Lâ yeslemu kitâbun mine’l-ğalatı illa’l-Kur’ân
-Kur’an dışında hatasız kitap yoktur-
Rüştü Kam
Ha-ber.com 2014 Berlin
“Geleceğin İslâmı'nı inşa edebilirsek, İslâm Dünyası'nın
geleceği var demektir. Geleceğin İslâm’ının inşası da özellikle hadis
rivayetlerinden kaynaklanan problemleri çözmek, Kur’an-Sünnet bütünlüğüne ters
düşmeyen güvenilir hadis rivayetlerini doğru anlamak ve yorumlamakla mümkündür.”
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Mehmet Hayri Kırbaşoğlu, İslâm’ın ilk dönemlerinde bilgiye ve ilme
büyük önem verildiğini, yabancı medeniyet ve kültürlerden tercüme yapılması
için başta Süryaniler olmak üzere diğer din ve kültürlere mensup mütercimlere bugünün parası ile yaklaşık 20
bin dolar maaş ödendiğini belirtti.
Berlin-Türk Eğitim Derneği’nde
(TED) özel bir seminer veren Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Ana Bilimdalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Hayri
Kırbaşoğlu, Kur’an ve Sünnet’in ve keza sağlam ve güvenilir hadis rivayetlerinin
Müslümanların bugünkü problemlerine
çözüm arayışında bizlere ışık tutması gerekir, ancak bugünün meselelerine tikel
çözümleri üretmek Müslümanların görevidir, bunun da yöntemi yeni meselelere
yeni yorum ve çözüm üretme aracı olarak “içtihat” tır.” dedi. “ Nitekim Peygamberimiz daha hayatında
içtihadın yapılması gerektiğini Muaz hadisi rivayetiyle bize işaret etmişken
bizim içtihattan uzak durmamız düşünülemez.” diyen Kırbaşoğlu, İslâm’ın ilk
zamanlarındaki ilmî gelişmelerde gayr-i müslimlerin İslâm medeniyetinin inşası
yolunda yaptıkları çalışmalara ve katkılara işaret etti. Kırbaşoğlu bunun yanı sıra
o dönemde ilmî çalışmalara büyük destek veren devlet adamlarının yanı sıra ilim
ve bilgi dostu servet sahiplerinin varlığını da vurguladı.
Aylık 20 bin Dolar Maaş
Kırbaşoğlu, “Mesela Süryaniler,
Süryaniler ve diğer yabancı dil bilen gayr-ı müslimler olmasaydı, İbn Sina
olmazdı, İbn Rüşd olmazdı. Yunan filozoflarının eserlerini Arapça'ya Süryaniler
başta olmak üzere pek çok gayr-ı Müslim uzman çevirdi. Hem de o zamanın şartlarında Müslüman yöneticiler ve servet sahipleri Süryani
mütercimlere bugünün parasıyla, yaklaşık 20.000 Dolar aylık maaş veriyorlardı.
İlme verilen önemdir bu... Ama bugün ülkemizde İslâmi ilimler alanında
çalışan akademisyenler arasında fakirlik sınırında maaş alan yardımcı doçent ve
doçentler olduğunu kaç kişi biliyor?" şeklinde konuştu. 3 gün süren seminerde “Hadis tarihi yeniden yazılmayı bekliyor.”
diyen Kırbaşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Geleceğin İslâmı'nı inşa
edebilirsek, İslâm Dünyası'nın geleceği var demektir. Geleceğin İslâm’ının
inşası da sağlam ve güvenilir hadisleri iyi tespit ederek, bunları doğru
anlamaya ve yorumlamaya bağlıdır. Aslında İslâm dünyası peygamberini gereği
gibi tanımıyor. O’na ait olan sözlerin ona ait olmayanlardan tam olarak
ayrılamadığı mevcut durumda, onun sünnetlerini doğru bir şekilde nasıl tanısın ?.”
Her mezhebin, meşrebin ayrı peygamberi var
Hz. Peygamber'in hayatını sadece
Sünni anlayışa göre yazarsak, o
Sünnilerin peygamberi olur. Sufi anlayışa göre yazarsak o sufilerin peygamberi
olur.Selefi anlayışa göre yazarsak selefilerin peygamberi olur.Halbuki Sünniler
gibi İslâm ümmetinin asli birer parçası olan Şiiler, Zahiriler, Zeydiler, İbadiler,
Mutezililer v.d.ve onların kaynaklarını dışarıda bırakmak ilmi araştırma
ilkeleri bakımından kesinlikle doğru bir
davranış değildir.
Batı dünyası Hz. Peygamber’in
hayatını yazma konusunda da İslâm dünyasından ileridedir bugün. Nitekim bu
amaçla öncelikle siyerin çeşitli mezhep ve fırkalara ait kaynakları üzerinde
gerçekleştirilen bir sempozyumun ardından, bugüne kadar yazılmış en iddialı
siyeri yazmak için kolları sıvamış ve sona yaklaşmış durumdadırlar. Onların Peygamberimiz’in
hayatını yazma konusunda bile bizi geçmelerinin sebebi , bizim uzun yüzyıllar terk
ettiğimiz ilmi araştırma ruhunu, bilgiye olan merak ve iştiyakı onların
hararetle ve benimsemeleri, bizlerin ise
geçmişten devraldıklarımızla yetinme ve bunları papağan gibi
tekrarlamakla yetinme tembelliğinden bir türlü kurtulamayışımızdır.
İkbâl ile başlayan çağdaş İslâm
anlayışı niçin İslâm dünyasında etkili olamadı ve kesintiye uğradı diye bir
anket yapılacak olsa, muhtemelen sonuç şöyle olurdu : “Çünkü Müslümanlar
İslâm'a sahip çıkmadılar, tam aksine dünyevileştiler, bu süreçte maalesef Müslümanlar
davalarını kaybettiler.”
Bu tespit bizce de doğru bir
tespittir. Zira genel olarak Müslümanlar özel olarak da İslâmi hareketler büyük
ölçüde dünyevileşerek, iktidarın bozucu
etkilerine aldırmaksızın iktidar tutkusuyla yanıp tutuşarak davalarını unuttular,
kaybettiler.
Tefsirler yetersiz kalınca…
Geçmiş çağlarda olduğu gibi 20.
yy.’da da, daha önceleri yazılan
tefsirlerin yetersiz kaldığını gören İslâm
uleması ve çağdaş müfessirler bu
eksikliğin farkına vardılar ve pek çok çağdaş tefsir yazdılar, hâlâ da bu tür
tefsirler yazılmaya devam etmektedir, dolayısıyla bu tefsir yazma sürecinin devam etmesinden gururla söz edilebilir. Günümüzün şartlarını
göz önünde bulundurarak yazılan tefsir çalışmaları devam ediyor. Ayrıca Malik
b. Nebi, Abdullah Draz, Fazlurrahman ve Ali Şeriati gibi ilim ve fikir adamları
da de Kur'an'ın nasıl algılanması ve anlaşılması gerektiği konusunda önemli
çalışmalar yaptılar.
Hadis kaynakları yetersi kalınca…
Kur’an ve Tefsir alanındaki bu
olumlu gelişmelere mukabil, Sünnet-hadis alanında , daha doğrusu rivayet
malzemeleri konusunda yapılan çalışmalar fazla değildir. (Burada hadis kelimesini kullanmadım, çünkü Müslümanlar
birtakım hadis rivayetlerinin neticede birer rivayet olduğunu unutup, sanki
onları kendi kulaklarıyla Hz. Peygamber’den duymuşçasına birebir O’nun(sav)
sözü olarak kabul ediyorlar, öyle olunca da bu rivayet malzemesi konusundaki
birtakım ilmi değerlendirme ve eleştirilerin ne anlama geldiğini anlamıyorlar
ve kızıyorlar).
Sünnet ’in de Siyer’in de birinci kaynağı Kur’an’dır.
İmam-ı Azam’ın da “el-Âlim
ve’l-Muteallim” kitabında dediği gibi Hz. Peygamber Kur’an’a aykırı bir söz
söylemez, söylerse zaten peygamber olamaz” Dolayısıyla Hz.Peygamber’e izafe
edilse de Kur'an'a rağmen söylenen söze hadis denmez.
Peki mevcut Hadis rivayetlerinin
hepsi de gerçekten Hz. Peygamber’e ait olduğu kesin olan sözler midir? 20. yy’
da bu hadis rivayetleri İslâm Dünyasının problemlerinin çözümünde Müslümanlara
ne gibi imkânlar ve açılımlar sunuyor? Hadis rivayetleri ışığında 20.yy'a , 20. yy gelişmeleri ışığında hadis
rivayet malzemesine nasıl bakılıyor,ya da bakılmalıdır? Bu soruların cevabı
henüz verilememiştir. Çağdaş anlamda bir hadis kitabı da henüz yazılamamıştır. Çağdaşlık
iddiasıyla yazılmış olanlar ise adı çağdaş olmak dışında, eskilerin kötü birer
tekrarı olmaktan öte geçememektedirler. Kur'an konusunda yüzlerce tefsir yazan
Müslümanlar, hadis rivayet malzemesi söz konusu olunca anlaşılmaz bir şekilde hemen muhafazakârlaşıyorlar
ve hadis alanında yenilikten ve yeni denemelerden uzak duruyorlar.
Sünnetin ikinci kaynağı mütevatir
sünnetlerdir.
Bunlar canlıdır, diridir,her gün
dünyanın her yerinde sürekli olarak tekrarlanan uygulamalardır, yüz binlerce milyonlarca Müslüman tarafından
yüzyıllarca fiilen yaşanarak nesillerden nesile aktarılmış ve aktarılmakta olan
uygulamalardır. Klasik literatürde sünen-i ameliye, sünen-i mütevarise, sünen-i
mütevatire de denilen hadis rivayetlerinden daha güvenilir zengin bir bilgi
kaynağıdır. Mesela herkes İslâm’da ezan uygulaması olduğunu ya da bayram
namazları kılındığını bilir, daha küçük yaşlarda ve okuma yazma bilmez iken,-
dolayısıyla ilgili Kur’an ayetlerinden ve hadis rivayetlerinden bihaber olduğu
bir yaşta - İslâm’da ezan ve bayram
namazları diye bir uygulama olduğunu ana-babasından ,mahallesinden ,çevresinden
görür,duyar ve öğrenir, büyüyünce namaz kılmadan önce namaz vakitlerini ilan
etmek ve namaza Müslümanları davet etmek için ezan okumanın gereğine inanır, tıpkı
bunun gibi.
Üçüncü sırada hadis kaynakları adı
verilen kitaplar vardır.
Bu kitaplar genellikle
kendilerinden önce yazılan derlemelere dayanılarak yazılmıştır. Buhari, Müslim,
Tirmizi birebir ravilerden ve şahıslardan sözlü olarak, sözlü rivayet usulüyle
toplanıp yazılmış değildir. Önceki yazılan kitaplardan kendi metotlarına uygun
olan rivayetlerden derlemedir bu kitaplar büyük ölçüde.
Sünnet'in dördüncü kaynağı kaya
yazıtları ve arkeolojik kazılardır.
Hicaz yarımadası ve civarında
,çoğu Müslüman olmayan ilim adamları tarafından gerçekleştirilen, pek azı Müslüman
bilim adamları tarafından yapılan bu tür
arkeolojik çalışmalar henüz tamamlanmış değildir. Tamamlanınca elimizdeki
rivayet malzemelerinin ihtiva ettiği bazı bilgilerin ne kadar sağlam olduğu
daha net olarak ortaya çıkacaktır, tablo
netleşecektir. Ama dediğim gibi bu çalışmalar pek çok ilahiyatçı ve İslâm
araştırmacısı için meçhul, az sayıda bilenler için ise hayli yeni bir gelişmedir.
Beşinci sıradaki kaynak Müslüman
olmayan devletlerin elindeki o döneme ait tarihi malzemelerdir.
Hz. Peygamber dönemini kapsayan
Sasani, Bizans ve Habeşistan tarih
kaynakları da Hz. Peygamber dönemi hakkında bize bilgi veren kaynaklar arasında
yer alması gerektiği halde, henüz bunlara da gereken ilginin gösterildiği ve
bunlara ulaşıldığı söylenemez. Bu
kaynaklar incelenip taranınca hadis rivayetleriyle ilgili birçok husus daha da netleşecektir.
Devam edecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder