Rüştü Kam 21.08 2011
“Aklınızı çalıştırmazsanız sizleri pislik içinde
bırakırım.” Geçtiğimiz haftanın konusu bu ayet çerçevesindeydi. Olumlu ve
olumsuz eleştiriler aldım. Ben yazdıklarımın arkasındayım. Tekrar ediyorum
Berlin’deki müslümanlar yardımlarının ve zekatlarının %25’inden fazlasını
Berlin’in dışına çıkarırlarsa Allah katında mes’uldürler. Berlin’de yapılacak
çok iş var. Somali’ye on sene önce de yardım ettik. Hem de Sincan’da tanklara
balans ayarı yapan generalimiz Çevik Bir’i de gönderdik oraya. Sonuç ortada.
Yarın Berlin’de yaşayan bizim akıbetimiz ne
olacaktır, çocuklarımızın akıbeti ne olacaktır? Kaç tane eğitim kurumumuz var
Berlin’de? Kaç tane vakfımız var Berlin’de. Kaç tane yurdumuz var Berlin’de?
Kaç tane üniversite öğrencisi Berlin’de yaşayan insanımızın bursuyla okuyor ve
doktora yapıyor? Yetişmiş akademisyeni olmayan topluluktan ne beklenir?
Hayatımızın sonuna kadar işçi olarak mı
kalacağız? Çocuklarımıza miras olarak işçiliği mi bırakacağız? Onlar hep işçi mi
kalacaklar? “İşçisin sen işçi kal...”
Vizyonumuz olmayacak mı? Saygınlığımız olmayacak
mı? 50 yıl olmuşuz şuraya geleli hâlâ
çelik çomak oynuyoruz. Eğer kendi gerçeklerimizle yüzleşmezsek çok kısa
zamanda değişik felaketler bizlerin de
kapısını çalacaktır. Hatta çalmaya başlamıştır bile. Görmek isteyenlerin bu
felaketleri görmemesi mümkün değildir?
Yeter artık bu fedakar insanları ajite edip
durmayın! Bu sözüm çeşitli yardım kuruluşlarına ve onların taşeronlarınadır.
Zekat insanların karınlarını doyurmak için
verilmez, onların bir daha fakir kalmamaları için gerekli yatırmlar için
verilir. Tevbe Suresi’nin 60.’ıncı ayetini iyi anlamak gerekir. Ben konuyu
burada Sema Soyak’a bırakacağım. Somali’yi çok güzel analiz etmiş.
Sema Soyak’ın “Somali neden aç
kaldı” konulu bu yazısını önemine binaen aynen itibas ederek sizlere takdim
ediyorum.
Somali’de şimdilerde insanın içini oyan bir açlık
yaşanıyor. Açlara yardım seferberliği elbette insan olmanın ön şartıdır,
denebilir. Ancak hiç kimse Somali’nin neden aç kaldığını, Türkiye halkının da
yaşanan bu trajediden alması gereken pek çok ders olduğunu asla düşünmüyor.
Bütün dünya Somali’nin açlığa teslim olduğunu biliyor.
Dünya kamuoyu bu açlığın nedenleriyle ilgili olarak ne düşündüğünü yeteri kadar
bilmiyoruz ama, kendi halkımızın “Somali’nin kötü kaderinden dolayı kuraklığa
uğradığını ve bu nedenle de aç kaldığını,” düşündüğünü açık seçik biliyoruz.
Sorgulama mantığı gelişmemiş bütün halklar sel felâketi, deprem, kuraklık gibi
doğa eliyle gelen tüm afetleri kader olarak kabul ederler.
Bu felâketlerde büyük sayılarla insan ölümleri meydana
gelmeye başlayınca da korku içinde birbirlerine sarılır, birbirlerine yardım
etmeye uğraşırlar. Felâketler geçer, yardım nesneleri sokaklarda kapışılır,
gasp, yağma olayları yaşanır. Sonra bütün bunlar bir yenisi ortaya çıkıncaya
kadar unutulurlar. Hiç kimse yaşananların nedenlerini ilgililerden ve
yönetimlerden sormayı, nedenlerini tartışarak sonuçlar çıkartmayı ve yeni
felâketlere karşı tedbirler alınmasını talep etmeyi asla aklına getirmez.
OYSA DOĞAL AFETLER ASLA KADER DEĞİLDİR. DOĞAL
AFETLERİN EN BÜYÜK NEDENİ, YARATACAĞI FELÂKETLERİ GÖZ ARDI EDEREK MADDİ
ÇIKARLAR UĞRUNA İNSAN ELİYLE DOĞAYA HESAPSIZ MÜDAHALELERDE BULUNMAKTIR.
İnsanoğlu yaşamak için elbette doğaya müdahale edecek,
ihtiyaçlarını doğayı çeşitli biçimlerde kullanarak karşılayacaktır. Ancak
doğayı kullanmanın en önemli koşulu “insan çıkarlarının sürdürülebilir olmasını
sağlayacak bir kullanım” biçiminin benimsenmiş olmasıdır. Bu biçimdeki kullanım
“ulusal birlik şuuruna sahip” sosyo-ekonomik gelişimini sağlamış halkların
özgür vatanlarına verdikleri önemle özdeştir. Sömürgeleştirilmiş, Batılı
emperyalist güçler tarafından sömürülen/sömürülmeye çalışılan ülkelerde ise,
önce ulusal birlik yok edilmeye çalışılır, sonra o ülkenin göz dikilen bütün
doğası, doğal kaynakları acımasızca gerçekleştirilen müdahalelerle sömürülmeye
başlanır. Sonra da yok edilen doğanın vereceği doğal sonuçlar ortaya dökülmeye
başlar. Bu gerçeklerin ışığında Somali’de halkın neden açlıktan ölüm sürecine
girdiğini irdelemeye çalışalım.
1
–Kızıldeniz’in Aden çıkışında yer alan, Afrika Boynuzu olarak adlandırılan
Somali, Avrupa kıtasının sömürgeci güçlerinin “Afrika’ya yayılma yolu” olarak
dikkatlerini çekince, 19. Yüzyılda İngiltere ve İtalya tarafından
sömürgeleştirilmiştir. Uzun yıllar sömürge olarak yönetilen Somali, 1969
yılında SİAD BARRE’nin darbesiyle bağımsızlığına kavuşmuştur. Siad Barre,
ülkede tek partili bir Cumhuriyet kurmuştur. Ülkenin tek partisi Somali
Devrimci Sosyalist Partisi’dir. Barre, parti genel sekreteri ve cumhurbaşkanı
olmuştur.
Dış politikada Sovyet güdümüne giren
Barre yönetimi, 1977 yılındaki Somali-Etiyopya arasındaki OGADEN savaşında
Sovyetler’in Etiyopya yanında yer alması nedeniyle savaş sonrası SSCB ile
ilişkilerini asgari düzeye indirmiş, ABD ve Avrupa ülkelerine yaklaşmaya
başlamıştır. Bu politika ve müttefik değişimi henüz bağımsızlığını
pekiştirememiş ve gerçek bir ulus devlet olma sürecini tamamlamamış olan
Somali’de tekrar Batı Emperyalizmin sömürgen kurgulamalarının hızlandırılmasına
neden olmuş, ülkede karışıklıklar yeniden başlamıştır.
ÇÜNKÜ KIZILDENİZ’İN HİNT OKYANUSU’NA AÇILDIĞI
ADEN KÖRFEZİ’NİN KAPISINDAKİ SOMALİ, AKDENİZ İLE HİNT OKYANUSU’NU BİRBİRİNE
BAĞLAYAN KAPININ BEKÇİSİ KONUMUYLA BATILI SÖMÜRGECİLERİN GÖZÜNDE YENİDEN BİR
SÖMÜRGE ADAYI MERTEBESİNE ULAŞTI.
1977’de İMF ile anlaşma yapan Somali’de ABD, özellikle bu
tarihten itibaren Somali’nin var olan kaynaklarını kullanma ayrıcalığına sahip
olmuştur. Sonuçta çeşitli emperyalist güçlerin ortak çabalarıyla kışkırtılan
Somali’de iç çatışma başlamış, “Birleşik Somali Kongresi’ne bağlı güçler 1991
yılında Siad Barre yönetimine bağlı güçleri” yenerek yönetimi ele geçirmiştir.
İMF Somali’yi “başarısız devlet” ilan ederken, Barre Nijerya’ya kaçmış ve
ardından Somali nüfusunu etki altında tutan kabileler tarafından iç savaş
başlatılmış, ABD iç savaş müdahale etmiş ve bu süreçte Somali 7 eyalete
parçalanmıştır.
Parçalanma doğal olarak ülke içindeki politik kaosu daha
da artırmıştır. Bugün artık Somali’deki kabileler, sömürü düzeninin bilinçli ya
da bilinçsiz parçalarını oluşturmaktadır. 12 milyon nüfusun yaklaşık üçte ikisi
göçebe ve yarı göçebedir. Sömürü sonucunda üretimi giderek daralan, işsizliğe
teslim olan ülke, hep işgücü göçü vermektedir. Yıllardır gazetelerde Akdeniz’de
batan göçmen yüklü çürük çarık teknelerde boğulan Somali’li kaçak göçmenleri
okuduğunuzu hatırlıyor musunuz?
2
–Somali SSCB’ne sırt dönüp, Batı’yla yeniden ilişkilere girip, İMF ile anlaşma
imzalayarak, ABD’ne kaynaklarını kullanma ayrıcalığını verdiği 1977 yılına
kadar kendi kendisini besleyebilen bir Afrika ülkesiydi. Nüfusunun % 20’si
tarımla uğraşmaktadır. O yıllarda da Somali’de her zaman kuraklıklar olmaktadır
ama ülke halkı kurak iklimi alışkın olduğu için yağmurlu ve yağmursuz ayları
kendi ölçüleri içinde plânlayarak idare etmeyi başarmış, çeşitli tahıl
ürünleri, çay, kahve, kakao, fındık, büyük ölçüde muz ekimi yaparak kendi
kendine yeten bir ülke konumundaydı. Çünkü Afrika’nın diğer verimli toprakları
gibi Somali’nin toprakları da verimlidir.
Somali’nin beslenme ve gelir elde
etmede çok önemli kaynaklarından bir diğeri de hayvancılıktır. Özellikle
dünyanın en değerli koyun derisini üreten Somali, bunları dünyanın her yerine
satmaktadır. Ama 1977 yılına varıldığında işler tersine döner… ABD ve Avrupa
ile çok yakın ilişkiler başlatırlar. İMF ile anlaşma yaparlar. ABD’ne bütün
kaynaklarını kullanma ayrıcalığı verirler. Ondan sonra da olanlar olur...
Hele 1982’de Dünya Bankası’nın
dayattığı programı hayata geçirme anlaşması yapmalarıyla birlikte gelecek
felâketlerin kapısı sonuna kadar açılır. Kapitalist Batı’nın tarım tekelleri
Somali’ye dalarlar. Önce ürün çeşitliliğini azaltırlar. Kendi istedikleri
üretim tekniklerini, kendi sattıkları tohumları Somalili çiftçilere dayatırlar.
Somalili çiftçiler eskiden olduğu gibi özgürce ekip biçemez olurlar.
Tarım tekellerinin Somali’deki
etkinliği giderek büyür. Tekelleşmenin sağladığı ucuz ürünleri Somali
piyasalarına sürerler. Somalili çiftçiler, kaynakları kullanma ayrıcalığını ele
geçiren ve piyasayı ucuz tarım ürünleriyle dolduran tarım tekelleriyle rekabet
edemeyerek hızla tarım üretiminden çekilirler. İşsizlik büyümeye başlar.
1983
yılına gelindiğinde Somali’yi bir diğer felâket karşılar. “Sığır vebası”
gerekçesiyle Batılılar tarafından Somali’nin canlı hayvan ihracatına ambargo
konur. Böylece hayvancılık da hızla biter. Hayvancılıkla
geçimini sağlayanlar da işsiz kalırlar. Kaynakları kullanma ayrıcalığına sahip
Batılı tekeller ormanlara da müdahalelere başlarlar. Ormanlar tahrip edilir,
kuraklığın boyutu artar.
3 –
Bütün bu olanlardan sonra Somali artık dış dünyaya muhtaç hale gelmiştir.
Yıllarca kaynakları sömürülen, üretim gücü elinden alınan Somali halkı
işsizliğe ve fakirliğe mahkûm olmuştur. Üretimi ve ihracatı olmayan Somali’ye
Batılı tekeller çok ucuza mal getirmektedirler ama bu çok ucuz malları almak
için bile hiç para bulamayan işsiz Somali halkı açlığa teslim olmuştur. Açlık
nedeniyle bütün dünyanın gözleri önünde ölmektedirler.
4 –Somali
halkı açlıktan ölürken Batılılar ne yapıyor biliyor musunuz? Somali’de EŞŞEBAB
adlı İslamcı örgütün var olduğunu öne süren başta ABD olmak üzere birçok Batılı
ülke Somali’ye yardım göndermiyor. Düne kadar tepe tepe sömürdükleri Somali
halkının açlıktan ölmesini seyrediyorlar.
Büyük olasılıkla orada iç
çatışmalarda taraf olan bir İslamcı örgüt vardır. İşsiz ve aç kalmış insanların
arasında büyük olasılıkla da faaliyet gösteriyordur. Çünkü her zaman işsiz ve
aç insanlar kolayca kandırılabilirler.
Eğer söz konusu bir örgütse, ona
imkan tanıyan ve zemin hazırlayan durup durup oralara askeri müdahalelerde
bulunan ABD ve BM değil midir? Bir zamanlar Somali halkı çiftçiydi, hayvancılık
yapardı. Toprakları kendi halkını doyururdu. Sonra Batılılar geldiler, tohum
dediler, tarımda yeni teknikler dediler, hayvancılığınıza ambargo uyguluyoruz,
dediler. Sonra Somalililer açlıktan ölmeye başladılar. O zaman da “orada İslamcı örgüt var, biz yardım
etmeyiz” diyorlar. Batılıların bu vicdan yoksunu duruşlarına iyi izleyin.
SOMALİ HALKININ AÇLIKTAN ÖLÜYOR OLMASINA HÂLÂ
KURAKLIKLA GELEN BİR KADER DİYEBİLİR MİSİNİZ?
-Sonra
gözlerinizi dünyanın dört köşesine çevirin, olanları gözlemleyin. Fakirliğin ve
açlığın kader olamayacağını, kaynakları sadece kendileri için kullanmak
isteyenler eliyle yaratıldığını görün artık.
-Somali’nin
başına gelenlere yardım etmeye çalışırken ABD ve AB’nin Türkiye’nin müttefiki
olup olamayacağını da düşünüverin.
-Hani
yıllardır “sizi AB’ne almak için tarım sektörünüzde şunu bunu yapın, tohumları
çiftçiniz kendi kafasına göre kullanamaz, ithal tohum almak zorundalar, tarımda
teşvikleri düşürün” vs. vs diyorlar ya..
-Hani
bizim çiftçilerimiz de tarım tekelleriyle rekabet edemez hale gelip, işlerini bırakıyor,
tarlalarını satar hale geldiler ya…
-Hani
Somalililer gibi bizim de Güney de muz bahçelerimiz vardı, sonra muzlar pabuç
kadar büyük ithal “çikita muzlara” yerini bırakırken, muz bahçelerimiz beş
yıldızlı oteller haline getirildi ya…
-Hani
Türkiye eskiden kendi kendini doyurabilen yedi dünya ülkesinden biriydi ama,
artık ithal tarım ürünlerine muhtaç oluyor ya… Somali’ye yardıma koşarken
bunları da düşünüverin lütfen…
-Yaşanan
mali kriz Türkiye’ye asla teğet geçmiyor, ama tam göbekten vuruyor. İthal tarım
ürünleri her gün değeri yükselen Dolarlarla, Avrolarla alınıyorsa, kredi
kartlarınız bir gün bütün bunları ödeyemez bir noktaya gelecek, bunu da
düşünün…
-Bir
ülkenin kaynaklarına göz diktiklerinde “Müttefik” filan tanımıyor bunlar; önce
sömürüyor, açlıkla gelen karmaşada askeri müdahale gerçekleştiriyor.
-Müdahale
ile parçalanan topraklarda ülke içinde ya yeni işbirlikçi sömürücüler oluşuyor
ya da sömürüye direnen gruplar meydana geliyor. Bunların hepsi birbirine
karışıyor. Batılı kapitalizm açısından o ülkenin kaynakları sonuna kadar
sömürülmüşse eğer, ilgilerini kesiyorlar ve halkların açlıktan ölmelerine
aldırmıyorlar. Yardım çağrılarına karşı ise,
-Onlar
İslamcı terör örgütüdürler ya da pis komünistlerdir, yardım edemeyiz,
biçimindeki bahanelere sığınıyorlar…
Öyle değil mi
yoksa?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder