Mirac diye anlatılan
bu hikâye aslında gece yürüyüşü olarak geçer Kur’an’da. Bu yürüyüşün de Hz.
Muhammed’le ilgisi yoktur. Hz. Mûsa ile ilgilidir. İsrâ Suresi’nin 1-7
ayetlerini okuduğumuzda meselenin Peygamberimizle alâkalı olmadığı
anlaşılacaktır. Ancak ben bu yazımda mevcut kabul ışığında miracı
değerlendireceğim. Bakalım nasıl bir sonuçla karşılaşacağız:
Mirac: Arapça ’da
merdiven, yukarı çıkmak, yükselmek anlamlarına gelir. Dini literatürde Hz. Muhammed’in(s)
göğe yükselerek Allah’ın huzuruna kabul edilmesi olayına denir. Hikâye edildiğine
göre, hicretten bir yıl ya da on yedi ay önce Recep ayının yirmi yedinci gecesi
meydana gelmiştir.
İki aşamada
gerçekleşmiştir:
Birinci aşamada Hz. Muhammed(s) Mescid’ül-Haram’dan
Beytü’l-Makdis’e (Kudüs) götürülür. Kur’an’ın haber verdiği bu aşama, gece
yürüyüşü anlamındadır. İsrâ diye ifadeye konmuştur. “Yüceliğinde
sınır olmayan O, Allah ki kulunu geceleyin, kendisine bazı alametlerimizi göstermek için [Mekke'deki] Mescid-i Harâm'dan, çevresini
mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götürdü. Çünkü, gerçekten her şeyi işiten,
her şeyi gören O'dur.“ (İsrâ 1)
İkinci aşama Hz.
Muhammed(s)’in Mescid-i Aksa’dan Allah’a yükselişidir. Bu olaydan, bu
yükselişten (Mirac) Kur’an’da söz edilmez. Bu özel yürüyüşle ilgili Kur’an
detay vermez.
Olayın bu kısmı
ayrıntılı bir şekilde Hz. Muhammed’e atfedilen hadislerde anlatılır. Şöyle ki;
Hz. Muhammed (s),
Kâbe’de amcasının kızı Ümmühan binti Ebi Talib’in evinde yatarken Cebrail gelip
göğsünü yardı, kalbini Zemzem ile yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet
doldurdu. Burak adlı bineğe bindirilerek Beytü’l-Makdis’e getirildi. Burada Hz.
İbrahim, Hz. Mûsa, Hz. İsa ve diğer bazı peygamberler tarafından karşılandı ve Hz.
Muhammed(s) imam oldu ve diğer peygamberlere namaz kıldırdı.
Daha sonra, Mescid-i
Aksa’da kurulan bir Mirac’la ve yanında Cebrail olduğu halde göğe yükselmeye
başladı. Göğün birinci katında Hz. Adem, ikinci katında Hz. İsa ve Yahya,
üçüncü katında Hz. Yusuf, dördüncü katında Hz. İdris, beşinci katında Hz.
Harun, altıncı katında Hz. Mûsa ve yedinci katında Hz. İbrahim ile görüştü.
Onlarla sohbet etti.
Cebrail ile birlikte
yükselişi Sidretü’l-Münteha(gidilebilecek son nokta)’ya kadar sürdü. Cebrail,
“Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım” diyerek Sidretü’l
Münteha’da Hz. Muhammed’den Burak ile birlikte ayrıldı.
Hz. Muhammed(s)
buradan itibaren Refref adlı başka bir binekle yükselişini sürdürdü. Bu
yükseliş sırasında Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabını müşahede etti.
Sonunda Allah’ın huzuruna kabul edildi.
Allah, Resulünü
birinci sınıf devlet töreniyle kapıda karşıladı; selamlaştılar, tokalaştılar, kucaklaştılar,
hal hatır sordular, birlikte kırmızı halıda yürüdüler. Hz. Muhammed bu anı
şöyle anlatır: “Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına
koydu; öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.”
(İbn.Hanbel, 5/243)
Bu görüşmeden sonra,
Allah misafirini tekrar kapıya kadar uğurladı ve ona hediyeler verdi: “…hediye
paketinin içinde şunlar vardı: 50 vakit namaz, Bakara suresinin son ayetleri ve
bu ümmetten Allah’a şirk koşmadan ölen kimsenin günahlarının bağışlanacağı müjdesi.
” (Müslim, İman, 279).
Hz. Mûsa,
elinde büyük büyük paketlerle huzurdan ayrılan Hz. Muhammed’i görünce, onunla
sohbet etmek ister ve sorar:
-“Ne ile
emrolundun?”
-Hz.Muhammed(s):
“Elli vakit namaz” diye cevap verir.
-Mûsa (s):
“Her gün elli vakit namaz çok fazla, buna ümmetinin gücü yetmez. Rabb’ine söyle
bunu azaltsın”.
-Hz.Muhammed(s),
peki öyleyse der ve yeniden Allah’ın huzuruna çıkar ve Mûsa’nın söylediklerini
anlatır. Allah namazdan 5 vakit azaltır. Hz.Muhammed(s) dönüşte tekrar Hz.Mûsa’ya uğrar.
-Hz.Mûsa “bu
kadarı da çok, git Allah’tan biraz daha azaltmasını iste” der. Yeniden huzura
çıkar ve Mûsa’nın endişesini tekrarlar, Allah namazdan 5 vakit daha azaltır.
Hz.Mûsa’nın bu
uyarıları ile, namaz beş vakte indirilinceye kadar Hz.Muhammed (s) Allah’la
görüşmek için huzura çıkmaya devam eder. Tam 9 kez. Nihayet namaz beş vakte indirilir.
Hz. Mûsa bu beş
vaktin de çok olduğunu, ümmetin bunu da yerine getiremeyeceğini ısrarla söymesine rağmen, Hz.
Muhammed’i ikna edemez.
Hz. Muhammed, “Artık
isteyecek yüzüm kalmadı, ben beş vakte
razıyım” der ve Mûsa’nın yanından ayrılır. (Müslim; İman, Hadis No : 279/ Sahih-i
Buhari ; 1550,155/ Müslim, Îmân 259-264./ Nesâî, Salât 1/Sahih-i Buhari ;
Tevhid Bölüm; 38)
Mirac olayı yukarıda hikâye edildiği gibidir.
Bu bilgileri biz hadislerden alıyoruz. Hadisler Kur’an’dan onay alsaydı bizim
söyleyeceğimiz fazla bir şey olmazdı. Ancak şimdi var: Çünkü, Kur’an devre dışı
bırakılmıştır. Son Peygamber Hz. Muhammed’e iftira atılmıştır. İnsanlar,
Allah’ın çok önemsediği Tevhid inancından uzaklaştırılarak şirk batağına
sürüklenmiştir. Bu durumda söyleyeceğimiz elbette çok şey olacaktır.
Sonuç:
1-Olayın
birinci aşaması ayetle sabittir. Bu konuda hiç kimsenin bir itirazı olamaz. Olayın
ikinci aşaması, yani Mirac kısmı İslâm akaidiyle örtüşmemektedir. Sakıncalı bir
durum vardır. Allah İsra Suresi’nin birinci ayetinde Allah, kuluna bir kısım
ayetlerini göstermek amacıyla bir gece Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksa’ya
yürüttüğünü söylemektedir, detay vermemektedir. Bilmemizi isteseydi o detayı
verirdi.
2- Eğer olayın
mucize yönü bulunsaydı açık olması gerekirdi. Zira mucizenin açık ve anlaşılır
olması şarttır. Oysa olay tamamen Peygamber’in şahsıyla ilgilidir, mahiyeti
bilinmemektedir.
3- Namaz
ibadeti sadece Hz. Muhammed‘e ve ümmetine farz kılınan bir ibadet değil, daha
önceki ümmetlere de farz kılınmıştır. “Kitap’ta İsmail’i de an. Çünkü o sözünde duran, elçi bir peygamberdi.
Halkına namaz kılmayı, zekât vermeyi emrederdi…” (Meryem 54,55)
4- Kur’an’da namazla ilgili onlarca ayet vardır.
Bu ayetlerde namazın vakitleri, şartları ve önemi vurgulanmaktadır. Söz konusu
ayetler değişik zaman aralıklarında vahyedilmiş olup, her biri ilk olarak, namazın
rükünleri ve vakitleri olmak üzere birçok değişik boyutunu anlatmaktadır. Şayet
namaz Mirac’la belirlenmiş olsaydı o belirlenen şekliyle Kur’an’da aynen olması
gerekirdi.
5- İsra Suresi’nden
önce inen surelerde de hatta ilk indiği konusunda ittifak bulunan sure olan
Alak Suresi’nin onuncu ayetinde de namazdan söz edilmektedir. “Gördün mü şu men
edeni. Namaz kılarken bir kulu? (Alak 9,10); “Rabb’inin adını anıp namaz
kılan.”(Âlâ 15). Oysa, Mirac olayının vahyin on ikinci yılında olduğu iddia
edilmektedir.
6- Allah’a mekân
izafe edilemez: Çünkü O sonradan olanlara benzemez. Oysa Hz. Muhammed’in
yolculuğu bir mekânda noktalanmaktadır. Bu Kur’an’a ters düşmektedir.
Müslümanların, Allah inancıyla bağdaşmamaktadır. O mekândan münezzehtir.
7- Gün 24 saattir.
Allah 24 saat içinde 50 vakit namazı farz kılmıştır. Uyku için 7-8 saati
çıktıktan sonra; 50 vakit namaz geriye kalan 16 saatte kılınacaktır. Yaklaşık
her 15 dakikada bir namaz kılınması gerekir. Böyle bir hayatı yaşamak mümkün
olabilir mi? Namaz emri bu durumda, „Allah kullarına gücünün yetmeyeceği bir
yük yüklemez.“ (Bakara 286) ayetiyle çelişmektedir.
Nasıl bir
Allah ki, kullarının gücünün neye yetip yetmeyeceğini hesaplamadan 50 vakit
namazı farz kılıyor? Ve kendisi ile yapılan pazarlık sonucu bunu beş vakte
düşürüyor? Ve bunun için Hz. Muhammed tam 9 kez yukarı çıkıyor. Ne dediğini ve
ne istediğini bilmeyen ve kulu ile pazarlık eden bir Allah ve O’na akıl öğreten
bir kul. Hz. Mûsa. Böyle bir şey düşünülebilir mi?
8- Hz.Mûsa ile
karşılaşma işi olmasa, namazı azaltma işlemi de olmayacaktı. Olayı aktaran
hadislere bakılırsa Hz.Mûsa oldukça zekidir, Hz. Muhammed de oldukça aptaldır. Allah
peygamberleri arasında fark gözetmediğini bildirdiği halde, mutlaka birisi zeki
olacaksa bu kişinin Hz. Muhammed olması gerekmez mi? En son peygamberdir. Din
kemale ermiştir, başka bir bir din gelmeyecektir. Hz.Mûsa,
olmasaydı deyim yerinde ise “biz ayvayı yemiştik”, iyi ki Hz.Mûsa
peygamberimize akıl vermiş (!). O kadar ki; Allah’ın ve Hz. Muhammed (s)’in
düşünemediği şeyi düşünmüş (!).
9- Bakara Suresi’nin
tamamı Medine‘de inmiştir. Mirac ise Mekke’de gerçekleşmiştir. Bu durumda, Mirac’da
Hz. Muhammed’in yanında getirdiği hediyelerin içinde Bakara Suresi’nin son
ayetleri olamaz.
10- İsra ayetini Mirac’la
ilişkilendirmek mucizeyi değil tahrifatı ortaya koyuyor. Ayette bahsedilen
Mescid-i Aksa’nın Kudüs’teki Süleyman tapınağı olduğu söylenmektedir ki;
Muhammed zamanında orada bir tapınak mevcut değildir. Süleyman Tapınağı
Muhammed’den 650 sene önce yıkılmıştı. Yeri de boştu.
Mescid Halife Ömer
zamanında Kudüs’te Süleyman Tapınağı’nın bitişiğinde yapıldı. Bu mescide
Mescid-i Aksa denildi. Mervan zamanında bu Mescid genişletildi ve ayrıca Kubbet’üs
-Sahra yapıldı.
Mescid-i Aksa
Muhammed’in ölümünden sonra yapıldığına göre İsra suresinin 1’inci ayetinde
Mescid-i Aksa isminin geçmesi akla şu soruyu getiriyor. Ya ayetteki isim
yapılan mescide verildi, ya da ayet Kur’an’a sonradan ilave edildi.
12- Kaldı ki, gece yürüyüşü olayı, peygamberimizle ilgili
değil Hz. Mûsa ile ilgilidir. Ayetlerin devamı okunduğu zaman anlaşılacaktır. “Gösterilecek
bir kısım ayetler (ayât) ortaya çıkacak… Kul’un, Mûsa olduğu ortaya çıkacak…
Gece yürüyüşünü kimin yaptığı ortaya çıkacak… Mübarek kılınan yerin ateş ve
çevresi olduğu ortaya çıkacak… Mescid’in memleket, vatan, yer, mahal manasında
kullanıldığı ortaya çıkacaktır.
Mescid-i
Haram’ı sadece Mekke, hatta Kâbe ya da peygamberimiz Muhammed’in evi olarak açıklamak
yeterli değildir. Mescid-i Haram, kişilerin sahibi olduğu, onlara ait olan yer,
sıla, kendi yaşadığı, yediği, içtiği, secde ettiği mahal gibi anlamlara da
gelir. Bu durumda Mûsa sıladan gurbete bir gece yolculuğu yapıyor. Çünkü “aksa”
uzak anlamına geldiğine göre Mescid-i Aksa uzak yer anlamında kullanılıyor. Mescid-i
Aksa’yı Kudüs olarak parantezlemek hatalıdır.
Bir
de bu açıdan bakarak değerlendirelim Mirac olayını. Belki o zaman yıllardan
beri uyuduğumuz dehlizden çıkma şansını yakalayabiliriz.
Rüştü Kam
Ha-ber.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder