber s. Yahudilerin gönlünü almak için Kudüse
yönelerek namaz kılıyordu. Mensuh olduğu ileri sürülen ayet buna müsaitti.
Kıbleye yönelmeyi emreden ayet inince o ayet neshedildi.
Açıklama:
1- Müslümanlar daha önce sadece Kudüse yönelerek namaz
kılıyorlardı, dört bir yana yönelerek değil.
2- Rasülullahı yahudilerin gönlünü almak için Kudüse
yönelerek namaz kıldığı tutarlı değildir. Çünkü Peygamberimizin Kâbeye doğru
namaz kılma arzusunda olduğu Kur'an da belirtiliyor.[71]
Dilediği yöne dönerek namaz kılması söz konusu olsaydı herhalde gönlündeki
kabeye yönelerek namaz kılardı.
3- Mensuh olduğu söylenen ayet, Kâbey’e yönelmeyi emreden
ayetten sonra inmiştir.
4- Öte yandan kıblenin Kudüs olduğuna dair bir ayet
Kur'an da zaten mevcut değildir.
Sonuç:
1- Kur'anın kendi bünyesinde nesh söz konusu değildir.
Ancak Kur'an kendisinden önceki şeriatları ya tastik etmiş yada neshetmiştir.
2- İslâm son dindir. KUR’AN
DA SON KİTAP. Herhangi bir coğrafyada ve çağda anlamsız gibi görünen
ayetler öbür çağlarda ve coğrafyalarda anlam kazanabilir.
3- Nesh olayı Kur'an araştırmacısının önünü tıkamaktadır.
4- Hz. Muhammed s. den „şu ayet şu ayeti neshetmiştir“
diye bir haber bize ulaşmamıştır.
5- Mensuh olduğu söylenen ayetler üzerinde ittifak
yoktur.
6- Nasih ve mensuhtan anlaşılan mana, vahye dayanan eski
bir mukaddes kitabın, yani eski peygamberlere vahyedilmiş kitapların yerini
Kur'an ın bizzat almasıdır; Yoksa Kur'an ın içindeki bir kısmın, yine bir
Kur’an ýetiyle değiştirilmesi değildir.[72]
[1] Hacc: 52 / Casiye: 29/ Araf: 154 Bu anlamlarda
kullanılmıştır. Kuran ilimleri M.Said Şimşek Hibas yay. Konya sahife 15- 18
[2] el- Kasimi,
Muhammed Cemaluddin Mehasinu’t Te’vit Mısır-
1957, 1v. 753.
[3] Ibnü Hazm, el- Ihkam fi Usülil- Ahkâm, Beyrut- 1983, IV.
66
[4] ez- Zerkesi, el- Burhan, II. 30
[5] a.g.e II 30
[6] el- Cürcani, Seyyid şerif, Tarifat. S. 110
[7] es- Suyûti, el- Itkan, Mısır-
1978, II. 28.
[8] ez- Zerkesi a.g.e, el- Burhan, II 22; ez- Zerkâni,
Menahilu’l- Irfan, II 89; Mustafa Zeyd,
a.g.e; I. 223
[9] ez- Zerkasi a.g.e., II. 22; Ibnü’l- Cevzi, Ebu’l Ferac
Nevasihu’l Kur’an, Beyrut- Beyrut- 1985, s. 17; Mustafa Zeyd, a.g.e; I. 224
[10] Ibnü’l- Cevzi, Ebu’l Ferac Nevasihu’l Kur’an, Beyrut-
1985, s. 17; Mustafa Zeyd, a.g.e; I. 223
[11] ez- Zerkâni,
Menahilu’l- Irfan, II. 89
[12] Ibnü’l- Cevzi, Nevasihu’l Kur’an s. 23- 24
[13] es- Serahsi, Ebû Bekr Muhammed b. Ahmed, Usûlu Serahsi Istanbul-
1984, II. 60. Es- Süyuti, el- Itkan, II.
27.
[14] Ismail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Ankara 1979, s. 123.
[15] Es- Suyutî, el- Itkan, II. 32/ İbn. Kesir, I. 227
[16] Furka, 32
[17] Nahl Suresi 103
[18] Nahl Suresi 102
[19] Enam, 116
[20] Zümer. 65
[21] Bakara 87-
92- 96
[22] Bakara 105
[23] el- Maturidi, Ebu Mansur, Te‘ vilatü Ehli’s- Sünne,
Kahire 1971, I. 243; el- Kurtubî, el- Cami’li Ahkami’l Kur’an II 61.
el- Maturidi, Ebu Mansur, Te‘vilatü Ehli’s- Sünne, Kahire 1971,I. 243; el-Kurtubî,
el-Cami’li Ahkami’l
Kur’an II 61.
E.H. Yazır, Hak Dini Kur’an Dili Istanbul 476
[25] Razi III. 225-
Zuhruf 32.
[26] Vahidi, Ebu’l Hasan Ali b. Ahmed, Esbabâbu’n- Nuzul,
Mısır, 1968, s. 19, Ebu Hayyan, Elbahru’l Muhit, I. 341
[27] Bakara 113-115
[28] sebe 15-17. Meryem 7-10-16-21. Furkan 37. Araf 73.75-78-
104-108-146.Rad 38-39.İsra 12. Mü’min
78-81. Bakara 164- 61
[29] Lokman 1- 5.
Ahzab 33- 34. Meryem 58- 59. Hacc 16. Nur 1. Nemi 1- 3. Kasas 86-
88 Ankebut 47- 51
[30] Kurtubî V.278; Elmalili, IV. 2940
[31] Seyyid Kutub, Fi Zilali’l Kur’an, Beyrut- 1971, V.63
[32] Rad, 38
[33] el- Ferra, Maani’l Kur'an, Beyrut- 1980, II.65- 66
[34] İbn. Kesir, IV. 389
[35] İbn. Kesîr, I. 215- 216
[36] ez- Zerkeaî, el-Burhan, II. 30
[37] İbnu’l Cevzî a.g.e.s 19:bnu Teymiyye, Mecmûatür’r
Resaili’l- Kübra, Beyrut ( tarihsiz )
II. 6
[38] Esârî Makalâtü’l- İslâmiyyin, s. 607- 608
[39] ez- Zeîdî, Zeynuddîn, Tecrîd- i Sarih Tercemesi,
Ankara- 1974, II. 43- 44
[40] Nesh taraftarları mensuhları tahsim ederken bir kısmının
da „ hem tilaveti hem de hükmü mensuh olanlar“ olduklarını söylenler. Bu haber
buna delil olabilir. Bu konuda başka rivayetler de vardır. Bu rivayetler kabul
edilse bile , elimizde mevcut Kur'an da mensuhun bulunduğuna delil olamaz.
Bununla birlikte bu tür haberleri ihtiyatla karşılamakta fayda vardır.
[41] Ez- Zerkesi,
el- Burhan, II 29, Ib, Cevzi a.g.e. s.
29
[42] Ahmed b. Hambel, Müsned,II. 181.
[43] Ebu’s- Suud, Muhammed b. Ahmed el- Imadi, Irsadü’l- Akli’s- Selim, Mısır ( Tarihsiz ), I. 143
[44] İbnu’l Cevzi, el- Musaffa, s. 12
[45] Tevbe 5-36
[46] Ibn. Cezeyy, Muhammad b. Ahmed, Kitabü’t Teshill li
Ulumi’t Tenzil, Kahire ( tarihsiz ), I. 18. Ibn. Barizi, Nasihu’l Kur'an
i’l- Aziz ve Mensû hu, Beyrut 1985, s.
22
[47] Enfal 65- 66
[48] Ibn, Kessir, IV. 21; Ebu’s Suud, Irsadü’l Aklü’s- Selîm ilâ Mezayâ’l-Kur'an-ıl Kerîm Kahire
(tarihsiz) IV. 35
[49] Enfal 45
[50] El- Amidî,
Seyfuddin Ebu’l Hasen, el-İhkâm fi Usulü’l Ahkam Mısır 1967 I. 174
[51] Nahl 67
[52] Bakara 129
[53] Nısa 43
[54] Maide 90- 91
[55] Katade Kıtabü’n-Nesıh ve’l Mensuh, Beyrut 1985 s. 33-36
Ibnu’l Cevzi, a.g.e s. 186-187
[56] Bakara 240
[57] Bakara 234
[58] Katade a.g.e s. 36 Ebu’s- Suud, Irşadü’l- Akli’s- Selîm,
I. 236
[59] Nisa 15
[60] Muhammed Huâri, Usul’ün Fıkıh, Mısır- 1969, s. 253
[61] Mucadele 12-13
[62] Katade Kıtabü’n-Nasıh ve’l Mensuh, Beyrut 1985 s. 47-48.
Ib. Barızı, Nasıhu’l Kur'an-ı’l- Azız ve Mensûhu; Beyrut 1985, s.52
[63] İbnu’l Cevzî, Nevasıhu’l Kur'an s. 58-62. İbn. Kesîr I.
302 vd.
[64] İbnu’l Cevzî, Nevasıhu’l-Kur'an s. 60- 61
[65] Cessas, Ahkâmü’l Kur'an I. 165
[66] Kurtubî II. 262; İbn. Kesîr I. 302
[67] Bakara 115-150
[68] Katade, Kıtabü’n-Nesıh ve’l Mensuh, Beyrut 1985 s. 32.
Ibn. Kesır, I. 227
[69] Kurtubî II. 82- 83
[70] Nevasihu’l Kur'an, s. 47-48
[71] Bakara 114
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder