"Geldim, gördüm, yazdım" 2015
YOZGAT
Berlin Türk Eğitim Derneği (TED) in Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Gezisi‘nin 2.sini Yozgat üzerine yazmak istedim.
Aslında tur rotamızın içinde Yozgat yoktu. Bozkurt kardeşlerin yeğenleri
Yozgat’ta görevliymiş. Bu vesile ile bir saat mola verdik. Tarihi mekân
ve eser açısından fakir, buna rağmen şirin bir şehir Yozgat. Saat
Kulesi’nin yanında nereye gideceğiz ne yapacağız diye istişare ederken,
birisi selam verdi. „Yabancısınız herhalde. Kendimi tanıtayım, ben
Mehmet Ali Çakır. Eczacıyım. MHP’den Milletvekili aday adayıyım. Hoş geldiniz Yozgat’a.“
-Vaktiniz varsa Yozgat’ı bize anlatabilir misiniz?
-„Memnuniyetle“.
Çakır önden biz arkasından başladık Yozgat sokaklarını arşınlamaya. İlk
önce Saat Kulesi’ni anlattı: „Kuleyi, Tevfikizade Ahmet Bey, Belediye
Başkanlığı sırasında yaptırmış. Mimarı Şakir Usta. (1325 / M.1902- 1908)
Yozgat’ın sembollerindendir. İsteyen kuleye çıkabilir. Yozgat ili,
tahminen 5000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Yozgat çevresinde ilk siyasi
birliğini kuran devlet Hititler’dir. Hititler döneminde, bugün Çorum
sınırları içinde bulunan Hattuşa antik şehri kurulmuştur. Yozgat
Osmanlı‘nın son döneminde Bozok Sancağı olarak geçmektedir. Yozgat
kalkınmada birinci derecede öncelikli yöreler kapsamındadır.
İlin asıl adı "Bozok" olup, 1927 yılında ismi "Yozgat" olarak
değiştirilmiştir. Oğuzların; "Bozok" koluna mensup Türkmenler’in bu
bölgeye akınıyla birlikte, yöre "Bozok" ismiyle anılmıştır. 1800'lü
yıllara doğru bu ismin yanı sıra "Yozgat" adı da telaffuz edilmiştir.
Yozgat adının menşei konusunda, değişik söylentiler ileri
sürülmektedir. Bir rivayete göre, Yozgat; Aşiret Reisi Ömer Cabbar Ağa,
sürülerini bir yaz günü yaylakta otlatırken karşısına Hızır çıkar ve
Cabbar Ağa'dan içmek için süt ister. Güler yüzlü Ömer Ağa hemen
misafirine hizmete koyulur ve gönül hoşluğu ile sütü ikram eder. Hızır
sütü içtikten sonra çok memnun kalır ve Cabbar Ağa'ya "Çobanoğlu, yozuna
yoz katılsın, memleketinin adı Yoz-Kant olsun" der ve kaybolur. Bu söz
söylene söylene dada sonraları Yoz-Kant “Yozgat” halini alır.“
Çakır çok sevecen ve cömert birisi; Yozgat’ın parmak çöreğinden ikram
etmek için bizleri fırına kadar götürdü ve her bir arkadaşımız için
ikişer çörek sipariş etti. Hemen sonra birlikte Çapanoğlu Camii’ne
götürdü bizleri ve başladı anlatmaya: „ Caminin isminin kaynağı hakkında
her ne kadar tatmin edici bir bilgi yoksa da uzun yıllar bu bölgenin
böyle anıldığı bilinmektedir. Cami iki kısımdan meydana gelmekte.
Birinci kısmı Çapanoğlu Ahmet Paşa’nın büyük oğlu Mustafa Bey tarafından
Hicri 1193 yılında; ikinci kısım ise kardeşi Süleyman Bey tarafından
Hicri 1209 yılında yaptırılmıştır. Caminin hemen yanında Çapanoğlu
ailesinin mezarlığı vardır. Aynı zamanda Bozok Sancağı da bu mezarlıkta
asılı durur.“
Ancak bu tarihi esere hiç yakışmayan bir ilan ile karşılaştık. Caminin
hemen girişine Polisle ilgili bir ilan asılmış. Yetkililerimiz güzel
şeyler yapıyorlar ama, belirli bir bilinçle olmasa gerek diye düşündük.
Ufuk gerekiyor, vizyon gerekiyor, estetik anlayışı gerekiyor. O zaman
belki bu gibi çirkinliklere son verilir.
Çakır bu kısa beraberlikten sonra bizi otobüse kadar uğurladı. Sonunda
“Oyunuzu MHP’ye verin” demeyi de ihmal etmedi. Mehmet Bey’e başarılar
dileyerek ayrıldık Yozgat’tan. Sonradan öğrendiğimize göre Çakır, ikinci
sıradan aday gösterilmiş.
Rehberimiz Yasin, Yozgat’ı otobüste anlattı. Boğazlayan Kaymakamı’nın
hikâyesi bir devre ışık tutuyordu sanki. Bu hikâye 1915 olaylarını
özetler gibiydi. Rehber Yasin’in anlattığına göre, Kaymakam Kemal bey,
günah keçisi olarak seçilmiş. Hükümetin emrini yerine getirmekten başka
suçu olmayan Kemal Bey ise, "mâruf “ Nemrud Mustafa Paşa'nın
başkanlığındaki, çoğunluğunu Ermeni üyelerin meydana getirdiği Divân-ı
Harb tarafından "Ermeni tehcirinde vazifesini kötüye kullanarak ölümlere
sebep olduğu gerekçesiyle" ölüme mahkûm edilmiş; Beyazıt meydanında
asılarak karar yerine getirilmiş.(8 Nisan 1919)
Olay şöyleymiş:
“Yüz yıllar boyu Osmanlı topraklarında huzur ve güven içinde yaşayan
Ermeniler, Osmanlılar'ın zayıflamaya başladıkları bir zamanda, dış
güçlerin tesiriyle devlet kurma hayâline kapılıp yer yer isyan
çıkarırlar; kadın, çocuk, ihtiyar demeden sivil halkı katlederler.
İmparatorluk zâten büyük gaile içindedir. Ermeniler'in "içten" vuruşları
devleti güç durumda bırakır. Başta bulunan İttihad ve Terakki hükümeti
bir kânun çıkartarak Ermeniler'in tehcirine karar verir. Sadrâzam Talat
Paşa'nın imzasıyla yayınlanır karar. (14 Mayıs 1331 (1915)
Dâhiliye Nezâreti, o sıra Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf
Vekili olan Kemal Bey’e bir şifreli telgraf çeker: "Kazanın dâhilinde
bulunan bilumum Ermenileri 24 saat zarfında yola çıkaracaksınız,
bunların sevk edileceği istikâmet Suriye'dir. Şifrenin alındığının acele
bildirilmesi."
Telgrafı alan Kemal Bey kaza hudutları içindeki Ermeniler'in tehcirini
emreder ve bizzat uygulamaya girişir. Mondros Mütârekesi’nden sonra ise,
İtilaf devletlerinin baskısıyla Dâmad Ferit hükümeti, Ermeni tehcirinde
suçlu gördükleri yöneticileri Divân-ı Harbe sevkeder. Bunlardan biri de
idealist vatansever Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey'dir. Hayret
Paşa başkanlığında kurulan mahkemede, beliğ bir savunma yapar Kemal bey.
Savunmasında asıl suçluları işaret ederek şöyle der:
“.. savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyanı
durdurmak maksadıyla, iddia makamının da isteği üzerine kurbanlar
verilmesi bir siyâset icabı sayılıyorsa bu kurban ben olamam. Siz kurban
seçmekle değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdani görevini
taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa her hâlde bütün
bu işlerin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur
bulunacak değildir".
Karar verilmiştir bir kere. Savunmanın tutarlılığı ve güzelliği
mahkemeyi etkilemez. Kemal Bey "peşin hükümlü" Nemrut lakaplı Mustafa
Paşa başkanlığındaki mahkeme tarafından 8 Kasım 1919'da idama mahkûm
edilir. Bu karar, "savaş suçluları " aleyhine verilen ilk idam
cezasıdır.
Krarı tasdik edilmek üzere saraya gönderilir. Pâdişâh Mehmed Vahideddin
karârı tasdik etmek istemez. "Bu yoldaki hükümler devam edecek olursa,
iş intikam ve bilahare mukâtele şeklini alacağından çekinere,
şeyhülislâm tarafından fetva verilmesini talep eder.”
Mustafa Sabri Efendi’nin verdiği fetva Padişah Vahdettin’e ulaşmadan
Damat Ferit Paşa tarafından manipüle edilerek kaymakamın idamı
gerçekleşir. Kemal Bey sehpâda halka dönerek son sözünü söyler:
"Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine
getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki
ben masumum, son sözüm bu gün de budur, yarın da budur. Ecnebi
devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa
kahrolsun böyle adalet!.."
Meydana yığılan on binler hep bir ağızdan bağırır: "Kahrolsun böyle adalet!.." Kemal Bey sözüne devam eder:
"Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emânet
ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda
cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve milletimize
zeval vermesin,.. Amin!.,"
Halk hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Az sonra 35 yaşındaki gencecik büyük
vatan sever darağacında sallandırılacaktır ve Kemal Bey'in üzerinden
çıkan vasiyeti târihe bir belge olarak damgasını vuracaktır:
"Merhum sevgili oğlum Adnan'ın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdili
çayındaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve
kardeşim Kadıköy'de sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar caddesinde 67
numaralı hanededir. Adı İsmet Hanım'dır. Defin masrafı teyzeme tevdi"
buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim
tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: Millet ve memleket
uğrunda şehid olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal'in ruhuna Fatiha!..
Perişan zevcem Hatice'ye, yavrularım Müzehher ve Müşerrefe muavenet
edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını
vatandaşlarımdan beklerim.
Türk milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır.
Allah millet ve memlekete zeval vermesin. Ferdler ölür, millet yaşar,
inşallah Türk milleti ebediyyete kadar yaşayacaktır". (Türk Dünyası
Tarih Dergisi Mayıs 1988 Sayı:17 Sayfa:44-46)
Ruhu Şad Olsun.
Devam edecek...
Rüştü Kam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder