27 Mayıs 2013 Pazartesi

İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİ- I - BERLİN


İslâm Düşünce Tarihi

26-04-2013
Rüştü Kam


Hafta sonunda Türk Eğitim Derneği’nin bu yıl 4.sünü düzenlediği eğitimkampında Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün’le beraberdik.  İslâm’ın Mekke döneminden Medine dönemine,oradan Şam’a, Anadolu'ya, Endülüs’e, Asya’ya oradan da günümüze kadar olan serüveninde insanlığınkazanımlarını dinledik üçgün süresince Düzgün'den.  Haramlar,helaller, ibadetler, ölüm, kabir, cennet ve cehennem de anlatılan konulararasındaydı. Neler söyledi Şaban Ali Düzgün özet olarak okuyalım:
„İslâm’ı doğru yaşamak için doğruanlamak lazımdır. Kur’an elimizdedir. İlim sahipleri doğru çevirilerleKur’an’ın doğru anlaşılmasını sağlayacaktır. Ben Türkiye'de bu kadar fazla Kur’ançevirisinin olmaması gerektiğini savunuyorum. Eline kalemi alan Kur’an mealiyazıyor. Bazı kavramlar yanlış anlamlandırılıyor. Neredeyse her cemaat için birmeal yazılıyor. Bazı uydurma hadislerle de yanlış anlamlandırılan Kur’anayetleri desteklenebiliyor. Bu durumda anlaşılması zor bir din ortaya çıkıyor.

Allah kimin için hayır dilerse onudinde fakih kılar. “Böyle bir hadis vardır. Fakih hukuk adamı demektir. Sizçalışmanızla değil de Allah’ın dilemesiyle fakih olacaksınız, bu durumdaverdiğiniz kararlar da tabiatıyla Allah’ın istediği uygun gördüğü (!) kararlarolacaktır. Yani sistemin uygun gördüğü dokunulmazlığı olan kararlar. Böyle birhadis uydurma bir hadistir.

Allah’ın övdüğü insanlar ilimadamlarıdır, Kur’an onlara Râsihûn der: İlimde derinleşenler, büyük ve özlü birkavrayış yeteneğine sahip olanlar, ince sezi ve derinlik sahibi yüksek düzeydebilginler, derin anlayış sahipleri demektir.

Ağaç herkes için aynıdeğildir; kimisi ağacı gölge yapan birnesne olarak görür, kimisi ağaçtan nasıl bir kereste olacağını düşünür, kimisiiçin ağaç şöminede yakılacak bir odundur, kimisi de onun oksiyen kaynağıolduğunu düşünür...  Ayetleri yorumlamakda aynen böyledir.  Ağacın oksijenkaynağı olduğunu, ekolojik  dengeninsağlanmasındaki rolünü düşünmek derinlik isteyen bir anlayışı gerektirir. Buanlayışın sahipleridir Allah tarafından övülenler(Rasihûn).

Mele’ve Seyyit
Mele kavramını molla, ilim tahsileden kişi, talebe olarak da kullanılır. Kur’an Mele’ kavramını  toplumu sülükgibi emen, obur, ihtikârı seven tipler olarak takdim eder. Bu açıdanbakarsak,  Güneydoğu’daki mele’lerİslâm’ın mele’leri değildir. Namus cinayetlerine bile mani olmuyorlar.Seyyitler günah işlemez anlayışı var onlarda. Allah’tan mı daha çok korkarsın,seyitten mi? dediğinizde düşünmeye başlarlar. Cevabı zor olan bir sorudur buonlar için.
Hz. Nuh’un oğlu Nuh’un akrabasıdeğildir. Akrabalık sadece sıhri bağ değildir. Akraba insanın kendine yakınhissettiğidir. Gönül birlikteliğidir. “Kurb” o demektir. Bu yakınlığı bilenkişi Seyyit falan takmaz. O ona yakın değildir.
 
Mesela İshak Paşa sarayı vardır:
Muazzam bir yapıdır. Şaheserdir.Musluğunun birinden su öbüründen süt akarmış. Haramla cebi şişmişolanlar/Mele’ler yaptırmış bu sarayı. Sülüklerdir onlar…
Bire aldığını on’a satan adam ekonomikfahişedir, verdiği sözü yerine getirmeyenler siyasi fahişelerdir.

İnsan onuru çok önemlidir, kiminsan onurunu zedeleyici bir davranış içine girerse, insan onuruyla uğraşırsaAllah onu rezil eder, onu ele verir, peygamber de olsa rezil eder. Abese suresiinsan onurunu hiçe sayan bir tavır karşısında nazil olmuştur ve peygamberi elevermiştir. Ekonomik fahişeleri onurlu insanlara tercih etmenin örneği verilirburada.

Ben zaman zaman İslam ve şiddetüzerine NATO’da seminerler veriyorum,  buseminerler esnasında elime bir test geçti. Sorulardan birkaç örnek vereyim:

“Gerdek gecesi bakire çıkmayan kız öldürülür. Bu aşağıdaki hangi kitaptayazar.”
a-İncil
b-Tevrat
c-Kur’an
d-Hiçbiri

Cevap enteresan. İstisnasız herkesKur’an cevabını veriyor. Oysa bu hüküm Tevrat’ın hükmüdür.

Bir başka örnek:

Dinde zorlama yoktur. Bu hüküm hangi kitabın hükmüdür?
a-İncil
b-Tevrat
c-Kur’an
d-Hiçbiri

Cevap yine  enteresan. İstisnasız herkes İncil cevabınıveriyor. Oysa bu hüküm Kur’an‘ın hükmüdür. İslâm karşıtlarının yaptığı propaganda tutmuş demektir. Müslümanlarmele’leştikçe ve mele’lere destek verdikçe İslâm’ın doğru anlaşılması mümkünolmayacaktır.

Düşman İslâm’dır
Şu anda İslâm ülkelerinde devameden savaş,  İslâm’la yapılan birsavaştır, Müslümanlarla değil.  Müslümanlarçok kolay manipüle ediliyorlar. „Allah sizi Müslüman olarak isimlendirdi“(Hacc78) ayeti Müslümanlara yetmiyorsa ki yetmiyor, bu durumda, İslâm ülkelerinde olanlarahayret edilmemelidir. “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberlergelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize)mi döneceksiniz?” (Ali İmran 144)

Müslümanlar bugün paramparça,hepsi kendisini başka türlü isimlendirmiş. Bu topuklar üzerine geriye dönüşdeğil de nedir? Müslümanlar tarihten de mi ibret almazlar: Endülüs’te 780 senekaldılar, bölündüler parçalandılar ve yok oldular, Selçuklular bölündülerparçalandılar ve yok oldular, Osmanlılar bölündüler parçalandılar ve yokoldular.

Peygamberler model insanlardır:
Peygamberin modelliği, sakalmıdır, sarık mıdır, öncelik nedir? Modellik/şahitlik sarıkla, sakalla olsaydıçok şahit bulabilirdik. „Bizi aldatan bizden değildir.“ hadisi vardır.  Huntington, „ Bundan sonra Batı’nın savaşıİslâm’ladır, ikinci noktada Müslümanlar kendi aralarında savaşacaklardır.“ diyor.

Şiddet ve İslâm
İslâm şiddete karşıdır, şiddetyasaktır İslâm’da. İslâm intihar komandolarına sıcak bakmaz. Dinen cevaz daverilemez intihar komandolarına. Ancak bazı Müslümanların canlı bomba olduğunugörüyoruz. Yanlış yapıyorlar, Kur’an’a rağmen yanlış yapıyorlar. Bu durumda şöylebir soruyu sormadan da geçemiyoruz: Bu adamın canını bu kadar ne yaktı ki,intihar ediyor, canından vazgeçebiliyor? Onun peygamberinin karikatürünü yapıp başınınüstüne el bombasını koyanlar var, kutsalına hakaret edenler var, ırzına geçen,çoluk çocuk demeden kurşuna dizenler var ki, o canından vazgeçebiliyor.

Antisemitizm yasaktır, ama kutsalahakaret serbesttir, böyle olmaz. Bu çifte standart olur. Kültürel şiddetitetiklememek gerekir. Müslümanların dinleriyle, kılık kıyafetleriyle dalgageçmek, onları küçümsemek kültürel şiddet demektir. Bu yanlıştır biruygulamadır.

Öte yandan canlı bombaaracılığıyla cihad ettiklerini sananlar da yanlış yapıyorlar. Peygamberinyolunda yürümek isteyenler onun sünnetinin içinde bu şekilde bir uygulamabulamazlar. Kur’an’ın buyrukları içinde de bulamazlar. Bu yol yanlış biryoldur. Peygamberimiz diplomasiyi esas alır uygulamalrında, Çünkü Allah’ınbuyrukları bu yöndedir. Mekkî ayetlerde cihattan bahsedilir. Bu cihad bazılarının anladığı anlamda bir cihaddeğildir.

Peygamber Mekke’de yalnızdır.Sokağa bile çıkacak gücü yoktur, çarşıda pazarda açıktan tebliğ bile yapamazhaldedir. Kiminle cihad edecektir,  kaçkişi ile cihada çıkacaktır, hangi silahla, hangi parayla, hangi askarle cihad’açıkacaktır? Bunu iyi düşünmek lazım, İslâmî doğru anlamak lazım. Yanlışanlayışlar yanlış sonuçlar doğurur. Cihad kavramı maalesef yanlışanlamlandırılmıştır. Oysa cihad savaş değil, savaşı önlemeye yönelik faaliyetlerinadıdır. Kur’an’da Cihad teşvik edilir, kıtal ise emredilir. Cihad kıtal olsaydıhiç teşvik edilir miydi?

Allah’ın istediği savaş değilbarıştır: “Ey iman edenler, hep birliktebarışın peşinden koşun. Şeytanın adımları ardına düşmeyin. Çünkü o, sizinapaçık bir düşmanınızdır.“ (Bakara 208)

“Sorun birine cihadnedir diye, savaş diyecektir. Ama öyle değil. Kuran-ı Kerim’de hem cihaddan  bahsediliyor hem de savaştan. “Kıtal” diyorsavaş için, “katil” de buradan geliyor. Nedir o zaman cihad?

Maturidi tanımlıyor:
"Savaş başlayana kadar savaşınmeydana gelmemesi için yapılan bütün faaliyetler cihaddır.Entelektüel faaliyetler, diplomasi, konuşmak, fikir üretmek,hakikat peşinde koşmak, savaşa giden yolu tıkamak, bunlarınhepsinin adı cihaddır. Kuran-ı Kerim'e göre cihad bittikten sonrazorunlu olarak savaş olur, o da çirkin bir şeydir. "Savaş sizezorunlu hale geldi çünkü size saldırılmaktadır. Ama o birçirkin şeydir." Maturidi diyor ki, "Çirkin bir şey devletinkendini savunma aygıtı olabilir ama dinin yayılma aygıtıolamaz." Gördüğünüz gibi mesele enstrüman olarak kullanılanunsurlara kadar geliyor..."

Kerihe
“Size savaş zorunlu hale geldi,ancak o çirkin bir şeydir.”Dinimi imanımı kurtarayım diye savaş ilan edilemez.Din ulvi bir şeydir. Ulvi bir şey çirkin bir şeyle ilan edilemez.

O gün iki büyük İmparatorlukvardı. Sasânî İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğu. Bunlar sömürgeimparatorluklarıdır. Henry Pirenne diyor ki: Muhammed’in orduları nasıl oldu dahızlı bir şekilde yayıldılar bu kadar kısa zamanda.” Cevabını da kendisiveriyor: “Halk mazlumdu, İber Yarımadası’nıBizanslılar ele geçirmek için 200 sene uğraştılar, Tarık b. Ziyad ise Endülüs’ü3 yılda ele geçirdi. Nasıl oldu bu iş: Çünkü imparatorlukların ağır vergi yüküaltında inliyordu halk.”
Devam ediyor Pirenne, “Avrupalılarçamur içinde yürürken, Endülüs sokaklarına taşlar döşeniyordu. Müslümanlar Pireneler’dekisavaşı kazansalardı, bütün Avrupa kurtulacaktı.”

Devam edecek









Türk Eğitim Derneği’nin bu yıl 4.sünü düzenlediği eğitim kampında Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün vardı. 2013 Berlin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder