Muharrem ayı geldi, çattı. Hoş gelmiş
safalar getirmiş. Sene 1441. Haram aylar olarak bilinen aylardan biri. Muharrem
ayı hem acılara şahit olmuş ve hem de sevinçlere ev sahipliği yapmıştır.
İnsanlığın ikinci atası olarak kabul edilen Nuh’un Gemisi ‘nin Cûdi Dağı ‘nın
üzerine demir atmasıyla başlayan sevinç ve neşe, Hz. Musa’nın Kızıldeniz’den
ashabıyla birlikte Firavun ’un zulmünden kaçışıyla doruk noktasına bu ayda
ulaşmıştır. 10 Muharrem. Rivayetlere göre, Hz. Yunus balığın karnından 10
Muharrem’ de çıkmış, Hz. Âdem'in tövbesi 10 Muharrem’ de kabul edilmiş, Hz. Yusuf
kardeşlerinin/İsrail oğullarının atmış olduğu kuyudan 10 Muharrem’de
çıkarılmış, Hz. İsa o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiş, Hz. Yakup’un,
oğlu Hz. Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamış,
Hz. Eyüp hastalığından o gün şifaya kavuşmuş... (Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140)
Böylesine dini ve tarihi önemi haiz,
kanaat önderlerine sevinç kaynağı olan 10 Muharrem, Maalesef Peygamberimizin
gözbebeği sevgili torunu Hz. Hüseyin için kapkara bir gün olmuştur. O gün Müslümanlar
Hz. Hüseyin’i katletmişlerdir. Adaleti ayakta tutmak için çıktığı bu yolda Hüseyin,
Müslümanlar tarafından katledilmiştir. Dedesi Hz. Muhammed’in getirdiği Kitap’a
inanarak ahiretlerini kazanmak isteyen Müslümanlardır bunlar. Halifenin
orduları Peygamber torununu katlediyor. Yezid ve orduları orantısız bir güç kullanmıştır.
Makam için mevki için kullanılmıştır bu güç. Tam teçhizatlı 5.000 kişilik
orduya karşı kadınlar ve çocuklar dahil 72 kişilik küçük bir grup.
Yezid’in biat teklifini reddederek
Mekke’ye yerleşen Hz. Hüseyin, Kûfelilerin “Gel Kûfe’ye Müslümanların halifesi ol,
20.000 kişilik bir inanmışlar ordusu ile seni destekleyeceğiz” sözüne itimat
ederek Kûfe’ye doğru yola çıkmıştır. Yola çıkmadan önce durumu yerinde
inceleyip kendisine rapor etmesi için gönderdiği Müslim b. Akil de bu haberi
doğrulayınca yaptığı işin doğruluğuna inanmıştır. Gönlü rahattır. Yolda
Müslim’in, Vali Ubeydullah b. Ziyad tarafından öldürüldüğü haberini alınca;
geriye dönmek istemiştir. Ancak Yezid’in öncü kuvvetleri buna müsaade
etmemişlerdir. Hurr b. Yezid öncü kuvvetlerin komutanıdır. 1000 kişi vardır
emrinde. Daha sonra komutan Hurr b. Yezid Halife Yezid’in yaptığının yanlış
olduğunu öğrenecek ve 30 kişilik bir grupla Hz. Hüseyin’in tarafına geçecektir.
Ama çok geç kalmıştır.
İnsanlara ve tüm canlılara hayat
kaynağı olan Fırat Hz. Hüseyin’e can suyu olamamıştır. Fırat Nehri o günden
beri başını taştan taşa vurarak göz yaşları içinde karışır gider Basra
Körfezi’ne.
O gün olanların canlı şahididir
Fırat. Katledilen Peygamber torunudur. 5.000 kişilik bir ordu ve 72 kişilik bir
grup. Can mı dayanır 50 derecede çölün ortasından göklerin katmanlarına “su, su”
diye yükselen canların feryadına. Önce susuzluğa mahkum edildi Hüseyin, sonra
da Şimr b.Zil’-Cevşen tarafından katledildi, yetmedi kafası kesildi. Sonra da
Peygamber torununun o kafası ben de Müslümanım diyen kafasızlar tarafından Kûfe
Valisi Ubeydullah b. Ziyad’a gönderildi. Müslümanların Müslüman(!) Valisi, Vali
Ubeydullah b. Ziyad’a. Vali sarhoştu. Hz. Hüseyin’in kesik kafası ile topla
oynar gibi oynadı. Hz. Hüseyin’le dalga geçti ve onu aşağıladı. Sonra da kesik
kafayı Yezid’e gönderdi. Müslümanların Müslüman(!) Halifesi ’ne. Bu olay
Peygamberimizin vefatından sadece 48 sene sonra oldu. Daha Hz. Hüseyin’in
yanaklarında peygamberimizin kondurduğu öpücüğün izleri duruyordu. Fırat nasıl
da vurmaz başını taşlardan taşlara. Fırat şahit olduğu bu katliamın verdiği acı
ve ıstırapla o günden beri başını taşlardan taşa vura vura akarken, Müslümanlar
olup bitenlerden hiç ders almamışlardır. O günün Kerbela’sında yaşananlar bugünün
Kerbelalarında bire bir yaşanmaktadır.
Müslümanların yaşadıkları tüm
coğrafyalarda katleden de Müslümandır katledilen de. İşte Afganistan, işte
Irak, işte Suriye, işte Yemen...Sadece katledilenler Peygamber torunları değil,
o kadar. Yazıktır, günahtır. Matemlerini yaşayarak zalimlerden hesap
soracaklarına, maalesef Hz. Hüseyin’in katilleriyle Hz. Hüseyin’in taraftarları
aynı saflarda yerlerini almışlardır. Müslümanların perişanlığının sebebi budur.
Fırat’ın suyuna dün kan karışmıştı, bugün de karışıyor. Kan aynı kan, Fırat
aynı Fırat. Müslümanların 1400 senelik geçmişlerinde kan ve gözyaşından başka bir
şey yok. Akıtılan kan Müslümanların kanı, akan gözyaşı da Müslümanların göz
yaşı. Öyle veya böyle, 10 muharrem acıların günüdür, matem günüdür. Savunmasız
insanların, Müslümanların halifesi tarafından hunharca katledildiği gündür.
Bizler 10 Muharrem’de yine de matemimizi tutalım, direncimizi kaybetmeyelim,
adaleti ayakta tutmak için mücadelemizi sürdürelim, dost kimdir düşman kimdir
bilelim, zalimle yan yana durmayalım, mazlumların intikamı peşinde koşalım.
Sevincimizi ise yarınlara saklayalım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder