VENİ VİDİ SCRİPSİ (III)
"Geldim, gördüm, yazdım" 2015
Saat 09’da Berlin/Tegel
Havaalanı’ndaydık. Biraz gecikmeyle herkes verilen saatte check-in
İşlemleri için sıraya girmişti. Heyecan vardı. Biraz da korku.
Karadeniz’in hep yağmurlu, Doğu Anadolu’nun karlı geçme ihtimali bu
korkunun sebebiydi. Grup üyeleri kışlıklarıyla alana gelmişler. Her
ihtimale karşı da bir kısım kışlıkları da bavullara yerleştirmişler.
Kişi başına 30 kilo yük hakkı var. Bu hak daha giderken kullanılmış
gibi. Dönüşte problem olabilir.
Toplam 29 kişiyiz. İstanbul’dan
transit geçtik. Ankara’ya indiğimizde saat 17.20 idi. Tur otobüsü çok
önceden gelmiş bizi bekliyor. Emin, Sezgin ve Kadir, 3 personel var.
Rehber bize otelde eşlik edecekmiş. Kucaklaştık. Bir senelik hasretle
hal hatır sorduk. Hemen otobüse bindik, sayım yaptık; Hüseyin Bozkurt
ve eşi yok. Emin almaya gitti onları, meğer bavulları çıkmamış, onu
beklemişler. Muamelesi uzun sürmüş. Bavul arkadan kaldığımız otele
geldi. ‘Bu da THY farkı olsa gerek’ dedik.
Akşam yemeğinden sonra grup üyeleri
birbirleriyle tanıştı. Sabah 07.30‘da yola çıkılması gerektiğini söyledi
rehberimiz Yasin. Kahvaltı için 6.30 da yemek salonunda olmak
gerekiyor.
Zamanında gelemeyenden 5 TL. Ceza
alınacak. Daha ilk günde İlhami, İsmail ve Enes otobüsü 30 dakika
beklettiler. Uyanamamışlar. Cezaları kesildi ve Çoruma müteveccihen
çıktık yola.
Rehberimiz Ankara’yı anlatmaya
başladı. ‘Yan sokakta Kocatepe Camii…, burası Kızılay…, işte şurada
bakanlıklar var…, tam karşımızda gördüğünüz Hitit Güneşi…, Hitit
Uygarlığı ve sanatının sembolü sayılan bir nesnedir. Güneşi sembolize
eden dairesel biçimin etrafına yerleştirilmiş öğelerden oluşur. Üstünde
barışı sembolize eden geyik figürü var. Ahşap asaların ucuna takılarak
dini törenlerde kullanıldığı veya at koşum takımlarının arasında
kullanıldığı sanılmaktadır. Genellikle tunçtan yapılır. En seçkin
örnekleri Çorum yakınlarında Alacahöyük’te bulunmuştur. Hititlerin
sembolü haline gelmesine rağmen, aslında Anadolu’nun en eski uygarlığı
olan Hattilere ait bir eserdir. Hatti Kralları öldükleri zaman güneş
kursu ve benzeri sembollerle birlikte gömülmekteydi…şurası TRT radyosu…,
şuradaki bina bakınız solunuzda, birinci meclis…, yanındaki ikinci
meclis… İşte şurası da Dikmen vadisi…
Derken Çorum’a girmişiz bile, hatta
Hattuşa’dayız. İnsanlık Tarihi’nde ilk medeniyetin kurulduğu yermiş
Hattuşa. Heyacanlıyız. Hattuşa’da bizi Fırtına Tanrısı karşıladı.
Rehberin açıklamasını filan beklemeden bastık deklanşörlere. Hava
yağmurlu. Yağmura aldıran yok. Demek ki göz yaşlarını tutamadı bulutlar
bizlere kavuşunca diye düşündük. Hak da verdik. Bunca yıllık hasret,
kolay değil ve göz yaşlarına mani olmadık bulutların, varsın ağlasın
dedik, biraz sonra sırılsıklam olduk. Çekeceğimiz kadar fotoğraf çektik
Aşağı Kent’te. Sonra, otobüse atlayarak tırmanmaya başladık Hattuşa’nın
zirvesine, Yukarı Kent’e. Aslanlı Kapı’ya kadar tırmandık. Rüzgâr ve
fırtına amansız, yağmur da onlarla birlikte savruluyor, kimi
arkadaşımızın şalı, kimisinin de şemsiyesi eşlik ediyor bu doğa dansına.
Yerler çamur.
O ne heyecandı öyle. Sevinç
çığlıkları atanlar, ciğerlerini oksijenle doldurmaya çalışanlar, kalenin
tepesinden haykırarak Hattuşa halkıyla diyalog kurmaya çalışanlar,
gizli geçitten geçerek zaman tünelinde kaybolanlar, Aslanlı kapının
önünde fotoğraf çektirmek için sıraya geçenler, yağmur yağıyormuş,
rüzgar ıslıklarını yükseltiyormuş, ayakkabılar çamur olmuş, soğuk
yüzleri yakıyormuş kime ne…gerçekten görmeye değer bir tabloydu…
Hüseyin Bozkurt, çamur olmasın diye
giymemiş spor ayakkabılarını. Kunduralarla dolaşıyor oralarda. Havalar
düzelince giyecekmiş sporları…
Bilinmeyen değerler
Anadolu'nun kalbinde, bir medeniyet
mirası var. Son derece etkileyici, kayalık ve engebeli bir arazi
üzerine kurulmuş bir medeniyet, Hititler’in başkenti Hattuşa.
Hattuşa/Hattuşaş, Hititler'in başkenti. Hattiler tarafından “Hattuş”
olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra “Hattuşa”
adını almış ve 400 yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir
uygarlığın başkenti haline getirilmiş.
Günümüzde görülebilen ve çoğunluğu
Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine ait olan kalıntılar arasında
tapınaklar, kraliyet konutları ve surlar bulunmakta.
Hattuşa sanat ve mimarlık alanında
olağanüstü gelişmeler göstermiş. Çok geniş bir alana yayılmış. Yapılan
kazılarda burada 5 ayrı medeniyetin kurulduğu ortaya çıkmış. Burada
Hatti, Asur, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma
kalıntılar bulunmuş. Kalıntılar Aşağı Kent, Yukarı Kent, Büyük Kale
(Kral Kalesi) ve Yazılıkaya'dan oluşmakta.
Hattuşa'daki kalıntıları ilk olarak
Fransız arkeolog Charles Texier keşfetmiş. 1893-1894 yıllarında. Kazılar
başlatılmış, şehrin büyük bir kısmı açığa çıkarılmış ve restore
edilmiş. Dönem Osmanlı İmparatorluğu dönemi.
Ortaya çıkan yazıtlardan Hattuşa’nın MÖ 1600'lerde Hitit Devleti'nin başkenti olduğu anlaşılmış. Kurucusu I. Hattuşili imiş.
Rehberimiz Yasin Eyüpoğlu’nun
anlattığına göre; “iki kilometrekarelik bir alana kurulmuş olan Hattuşa,
yaklaşık 6 km uzunluğundaymış ve yüksek kulelerin bulunduğu bir surla
çevriliymiş. Şehre değişik kapılardan giriliyormuş. Kapılar, Aslan,
Sfenks ya da Tanrı betimi gibi gayet ince taş işçiliği gösteren çeşitli
kabartmalarla süslüymüş.
Kale, direkli galerilerle çevrilmiş
dört avlu etrafına dizilmiş yapılar, kral ve ailesinin yanısıra saray
memurları ve altın mızraklılar olarak adlandırılan nöbetçi askerleri de
barındırıyormuş. Kralın kabul salonu ve üç ayrı yerdeki çivi yazılı
tabletlerin arşiv odaları büyük kaledeymiş.
Aşağı Şehir olarak adlandırılan
alanda konutların yanısıra, ülkenin en yüksek tanrıları olan Fırtına
Tanrısı ile Arinna'nın Güneş Tanrıçası'na adanmış “Büyük Tapınak” ları
var. Tapınağı çevreleyen depo odalarında erzak küpleri var. Şehrin en
büyük arşivlerinden biri yine burada bulunmuş:
Hititler Mezopotamya'dan
öğrendikleri çivi yazısı ile kil tabletler üzerine anlaşmalar, resmi
yazışmalar, kanunlar, kült kuralları ve hatta edebi metinleri
kaydetmişler. Hattuşa'da onbinlerce çivi yazılı tabletin bulunduğu
arşivler, 1915 yılında Hitit dilinin çözülmesiyle Hititoloji denilen
yeni bir bilim dalının doğmasına sebep olmuş. Bugün özellikle Türkiye, Almanya, İtalya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde pek çok bilim insanı bu konuda araştırmalarını sürdürmekteymiş.
Hattuşa, Hitit İmparatorluğu'nun
siyasi başkenti olmanın yanısıra, ülkenin dinî merkezi işlevini de
görmüş. Bugüne kadar 31 tapınak kazılmış; ancak toprak altında daha çok
sayıda tapınağın varolduğu sanılmaktaymış.
Hattuşa'dan Bin Tanrılı Şehir olarak
söz edilirmiş. Bu tanrı bolluğu, Hititlerin çok ilginç bir geleneğinden
kaynaklanırmış. Onlar, diğer ülkelerin, özellikle de yendikleri
komşularının tanrılarını kızdırıp gazaplarına uğramaktansa, armağan ve
dualarla saygılarını dile getirip kendi tanrıları arasına katıyorlar ve
hatta adlarına tapınaklar inşa ediyorlarmış. Bazı bilim insanları
yabancı şehir ve ülkelerin tanrılarına adanmış tapınakların, aynı
zamanda bu ülkelerin elçilik görevini üstlendiklerini ve bu şekilde hem
siyasal, hem ekonomik ilişkilere kolaylık sağladıklarını
düşünmektelermiş.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında başlayan ve Cumhuriyet döneminde ara verilen kazı çalışmalarına son yıllarda tekrar başlanmış.
Hattuşa'daki kazı çalışmaları, Hitit
dünyasının aydınlanmasına kaynak olacak çivi yazılı tabletlerin
yanısıra, çanak çömlek, aletler ve takılar gibi müze vitrinlerini
süsleyecek eserleri günışığına çıkarmaya devam etmekte. Bu çanak ve
çömlekler sadece bir fonksiyonu icra etmek için yapılmamış, estetiğe çok
önem verilmiş.
Adalet
Yasin anlatmaya devam ediyor.
“Hititler’de hak ve adalet fikirleri sağlam esaslardı. Hititler, bu
anlayışı erken zamanlarda kavramışlar ve adaleti Güneş ile
sembolleştirmişler; güneş tanrısı Arinna, hak ve adaletin koruyucusu
görülmüştür.
Hitit hukuk sistemi Sümer
kanunlarından etkilenerek hazırlanmıştır. Eski Mısır ve Mezopotamya gibi
Hititler de adalet kavramını güneşle sembolize etmiştir. Sümerlerde
olduğu gibi Hititlerde de mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Köle
dahil olmak üzere, herkesin mülkiyet hakkı vardır. Hititler aile
hukukuna ve ceza hukukuna büyük önem vermişlerdir. Yaptıkları medeni
kanunla evlilik resmi bir sözleşme olarak kabul edilmiştir.
Kanunlar, mahkeme zabıtları, ticari
senetlerden elde edilen bilgilere göre, hayvancılık ve ziraat koruma
altındadır. Bu kanunları yazılı hale getiren kralın, Alluwanda olduğu
ileri sürülmüştür.
Ceza Hukuku
Hititler, bir suçun cezasını,
bedelini ödeme üzerine belirlemişlerdir. Hititlerde; tekere bağlama,
kazığa çakma, boyunduruğa koşma gibi, işkenceli cezalar da vardır. Ölüm
cezası nadiren verilir ve verilmesine neden olan suçların başlıcaları
şunlardır: Krala karşı gelmek, hayvanlarla seksüel ilişki, büyücülük,
kardeşler arası evlilik… Ancak kralın bu cezaları affetme yetkisi
vardır.
Hititler’de kan bedeli(kısas) isteme
hakkı da vardır. Öldürülen kişinin tarafı, öldüren için idam veya
yerine geçen başka bir istekte bulunabilirdi. Hırsızlık büyük suçtur ve
kölelerin işlediği suçların cezası, hürlerin işlediği suçların cezasının
yarısıdır.“
Yazılıkaya
Hattuşa'nın en büyük ve etkileyici
kutsal mekânı, şehrin biraz dışında yer alan, yaklaşık 12 metre
yüksekliğindeki kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya, Kaya Tapınağı.
Özellikle ilkbahardaki yeni yıl kutlamalarında kullanıldığı düşünülen bu
açık hava tapınağında, ülkenin bütün önemli tanrıları, kayalara
kabartma olarak işlenmiş. Zamanında boyalı olduğu sanılan bu
kabartmalardan oluşan bir kulis içerisinde, MÖ 13. yüzyılda günlerce
süren kült kutlamaları, geçitler ve kurban törenleri yapılıyormuş.
Bu parlak dönemden sonra gücünü
yitirmeye başlayan İmparatorluk MÖ 1200'den kısa bir süre sonra
haritadan silinmiş. 17. yüzyılda Maraş'tan gelen Dulkadiroğlularının bir
kolu buraya yerleşmiş. Eski adı Boğazköy, şimdiki adı Boğazkale olan bu
küçük ilçe bugün Çorum iline bağlıdır.
Hitit İmparatorluğu çoktan yıkılmış
olsa da, tamamen unutulmadığı, başkentinin UNESCO Dünya Mirası listesine
alınmasından anlaşılıyor.
New York'taki Birleşmiş Milletler
binasında Hattuşa'da bulunmuş bir çivi yazılı tabletin büyütülmüş
kopyası asılıymış. Bu tablet, Hitit Büyük Kralı III. Hattuşili ile Mısır
Firavunu II. Ramses arasındaki barış anlaşmasını içermekteymiş.
Yaklaşık 5200 yıllık bu döküman, bugün dünyayı idare edenlere bu tür
anlaşmaların binlerce yıllık bir gelenek olduğunu göstermekteymiş.”
Yazılıkaya’da bir halı satış
mağazası açılmış. Muhtar kooperatifin başkanlığını yapıyor. Birbirinden
güzel halılar var mağazada. Kök boyasıyla boyanıyormuş ipler. %90
oranında da ipek kullanıyorlarmış halılarda. Almak için niyetlenenler
oldu, ancak yük meselesi var, bir de henüz gezinin ilk günündeyiz. Daha
11 gün var.
Çay ikram ettiler. Bol kazanç dileyerek ayrıldık Yazılıkaya köyünden.
Alacahöyük
Alacahöyük, Çorum’un Alaca ilçesinden 15 kilometre uzaklıktaki Höyük Köyü’nde bulunmaktadır.
Alacahöyük’de, M.Ö 3500-3000
yıllarına denk gelen, Bakır-Taş Çağı’na ve Erken Tunç Çağı’na ait
kalıntılar ortaya çıkarılmış. Alacahöyük’de ilk kazılar 1907’de
yapılmış.
Anadolu halkının büyük çoğunluğunu
Hattiler oluşturmaktaymış. Henüz bir netlik kazanmamakla birlikte,
dillerinin Kafkas grubuna girdiği düşünülmekteymiş. Ayrıca Hititlerin de
Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya girdikleri düşünülmekteymiş. Alacahöyük
Kral Mezarlarının Hititli Kral ve Kraliçelerine ait olduğu
sanılmaktaymış.
Antik Yunan mitolojisindeki Prometheus efsanesi de Hattilere veya Hititlere dayanan bir hikaye olabilirmiş.Okuyalım:
Prometeus’tum çiviyle çakılırken taşlara ciğerimi kartallara yedirdim,
Spartaküs’tüm köleliğin çığlığında, aslanlara yem oldum tükendim,
Kör kuyuların dibinde Yusuf’tum, Kerbela Çölü’nde Hüseyin,
Zindanlarda Cem Sultan, sehpada Pir Sultan,
Kaçıncı ölmem kaçıncı dirilmem bu tanrılardan ateş çaldım yüzyıllarca tutuştum
Üst üste yandım bir Anka kuşu gibi anne,
Bir Anka kuşu gibi, kendimi külümden yarattım.
Sonuç:
Hitit duvar yazılarından alınmış bir dua metniyle yazımı sonlandırmak istiyorum. :
Tanrım;
Beni yavaşlat. Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir... Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele...
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver .
Sinirlerim ve kaşlarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol...
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını
öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi
okşamak için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık
avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret...
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın
masalını hatırlat. Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın
bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu
bileyim...
Heybetli meşe ağacının dallarından
yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve
büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır...
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi
yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım
et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak
yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi....
Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,
İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL,
Ve Beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak DOSTLAR ver... Amin!
(Hititlerin M.Ö 2.000 yıllarındaki duvar yazılarından alınmıştır- Cemal Borandağ-Yazar-15 Şubat 2019)
Devam edecek
Rüştü Kam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder